Mesai nerede bitiyor?

Uzaktan çalışmak yeni iletişim yolları geliştirmeyi öğrenmek, bazı sınırları belirlemek ve bazı sınırlara da elveda demek anlamına geliyor.


27/06/2020 13:06 7 dk okuma

Bu içerik 2 yıldan daha eski tarihlidir.

Pandeminin dünyada altı, Türkiye’de ise üçüncü ayındayız. Hoş bulduk. 11 Mart’ta görülen ilk vakadan sonra Türkiye’de de bazı ofisler uzaktan çalışma düzenine geçti. Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de şirketlerin yüzde 60’ı salgından sonra da bu düzeni sürdürecek. Plaza Eylem Platformu’nun Nisan ayında yayınladığı bir ankete göre çalışanlar ofislerin küçüleceğini ve esnek çalışmaya dönülebileceğini öngörüyor. Beyaz yakalı çalışanlara göre internetin olduğu her alan “bir ofise” dönüşebiliyor

Twitter çalışanlarına sınırsız uzaktan çalışma izni verirken Google, Facebook, Amazon gibi pandemi sürecinde kârlarını artıran şirketler de uzaktan çalışmaya devam edecek gibi gözüküyor. Dr. Alp Sirman dijital devrime ayak uyduran ülkelerin de Covid-19 sürecinin getireceği yeniliklere daha iyi ayak uyduracağını belirtiyor. 

Ancak bu ofisten uzaklık halinin bir de öteki yüzü var. Evden çalışmanın yarattığı hareketsizlikle birlikte, eğer yalnız yaşıyorsanız bir süre sonra “yalnızlık” hissinin” bastıracağını da belirten Psikolog Ruth Stock-Homburg, evden çalışanların olumsuz düşüncelere dalmak için daha fazla zamanları olduğunu belirtiyor, hareketsizliğin bu ruh halini teşvik ettiğine işaret ediyor. İngiliz Mimarlar Birliği’nin bir araştırması ise günümüze hakim olan açık ofislerin konsantrasyonu düşürdüğü görüşünde. Buralarda çalışanlarlar toplam 2 saat 53 dakika verimliyken, geri kalan zamanın telefon ya da başka konuşmalar ile geçtiği anlaşılmış. 

Peki her yer ve her şeyin ofise dönüştüğü bu biçimler, bize ne anlatmaya çalışıyor?

Teyit’in “uzaktan serüveni”: Öğreniyoruz 

Teyit’te de 11 Mart’ta başladığımız evden çalışma serüvenimiz sürüyor. Her sabah saat 10’da yaptığımız Zoom çağrısıyla başlayan mesai, akşam üzeri 17:30’da yine aynı yöntemle sona eriyor, bazen de ermiyor elbette. 

Sabaha “çalışma odası” ismini verdiğim alanda başlayan mesaim, bugün üçüncü yer değişikliği ile sürüyor. Geçtiğimiz günlerde bu içgörü için ekibe uzaktan çalışma deneyimlerini sorduğumda Volkan şöyle cevap vermişti “İlham perilerim kaçıyor, zor yakalanıyor.” İlham perisini bilemem ama bazen konsantre olmak zor oluyor. Bunun için bir süredir zaman yönetimi üzerine düşünüp, Pomodoro yöntemini deniyorum

“Jestleri özledik”

Sinefin’in deneyimi evde aynı alanı paylaştığımız kişilerin fiziki olarak “orada” olunmasını direkt “müsaitliğe” yormalarıyla ilgili. Sınır çizmek adına yorucu bulduğunu söylüyor. Ama ona göre çamaşırları makineye atıp sonra asabilmek güzel.

Cenk biraz şiirsel: “Bizim ofisimiz aslında dünyanın her yeri. Kimi zaman 4 bin 300 metre yükseklikte bir dağ, kimi zaman ıssız bir çöl, kimi zaman da bilmediğin bir coğrafyada çatışmanın ortası… Şaka bir yana ev candır. Köşedeki kanepe, çıplak ayaklar, dilediğince müzik ve istediğin zaman duş alabildiğin bir çalışma ortamını kim istemez ki.” 

Ekran Resmi 2020 06 26 14.45.49 1024x564

Çalışma alanı: Cenk’ten hepimize gelsin. 

Ekran Resmi 2020 06 26 14.51.16 1

İsmert, çağrıma fotoğrafla dönenlerden biri. “Home office çiftçinin kara gün dostudur” demiş.

Beyza, Öyküm, Emre ve Ali Osman’ın evde çalışırken en büyük derdi iletişim ya da iletişim kurabilmek üzerine. Ali Osman "Yüz, göz, mimik ve jestleri özledik” diyor. “Yazarak iletişim kurmak bir yerden sonra sizi zorluyor. Her şeyi yazarak ifade etmek yerine çoğu zaman görüntülü konuşma isteği doğuyor bende. Bu durum da bir yerden sonra ayrı bir yorgunluk yaratıyor. Slack'te çalışırken bazen kendimi telefonların yoğun olarak kullanılmaya başlandığı dönemde gibi hissediyorum. Hiç bitmeyen mesajlar, her an telefondan gelecek SMS’ler...”

“Önce insana hasrettim, sonra alıştım”

Emre fiziki olarak ofise gitmediğimiz için “işi yok” gibi hissetme kaygısını bir anlığınına yaşamış. “Slack üzerinden haberleşmek iyi ancak ben biraz daha gelenekselden gelme birebir yüz yüze diyalog modelini sevdiğim için ilk aşamada kelimenin tam anlamıyla insana hasret kaldım” diyor ve belki de bu yüzden kendini işi bitirmek konusunda durduramayanlardan biri: “Evden çalışmanın tek kötü tarafı ise ne zaman duracağını bilememek. “Slack’ten bildirim geldiğinde veya bir gelişme olduğunda tatilde ya da molada olmak gibi kavramları kaybediyorum. Bilgisayar başından kalkmak gerektiği gerçeğini unutuyorum. Bunları kendi içimde çözmem çok ciddi zaman aldı.”

“Çevrimiçi dili” bilmek işe yararken

Ofiste çalışırken de İstanbul ve Ankara olmak üzere iki ayrı ofiste olmamız, bir de yaptığımız işin gereği, iletişimimizin büyük bir kısmı birbirimize yolladığımız linkler üzerinden yürüyordu. Yani olay yine Slack’te geçiyor. Öyküm’e göre iş iletişimimizi Slack üzerinden sağlamaya alışkın bir ekip olmamız bu süreçte işe yaradı. “Ruh halimize göre emojilerle yaptığımız işi betimliyoruz. En sevdiğim şeylerden biri, Slack’te birbirimizin durumlarına önem veriyor olmamız. Ergenliğinde MSN kullanan ve sık sık durum güncelleyen biri olarak bu özellik çok samimi geliyor. Başta evde iş yapmaya direnen bir yapım vardı. Disiplin sağlamak çok güç bence. Ama zamanla buna alışmaya başladım. Bir şeyleri önceliklendirmeyi öğrendim bu süreçte.” 

Fizikseli özlemek, çevrimiçini başarmak 

Aramıza pandemi döneminde katıldığı için ekibin sadece küçük bir kısmıyla yüzyüze tanışabilmiş olan Beyza’nın deneyimini ayrıca merak ettim. O Teyit’in ofis görmeden çalışan ilk tam zamanlısı. O da iletişebilmenin rahatlığı ve önemine vurgu yapıyor, “Ekip arkadaşlarımı sadece sabah ve akşam olmak üzere yaptığımız konuşmalarda görüyordum ve bedenlerinin sadece belirli bir bölümü hakkında bilgim vardı. Sokakta görsem tanırdım ama bir bakıma da tanımayabilirdim. Farklı bir yabancılık hissiyatı. Bir gün uyandığımda ‘Acaba ben işe başlamadım ve ekip arkadaşlarımın hepsi de aslında hayali karakterler mi?’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. Rüyadaymışım, hepsi bir kurgu olabilir gibiydi. Bu hissiyatımı ekip arkadaşlarımla paylaştığımda Emre “Pandemı döneminde geldin, ekibe enerji veriyorsun ve bittiğinde yok mu olacaksın?” diyerek beni rahatlattı. Sanırım fiziksel olarak birinin varlığını görmediğimizde benzer algı kaymalarını yaşayabiliyoruz. Lakin benim örneğimde güzel olan bunu açıkça paylaşabileceğim ve bana bu yolculukta eşlik eden güzel insanların olması. Yine de gerçekte/fizikselde nasıl olduğunu düşünmekten uzak duramadığımı ve oradaki hissiyatı aradığımı söyleyebilirim.  

Bunlara ek olarak mesela Nilgün’ün ofisi sürekli özlediğini ve bu süreçte tek başına ofiste çalışmayı seçtiğini ekleyebiliriz. Teyit ekibi olarak, uzaktan çalışma konusunda önce alışamasak da, sonra sevdiğimiz gerçeği yazın gelişiyle de gözlenen bir fenomen. Kabaca “iletişim kurmak” ve bunun biçimleri kafamızı didikleyen şeylerden biri. 

Uzaktan çalışırken esas mesele fiziksel olarak tek bir mekanda yaptığımız çok parçalı pek çok işin tarafımızca bildirimler sayesinde görünür hale gelmiş olmasında. Her yeni bildirim aslında bunu anlamamızı da sağlıyor, bizi bununla yüzleştiriyor. Teyit’te yapmaya çalıştığımız şey de belki bu iletişim mesaisini fark ederek, hepimize uygun bir biçimde şekillendirmeye çalışmak oluyor. 

Bu “parçalı iş” sorununu tek başına iş hayatına yüklemek fotoğrafın tamamını görmeye engel olabilir. Online normal, bize bunu dayatırken, konsantre olma ve tek bir konuya odaklanma zorluğu aslında gündelik hayatımızın tümünü kaplar hale geliyor. Sürekli bir iletişim çağı, iş hayatında da özel hayatta da düşünme alanlarımıza sınır koyuyor. *

Bir arkadaşımın yakın zamanda söylediği şey, işteyken iletişim kurmanın da bir mesaiye dönüştüğü yönündeydi. Aslında çevrimiçi dünyada iletişim kurma biçimleri bizi sürekli “iletişime” mecbur kılıyor. Mecburiyet de bir tür mesai değil mi? 

Uzaktan çalışmak yeni iletişim yolları geliştirmeyi öğrenmek, bazı sınırları belirlemek ve bazı sınırlara da elveda demek anlamına geliyor. Yeniyi kurarken hayat bizim kurallarımızla da şekilleniyor. Peki sizde “mesai” nasıl gidiyor? 

Okuma önerisi: Byung-Chul Han - Şeffaflık Toplumu