Yeni bir Twitter: İfade özgürlüğünün kıyılarında

Elon Musk’ın Twitter’a ilişkin ‘mutlak ifade özgürlüğü arenası’ vaadi, demokrasi ve yanlış bilgiyle mücadele eden birçok ülke için gerçekçi değil.


19/11/2022 16:45 6 dk okuma

Twitter’ın artık yeni bir sahibi var. Uzun süren görüşmeler ve uzatmalı satın alma süreçlerinin sonunda, 27 Ekim 2022’de Elon Musk ile Twitter arasındaki anlaşma nihayete erdi ve Musk platformun yeni sahibi oldu.

Girişimcinin 3 bin 700’e yakın kişiyi işten çıkarması gibi kararlarının yanı sıra, platformun ‘mutlak ifade özgürlüğü arenasına’ dönüşmesi gerektiğini savunması çeşitli tartışmalara sebep oluyor.

Kamusal alanın eşiğinde sosyal medya platformları

Elon Musk, Twitter hisselerinin yüzde 9,1’ine sahip olduğunu açıkladıktan yaklaşık bir hafta sonra, 14 Nisan 2022’de 43 milyar dolar karşılığında platformu satın almak istediğini belirtti. Musk verdiği TED röportajında, Twitter’ın ‘fiili bir kamusal alana dönüştüğünü ve platformun algoritmasının açık kaynaklı ve şeffaf olması gerektiğini’ söylemişti.

Kamusal alan, tanımı gereği ‘insanların bir araya gelip bilgi ve fikirlerini dile getirebildiği ve herkesin birbirini duyduğu alan’ anlamına gelse de Twitter büyük ölçüde kamusal alan olmaktan uzak. Öncelikle Twitter ve diğer sosyal medya platformlarının kâr amacı güden özel şirketlerin kontrolü altında olduğunu unutmamak gerek. Bu da bu platformların sıkça eleştiriye maruz kaldığı algoritma sorununu ve kullanıcıları ‘yankı fanuslarına hapsetme’ gibi meseleleri ortaya çıkarıyor.

Kullanıcılar, bu uygulamaların algoritmaları sebebiyle etkileşime girdikleri paylaşımlara benzer gönderilerle karşılaşıyor ve kendine yakın düşüncedeki kişilerin oluşturduğu yankı fanuslarına sıkışıp kalıyorlar. Çünkü platformlar daha fazla kâr edebilmek için uygulamada daha uzun süre kalmamızı istiyor. Bu sebeple sosyal medya platformları, kamusal alanın gerektirdiği ‘herkesin birbirini duyması’ kriterine uymuyor.

Üstelik Pew Araştırma Merkezi’nin 2020 yılında yürüttüğü çalışmaya göre, örneğin ABD’li yetişkinlerin yüzde 70’i sosyal medyada politik paylaşımlar yapmıyor. Yani tartışmalar yürütüp fikir alışverişi yapan kullanıcı sayısı oranı çok az.

Mutlak ifade özgürlüğü savunuculuğu

Twitter’ın bir ‘ifade özgürlüğü arenasına dönüşmesi gerektiğini’ belirten Musk kendini mutlak ifade özgürlüğü destekçisi olarak tanımlıyor. Ne var ki dünya çapındaki mevcut yasalar çerçevesinde hiçbir yerde mutlak ifade özgürlüğünü sağlamak mümkün değil.

‘Mutlak ifade özgürlüğü’ kavramı, ABD Birinci Anayasa Değişikliği’ndeki ifadelere dayanan ve 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan ve ABD odaklı bir düşünce. Ülkedeki Birinci Anayasa Değişikliği (First Amendment) ABD Kongresi’nin ifade yahut basın özgürlüğünü kısıtlayacak kanunlar çıkaramayacağını garantileyen ve ifade özgürlüğünü anayasal güvence altına alan bir düzenleme. Mutlak ifade özgürlüğü savunucuları bu sebeple, ifade özgürlüğünün diğer sosyal değerlere boyun eğmemesi gerektiğini düşünüyor.

Twitter da birçok şirket gibi, faaliyet gösterdiği ülkelerin yasalarına tabi. The Economist dergisinin Economist Intelligence Unit biriminin oluşturduğu 2021 tarihli Dünya Demokrasi Endeksi’ne göre, dünya üzerinde tam demokrasiyle yönetilen yalnızca 21 ülke var. Otoriter rejimlerin yönettiği 59 ülke mevcut. Otoriter rejimlerde, Twitter paylaşımlarının rejimler tarafından çeşitli cezalarla ve yaptırımlarla yanıtlandığı biliniyor. Dolayısıyla, Twitter’ın dünyanın dört bir yanında hizmet vermeye devam etmesi için platformun mutlak ifade özgürlüğü arenası haline gelmesi pek mümkün görünmüyor.

twitter ifade ozgurlugu harita

(Kaynak: The Economist)

Musk’ın batı odaklı bir yaklaşım izlediğini düşünmek de olası. Ancak tam demokrasiye en yakın Batı dünyası ülkelerinde bile durum pek farklı değil. Örneğin, internet iletişimini düzenleyen ve bu yıl Avrupa Birliği’nde kabul edilen Dijital Hizmetler Yasası ülkelere terörizm, çocuk istismarı, nefret söylemi, dezenformasyon, ticari sahtekarlık ve bireysel güvenlik yahut demokratik toplum için sorun oluşturan içerikleri kısıtlama yetkisi veriyor. Yasanın gerekliliklerine uymayan şirketler, yıllık kazançlarının yüzde 6’sını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.

Twitter ve diğer birçok platform için bu ülkeler, kaybetmeyi göze alamayacakları pazarlar. Bu sebeple kapitalizm çarkının dişlilerinden olan sosyal medya uygulamaları için asıl hesaplaşma ‘otoriter sansürcülük’ ile ‘mutlak ifade özgürlüğü’ arasında değil, işletmeler ve hükümetler arasında olmak durumunda.

Sosyal medya platformlarının temel insan haklarını gözetmesi gerekiyor

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 20. maddesi, savaş propagandasını ve ayrımcılığa, düşmanlığa ya da şiddete yol açabilecek millet, ırk ya da din savunuculuğu yapmayı yasaklıyor. Mutlak ifade özgürlüğü ise çoğu zaman kırılgan azınlık grupların nefret söylemiyle karşılaşmasına sebep olabiliyor. Ya da çevrimiçi savaş propagandasının gerçek dünyaya yansıması tehlikeli boyutlara varabiliyor.

Hemen hemen tüm sosyal medya şirketlerinin içerik moderasyonu programları olmasının bir sebebi var. Diğer sosyal medya şirketleri gibi Twitter’ın da ifade özgürlüğünün sınırlarını, temel insan haklarını ihlal etmeyecek şekilde çizmesi gerekiyor. Bu sebeple içerik moderasyonunu haklara saygılı tartışma ortamlarının oluşabilmesini sağlayacak mekanizmalar olarak görmek daha faydalı.

Mutlak ifade özgürlüğü ve yanlış bilgi

Artık internet yaşantımızda epey alıştığımız dezenformasyon ve mezenformasyon gibi kavramların doğru bilgiye erişme hakkına engel oluşturmasının yanı sıra, gerçek dünyaya tehlikeli yansımaları da olabiliyor.

Örneğin ‘mutlak ifade özgürlüğü’ başlığı altında yayılan yanlış bilgiler, nefret söylemine ve azınlık grupların daha da ötekileştirilmesine sebep olabiliyor. Hatta ‘bilinçli olarak bir gruba zarar vermek için yayılan yanlış bilgi’ anlamına gelen dezenformasyon, tam olarak bu amaca hizmet ediyor. Dünyanın dört bir yanında yanlışları ortaya çıkaran gazeteciler ve teyitçiler de ‘sansürcü’ olma yaftasıyla karşı karşıya. Bu sorunu basitçe ‘ifade özgürlüğü’ başlığı altında değerlendirmek, yaşantıları olumsuz yönde etkilenen kişilerin yaşadığı sorunlara yapıcı çözümler üretmekten uzak kalıyor.

Elbette sosyal medya platformlarının bu sorunla mücadele edebilecek yeterli mekanizmalar geliştirememesi, dünyanın dört bir yanında hükümetlerin dizginleri kendi eline almasına sebep oluyor. Bu da doğal olarak bu ülkelerde ifade özgürlüğü endişelerini beraberinde getiriyor. Özellikle otoriter rejimlerde, hükümetlerin dezenformasyonu bahane ederek fazlasıyla kısıtlayıcı ve vaatlerin aksine ifade özgürlüğünü daha da baltalayan kanunlar hazırladığı biliniyor. 

Ancak dünyadaki birçok örneğin gösterdiği üzere, ifade özgürlüğü ile yanlış bilgi arasında ters bağıntı var. Örneğin demokrasi alanında problemleri olan Rusya, Çin, Kamboçya, Tanzanya, Kenya, Malezya gibi, dezenformasyona hapis gibi ağır cezalar öngören yasaları olan ülkelerin hem ifade hem basın özgürlüğünde geri olduğu biliniyor. Bu da yanlış bilgi sorununu çözmeye fayda sağlamıyor; ifade özgürlüğünden yoksun olan ülkeler, yanlış bilgiye karşı çok daha kırılgan oluyor.

Twitter, TED Talks
14/04/2022
Constitution Annotated, First Amendment
19/11/2022
THE FIRST AMENDMENT ENCYCLOPEDIA, Absolutists
19/11/2022
The Economist, A new low for global democracy
09/02/2022
Birleşmiş Milletler, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi
01/01/1983
tümünü göster
itwsbyanlisbilgirehbersidebanner