Covid-19 pandemisi dünyada 11, Türkiye’de ise resmi kayıtlara göre sekizinci ayını geride bırakmak üzere. Virüse karşı geliştirilen aday aşı çalışmaları da emsalsiz bir hızla devam ediyor. 26 Kasım 2020 itibariyle, 48 aşı klinik deney aşamasında, yani insanlar üzerinde denenmeye başladı. Henüz onaylanmış bir aşı yok, ancak altı aday aşı sınırlı kullanım izni aldı; 164 aşının da klinik öncesi çalışmaları sürüyor.
İlginizi çekebilir: Aşı karşıtlığı ve Covid-19
İlginizi çekebilir: Covid-19 tedavisinde denenen ilaç ve aşı çalışmaları ne durumda?
Bu aday aşılardan ikisi Türkiye’de de insanlar üzerinde deneniyor: Almanya’dan BioNTech ve ABD’den Pfizer’ın aday aşısı ile Çin’den SinoVac’ın aday aşısı.
Aşı tartışmasının komplo teorileriyle birlikte genişlediği bu günlerde, aşı gönüllüsü olan Seda Akyüz, Korcan Yakşi, Mahmut Aziz Usal, Erdal-Gülen Akşen Yanbuloğlu çifti ile konuştuk, ne düşündüklerini öğrendik.
Gönüllülük süreci nasıl işliyor?
Gönüllülerinin anlattığına göre, aday aşı uygulanmadan önce hastanede, PCR ve kan testi yapılıyor. Antikor ya da PCR testinde SARS-CoV-2 tespit edilmesi halinde aşı uygulanmıyor. Aşılama sonrası, hem hastane hem de ilaç firması, gönüllerinin sağlık durumlarını takip ediyor. SinoVac, gönüllüleri aşılama sonrası bir yıl takip ederken, bu süre Pfizer ve BioNTech’in aşısında iki yıl. Sinovac gönüllülere bilgilendirici broşür ve aşı kartı da veriyor ve kişiden 30 gün ateş ölçümü yapmasını istiyor. Gönüllüler yan etki ya da semptom yaşamaları durumunda iletişim kurabilecekleri bir irtibat listesine de sahip.
Pfizer ve BioNTech’in protokolündeyse, gönüllüler telefonlarına indirdikleri bir uygulamayla takip ediliyor. Kişiler sağlık verilerini ilk dozdan sonra bir hafta boyunca her gün, sonraki süreçte de haftada bir, uygulamaya not ediyor. Bu takip iki yıl sürecek. Gönüllülere bu süre boyunca destek vermesi için görevlendirilmiş, 24 saat ulaşılabilen bir hat ve kurye var. Pfizer ve BioNTech aşı denemelerinin İstanbul’daki merkezlerinden biri ise Mega Medipol Bağcılar Hastanesi. Eğer ateş düşmüyorsa gönüllüler buraya başvurabiliyor.
SinoVac aşısı için Türkiye’den 12 bin 450 gönüllü katılımı öngörülmüş. Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Çin aşısının Türkiye koordinatörü Prof. Dr. Murat Akova, 20 bin başvuru aldıklarını belirtti. Bu iyiye işaret. Pfizer ve BioNTech ise klinik çalışmasını 550 gönüllü ile yürütüyor.
SinoVac aşı gönüllülerine verilen takip kartı.
Gönüllü olmaya nasıl karar verdiler?
Gelelim gönüllülük hikayelerine… Diyarbakır’da yaşayan mimar Mahmut Aziz Usal (44), SinoVac’ın çalışmalarına gönüllü olarak katılmaya Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan hekim bir akrabası aracılığıyla karar vermiş. Aşı çalışmalarını yakından izlediğini söyleyen Usal, akrabasına da güvendiği için eşiyle birlikte gönüllü olmayı düşündüklerini söylüyor.
Mahmut Aziz Usal fotoğrafını Twitter üzerinden “Dicle Üniversitesi Hastanesinde, Prof.Dr. Mustafa Kemal Çelen’in yürüttüğü Çin'de geliştirilen Covid-19 aşısı CoronaVac’ın üçüncü faz çalışmasında gönüllü oldum. Dilerim insanlık bu beladan en yakın zamanda kurtulur. #Türkiye #Diyarbakır #Covid_19 #CoronaVac #DicleÜniversitesi” notuyla paylaştı.
Ankara’da gazetecilik yapan 27 yaşındaki Seda Akyüz’ün gönüllülük hikayesi ise ani gelişmiş. Akyüz aşı çalışmalarını yakından takip ettiğini, SinoVac’ın aday aşısı için gönüllü arandığını duyduğunu ve canlı yayın için gittiği şehir hastanesinde aşıyı olmaya karar verdiğini söyledi.
“‘Neden ben de aşı çalışmalarında yer almayayım?’ diye düşündüm ve gönüllü oldum.”
Seda Akyüz (27)
Yeniden sosyalleşebilmek de motivasyon kaynağı
Genç gönüllü adaylardan bir diğeri de 29 yaşındaki çevre bilimci Korcan Yakşi. O da SinoVac için gönüllü arandığını öğrendikten sonra başvuranlardan, fakat henüz yanıt almamış. Gönüllü arandığını duyar duymaz internet sitesine girmiş ve sitenin çöktüğünü görünce telefonla yetkilileri aramış. Halen yanıt bekliyor ve aşırı talepten dolayı cevabın geciktiğini düşünüyor.
29 yaşındaki Korcan Yakşi, aşı çalışmaları için gönüllü olma başvurusu yapanlardan.
Aşı çalışmalarını zaten takip eden Yakşi, gönüllü olmak istediğini fark edince araştırmalarını derinleştirmiş: “Daha çok yabancı kaynaklar ve bilimsel makalelerden okumalar yaptım, zayıflatılmış bir virüs olduğunu görüp, ölen kimse olmadığını öğrenince karar vermiş oldum.”
Gönüllülük motivasyonlarından birinin de Türkiye’de yaşamanın aşı tedarikini zorlaştırabilecek olması fikri olduğunu belirtiyor: “Türkiye’de yaşadığımız için Avrupa’dan gelecek aşıların bize geç ulaşacağını, normal yollarla o aşıları olmamızın çok uzun süreceğini düşünüyorum. Şu an anne ve babamla görüşmüyorum, arkadaşlarımla da. Onları görebilmemin yolu bu aşıyı olmak, bunun en kolay yolu da denek olmak. En azından ben bağışık olursam görüşebiliriz.”
Bu süreçte aşı karşıtı komplo teorileriyle savaşmak için gördüğü şüpheli içerikleri Teyit’e de göndermiş. Arkadaşlarının aşı gönüllüsü olmasına değil ama, Çin’den gelen aşıya gönüllü olmasına tepki verecekleri görüşünde. Zira çevresi Çin aşısının Avrupa’dakilere göre daha az şeffaf bir süreçle geliştirildiği görüşünde imiş.
“Şu an anne ve babamla görüşmüyorum, arkadaşlarımla da. Onları görebilmemin yolu bu aşıyı olmak, bunun en kolay yolu da denek olmak.”
Korcan Yakşi (29)
Aşı karşıtlığı toplumsal bir sorun
Şeffaflık belki de aşı karşıtlığının yanında daha “hafif” bir tartışma. Zira bireylerin aldığı aşılanmayı erteleme ya da hiç aşılanmama kararı, temelde bütün halk sağlığını etkiliyor. Aşı reddi yayıldığında, hastalığa karşı bağışık nüfusun oranı azalıyor ve hastalığın yaygınlığı artıyor. Örneğin, 2019’da Amerika Birleşik Devletleri’nde kızamık hastalığı 1992’den beri günümüzde en yüksek vaka sayısına ulaştı. Vakaların çoğu kızamık aşısı olmamıştı. Görüşüne başvurduğumuz aşı adayı Mahmut Aziz Usal da, çocuklarına çiçek ya da kızamık aşısı yaptırmayan insanlar yüzünden bu hastalıklarla tekrar karşı karşıya kalabileceğimizi düşündüğünü söylüyor. Usal’a göre, nasılsa diğer insanlar aşı oldu diye düşünüp Covid-19 aşısı olmayanlar yüzünden virüsün sonu gelmeyebilir.
“Aşı yaptırdıktan sonra normal hayatıma devam ediyorum”
Mahmut Aziz Usal (44)
20. yüzyılın en önemli buluşlarından: Aşılar
Aşı çalışmaları hızla devam ederken, bazı insanların aşıların güvenilirliği hakkında şüpheleri olması çok normal. Covid-19’un kendi bile görece yeniyken, aşıların olası yan etkileri hakkında sorular olması anlaşılır. Ancak aşılar, bulaşıcı hastalıkların neden olduğu ölüm ve diğer yaygın halk sağlığı sorunlarını önlemede en etkili müdahale yöntemleri arasında. Bu nedenle 20. yüzyılın en önemli buluşlarından biri olarak görülüyor. Aşılar, kullanıma sunulmadan önce güvenilirlik ve etkinliklerinin kanıtlanması için birçok aşamadan geçiyor. İlk iki faz, yani klinik öncesi ve klinik laboratuvar aşamaları ile hayvanlar üzerindeki deneyler tamamlandıktan sonra üçüncü faz başlıyor. Bu aşının insanlar üzerinde denendiği aşama. Bu sayede aşıların insanlar üzerinde yaratabileceği olası yan etkiler en aza indiriliyor. Yani aşılar etkinlik ve güvenliklerinden yeterince emin olunmadan insanların kullanımına sunulmuyor.
Kaldı ki Dünya Sağlık Örgütü’ne göre herhangi bir aşının olası yan etkisi, hastalığın kendisinin oluşturacağı olumsuz sonuçtan daha tehlikeli değil. Aşıların, insan yaşamını uzattığı ve halk sağlığı için yaşamsal olduğunu unutmamak gerek.
İlginizi çekebilir: Aşı ve ilaçlar nasıl geliştiriliyor?
Görüşüne başvurduğumuz aşı gönüllülerinden Seda Akyüz, küçük endişeleri olsa da, virüsü dışarıdan kapmaktansa, kontrollü bir şekilde aşı olmanın daha güvenli olduğunu düşünüyor. “Gönül rahatlığıyla aşı gönüllüsü oldum. Koronavirüs vakalarında ciddi rakamlara ulaştık, çember gitgide daralıyor. Aşıyı olup da çok büyük yan etkisi olan birini görmedim, ancak hastalığa yakalanırsam daha ciddi sorunlar yaşayabilirim.”
Seda Akyüz, küçük endişeleri olsa da, virüsü dışarıdan kapmaktansa, kontrollü bir şekilde aşı olmanın daha güvenli olduğunu düşünüyor.
“Komplo teorilerinden etkilenmiyorum”
Aşıların etkinliği ve güvenilirliğiyle ilgili komplo teorileri, insanların aşıyla ilgili fikirlerini değiştiriyor olabilir. Aşı çalışmalarına katılan gönüllülere, komplo teorileriyle nasıl başa çıktıklarını da sorduk. Mahmut Aziz Usal, sık sık maruz kalsa da, komplo teorilerinden etkilenmediğini, “virüs belasından” kurtulmamız gerektiğini düşünerek gönüllü olduğunu dile getiriyor. Usal bir tariz de yapıyor: “Gerçekten insanlığın sonunu getirmek ya da genetiğimizi değiştirmek isteyenler var olsa, bunu aşıya ihtiyaç duymadan da basit yollarla yapabilirler.”
“Aşının güvenilir olduğunu düşünmek istiyorum. İnsanoğlu bir nevi çaresiz, virüsten ancak aşılarla kurtulabiliriz.”
Mahmut Aziz Usal (44)
Seda Akyüz’e göre, komplo teorileri ülkeler bazında da şekilleniyor. Ona göre Çin aşısı hakkında olumsuz görüşlerin kaynağı biraz da Çin’in virüsün ortaya çıktığı ülke olması. Akyüz, komplo teorilerine sosyal medyada rastladığını, ancak bilimsel bir dayanakları olmadığından ciddiye almadığını ifade ediyor. Aklında aşıyla ilgili bir soru olduğunda doktorlara danıştığını belirtiyor ve endişeli değil.
Uzmanların görüşlerine itibar etmekte fayda var
Sosyal medya kullanımı arttıkça, fikirlerini bu mecralar üzerinden beyan edenlerin sayısı da büyüyor. Bu, aşılar hakkında uzman olmayanlarca aktarılan görüşler ve sağlık tavsiyelerini de beraberinde getiriyor. Doğruluğu teyit edilmemiş bu bilgilerin dolaşımı, panik ve kargaşayı besleyebiliyor da. Yanı sıra böyle zamanlarda doğru da olsalar, yüklü miktarda, karmaşık ve teknik bilgiye de maruz kalıyoruz. İşte bu yoğun, teknik, karmaşık ve zaman zaman da yanlış bilgiden oluşan kitlesel enformasyon akışına “infodemi” deniyor.
İnfodemi ya da bilgi salgını, en az Covid-19 kadar tehlikeli. Kendimizi korumak için, virüse karşı olduğu gibi bilgi salgınına karşı da önlem almalıyız. Mücadelenin en etkili yolu da, alanında uzman kurum, kişi ve güvenilir kaynaklara itibar etmek.
Mahmut Aziz Usal da, sosyal medyada herkesin bir fikri olduğunu, ancak aşılar hakkında, işinin ehli kişilerden bilgi almak gerektiğini vurguladı.
‘Sağlık politikalarına güvensizlik var’
Pfizer ile BioNTech Ekim ayında Türkiye’den 550 gönüllüye ihtiyaç olduğunu açıklamıştı. Bu çağrıya yanıt verenlerden ikisi de Yanbuloğlu çifti. 48 yaşındaki Erdal Yanbuloğlu Kartal Hürriyet Aile Sağlığı Merkezi doktorlarından biri, hekimlikte 20. yılında. Covid-19 pandemisinin bu çağın en büyük krizi olduğunu düşünüyor. 44 yaşında ve kendi tabiriyle ikinci çocuktan sonra mecburen ev hanımı olan eşi Gülen Akşen Yanbuloğlu’nu da gönüllü olmaya o ikna etmiş. 5 Kasım’da aday aşının ilk dozunu olan gönüllülere, 24 Kasım tarihinde de ikinci doz vurulmuş. Erdal Yanbuloğlu ilk dozdan sonra herhangi bir yan etki yaşamamış, Gülen Yanbuloğlu ise hafif yan etki görmüş. Fakat ikinci doz her ikisinde de ilkine göre daha etkili olmuş; baş ağrısı, kol ağrısı, bitkinlik, mide bulantısı ve ishal yaşamışlar.
Yanbuloğlu çifti Pfizer&BionTech aşısı gönüllülerinden.
Onlara göre bu hastalıktan kaçış yok. Erdal Yanbuloğlu, aile hekimi olarak günde 250 hastayı kontrol etmek için aradığını, gün içinde pek çok Covid-19 hastasıyla yüz yüze geldiğini belirtiyor: “Dokuz aydır neredeyse korunaksız çalışıyorum. Ek bir hastalığım yok, ama aşı olmasam eninde sonunda hasta olacağım. Kaçınılmaz sona gittiğimi fark ediyorum. Umutsuzluk da var burada; sağlık politikaları, pandemi yönetimi derken bu salgının büyüyerek süreceğini düşünüyorum. Bu yüzden sürecin parçası oldum. İlk yaptırdığımda çok eleştirildim ama bir tercihte bulundum.”
Erdal Yanbuloğlu şirketin süreci şeffaf yürüttüğü görüşünde: “Pfizer internet sayfasından ilan açtığı zaman bu konuyu araştıran insanlar zaten detayları görmüş olmalı.” Yanbuloğlu’nun kulağına gelen komplo teorilerinden biri, gönüllülerin şirketle imzaladıkları takip protokolünden özgürce çıkamayacağı olmuş, fakat imzaladığı sözleşme aksini söylüyormuş: “Bu takip sürecinden istediğimiz zaman çıkabiliriz. Herhangi bir hukuki yaptırım yok. Bu maymun kobaylığı değil. Aşı çalışmalarını başından beri takip ediyorum, şirket de süreç de bana şeffaf geldi ve gönüllü oldum.”
‘Üzerime düşeni yapıyorum’
Yanbuloğlu’nun aktardığına göre gönüllülerin bir kısmına plasebo aşı enjekte edilmiş durumda. Bu katılımcıların haberdar olduğu bir bilgi, fakat gönüllü hangi sınıfa dahil olduğunu bilmiyor, bunu iki hafta içinde öğrenecekler. Bu aşamada psikolojik etki ölçülüyor. Pfizer gönüllüleri 30 gün sonra antikor testi için hastaneye gidecek. Kişi eğer plasebo deney grubundaysa, şirket bu kişilere de aşı sağlamayı taahhüt etmiş durumda. Yani aşı lisansı aşaması tamamlandığında, Yanbuloğlu çiftinin de içinde olduğu 550 gönüllü ilk aşılananlardan olacak.
Çift, bundan önce çok maliyetli olması gerekçesiyle hiç antikor testi yaptırmamış ve şirketin onlara sağlayacağı ücretsiz antikor testi seçeneğini bekliyor. Erdal Yanbuloğlu “Ne durumda olduğumuzu merak ettik ama sokağa saçabileceğimiz milyonlarımız yok, antikor testleri ucuz değil” diyor ve ekliyor: “İnsanlara seçenek yaratmak gerekir. Devamını da devlet düşünmeli, ben üzerime düşeni yapıyorum, doğru bir yol izledik.” Sürecin getirdiklerini ve getireceklerini, bir bakıma kabul ettiğini anlatıyor.
“İnsanlara seçenek yaratmak gerekir. Devamını da devlet düşünmeli ben üzerime düşeni yapıyorum, doğru bir yol izledik.”
Erdal Yanbuloğlu (44)
‘Bana çip takmak ne anlama gelebilir ki?’
Gülen Akşen Yanbuloğlu ise, eşinin araştırmalarına ve bilime sadakatine güveniyor: “Eşim her şeyi derinlemesine araştırdı. Öte yandan bu tür pandemilerin artacağı konuşulurken, tek çare aşıdır. Artık sevdiklerime sarılmak istiyorum.” Nihayetinde Dünya Sağlık Örgütü de sosyal izolasyonu korusak da sevdiklerinizle internet aracılığıyla haberleşmeyi salık veriyor.
Yanbuloğlu’nu aday aşı çalışmalarına katılmaya heveslendirenlerden biri de Prof. Dr Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci’nin göçmen çocukları olması olmuş, çünkü kendi de öyle. Bu duygu ona güven vermiş. Bugünlerde yaşadıkları yan etkiler nedeniyle evde çocuklar biraz huzursuz hissetse sürecin parçası olmaktan memnun ve komplo teorilerine kulak asmadığını anlatıyor: “Biz evrende bir kum tanesi kadarız ve bana çip takmak ne anlama gelebilir ki?”
Dünya sonuca bir adım daha yakın
SinoVac ile Pfizer ve BioNTech aşıları dünyanın farklı yerlerinde de deneniyor. Türkiye’de konuştuğumuz gönüllülerin katılım sebepleri çeşitlilik gösterse de bilim merkezli düşünmeleri ortak noktaları.
Geçen yıl bu zamanlar haberdar dahi olunmayan bir salgınla baş etmek için, bilim insanları epey kısa zamanda müthiş bir ilerleme kaydetti. Aday aşıları konuşmamız, salgınla mücadelede mühim adımlar atıldığının kanıtı. Daha önce de pek çok kez dillendirdiğimiz gibi, aşı karşıtlığına da bir salgın gibi yaklaşmamız şart. Gönüllülerden Erdal Yanbuloğlu’nun sözleriyle bitirelim. Gen değişikliği komplo teorileriyle gelenlere yanıtı şu olmuş:
“Virüsün tamamını alıp enfekte olduğumda genlerimde bir sorun olmuyor, ama aşıyla o virüsün bir parçasını aldığımda kıyamet kopacak, öyle mi? Sizce bu gerçekçi mi?”