Araştırma: Teyitçilik yanlış bilgi salgınını çözebilir mi?

Yanlış bilgi sorununa karşı mücadelede teyitçilik bir ölçüye kadar etkili olsa da, platformların atması gereken adımlar var.


24/08/2022 13:11 7 dk okuma

2009 Pulitzer Ulusal Habercilik Ödülü, ABD'deki başkanlık seçimi kampanyasındaki çalışmaları için, o zamanlar yayın hayatına henüz başlayan teyitçilik girişimi Politifact’e verilmişti.

Gazeteciliğe dair en prestijli ödülün, o zamanlar yeni olan bir fikre, yani ödülde açıklandığı üzere “derinlikli araştırmalar yapan gazetecilerle internetin gücünü kullanarak siyasi iddiaları inceleme” girişimine verilmesi, yeni oluşan teyitçilik sektörü için dönüm noktasıydı.

Aradan 10 yıldan uzun süre geçti; artık teyitçilik 80 ülkede faaliyet gösteren 300 internet sitesiyle küresel bir olgu. Bu kuruluşların birçoğu, köklü medya kuruluşları ve dünyanın en büyük teknoloji platformlarıyla işbirliği yapıyor.

“[Pulitzer ödülünden] sonra yalnızca ABD'de değil, tüm dünyada [teyitçiliğe] ilgi inanılmaz ölçüde arttı” diyor Mark Stencel. Stencel, Duke Üniversitesi'ndeki Reporters' Lab'in (Gazeteciler Laboratuvarı) eş yöneticisi ve siyaset teyitçiliği üzerine araştırmalar yapıyor: “Bir anda teyitçilikte patlama yaşandı ve bu da bugünkü gazetecilik hareketine dönüştü.”

Alandaki büyümeye rağmen, teyitçilerin üzerinde ağır yük var. Teyitçilerin sayısı, internette her zamankinden çok yayılan, oradan televizyona sıçrayan ve oradan da gerçek dünyaya taşınan yanlış bilgiler karşısında yetersiz kalıyor.

Geçtiğimiz yıllarda araştırmacılar, teyitçiliğin insanların düşünce ve davranışlarını değiştirmede ne kadar etkili olduğunu ölçen çalışmalar yürüttü. Bu çalışmalarda, teyitçiliğin doğruları öğrenmemize fayda sağladığı ortaya kondu; ancak davranışlarımızı değiştirmemize yardımcı olup olmadığı başka bir mesele. Anlaşılan o ki yanlış bilgi yalnızca bildiklerimizin doğru ya da yanlış olmasıyla ilişkili değil.

Dartmouth College'da çevrimiçi mezenformasyon üzerine kapsamlı çalışmalar yürüten siyaset bilimci Brendan Nyhan, “Çalışmalara göre, görüşlerimizi gerçeklerden yola çıkarak şekillendirmiyoruz” diyor. “Örneğin aşılar konusunda çözüm, illa halka daha fazla bilgi sunulmasından geçmiyor.”

Aynı zamanda teyitçilik, mezenformasyonun ve dezenformasyon kampanyalarının boyutu düşünüldüğünde yetersiz kalıyor. Dahası, iddiaların teyit edildiği analizler (fact-check) her zaman doğru kitleye ulaşmıyor. Giderek bölünen medya ortamında bu, toplumun medyaya güvenini azaltıyor.

Yanlış bilgiler, Covid-19 ve aşılar gibi, geçtiğimiz dönemin en önemli konularına dair toplumsal tartışmalara yön veriyor. Bu sebeple, teyitçiliğin şu anki zorluklarla mücadele etmede ne kadar doğru bir araç olduğuna ve başka nelere ihtiyaç duyulduğuna bakmakta fayda var.

Teyitçilik faaliyeti fikirleri değiştirebiliyor

Araştırmacılar, teyitçiliğin bilgi edinmemize yardımcı olduğu konusunda büyük ölçüde hemfikir. Çalışmalar iddiaların teyit edildiği analizle (fact-check) karşılaşan kişinin, o konuyla ilgili sorulara doğru cevap verme ihtimalinin arttığını gösteriyor.

George Washington Üniversitesi Veri, Demokrasi ve Siyaset Enstitüsü'nde Mezenformasyon/Dezenformasyon Laboratuvarı'na öncülük eden Ethan Porter, teyitçiliğin yanlış bilgiye inancı kesinlikle azalttığını söylüyor: “İddiaların teyit edildiği bir analiz olmadan yanlış bilgi gören biriyle karşılaştırıldığında, [...] analizi görenler daha doğru sonuçlar veriyor.”

Eylül ayında yapılan bir çalışmada, Porter ve Ohio Eyalet Üniversitesi'nde siyaset bilimci olarak çalışan Thomas Wood'un ortaya koyduğu üzere teyitçilik, kişilik ve siyasi düşünceden bağımsız olarak, konu fark etmeksizin insanların doğru bilgiye inancını kuşkusuz artırıyor.

Proceedings of the National Academy of Sciences'da yayınlanan çalışma, 2020 sonbaharında Arjantin, Nijerya, Güney Afrika ve Britanya'da Covid-19, ekonomi ve siyaset gibi konularda yayınlanan analizleri (fact-check) inceliyor. Bu çalışmaya göre, teyitçilik insanların yanlış bilgiye inanma oranlarını azaltıyor ve yanlış bilgiler genel olarak katılımcıları önemli ölçüde etkilemiyor.

David Rand ve Gordon Pennycook önderliğindeki araştırmacıların Nature dergisinde yayınlanan Mart 2021 tarihli çalışmasına göre, genel olarak insanlar yanlış bilgi yaymak istemiyor. Araştırmaya göre, insanların dörtte üçünden fazlası doğru bilgiyi paylaşmanın önemli olduğunu düşünüyor; çoğu kişi partizan veya yanıltıcı bilgilerle gerçek haberleri ayırt etmede başarılı.

Teyitçilik faaliyetinin etkisi geçebiliyor

Lakin bu bulgular, bulmacanın yalnızca bir parçası. Teyitçiliğin olumlu etkileri zamanla kaybolabiliyor. Yanlış bilgiler genellikle iddiaların teyit edildiği analizlerinden daha çok yayılabiliyor; teyitçilik yanlış bilginin hızına yetişebilse bile topluma eşit oranda erişemiyor.

“Bilimsel olarak, en azından insanların doğru ve olgusal bilgileri gördüklerinde gerçeklere inançlarının arttığından eminiz” diyor Nyhan. “Bu tesirler her zaman büyük olmuyor. En önemlisi de etkileri her zaman uzun sürmüyor.”

Brookings Enstitüsü'ne göre bir analizin tesiri, onunla karşılaşan kişiye göre değişiyor. Analizle karşılaştıktan sonra herkesin bilgisi artsa da, kişinin inandığı yanlış bilgi konusunda kesin düşünceleri yoksa ve kararsızsa, analiz daha etkili oluyor.

Bir konudaki farklı tarafların, aynı bilgiyi kendi dünya görüşlerine karşı görmesine ya da o bilginin yanlı olduğunu düşünmesine “düşman medya etkisi” ismi veriliyor. Bu etki, analizlerde de görülüyor. Dolayısıyla bazı insanlar, mevcut görüşlerini zorlayan analizlerin partizan olduğunu düşünebiliyorlar.

Bunlar göz önüne alındığında, teyitçilik aracının eksikleri, ciddiye almaya değer. Üçüncü taraf teyitçilik faaliyetine yönelik en büyük eleştirilerden biri, bu hizmetlerin, hizmete en çok ihtiyacı olanlara erişememesi. Tekil analizlerin kitlesi asimetrik dağılmış durumda: ABD'de teyitçilerden bilgi edinen ve teyitçilerle etkileşime girenler, büyük ölçüde kendini liberal olarak tanımlayanlar ve Demokratlar. Belki en vahimi de, insanların doğru bilgiyle karşılaştığında bile davranışlarının her zaman etkilenmemesi.

Stencel bu konuda şöyle söylüyor:

“Teyitçilik dünyasında hepimizin paylaştığı en büyük endişelerden biri, bu gazetecilik türünü tüketenlerin her zaman buna en çok ihtiyaç duyanlar olmaması; bu gazetecilik faaliyetinden çıkan mesaj, düzeltmeler ve açıklamalar [...] her zaman buna en çok ihtiyaç duyan topluluğa erişmiyor.”

Halihazırda siyasi içeriklerle ilgilenen kişiler daha çok teyit analizi tüketiyor ve Nyhan'ın eklediği üzere bu kişiler, “halihazırda güçlü eğilimleri olan ve bu nedenle hangi adayı destekleyeceklerini bilen kişiler.”

“Sıradan insanlar bu kadar detaylı siyasi içeriklerle etkileşime girmiyor” diyor Nyhan.

Mezenformasyon doğru ve yanlıştan ibaret değil

Mezenformasyonun belki de en yanıltıcı yönü, doğrunun her zaman davranışla uyuşmaması. Araştırmaların öne sürdüğü üzere, önemli konular hakkındaki düşüncelerimizi ve davranışlarımızı değiştirmenin yolu, yanlış bir iddiayı çürütmekten geçmiyor olabilir.

Aksine bilgi, toplumsal ve kültürel normlar ile dini ve kimlikçi inançlar gibi, insanların yaptıkları seçimleri açıklayan psikolojik ve şahsi sebeplerle mücadele ediyor.

“İnsanları aşı olmaya ikna etmenin en iyi yolunun, aşıların etkinliği hakkındaki yanlış algıları çürütmeye odaklanmak olup olmadığı belli değil” diyor Nyhan. “İnsanların tutumlarının ve davranışlarının birçok sebebi var. Bir iddiayı çürütmek, illa fikirlerinin değişeceği anlamına gelmiyor.”

Kuzey Carolina Üniversitesi gazetecilik bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışan Shannon McGregor ve Daniel Kreiss, ırk, sınıf ve cinsiyet gibi “sosyal kimliklerin” önemli olduğunu ve “partizan kimliklerle eşleşen” özelliklerin, kişilerin politik kararları üzerinde çok daha güçlü bir etkisi olduğunu savunuyorlar.

Yakın zamanda Slate'te yayınlanan bir makalede şöyle açıklıyorlar: “İnsanlar seçimlerde, yanlış ya da doğru belirli bir anlatının etkisinde olmak yerine genellikle kendi siyasi kimlikleriyle diğerlerinin kimliklerini birbirinden ayırıyorlar.”

Bu, Covid-19 aşısı yaptıran kişilerin demografik özelliklerinde belirgin şekilde görülüyor. Örneğin, ABD'de aşılama oranı düşük. Kaiser Family Fund COVID-19 Vaccine Monitor'a göre, siyasi kimlikler aşı olmada diğer demografik faktörlerden daha güçlü bir gösterge.

Konuyla ilgili bir makale bu tutumu provokatif bir başlıkla özetliyor: “They Might Be a Liar But They’re My Liar” (Yalancı olabilirler ama benim yalancılarımlar).

Araştırmalar bu durumun, Fransa gibi kutuplaşmış diğer ülkelerde de benzer olduğunu, Avustralya gibi daha az kutuplaşmış ülkelerde daha az gözlemlendiğini gösteriyor.

Rand ve Pennycook'un öne sürdüğü üzere, yanlış bilgi paylaşmaya çalışmasak bile akranlarımızla ne tür bilgiler paylaşacağımıza karar verirken, sosyal medya sezgiye ve duygulara olan bağımlılığımızı daha da körükleyebiliyor.

Yazarların belirttiği üzere, “insanların inandığı ve paylaştığı şeyler arasında kopukluk var.” Çünkü insanların paylaştığı gönderiler, "alacağı etkileşim, arkadaşlarımızın paylaşımı ne kadar beğeneceği, bu gönderinin kimliklerimiz hakkında neler söylediği” gibi "sosyal endişelere dayanıyor.”

Ayrıca insanlar, mevcut inançlarına karşı çıkan analizleri yanlı olarak görme eğilimindeler. Poynter tarafından yapılan çalışmaya göre, Amerikalıların yarısı analizlerin yanlı olduğunu düşünüyor ve düzeltmelerin dengeli olduğuna güvenmiyor.

Bu düşünce, parti yakınlığına göre biraz değişebiliyor: Cumhuriyetçilerin yüzde 70'i teyitçilerin tarafsız olmadığını düşünürken bu oran Demokratlarda yüzde 29.

Bu içerik Teyit tarafından çevrilmiştir.

Can fact-checking solve the misinformation pandemic, Grid News, 12/01/2022

Çeviri: Can Başaçek

Kapak Görseli: Midjourney

edo kitap side banner