*Bu içerik ilk kez "I create “convincing” manipulated images and videos — but quality may not matter much" başlığıyla Nieman Lab tarafından 10 Eylül 2019 tarihinde yayınlanmış ve Kansu Ekin Tanca tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Gerçeği saptırarak insanları, hiç sözünü etmedikleri şeyleri söylermiş ya da yapmadıkları şeyleri yaparmış gibi gösteren sahte video ve görüntüler, Amerika Birleşik Devletleri Kongresi dahil birçok insanda endişe uyandırıyor.
Rochester Teknoloji Enstitüsü Fotoğrafik Bilimler bölümünden Christyne Sisson, tahrif edilmiş görsel ve videoları saptama yöntemleri üzerine çalışan ABD merkezli büyük bir hükümet projesinin çalışanlarından. Sisson’un yer aldığı ekibin bu projedeki görevi ise kötü adamı oynamak. Yani sahte haber üretmenin gitgide daha aldatıcı ve inandırıcı yöntemlerini geliştiren bu ekip sayesinde diğer araştırmacılar, sahte haberleri teşhis etme yöntemlerini değerlendirmeye tabi tutabiliyorlar.
Son üç senedir Sisson ve ekibi, görsellerin ve videoların içeriğini kasıtlı olarak değiştirebilecek yeni yöntemler üzerine keyifle kafa yoruyor. Hem kendi senaryolarını üretiyorlar hem de gerçek kötü adamların kamuoyunu etkilemeye çalıştığı güncel olay ve durumlardan esinleniyorlar.
Ekip, şimdiye dek ortaya çıkardığı işten oldukça memnun ve çalışmalarının, medya yığınının içinde gerçeği arayan insanlara ışık tutacağını umuyor. Fakat araştırmaları, gerçek ve propaganda arasındaki çatışmanın temelinin teknolojiyle ilgili olmadığını gösteriyor. Aslında her şey, herhangi bir bilginin kendi görüşlerimizle örtüşüp örtüşmediğiyle alakalı; çünkü insanların kendi fikirleriyle uyuşan bilgileri doğru kabul etme ihtimali çok daha yüksek.
Teknik engelleri bulmak ve aşmak
Ekip kendi sahte içeriklerini üretirken işe, orijinallerini, tahrif edilmemiş görüntüleri ve videoları toplayarak başlıyor. Bunlar, yalnızca var olan görüntüleri tahrif edebilmek için hazır malzemeler değil, bu dosyalar aynı zamanda her tür medyanın nasıl, ne zaman ve hangi cihazla çekildiğini gösteren, bir tür teknik parmak izi olarak da değerlendirebilecek ve her özgün medya dosyasında tutulan verileri de barındırıyor.
İşte bu veriler, hem görsel delilleri hem de dijital dokuları açısından olabildiğince gerçek bir materyal gibi gözüken sahte içeriklerin üretilmesine olanak tanıyor. Mütemadiyen değişen, zorlu bir iş; çünkü piyasaya sürekli yeni kameralar çıkıyor ve araştırmacılar adli analizler için devamlı yeni dijital yöntemler geliştiriyorlar.
Sisson’un ekibinin hazırladıkları, büyük projenin diğer ortak araştırmacılarına gönderiliyor ve ekibin bu içerikler üzerinde neler yaptığı ya da kullandıkları yöntemleri bulmaları isteniyor. İşleri sadece bir içeriğin gerçek ya da sahte olduğunu saptamak değil, aynı zamanda sahtelerinin nasıl üretildiğini de açıklamaları bekleniyor. Ekip, buradan çıkan sonuçları kendi yaptıklarıyla karşılaştırıyor. Günün sonunda herkes ders çıkarıyor: Sisson ve ekibi nasıl daha iyi sahte içerik üretebileceklerini öğreniyor, araştırmacılar da bu tip içeriklerin nasıl saptanabileceğini.
Kalitesiz videolar da inandırıcı olabilir
Her ne kadar Sisson’un içinde yer aldığı ekip, olabildiğince kapsamlı, teknik ve metodolojik çalışsalar da, sosyal mecralarda ve internette yayılan tahrif edilmiş görüntülerin kalitesi düşük olabiliyor. Sisson “Kendi çalışmalarımızın olabildiğince inandırıcı olmasından dolayı gurur duyuyorduk, fakat gördüklerimiz - mesela Nancy Pelosi’nin bulanık görüntüleri ve yavaşlatılmış sesi - bizim ölçütlerimizin yanından bile geçemez,” diyor.
Fotoğrafik bilimleri, bütün girdisi ve çıktılarıyla bilen biri olarak Sisson, üzerinde oynanmış olduğu kolayca ayırt edilebilen görsel ve videoların insanları yanıltabiliyor olmasına çok şaşırıyor.
“Neler döndüğünü anlayabilmek için, ailem ve arkadaşlarımla hiç de bilimsel olmayan saman anketleri (straw polls) yürüttüm. Zamanla sosyologların ve sosyal psikologların daha akademik bulgularında yer verdikleri sonuçları kendim de öğrendim: Eğer bir görsel ya da manipüle edilmiş herhangi bir içerik, kişinin hâlihazırda sahip olduğu görüşleri destekler nitelikteyse, genellikle hiç sorgulamadan doğru kabul ediliyor.”
NFL oyuncusunun soyunma kabininde ABD bayrağı yaktığı, Parkland’da bir öğrencinin ABD Anayasasını yırttığı ya da otobanda yüzen köpek balığı gösterdiği iddia edilen sayısız sahte haber çok sık karşımıza çıkıyor. Kullanılan tekniklere bakıldığında, bütün bunlar oldukça başarısız manipülasyon örnekleri. Fakat sansasyonel görüntüler ve kendilerine özgü siyasi duruşları var. Tabii bu yüzden de sosyal medyada büyük yankı uyandırıyorlar, hatta haberlere bile çıkıyorlar.
Çağdaş medya akımına alışmak
İnsanların internette gördüklerine inanmalarının ardında bir başka neden daha olabilir. Daha kaliteli sahte haberlerin nasıl saptanabileceğine dair yöntemler üzerine çalışan Sisson, diğer insanların nasıl bu kadar ucuz sahte haberlere inanabildiğini bir de oğluna soruyor. Aldığı cevap ise oldukça açık: “İnternetteki hiçbir şeye güvenemezsin. Tabii ki ben gerçek olduğunu düşünmem çünkü hiçbir şey gerçek değil.”
Sisson oğlunun cevabına şaşırıyor ve insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar hızla değişen görüntüler içine doğan oğluna annelik içgüdüsüyle kuşkuculuktan bahsediyor. Kuşkuculuk sadece bu tip tufanlara karşı kalkan değil, aynı zamanda çağdaş medyada yolunu bulabilmek ve buradan sağ çıkabilmek için de önemli.
Sisson ve ondan da önceki nesil için, özellikle de filmden dijital fotoğrafçılığa geçiş dönemini birebir yaşayanlar için, görüntülere duyulan güven kırılıyor. Medyayla yetişen genç nesil ve onların peşi sıra gelen yeni nesil için ise görüntüler hiçbir zaman güven uyandırmamıştı.
İnsanlar sahte görseller hakkında konuşurlarken, medya okuryazarlığıyla ilgili en temel kavramları göz ardı ediyorlar. Hiç söylemediği şeyler söyler, hiç yapmadığı şeyleri yapar gibi gözüken insanların sahte videolarını izleyeceklerini düşündükçe, insanlardaki korku ve panik artıyor. Bu korku, eskiden beri süregelen “görmek inanmaktır” ilkesi üzerine kurulu. Fakat insanların sahte görüntülere ne kadar hızlı inandığını düşündükçe görünen o ki, bu eski söz artık doğruluğunu yitirecek. Öyle ki bazı araştırmalar sahte haberin, zayıf ve sansasyonel iddiaları doğru addetmeye daha yatkın olan insanlar tarafından yönetilebileceğini gösteriyor. Fakat ne garip ki yine bu insanlar, aynı zamanda kendi bilgileri konusunda da kendilerine haddinden fazla güveniyorlar.
Teknolojik maharet mi kuşkuculuk mu?
Sisson, ekibinin ve projede yer alan herkesin ortaya koyduğu çabanın, ileri teknolojiye sahip sahte haberlerin saptanmasında yol gösterici olacağına inanıyor. Ayrıca hem oğluyla hem de çalıştığı öğrencileriyle olan deneyimleri doğrultusunda Sisson, bugünün gençlerinin ve gelecek nesillerin, görüntü ve videoları tüketme ve değerlendirme konusunda daha becerikli olabileceğine inanıyor.
Bu neslin birlikte büyüdüğü kuşkuculuk, birçoğumuzun aşina olduğu medya okuryazarlığının çok daha gelişmiş hali. Ayrıca görselleri ve videoları “kanıt” olarak addetmenin geride kalacağı, kültürel bir değişimin de habercisi olabilir. Bu nesil, gerçek olduğuna dair bir kanıtları olmadığı takdirde hiçbir şeye inanmıyor.
Araştırmacılar sahte içeriklerin saptanması konusunda daha iyi olmaya, yetişkinler de çocukların çoktan bildiklerini öğrenedursun, şimdilik en iyi çözüm kuşku duymak.
Bir görsele tepki göstermeden önce, nereden geldiğini ve hangi bağlama dahil olduğunu araştırın. Biri sosyal medyada olağanüstü, sansasyonel ya da ufuk açan bir görsel ya da video paylaşıyorsa, kendiniz paylaşmadan önce biraz düşünün. Arama motorlarından tersine görsel arama yapın ve daha önce bu görselin nerede kullanıldığını bulun. Belli mi olur, belki de araştırdığınız görselin aslında sahte olduğunu belirten, güvenilir bir kaynağa rastlarsınız.