#OltayaTakılma 8: Dolandırıcılar toplumsal ihtiyaçlardan nasıl yararlanıyor?

#OltayaTakılma yazı dizisinin sekizinci yazısı dolandırıcıları, toplumsal ihtiyaçları ve bunların medya okuryazarlığı ile olan ilişkisine odaklanıyor.


02/05/2019 10:35 5 dk okuma

Bu içerik 4 yıldan daha eski tarihlidir.

Dolandırıcıların korku, ilgi ve ihtiyaç gibi hislere yönelik içerikler paylaştığı ve bazen bütün bu hisleri aynı anda harekete geçirmeye çalıştıkları söylenebilir. Hesabınızdan yüklü bir miktar para çekildiğine ilişkin bir telefon araması aldığınızda gerçek bir dolandırıcılığın kurbanı olmanız çok olasıdır çünkü maddi kayıp yaşama korkusu sağlıksız karar almanıza neden olur. Farklı bir duyguya hitap ediyor olsa da “profilinize kimlerin baktığını” bilmek istemek de ilgi / beğenilme gibi hislerinize hitap eder. Ama sosyal medya kullanıcılarını dolandırıcıların kurbanı yapacak en çekici yol ise ihtiyaçlara hitap etmek.

Sosyal medya toplumsal ihtiyaçları nasıl şekillendiriyor ve bunda medya okuryazarlığının nasıl bir etkisi var?

Kim 10 GB internet istemez ki!

Twitter’daki banka gibi kurumların isimlerini kullanarak dolandırıcılık yapanlar aidat iadesi ile birlikte 10 GB internet kazanma şansından bahsettikleri paylaşımlarla kullanıcıların şahsi bilgilerine ulaşmaya çalışıyorlar. İnternete her an ulaşabilmek için ihtiyacımız olan mobil internet paketlerini kullanarak her an video, dizi izleyebilmek, müzik dinleyebilmek herkesin arzu edebileceği bir şey. Ayrıca 10 GB internet gibi bir teklifin bedava olması insanların üzerinde şüpheye düşeceği de bir şey değil. Yani size bir araba, ev kazanacağınızı söylemiyor. 10 GB gibi ticari karşılığının çok fazla olmadığını düşündüğümüz ama bireylerin hayatına küçük de olsa etki edebilecek bir katkı olarak görünüyor. Bu durum da böyle bir kampanyaya inanmayı kolaylaştırıyor. Aynı şekilde 750 TL aidat iadesi için de benzeri söylenebilir.

İnsanların ekonomik ihtiyaçlarını hedef alan bu paylaşımların kurbanı olmanın bazı nedenleri olabilir; bankaların benzer kampanyalar yapması, ekonomik ihtiyaçların banka gibi tüzel kişilikler üzerinden ilerlemesi, dijital medya okuryazarlığı oranının düşük olması.

Türkiye 1GB internete ödenen ücret anlamında dünyada kötü bir sıralamaya sahip olmasa da alım gücüne oranla internet paketlerine ödenen ücretler ve paket aşımları sonrası ödenen ücretler kullanıcıları bedava veya kampanyalı seçeneklerden yararlanmaya itiyor. İnternetsiz herhangi bir şeyin yapılamadığı okul kayıtlarından, banka işlemlerine, fatura ödemeden sosyal medya takibine kadar internet her şey için bir ihtiyaç. Bu ihtiyaçlar üzerinden karşımıza çıkan "bedava" hizmet elde edebilme şansı ise insanların karşı koyamadığı bir teklif.

Karşımızda pek çok seçenek bulunduğunda ekonomik değerinden bağımsız olarak, bedava olana yaklaşma gibi bir eğilim içerisinde oluruz. City Lab'e verdiği röportajda Duke Üniversitesi profesörü Dan Ariely, davranış ekonomisi perspektifinden bu konuya ilişkin bir açıklama yapıyor;

“Hiçbir şey ödemediğimizde aslında çok fazla şey ödüyoruz. Her şeyin aslında iki yüzü vardır ama bir şey bedava olduğunda olumsuz tarafı unuturuz. Herhangi bir şey bize bedava verildiğinde var olan değerinden çok daha fazlası olduğunu düşünmemize neden olan bir duygusal sorumluluk yaratır."

Bireylerin bu duygu durumuna yönelik davranan dolandırıcılara karşı bir şeyden bedava yararlanmak istediğimizde tekrar düşünmek ve rasyonel kararı alıyor olduğumuzdan emin olmak gerek.

kzanc saglama ipucu

Bankaların kendi kampanyaları dolandırıcıların paylaşımlarının gerçek olabileceğini düşündürüyor

Bu tür kampanya bazlı dolandırıcılıkların merkezinde bankaların olması ise çok doğal. Yeni müşteri kazanmak, müşterilerin sadakatini sağlamak için bankaların çeşitli şirketlerle işbirliği yaptığına, farklı imkanlar sunduğuna şahit oluyoruz. Çekilişlere katılma, bedava ürünler elde etme, indirimler kazanabilme gibi kampanyaları sürekli tekrarlayan bankaların adıyla bunu yapmak, kullanıcıların aşina olduğu tanıtım içeriklerini kullanmak oldukça mantıklı görünüyor.

Birden fazla kredi / banka kartı bulunan bir kişi gün içerisinde kampanya ve kredi tekliflerine yönelik en az iki SMS ya da e-posta alıyor. Mesajları almak istemediğinizi belirtmek mümkün olsa da pek çok kişi bunu iptal etmekle uğraşmıyor. Sürekli avantajlardan yararlanabileceğimiz hissiyle dolaştığımız internet ortamında karşımıza dolandırıcıların paylaşımları çıktığında bu nedenle tekrardan düşünmek aklımıza gelmeyebilir. Gündelik yoğunluğu içerisinde karşılaştığı bilgileri kontrol edemeyen kullanıcılar bunu avantaja dönüştürmeye çalışırken kendilerini mağdur konumunda bulabiliyorlar.

Bu aşinalıklardan kaynaklı dolandırıcılık kurbanı olabilmek çok kolay. O yüzden de eğitim ve yaş gibi etkenler dolandırıcılık kurbanı olunması konusunda bazı farklılıklra gösterse de işin temelinde dijital medya okuryazarlığını güçlendirmek yatıyor.

Medya okuryazarlığını güçlendirmek dolandırıcılıkla mücadelede önemli

Dijital medya okuryazarlığının Türkiye’de oldukça düşük seviyede olması da bu tür dolandırıcılık vakalarının artmasına neden oluyor. İnsanlar gelir, eğitim seviyesi farketmeksizin dolandırıcılık kurbanı olabiliyor çünkü dijital medya okuryazarlığı, kişilerin kendilerini güçlendirmeleri gereken ve diğer vasıflarına içkin olmayan farklı bir alan olarak karşımıza çıkıyor.

Açık Toplum Enstitüsü’nün (Open Society Institute) 2018 Medya Okuryazarlığı Endeksi’ne göre Türkiye, medya okuryazarlığı alanında sondan ikinci olmuştu. Yanlış bilgilere karşı da bir hayli dirençsiz olan Türkiye’de dolandırıcılık kurbanı olmamak için yeterli bilgiye sahip olunmadığı bu tür araştırmalarla da desteklenmiş oluyor.

Dijital okuryazarlık deyince kazanılması gereken en temel yeteneklerin başında şunlar gelebilir: Sahte hesapları tespit edebilmek, orijinal hesapları bulabilmek, güvenli şifreler oluşturmak, dijital ortamda verilen kişisel bilgilerin neler olması gerektiğini bilmek, hesaplar için varsa her zaman iki adımlı doğrulama seçeneklerini kullanmak.