*Bu içerik ilk kez "Misinformation Telephone: How people and platforms spread stories during a global health crisis" başlığıyla Slate tarafından 20 Mart 2020 tarihinde yayınlanmış ve Can Başaçek tarafından Teyit için çevrilmiştir.
"Bilmiyorum... Ama bence bu salgın, bir nüfus kontrolü yöntemi."
"İki hafta önceye kadar neredeyse hiç kimsenin virüsten haberi yoktu. Şimdi ise aşı neredeyse hazır. Tehlike çanları daha ne kadar çalabilir?"
"İlaç sektörü dünya hükûmetlerini ele geçirdi.”
"Arkadaşlarımız hedef alınıyor, saldırıya uğruyor ve medya gerçekte neler olduğu hakkında yalan söylüyor."
Meşhur sosyal medya gönderilerindeki bu fikirler, son zamanlarda haberleri takip eden herkese tanıdık gelecektir. Fakat bunlar koronavirüs hakkında değil; bu yıl yayınlanmış gönderiler bile değiller. İlki 2014 Ebola salgınından, ikincisi 2015 Zika salgını sırasında meşhur olan bir capsten ve sonuncusu 2019 Samoa kızamık salgını hakkında. Çevrimiçi yanlış bilgi ve aldatmaca, son zamanlarda salgınlar esnasında ortaya çıkan bir tür ikincil hastalık haline geldi.
Salgın zamanlarında hastalığın nedeni ve gidişi hakkında her zaman yanlış bilgi olur: Örneğin hastalığın bir laboratuvarda tasarlandığı, patentini alan bir kuruluş tarafından yayıldığı veya hükümetin çuvallayıp dünyaya bir biyolojik silah yaydığı iddiası gibi. Tedaviler ve aşılar hakkında da komplolar olur: İlaç sektörü rantçılarının, halkı aşılara mecbur bırakmak için panikten yararlandığı, elit kesimin temiz aşılar aldığı, her şeyin nüfus artışı gündeminin bir parçası olduğu iddiası... Sahte tedaviler satan dolandırıcılar da vardır: C vitamini, koloidal gümüş, kenevir yağı... Hepsi de capsi yayımlayan kişinin internet sitesinden satın alınabilir vaziyettedir elbette. Salgını siyasallaştıran partizan medya figürleri de olur. Özellikler değişse de bu anlatılar tekrarlanır.
Genellikle yanlış anlatılar ve komplolar, büyük ölçüde etkilenen belirli topluluklarla veya coğrafi bölgelerle sınırlı kalır. Örneğin gözle kolayca fark edilebilen doğum kusurlarına neden olan Zika Virüs Hastalığı (ZVH) birkaç hafta boyunca dünyanın dikkatini çekmişti. Ancak ağırlıklı olarak sivrisinek kaynaklı ve cinsel yolla bulaşan bir hastalık olduğundan büyük ölçüde coğrafi olarak sınırlı kaldı. Bu bölgesel merkezileşme, salgınla ilgili sosyal medya gönderilerine yansıdı. Facebook'ta yayılan yanlış bilgilendirme ve aldatmacaların çoğu Brezilya'daki topluluklar ve daha az ölçüde Amerika Birleşik Devletleri ile sınırlıydı.
Bu kez ise hastalığın kendisi ve insanların gösterdiği ilgi sosyal medya çağında Zika, kızamık ve önceki salgınlardan tamamen farklı bir ölçekte.
Yanlış koronavirüs anlatıları küreselleşiyor
Erken ölüm sayısı ve yayılma hızı fazlasıyla rahatsız ediciydi ve etkilenen insanların hikayeleri (Çin'in kontrollü sosyal medya ortamına rağmen) dünyayı, bu olayı takip etmeye zorladı. Pandeminin gittikçe artan bedeli sosyal medya sohbetlerine yansımaya başladı. Anlatılar küreselleşiyor; "tedavi" aldatmacaları ve "bir arkadaşın doktor olan arkadaşından" edinilen bilgiler büyük hızla yayılıyor ve diğer dillere çevrilip bir çevrimiçi topluluktan diğerine, dünyanın dört bir yanına sıçrıyor. Küresel bir yanlış bilgi telefon oyununa benziyor: İşin sonunda kimse kaynağın ne olduğunu hatta orijinalinde ne dendiğini bile bilmiyor.
Sosyal medya, bazıları belirli ülkelere veya bölgelere hizmet eden yeni uygulamalar ve özellikler ortaya çıktıkça sürekli değişim gösteren bir ortam. Her platformun kendi kural ve tutumları var, bu da yanlış bilgiyi çok çeşitli bireysel ortamlarda ele alınması gereken bir olgu haline getiriyor. Örneğin TikTok, önceki salgınlarda henüz yaygın olarak kullanılmıyordu; koronavirüs günlerinde ise genç kullanıcı tabanının bilgi paylaştığı yer halini aldı. Karantina capsleri, uygulamadaki kültürün bir parçası oldu. TikTok'un güvenlik ekibi, kötü bilgilerin viral olmasını önlemek için çalışırken Dünya Sağlık Örgütü'nün içerikleri de #coronavirüs aramalarında belirgin bir şekilde yer alıyor.
Daha eski olan diğer platformlar geçmişteki salgınlardan ders verebilir: Zika salgını zamanında Brezilya nüfusunun yüzde 50'si WhatsApp'taydı. Anlaşılan o ki nüfusun büyük bir kısmının tek bir dijital mecrada olmasının hem olumlu hem olumsuz yanları bulunuyordu: Brezilya'daki doktorlar tıbbi sohbet gruplarında bilgi paylaşarak salgının ilk günlerinde karşılaştıkları tuhaf semptomları tartışıyordu. Halk sağlığı kuruluşları gruplara kamu spotları yaymaya başladı ve hamile kadınlar destek kanalları başlattı.
Tüm kusurları ve yanlış bilgi boşluklarına rağmen bunlar değerli iletişim kanalları. Aynı zamanda yetkili kaynakların, oldukları yerde halka ulaşması için önemli bir fırsat sunuyorlar. Platformlar için zor olan şey bunu sağlamak ve toplulukların saçmalık ve sahtekarlıkla dolmasını önlemeye çalışırken aynı zamanda sosyal destek işlevlerini de çalışır kılmak. İnsanların kendi deneyimlerini tartışmalarına olanak sağlamakla birlikte yetkili içerik ve sesleri de yükseltmek zorundalar.
2019 Brooklyn ve Samoa kızamık salgınlarına kadar teknoloji şirketleri yetkili sağlık bilgileri ve yanlış içerikleri ortaya çıkarma sorumluluğunu kabul etmemişti. Araştırmacılar yıllar boyunca platformların sahte tedavi gruplarıyla ve aşı karşıtı gruplarla ilgilenmesi gerektiğini öne sürmüştü. Facebook'taki sağlıkla ilgili komplolar, 2017'de başlayan teyit programlarıyla birlikte "sahte haber" kategorisine girmeye başladı. Ancak gruplardaki ve sayfalardaki organik gönderilerdeki viral yanlış içerikler hala büyük ölçüde ifade özgürlüğü sorunu olarak değerlendiriliyordu. Bunların oluşturduğu zararların sonuçları hemen görülmediğinden platformlar işin içine dahil olmadı; bireysel sağlık veya halk sağlığı üzerindeki etkisi tam olarak dikkate alınmadı. Bu müdahalesiz yaklaşıma dair dikkate değer bir istisna ise 2013'te "Paranız veya Hayatınız" adlı bir politika uygulayan Google Aramalar'dı. Google, önemli şahsi etkilere sahip olabilecek konulardaki arama sonuçlarının daha üst bir önem derecelendirmesine tabi olması ve yalnızca popülerlik veya diğer değişebilir ölçeklere göre belirlenmemesi gerektiğini kabul etmişti.
Ancak önlenebilir kızamık vakaları geçen yıl Brooklyn'de yayılırken medya ve seçilmiş yetkililer, sosyal platformlarındaki bilgilerin, aşı yaptırıp yaptırmama konusunda oynadığı role ve sonuçta ortaya çıkan salgına odaklanmaya başladı. Ortada karmaşık bir resim buldular: Sosyal dinamikler bu konuda oynadığı bir rol vardı ancak bunlar hem çevrimiçi hem de çevrimdışı faktörleri içeriyordu. ABD milletvekili Adam Schiff, YouTube, Facebook ve Amazon'a, platformda yayılan komploların halk sağlığını belirgin bir şekilde olumsuz yönde etkilemediğinden emin olmak için attıkları adımları açıklamalarını isteyen mektuplar yazdı. Şirketler yeni politikalar yayınladı: Doğru olmayan içerikler platformda kalabilecekti ancak platformlar artık bunları reklamlarda çıkarmayacak veya bunu paylaşan grupları veya sayfaları öneri motorunda önermeyecekti. Sağlığa dair yanlış bilgiler indirgenmiş ve kullanım dışı bırakılmıştı.
Bu politikalar koronavirüse de uygulanıyor. Kullanıcılar koronavirüs kelimesi içeren aramalar yaptıkları zaman Twitter, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezinin linkinin olduğu bir uyarı çıkarıyor. Bilimsel açıdan itibarlı olduğuna emin olmadığı arama sonuçlarını sınırlandıran Pinterest, sadece önemli sağlık örgütlerinin içeriğini öne çıkarıyor. YouTube arama sonuçlarında yetkili kaynakları öne çıkarıyor ve asılsız tedavi içeriklerini silmek için aktif şekilde çalışıyor. Reddit komplo topluluklarını karantinaya alıyor. Son derece komplocu topluluklardaki birebir yanlış bilgi yayılımıyla boğuşan Facebook'ta ise Mark Zuckerberg, bir dizi gönderi paylaştı. Facebook'un, platformların, sağlık hakkındaki yanlış bilgiyle mücadeledeki sorumluluğu kabul etmedeki evrimini ayrıntılı bir şekilde anlattı.
Bu önlemler geçmişteki salgınlara göre belirgin bir gelişme gösteriyor ancak sahtekarlık ve yanlış bilgilendirme hala hızla çoğalmaya devam ediyor. Bunun önüne geçecek insan moderatör sayısı azaldı çünkü şirketler ofislerini kapatarak bizi yapay zekaya daha da muhtaç hale getirdi. Kriz anında yanlış bilgiyi kontrol altında tutabilme zorluğu genel olarak bu hastalığın yayılma hızı ve ölçeğiyle artıyor. Her ülke koronavirüs tarafından etkilendi veya muhtemelen etkilenecek. Bazı ülkelerdeki otorite krizi, sorunu büyütüyor. Örneğin ABD'de koronavirüs çoktan siyasete alet edildi; hangi medya ortamına güvendiğinize bağlı olarak çok farklı şeyler görüyorsunuz. Yetkili kaynakları güçlendirmek, diğer tarafın bakış açısını sansürleme iddialarına yol açıyor (gerçekten yanlış olsa ve gerçek bilim tarafından desteklenmiyor olsa bile).
Sosyal medya platformları, platformlarındaki sansasyonelliğin ve yanlış bilgilerin, salgını daha da kötü bir duruma sokmaması için baskı altında, ki öyle de olmalı. Bu platformlar kriz sırasında iyi bilginin bekçileriler. Sorun şu ki, tıpkı hastalık gibi, yanlış bilgi insanların toplandığı her yerde yayılıyor. Gruplarda, sayfalarda, subredditlerde, Discord sunucularında... Aynı zamanda dijital telefonlar aracılığıyla tercüme edilen ve iletilen iMessage'da ve mesajlarda; 1990'ların sonlarında viral hale gelen e-posta iletilerinde. Yanlış bilgi paylaşan insanlar bunu iyi niyetle yapıyor. Topluluklarını ve arkadaşlarını uyarmak istiyorlar. En güncel haberleri ve hikayeleri paylaşmak istiyorlar. Bu nedenle de bize, yaymadan önce, karşılaştığımız her şeyi iyice kontrol etmek düşüyor. Bunu elinizi yıkamak gibi düşünün: Kendinizi ve başkalarını korumak için.