Birçoğumuzun hayatının parçası olan çevrimiçi platformlar, sosyal medya, e-ticaret siteleri, arama motorları ve daha birçok dijital hizmet; karmaşık algoritmaların kullanımıyla çalışıyor. Algoritmik okuryazarlık, bu algoritmaları anlama, yorumlama ve kullanma becerisi olarak tanımlanabilir.
Günümüzde dijitale ve internete erişimi olan herkes, çeşitli algoritmalarla bilerek ya da bilmeyerek etkileşime giriyor. Örneğin arama motorunda yapılan basit bir anahtar kelime araması, sosyal medya platformlarında akışımıza düşen bilgiler, önümüze çıkan reklamlar, aldığımız bankacılık hizmetleri hep arka planda algoritmaların yürüttüğü ve karar verdiği süreçlerle işliyor. Algoritmik okuryazarlık, bu hizmetlerin nasıl çalıştığını anlamak ve algoritmaların doğru kullanımını sağlamak için gerekli.
Peki, bu mekanizmayı anlayacak ve yeri geldiğinde sorgulayacak kadar yetkin olmamanın riskleri neler? Sandığımız kadar özgür ve güvende olup olmadığımızı sorgulamakta bile yetersiz kaldığımız bir kara kutunun içine düşmek kaçınılmaz olabilir.
Kara kutu toplumu nedir?
Hukukçu ve etik uzmanı Frank Pasquale, anlaşılmaz ve anlaşılması veya düzenlenmesi zor olan algoritmik karar verme sistemleri olgusunu tanımlamak için "kara kutu toplumu" terimini kullanır. Pasquale'a göre, finans, sağlık ve hukuk gibi alanlarda algoritmik karar vermenin yükselişi, insanların yaşamlarını etkileyen önemli kararların, son kullanıcının ya da dışarıdan gözlemleyenin anlamakta zorlanacağı, karmaşık ve opak sistemler tarafından alındığı bir durum yarattı. Nasıl işlediğine hakim olmadığımız bu yeni karar alma mekanizmaları, hesap verebilirlik ve şeffaflık açısından sorunlu olabildiği gibi yasal süreçlerde henüz karşılığı olmayan uygulamalar hukuk sisteminin kendisini de sorgulayabiliyor. Örneğin, bir kişinin kredi veya sigorta poliçesi kararı algoritmik bir sisteme dayalı olarak reddedilirse, kararın nasıl verildiğini veya buna nasıl itiraz edilebileceğini bilmesinin hiçbir yolu olmayabilir.
Pasquale, algoritmik karar verme sistemlerinin daha iyi düzenlenmesi ve denetlenmesinin yanı sıra, bunları geliştiren ve kullanan şirketlerden daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirliğe ihtiyacımız olduğunu savunuyor. Ayrıca, teknolojinin toplumdaki rolü hakkındaki varsayımlarımızı yeniden düşünmemiz ve algoritmaların etik ve sosyal sonuçlarını daha geniş bir şekilde ele almamız gerektiğini öne sürüyor. Pasquale’ın bu savları, bizi bilgi okuryazarlığına ve dijital okuryazarlığa hızlıca entegre edilmesi gereken bir alana taşıyor: Algoritmik okuryazarlık.
Algoritmik okuryazarlığa ilişkin akılda kalan ve bugün eleştirel okuryazarlık/bilgi okuryazarlığı kapsamı üzerine yapılan tartışmaların referans noktalarından olan rapor Pew Araştırma Merkezi tarafından 2017 yayında yayınlanmıştı. Raporun "Algoritmik okuryazarlık, Şeffaflık ve Gözetim İhtiyacı" başlıklı yedinci bölümünde algoritmaların kullanımının artmasıyla birlikte, toplumun bu teknolojiyi anlaması, anlamlandırması ve bu algoritmalardan etkilenmesi açısından, algoritmik okuryazarlığın önemli bir yetkinlik olarak karşımıza çıktığından bahsediliyor. Algoritmik okuryazarlığın, insanların algoritmaların nasıl çalıştığını, neye dayandığını ve sonuçları nasıl etkileyebileceğini anlamalarını sağlayan bir beceri olarak tanımlandığı raporda altı çizilen diğer hususlar ise şöyle:
- Algoritmaların kullanımı arttıkça, toplumun bu teknolojiyi anlaması ve anlamlandırması giderek önem kazanıyor.
- Algoritmalar, önyargılarla veya hatalı verilerle beslendiğinde, sonuçları da önyargılı veya hatalı olabilir. Bu yüzden, algoritmaların şeffaf ve denetlenebilir olması gerek.
- Algoritmaların toplumsal etkileri, özellikle de algoritmalara dayalı kararlarla insanların hayatlarının nasıl etkilenebileceği konusunda daha fazla farkındalığa ihtiyaç var..
- Algoritmaların daha geniş kullanımı, gizlilik ve güvenlik sorunlarına da yol açabilir ve bu nedenle algoritmaların düzenlenmesi ve denetlenmesi gerek.
- Algoritmaların kullanımının artması, algoritmik okuryazarlık konusunu önemli bir eğitim ihtiyacı haline getiriyor.
Bundan beş yıl önce malumun ilamı niteliğinde diyebileceğimiz nokta atışlarıyla sorunu ortaya koyan bu raporun son maddesi, hem dijital eşitsizliğin tanımına, hem de medya okuryazarlığı eğitiminin kapsamına dair güncel tartışmaları besleyen bir katkı sunuyordu.
Algoritmik okuryazarlık eğitimine erişimin olmaması, halihazırda marjinalize edilmiş veya dezavantajlı durumda olan bireyler için bilgiye erişimi ve fırsatları sınırlayarak dijital eşitsizliği şiddetlendirebilir. Nasıl mı? Mesela şöyle:
- Dijital fırsatlara sınırlı erişim: Algoritmik okuryazarlık, bireylerin dijital dünyaya tam olarak (yetkin ve sorumlu şekilde) katılması için elzem hale geldi. Bu okuryazarlık yetkinliğine sahip olmadan bireylerin, yeni teknolojiler geliştirmek veya çevrimiçi topluluklara katılmak gibi dijital fırsatlara erişme becerileri sınırlı hale gelebilir.
- Mevcut önyargıları güçlendirmek: Algoritmalar toplumdaki mevcut önyargıları devam ettirebilir ve hatta artırabilir. Algoritmik okuryazarlık olmadan, bireyler bu önyargıları fark edemeyebilir ve bu da mevcut eşitsizliklerin pekiştirilmesine yol açabilir.
- Değişime duyulan ihtiyacı fark etmemek: Algoritmik okuryazarlığı olmayan bireyler, algoritmalardaki değişiklikleri fark etmekte zorlanabilir, bu değişikliklerin bireysel ve toplumsal yararı ne kadar gözettiğini sorgulamakta yetersiz kalabilir ve dolayısıyla şeffaflığı, hesap verilebilirliği merkeze koyan değişim taleplerinde çekimser kalabilir.
- Algoritmik karar vermede artan güvenlik açığı: Algoritmalar, istihdam, eğitim, sağlık gibi alanlarda bireyler hakkında karar vermek için giderek daha fazla kullanılıyor. Algoritmik okuryazarlık olmadan, bireyler bu kararları ve sonuçlarını anlayamayabilir veya bunlara karşı çıkamayabilir.
Görüldüğü üzere, algoritmik okuryazarlık eğitimine erişimin olmaması, dijital eşitsizliği büyütmekle kalmıyor, mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirebiliyor. Bu yüzden, mevcut medya okuryazarlığı eğitiminin iyileştirilmesi ve yaşam boyu eğitim haline getirilmesi tartışılırken, algoritmik okuryazarlık yetkinliklerini de içine alan bir kapsam genişletmesine gitmek gerekiyor. İyi haber şu: Dünyada buna hizmet eden adımlar hem eğitim politikalarında hem de sivil toplum kuruluşları ve sivil inisiyatiflerin güdümünde atılmaya başlandı. Neler yapıldığı ve neler yapılabileceği bir başka yazının konusu olsun.