Dünya uzayan kuraklıklar, artan kasırgalar ve büyüyen orman yangınlarıyla beraber iklim krizinin etkisini daha fazla hissetmeye başlıyor. Ancak iklim krizini sadece fosil yakıt tabanlı faaliyetler ve devasa karbon salımı rakamları beslemiyor. İnternette ve sosyal medyada yayılarak gündelik yaşamımıza akan yanlış bilgiler de iklim inkarcılığını güçlendiriyor ve bizi çözümden uzaklaştırıyor.
Yanlış bilgi tek bir biçimde ya da her zaman kasıtlı ortaya çıkmıyor. Yani iklim inkarcıları yalnızca “İklim değişikliği yoktur” demiyor. İklim krizinin insan kaynaklı olmadığı iddiası da sık duyduğunuz argümanlardan. Şirketlerin ne kadar çevreci olduklarını ispatlamaya çalıştıkları “greenwashing” (yeşil aklama) kampanyaları ve kurumların gerekli verileri seffafça paylaşmaması, iklim krizi hakkındaki odağı ve bağlamı değiştirip bilgi karmaşasını büyütüyor. Özetle iklim krizi hakkında sadece yanlış bilgi değil, bilginin yığınlar halinde ve düzensiz olması da önemli bir sorun.
Kanıtlar ortada olsa da iklim değişikliğiyle ilgili yanlış bilgiler yayılmaya devam ediyor. Dijital Nefretle Mücadele Merkezi’nin yürüttüğü araştırmaya göre Facebook'ta iklim değişikliğini "histeri" ya da "dolandırıcılık" gibi terimlerle tanımlayan yanıltıcı gönderilerin yalnızca yüzde 8'i yanlış bilgi diye işaretlenmiş. Diğer bir araştırma iklim değişikliğine dair safsatalara yer veren sitelerdeki reklam gelirinin, 200 milyon dolardan fazla olduğunu gösteriyor.
Eleştirel dijital okuryazarlık ve medya okuryazarlığının diğer komplo teorileriyle mücadeledeki önemi, iklim inkarcılığıyla mücadelede de devam ediyor. İklim inkarcılığı komplo teorileriyle iç içe ve birbirlerini besliyorlar. İklim hadisesinde bilhassa vurgulanması gereken ise bilim okuryazarlığı.
Bilim okuryazarı kullanıcılardan oluşan bir topluma duyulan ihtiyaç giderek daha belirgin hale geliyor. Ancak bunu başarmak, bilgi karmaşasının ve yanlış haberlerin zihinlere ekebileceği kafa karışıklığı tohumları göz önüne alındığında kolay değil. Çözüm, iklim odaklı içeriklere de şüphe kasıyla yaklaşabilmek. Birer iklim teyitçisi olabilmek için yapılabilecekler var: Tükettiğimiz içeriklerde şüphe kasımızı harekete geçirebilecek ipuçlarına aşinalık ve şüpheli içerikleri birkaç adımda doğrulamanın mümkün olduğunu olduğunu akılda tutmak.
Şüphe kasını kullanmak ilk adım
Türkiye’de iklim inkarcılarının oranı yüzde 7, diğer yandan toplumun yarısı iklim değişikliğini Covid-19’dan daha büyük bir kriz olarak görüyor. Haliyle Teyit de iklim krizi etrafında gelişen onlarca iddia inceliyor. Şüphe kasınızı harekete geçirmek için kullanabileceğiniz ipuçları Teyit’te incelediğimiz iddiaların radarımıza girmesinde de etkili olanlar.
İlk adım bilgi tükettiğimiz alanın uzun yıllar boyu fosil yakıt endüstrisi gibi sektörler ve fosil yakıta dayalı politikalara bel bağlayan hükümetler tarafından manipüle edildiğinin, markaların duyarlı tüketicileri hedef almak için ürün ve hizmetlerini yanıltıcı biçimde “doğa dostu” göstermeye çalıştığı için bulandırıldığının farkında olmak.
2020 Eylül’ünde dolaşıma giren bir iddia, Türkiye’de etkili olacak bir kasırga uyarısını veriyordu. Bu tür içerikler iklim krizinin öngörülen etkilerine atıfla, kaygıları besleyip hızla yayılabiliyor. Diğer yanda et yemeyi bırakırsak iklim krizinin önlenebileceği iddiası gibi umutlandıran içerikler de var. Doğru olmasını ne kadar istesek de iklim krizi çetrefil bir sorun olduğundan, tek başına et tüketimini ortadan kaldırmak çözüm için yeterli değil. Et yememek gibi tek bir çözümü olmadığı gibi tek bir sorumlusu da olmayan bir sorun iklim krizi. Korkutan, sinirlendiren ya da mutlu eden, özetle naif duyguları harekete geçiren içeriklerle karşılaşınca duraklamakta fayda var.
İklim krizi özelinde yayınlanan onlarca rapor ve analize ulaşmak mümkün. Ancak bu raporlardan alındığı belirtilen çıktıların bağlamından koparılmamış, hatalı çeviriye kurban gitmemiş ya da verilerin çarpıtılmamış olduğundan emin olmak gerek. Paris İklim Anlaşması'nın temel amacının yapay et üretimini artırmak olduğunu iddia eden paylaşımlarda olduğu gibi, gerçek olmayan bağlantılar kurarak komplo teorisine varan iddiaların yanı sıra sorunun ya da çözümün, olduğundan daha basit görünmesine yol açacak yanlış çıkarımlar da haber başlıklarında sık sık yer alıyor.
Güvenilir kaynakları kontrol ederek başlayabiliriz
Sosyal medyada yaygın olduğunu gördüğünüz herhangi bir içeriğin daha önce Teyit ve benzeri doğrulama kuruluşları ya da iklim krizi özelinde içerikler üreten Climate Feedback gibi internet siteleri tarafından incelenip incelenmediğine bakmak, doğruya hızlı erişmenizi sağlayabilir.
Bu alanda kullandığımız araçlara kuşbakışı göz gezdirdiğimizde, veri üretmek, bilginin kendisine ulaşmak ve geliştirmek, bir bulanıklığı gidermek için Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'na başvurmak ve bunun için kurumlarla yazışmalar yapmak gibi yolları seçtiğimizi fark ediyoruz. Bunun bizi getirdiği yer şurası: İklime ilgi ne kadar düşük olursa, alanda üretilmiş doğru bilgi de o kadar kısıtlı oluyor. Dolayısıyla araçlar aslında bilgiyi "kazıdığımız" vasıtalar denebilir.
Bir iklim teyitçisinin sık kullandığı araçlar
Bu alanda paylaşılan verilerin yeterince şeffaf olmayışı her fırsatta vurgulanıyor. Güvenilir bilgiye ulaştığımızdan emin olmak için, edindiğimiz bir bilgiyi farklı kaynaklardan da inceleyerek sağlamasını yapmak ve bilgilerin manipüle edilmediğinden emin olmak önemli. İklim değişikliğine ilişkin mevcut verilerin çarpıtılıp çarpıtılmadığını görmek ve yeni bilgilere ulaşmak için,
- TÜİK gibi resmi kaynaklara,
- Devletlerin ve uluslararası oluşumların yayınladığı yıllık raporlara,
- Ya da karbon, sıcaklık ve hava kalitesini, güncel yangınları, okyanuslardaki kirliliği, kuraklığı, hangi ülkenin ne kadar enerji üretip tükettiğini veya kömürü bırakan ülkeleri takip etmek için kullanılabilecek tekil araçlara bakmakta fayda var.
Bu alanda uzun süredir bilgi üreten ve iklim krizi gibi karmaşık ve teknik bir konuda tüketilebilir bilgileri derlemeye çalışan organizasyonları takip etmek de yanlış bilgiye olan bağışıklığınızı güçlendirebilir.