Temmuz ayının başlarında Beyaz Saray, internetteki söylemlerin tehlikeli ve düşmanca tahrif edilişine farklı bir açıdan bakan ve bunların önüne geçilmesini konu alan “Sosyal Medya Zirvesi”ne ev sahipliği yaptı. Sosyal medya ekosistemini dezenformasyona, yani kasıtlı olarak yayılması planlanan yanıltıcı içeriklere maruz bırakan algoritmalar, iş modelleri ve insani içgüdüler bir süredir detaylı olarak ele alınıyor. Büyük teknoloji şirketleri, problemi ortadan kaldırma konusunda genellikle yeterli adımları atmış olmasalar da Facebook’un “koordineli sahte davranış” olarak adlandırdığı soruna karşı harekete geçmeye başladılar.
Ne var ki dezenformasyon, çoğu kişinin düşündüğü gibi sıradan bir durum değil: dezenformasyon kampanyalarını yönetenler, organik etkinliklere dikkatle organize edilmiş eylemleri dahil ediyorlar. Kitleler farkında olmadan gönüllü işbirlikçiler haline gelerek bu kampanyaların amaçlarına ulaşmalarına yardım ediyorlar. Bu durum da internetin zararlı unsurlardan korunmasını zorlaştırıyor.
Nature Research, #BlackLivesMatter (Siyahların Yaşamları Değerlidir) etiket aktivizmini, krizler ve Suriye’deki çatışmalardan sonra ortaya çıkan komplo teorilerini ele alırken çoğunlukla aykırı görüşleri destekleyen dezenformasyon kampanyalarını su yüzüne çıkardı. Başlangıçta bu kampanyaların etkisinin üzerinde durulmadan, olayın arkasında daha önemli gerçeklerin bulunduğu düşünüldü. Fakat daha sonra dezenformasyon ağlarının internetteki konuşmaları ve küresel siyasi söylemi nasıl çarpıttığı anlaşıldı ve araştırmanın odak noktası değişti. Dezenformasyonun görmezden gelinmesini sağlayan çeşitli kavram yanılgıları, söz konusu tehdide gereken tepkinin verilmesini zorlaştırıyor.
Dezenformasyon salt yanlış bilgiden oluşturulmuyor
Dezenformasyonun yanlış bilgiden ibaret olduğu, en yaygın kavram yanılgısı olarak karşımıza çıkıyor. Kaldı ki dezenformasyon sadece yanlış bilgi olsaydı platformların paylaşılan bilgilere “doğru” ve “yanlış” etiketlerini ilave etmeleri yeterli olacaktı. Halbuki dezenformasyon çoğu zaman doğru bilgiyi yanlış bilgiyle beraber sunuyor. Gerçek bir durum yanıltıcı bir bağlamda karşımıza çıkıyor ya da gerçek bir fotoğraf kasıtlı olarak hatalı ilişkilendiriliyor. Burada önemli olan bir gönderinin veya tweetin gerçekliğini belirlemek değil, o gönderinin veya tweetin büyük dezenformasyon kampanyasında nasıl bir yeri olduğunu anlayabilmek oluyor.
Başka bir kavram yanılgısı ise dezenformasyonun ağırlıklı olarak, yanlış içerik üreten kişiler (paralı “troller”) ve bu içerikleri öne çıkartan otomatik hesaplar (“botlar”) tarafından oluşturulduğu. Gelgelelim etkili dezenformasyon kampanyalarının çeşitli katılımcıları bulunuyor. Bu kampanya katılımcılarının çoğunluğunu, üstlendikleri rolden habersiz olduğu ve “ne yaptığının farkında olmadığı” halde mesajların etkisini artırarak toplulukları kutuplaştıran ve bilim, ana akım medya ve Batılı hükümetler hakkında kuşku uyandıran kişilerden oluşabiliyor.
Bu strateji uzun yıllardır uygulanıyor. Dezenformasyon sorunu, 1968 yılında Çekoslovakya’dan Batı ülkelerine sığınan ünlü akademisyen Lawrence Martin-Bittman tarafından açıkça ele alınmıştı [L. Bittman The KGB and Soviet Disinformation (KGB ve Sovyet Dezenformasyonu); 1985]. Tarih boyunca öncelikli olarak uygulanan strateji, gazetecileri manipüle etmekti. Günümüzde ise sosyal medya platformları, yeni fenomenleri ön plana çıkarıyor ve hedeflerini genişletiyor. İnternetteki toplulukların gerçek üyelerinin dezenformasyon kampanyalarına etkin olarak katkıda bulunduklarını ve çeşitli aldatmacaların ve rivayetlerin kurgulanmasına yardım ettiklerini görüyoruz. Belirli aktörler devrede olsaydı bu kişilerin taraflı mesajlarını saptamak ve etkisiz hale getirmek kolay olurdu; ancak maalesef durum öyle değil. Ne yaptığının farkında olmayan kitlelerin rolünü tanımlamak araştırmacılar ve platform tasarımcılar için oldukça zorlu bir süreç. Bu durumda atılacak adımı belirlemek de hiç kolay olmuyor.
Kampanya mesajıyla amaçlar aynı olmayabilir
Belki de en kafa karıştırıcı kavram yanılgısı da bir kampanyanın verdiği mesajla amaçlarının aynı olduğu. Dezenformasyon kampanyalarının, FBI’ın silahlı saldırı düzenlediğini veya Afrika kökenli Amerikan vatandaşlarını 2016 seçimlerinde oy vermekten vazgeçirdiğini iddia eden komplo teorilerini yaymak gibi belirli taktiksel amaçları bulunuyor. Bununla birlikte kampanya mesajı genellikle önem taşımıyor. Çoğu kişi, dezenformasyonun, şüpheyi artırma ve demokratik toplumlar için gereken ortak zemini istikrarsızlaştırma yoluyla yaygınlaştırılarak demokratik süreçleri baltaladığını düşünüyor.
Dezenformasyon sadece bilgisiz ve eğitimsiz bireyleri hedef almıyor
En tehlikeli kavram yanılgısı, dezenformasyonun bilgisiz veya eğitimsiz bireyleri hedef aldığı, yani sadece “diğer gruplar” üzerinde etkili olduğu yönünde. Dezenformasyonda çoğunlukla nihilist şüpheciliği geliştirmek için etkili konuşma ve eleştirel düşünce teknikleri uygulanıyor. Bu durum, kulaklıkla radyo paraziti dinlemeye benziyor. Böylece bilgiyi anlamlandırma kapasitemiz bastırılıyor ve en sağlıklı tepkinin tüm iletişimi kesmek olduğunu düşünmeye sevk ediliyoruz. İçerik siyasi kimliğimize uygunsa sorunu görme konusunda zorlanıyoruz.
Dezenformasyon kampanyaları en kırılgan yönlerimizi, ifade özgürlüğü gibi toplumsal değerlerimizin etrafında gelişen değer sistemlerimizi ve sosyal medya platformlarının “kişileri bir araya getirmek” gibi amaçlarını hedef alıyor. Birey olarak internetteki bilgilerle nasıl etkileşime girdiğimiz konusunda daha derinlemesine düşünmeli ve içinde bulunduğumuz toplulukların bizi etkilemeye çalışabileceğini göz önünde bulundurmalıyız.
Sosyal medya platformlarının, dezenformasyonu tanımlayıp, onunla nasıl mücadele edeceğini masaya yatırmadan önce sorun yaratan eylemleri (her ne kadar kâr getirseler de) saptamaları gerekiyor. Bu platformlar ayrıca teknolojinin tarafsız olmadığını ve bazı değerleri özümsediklerini kabul etmeliler. Eğer demokratik söylemi desteklemek bu değerlerden biriyse şirketlerin o değere sahip çıkmaları, ona ilişkin sorumluluklarında istikrarlı davranmaları ve dezenformasyonun sürekli yayılışından faydalanmaya çalışanların ikiyüzlü iddialarından korkmamaları gerekiyor.
Araştırmacılar ve politika yapıcıları olarak bireysel dezenformasyon kampanyalarının etkilerini basit girdi (örneğin botlar veya troller tarafından gönderilen mesajlar) ve çıktı (beğeniler, retweetler ve hatta oylar gibi) modellerini uygulayarak ölçmekten daha fazlasını yapmalıyız. Dezenformasyonun vicdanları, zihinleri, ağları ve eylemleri nasıl değiştirdiğinin bilincinde olan modellere ihtiyaç duyuyoruz. Dezenformasyona karşı uygulanacak çözüm yolunda platform tasarımcıları, politika yapıcıları, araştırmacılar, teknoloji ve iş geliştirme uzmanlarıyla dürüst bir işbirliği yapmak gerekiyor. Özgür bir toplum, bu çözüme bağlı.