Bir kış akşamı arkadaşınızla dışarı çıktığınızı hayal edin. Bir süre sonra başınız ağrımaya başlıyor; sebebinin, arkadaşınızın arabasından gelen benzin kokusu olduğunu düşünüp pek önemsemiyorsunuz. Derdiniz keyifli vakit geçirmek. Fakat ağrı dayanılamaz hale geliyor, arkadaşınızın yardımıyla arabanıza biniyorsunuz ve kendi eviniz uzak olduğu için yakınlarda oturan kız arkadaşınızın evine sürüyorsunuz. Güçlükle arabayı park edip indikten sonra tökezleyerek düşüyorsunuz. Kız arkadaşınızın annesi çıkıp size yardımcı oluyor ve birlikte içeri giriyorsunuz. Sonrası kesik kesik görüntülerden ibaret: Bilinciniz bir açılıp bir kapanıyor. Beyaz bir önlük görüyorsunuz ve birileri size, “Ne kullandın?” diye soruyor telaşla. Uyandığınızda kendinizi bir hastane yatağında buluyorsunuz: Elleriniz ve ayaklarınız felç.
1980 yılında ABD’nin Florida eyaletinde Willie Ramirez’in başına gelen bu olay, yüksek bedellere mâl olan yanlış çeviri örneklerinin en bilinenlerinden. Ramirez’in baş ağrısıyla başlayan semptomları, beyin kanaması geçirdiğinin işaretiydi. Ancak acil servise götürüldüğünde ailesinin yanında ya da hastanede profesyonel bir çevirmen bulunmadığından, Ramirez’in göçmen yakınlarının sağlık görevlilerine söyledikleri, yanlış tanı ve zamanında müdahale eksikliği felce sebep olmuştu. Ailesi Willie Ramirez’in “intoxicado” olduğunu düşünüyordu; bu sözcük İngilizcedeki “intoxicated” kelimesine fazlaca benzese de İspanyolcada farklı bir anlamı var. İspanyolcada “intoxicar” kelimesi “zehirlenmek” anlamına geliyor; genellikle de gıda zehirlenmesi için kullanılıyor. İngilizce “intoxicated” ise “uyuşturucu ya da alkol etkisi altında olmak” manasına geliyor. Doktorların Ramirez’e telaşla, “Ne kullandın?” diye sormasının ve o zamanlar 18 yaşında olan çocuğun felç kalmasının altında bu yanlış çeviri yatıyor. Ramirez açtığı dava sonucu yaklaşık 71 milyon dolar kazandı; bu nedenle “intoxicado”, çeviri dünyasında “71 milyon dolarlık kelime” diye biliniyor.
Çevirmen Nataly Kelly ve Jost Zetzsche’nin kaleme aldığı kitapta anlatılan bu ve benzeri pek çok insan hikayesi, sonuçların ne kadar vahim olabileceğini ya da doğru çevirinin hayat kurtarabileceğini gözler önüne seriyor.
Teyit’te de sebebi yanlış çeviri olan birçok yanlış bilgiyle karşılaşıyoruz: Bu bilgiler güya pandeminin sahte olduğunu ortaya koyan videolardan Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab’ın ‘Türkiye rüyamın merkezi’ dediği iddiasına, Reuters’ın Maltepe’deki mitingin yerli aşıya karşı yapıldığını yazdığı iddiasından Çin'de bir metro istasyonuna ‘Sana ben, Ankara’ya biz yakışır’ yazıldığı iddiasına birçok farklı alana yayılıyor. Bunların çoğu kaynak dile hakim olamamaktan ya da büsbütün o dili bilmemekten kaynaklansa da, dili ve çeviriyi kasıtlı yanlış bilgi yaymak için kullananlar da var.
Örneğin, 2021’de yayınlanan bir araştırmaya göre, Covid-19’un kaynağının neresi olduğu konusunda Çin ve ABD arasındaki tartışmalarda dezenformasyon aracı olarak yanlış çeviri kullanılmış. ABD kaynaklı “CDC, ABD’deki ‘bilinmeyen’ kökenli ilk koronavirüs vakasını doğruladı” başlıklı haberler, Çinceye “ABD’deki CDC ilk koronavirüs vakasının ABD’den çıktığını doğruladı” diye çevrilip internette dolaşıma sokulmuş.
Yanlış bilgi olgusunun internete özgü olduğunu ve dijital hayattan uzakta, gerçek hayatta bununla karşılaşmayacağımızı düşünme eğilimi gösterebiliyoruz. Fakat aslında yanlış haberler, haberin kendi kadar eski ve ona dair. Örneğin 16. yüzyılda, Kraliçe Elizabeth’i devirmek ve protestanlığı yerle bir etmek için yola çıkan Katolik İspanyol donanması, İngiliz filosuyla çarpıştığında İspanyol donanmasının beklendiği üzere savaşı kazandığı haberi tüm Avrupa’da yayılmış; Protestanlar, Katoliklerin yaptırımlarından korkar olmuştu. Ancak gerçek tam tersiydi: Kudretli İspanyol armadası, kimsenin beklemediği şekilde ağır mağlubiyete uğramıştı. Avrupa’nın ara sokaklarına kadar giren bu yanlış bilgi, protestanların günlerce korku içinde yaşamasına sebep olmuştu.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin, bilgi akışını inanılmaz ölçüde hızlandırması, salt doğru ve güvenilir bilgilerin değil, yanlış bilginin de yaygınlaşmasına olanak tanıdı. Fakat sadece internet çağında değil, tarihin derinliklerinde de büyük krizlere sebep olmuş yanlış bilgiler azımsanmayacak ölçüde yayılmıştı. Buna yanlış çevirinin kaçınılmaz olarak beraberinde getirdiği yanlış bilgiyi eklediğimizde, durum daha da vahim olabiliyor.
Yeni Zelanda yerlileri Maorilerin hak feragatı Waitangi Antlaşması
1840’ta imzalanan ve bildiğimiz anlamda Yeni Zelanda’nın kuruluş belgesi olarak kabul edilen Waitangi Antlaşması, imzalandığı günden beri tartışılıyor. İsmini Yeni Zelanda’nın Waitangi bölgesinden alan antlaşma, Maori dili ve İngilizce hazırlanmış, İngiliz monarşisi ile Yeni Zelanda yerlileri Maori halkından 540 kabile lideri arasındaki uzlaşmanın metni. Antlaşma İngiliz William Hobson ve James Busby tarafından yazılmış ve Maori diline, misyoner Henry Williams ile oğlu tarafından bir gecede çevrilmiş. Hobson ve Busby, iki dilde de antlaşmanın aynı şeyleri anlattığını düşünse de çeviriyi yapan Henry Williams, bir mektubunda, birebir çevirinin mümkün olmadığını düşündüğünü ve elinden geleni yaptığını söylemiş.
Maori dilindeki antlaşmayla İngilizce antlaşmanın arasındaki farklar şöyle:
İlk bakışta birbirlerine epey benzeyen bu cümleler ve anlaşmanın kendi hakkında tartışmalar hâlâ devam ediyor. 1975 yılında Yeni Zelanda devleti, anlaşmanın şartlarının yerine getirilmediğini kabul etti ve 1840’tan beri yapılan ihlalleri incelemek üzere Waitangi Tribünali kuruldu. Tribünal hâlâ Maori halkının iddialarını inceleyip değerlendiriyor.
Yanlış çeviri sebebiyle Mars uygarlığının ilk izleri olduğu düşünülen yapay kanallar
İtalyan astronom Giovanni Schiaparelli, 19. yüzyılın sonlarında Milano’daki gözlemevindeki teleskobundan Mars’ı inceleyip daha karanlık bölgeleri deniz ve kıtalar olarak tanımlarken, bu karanlık bölgelerin arasındaki ince uzun çizgilerin de kanal olduğunu belirtti. Fakat İtalyancada kullandığı “canali” kelimesi, İngilizceye “canals” olarak çevrildiğinde, bilim kurgu eserlerine ilham olacak boyutlara varan bir yanlış bilgi ortaya çıktı.
Türkçe için böyle bir ayrım çoğunlukla yapılmasa da İtalyanca “canali” kelimesinin İngilizceye “canals” değil, “channels” olarak çevrilmesi gerekiyordu; zira İngilizcede “channel” kelimesi doğal su yolları için kullanılırken, “canal” kelimesi yapay olanlar için kullanılıyor. Örneğin, İngiltere ile Fransa arasındaki doğal su yoluna İngilizcede “The English Channel” ismi verilirken, Atlas Okyanusuyla Büyük Okyanusu birbirine bağlayan yapay su yolu için “The Panama Canal” ismi kullanılıyor.
Schiaparelli’nin İtalyancada kullandığı “canale” kelimesi, İngilizcedeki “channel” kelimesine karşılık geliyordu; fakat bu yanlış çeviri sonucu, Schiaparelli’nin gözlemi, Mars’ta yapay kanallar inşa edebilecek bir uygarlık olduğu fikrinin doğmasına sebep oldu. Hatta Amerikalı gökbilimci Percival Lowell yıllar boyunca teleskobuyla Mars’ı gözlemleyip kanalların haritasını çıkarmaya çalıştı.
Lowell’ın görüp çizdiği kanalların, insan zihninin örüntü olmayan yerlerde örüntü aramaya olan yatkınlığından kaynaklandığı düşünülüyor. Dönemin teleskoplarının da etkisiyle, Lowell’ın rastgele çizgiler görüp bunları zihninde anlamlandırmış olması muhtemel; zira başka hiçbir gökbilimci aynı kanalları görememiş.
1960’larda yapılan Mars keşifleri, kızıl gezegende yapay kanal ya da bildiğimiz anlamda deniz, göl, nehir gibi su kaynakları olmadığını kanıtlamış olsa da, yanlış çeviri kaynaklı bu yanlış bilgi, popüler kültürde varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Percival Lowell’ın haritalandırdığı Mars kanalları
Diplomatik krize neden olan hatalı tercüme: “Sizi gömeceğiz!”
Soğuk Savaş döneminde, 1956 yılında, Sovyetler Birliği lideri Nikita Kruşçev’in, Moskova’daki Polonya büyükelçiliğinde batılı diplomatlar için düzenlenen davette dile getirdiği sözlerin yanlış çevirisi, ABD ile Sovyetler arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesine sebep olmuştu.
Kruşçev, konuşmasında şöyle söylüyordu: “[...] Kapitalist devletlere gelecek olursak, varlığımız size bağlı değil. Bizi sevmiyorsanız davetlerimizi kabul etmeyin, bizi de davet etmeyin. Beğenseniz de beğenmeseniz de tarih bizden yana. Sizi gömeceğiz!”
Bu cümlelerin ardından on iki NATO üyesi ülkeden gelen diplomat ve bir İsrail diplomatı odayı terk etti. Kruşçev’in kullandığı “Мы вас похороним!” ifadesinin, “Sizi gömeceğiz,” dışında nasıl tercüme edilebileceğine dair çeşitli fikirler var: “Sizden uzun yaşayacağız”, “cenazenizde orada olacağız” gibi çeviriler hâlâ provokatif olsa da, “Sizi gömeceğiz,” gibi açık bir tehdit içermediği için daha makul oldukları düşünülüyor.
Kruşçev yıllar sonra, 1963’te bu konuşmanın konusu açıldığında şöyle söylüyor: “Bir keresinde, ‘Sizi gömeceğiz,’ demiştim ve başıma iş almıştım. Elbette sizi kürekle gömmeyeceğiz. Kendi işçi sınıfınız sizi gömecek.” Kruşçev, Karl Marx’ın, burjuvazinin kendi mezar kazıcılarını yarattığını söylemesine gönderme yapıyordu.
Kruşçev’in şahsi tercümanı olan ve bu sözleri tercüme eden Viktor Suhodrev, işinde yetkin bir çevirmendi; profesyonel hayatı boyunca Kruşçev’in yanı sıra Brejnev ve Gorbaçov gibi önemli Sovyet liderlerinin tercümanı olmaya devam etti. Ancak anlık çevirinin vakit kısıtı ve bazen de orta yolcu olması gerekliliği gibi sorunlar sebebiyle, tercümanların zor durumlarda kalması normal. Kimi zaman bazı dildeki ifadeler, başka bir dilin kültürel bağlamında tamamen farklı algılanabiliyor; bu nedenle çevirmenin dilin yanı sıra kültüre de hakim olması şart.
Suhodrev küçükken Londra’da yaşamış, iki dilde de ustalığı olan ve özellikle deyimlere epey hakim olan bir çevirmendi ve “Sizi gömeceğiz” tercümesinin arkasındaydı. Ancak bu, soğuk savaş yıllarında, ABD’nin bu sözleri nükleer tehdit olarak algıladığı ve Sovyetler Birliği ile ilişkilerin gerildiği gerçeğini değiştirmiyor.
İster dezenformasyon aracı olarak kullanılsın, ister bilmeden mezenformasyona sebep olsun, yanlış çeviriler hayatın tam da içine temas ediyor; bu nedenle de çevirinin, yanlış bilginin yayılmasındaki rolünü göz ardı etmemek gerek.
Kapak Görseli: Freepik