Araştırma: Bir arz-talep sorunu olarak yanlış bilgi #1

Günümüzde yaşanan yanlış bilgi krizinde bizi çözüme götürecek olan önemli bir noktayı göz ardı ediyoruz: Arz-talep denkleminin talep tarafı.


18/04/2019 16:18 8 dk okuma

Bu içerik 4 yıldan daha eski tarihlidir.

*Bu içerik ilk kez "Misinformation is a problem of supply and demand" başlığıyla Defusing Dİs.info tarafından 25 Mart 2019 tarihinde yayınlanmış ve Sonay Ün tarafından Teyit için çevrilmiştir.

Günümüzde yaşanan yanlış bilgi krizinde bizi çözüme götürecek olan önemli bir noktayı göz ardı ediyoruz: Arz-talep denkleminin talep tarafı. Sayısı giderek artan sahte “haberlere”, propagandalara ve bilgi ekosistemini kirleten başka yalanlara ilişkin arzın nitelikli taleplerle dengelenmesi gerekiyor. Bu da, gerçek ile düzmece arasındaki ayrımı bilmek, sorumluluğumuzun bilincinde olarak paylaşım yapmak vb. yöntemleri karşımıza çıkarıyor.

Trollerin, dezenformasyonun ve diğer manipülasyonların damgasını vurduğu 2016 yılındaki başkanlık seçimlerinin ardından ABD halkının bu durumun ne kadar tehlikeli bir hal aldığını geç de olsa fark etmesinden bu yana iki yılı aşkın bir süre geçti.

O tarihten beri, konuşulanların ve mevcut kaynakların çoğu yukarıda bahsedilen yanlış bilgi arzıyla ilgili çözümler bulmaya odaklanıyor. Örneğin, popülerliği artan haber doğrulama platformları, uçsuz bucaksız olarak nitelendirilebilecek dijital bilgi dünyasında okuduklarımızın, izlediklerimizin ve dinlediklerimizin kalitesini iyileştirmeyi ve yanlış bilgi sağlayıcılarının saf bir kitleyi aldatmalarını önlemeyi amaçlıyor.

Bir yanlış bilgi türü olan aşı karşıtı propaganda, bu durumun ne kadar kötü olabileceğini gösteriyor. Salgınlar öyle bir boyuta ulaştı ki Dünya Sağlık Örgütü “aşı karşıtlığı”nı küresel sağlığa yönelik 10 tehdit arasında değerlendirmeye başladı.

Kimse arz kalitesinin iyileştirilmesine karşı çıkamaz (veya en azından çıkmamalı). Bu husus özellikle son yıllarda düşüşe geçen gazetecilik alanında kendini gösteriyor. Genel olarak bakıldığında çoğu gazeteci yaklaşan tehlikeyi halen kavrayamamış durumda. Öte yandan arz kalitesini nasıl iyileştireceğimiz konusu iyileştirmeye duyulan ihtiyaç kadar net değil.

Kuşkusuz ki kendimizi de geliştirmemiz gerekiyor. Bu zorunluluk siz, biz, ailelerimiz, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız dahil olmak üzere hepimiz için geçerli. Herkes doğrulama yanlılığından muzdarip. İnsanlar çoğunlukla yanlış bilgiye, gerçeklerin kendilerine sunulmasının ardından, daha da körü körüne inanmayı sürdürüyor. Doğrulama yanlılığına meyilli olduğumuzu kabullenebilirsek kendimizi bu olumsuzluktan arındırabiliriz. Kendi yarattığımız filtre balonlarından dışarı çıkmak bizim elimizde. Kendimizi inandığımız varsayımları çürütebilecek bilgileri aramak üzere eğitebiliriz.

Talebi iyileştirmek birçok anlam ifade ediyor. En önemlisi medyanın çalışma mekanizmasına ilişkin daha akılcı ve yoğun bir anlayış kazandırmak. Talebi iyileştirmek için insanlara şüpheci bir yaklaşımı öğretirken neye güvenmemeleri gerektiğinden ziyade neye güveneceklerine karar vermeleri sağlanabilir ve doğruyu yanlıştan ayırt etme becerileri geliştirilebilir. Bu meselenin özünde “yavaş haber” tüketimini, paylaşımını ve yaratımını esas alan bir kültürün geliştirilmesi gerekliliği yatıyor.

Bilgi pazarının talep tarafı en geniş anlamıyla “medya okuryazarlığı” olarak adlandırılıyor. Ulusal Medya Okuryazarlığı Eğitimi Derneği, medya okuryazarlığını “tüm iletişim yollarını kullanarak medya mesajlarına erişme ve bu mesajları analiz etme, değerlendirme, oluşturma ve etkileme becerisi” olarak tanımlıyor. (Analiz etme ve değerlendirme “anlama”yı sağlar.)

Medya okuryazarlığının bir alt dalı olan haber okuryazarlığı bu becerileri, iklim değişiminin inkarından ABD başkanının ve takipçilerinin siyaset ve medya platformlarındaki yalanlarına kadar ülkeye özgü konulara ilişkin yanlış bilginin yaygın olduğu yerlerde haber ekosistemine uyguluyor. Bir kişinin okuryazar olması için gereken becerileri ve tutumları tanımlamanın farklı bir yolu da “haber yetkinliği” terimini kullanmak.

Eleştirel düşünce, talebi iyileştirmenin temelini oluştursa da kendi başına yeterli değil. Data & Society isimli araştırma kuruluşunun ve diğer kurumların gözlemlediği gibi yalnızca insanlara her şeye inanmamaları gerektiğini öğretirsek yalan olma ihtimali taşıyan son derece etkileyici hikayeler anlatan düzenbazların ekmeğine yağ sürebiliriz. Sadece asılsız bilgilerden şüphelenmek yeterli olmuyor: insanlara nitelikli bilgiye nasıl ulaşacaklarını göstermemiz gerekiyor. Yukarıda bahsedilen beceriler (yakın zamanda yürütülen çalışmalar yanlış bilginin en çok, yaşça daha büyük olan ve daha muhafazakar kişiler tarafından paylaşıldığını ileri sürse de), toplumun her kesiminde ve her yaş grubunda daha da geliştirilmeli. Tüm bu adımlar gerektiği gibi atılmalı.

En etkili alanlardan üçü bu konuda öncelikli roller üstlenebilir. Bunlardan ikisini uzun süredir tanıyoruz: Eğitim ve medya. Üçüncüsü ise diğerlerine göre daha yeni: Teknoloji platformları.

Eğitim sisteminin rolü ne olabilir?

Eğitim, bu kapsamda yeterli olmasa da birtakım girişimlerin uygulandığı bir alan. Medya ve haber okuryazarlığı topluluklarının takdire şayan çabalarına (eğitimci Mike Caulfield öncülüğünde yürütülen bir proje gelecek vaat ediyor) rağmen öğretilenler henüz başarılı sonuçlar vermediği için eğitimin ne yazık ki “sınırlı” bir rolü olduğu görülüyor.

Robert Kubey tarafından yayımlanan makaleye benzer akademik araştırmalar medya eğitiminin gelişimini önleyen birçok engelden bahsediyor. Bu yazıda ise farklı bir engel üzerinde duruyoruz: Bu çalışmanın amacı eleştirel düşünceyi aşılamak, bu nedenle eleştirel düşüncenin bilime karşı “şüphecilik” olarak (örneğin iklim değişikliğini inkar etme veya aşı karşıtı hareket) vücut bulduğu topluluklarda ve okullarda başarılı olma şansı bulunmuyor.

Haber Okuryazarlığı Projesi, lise öğrencilerine yeni beceriler kazandırmayı hedefliyor. Çalışmalarına on yıldır pek dikkat çekmeden devam eden proje, yakın zamanda ilgi çekmeye başladı ve Facebook’un da içinde bulunduğu birçok bağışçının önemli ölçüde mali desteğini aldı. Proje çerçevesinde verilen “Checkology” isimli online dersin başarı potansiyeli, proje kapsamında başlangıçta geliştirilen gazetecilerin bir defaya mahsus olmak üzere sınıflara dahil edildiği yönteme göre çok daha yüksek.

Kolej seviyesinde Stony Brook Üniversitesi’nin Haber Okuryazarlığı Merkezi lider konumunda ve merkezin ders materyalleri başka üniversitelerde kullanılıyor. Bunun yanı sıra Arizona Eyalet Üniversitesi’nin Walter Cronkite Gazetecilik ve Kitle İletişim Okulu bünyesinde News Co/Lab isimli bir proje uygulanıyor. Tek seferde 100 ile 200 öğrencinin katıldığı ve dijital medya okuryazarlığı hakkında online bir ders veriliyor. Birkaç yıl önce binlerce kişinin kayıt yaptırdığı ve dahil olduğu büyük çaplı bir açık online ders (MOOC) sunuldu. Bu uygulama her ne kadar faydalı olsa da istenilen ölçekte değildi, çünkü yukarıda anılan ilkelerin milyonlarca bireye ulaşması gerekiyor. Ders ve MOOC materyalleri, News Co/Lab projesinden Dan Gilmor’un Mediactive isimli kitabını baz alıyor. Dersle ilgili tüm bilgiler internetten indirilebilir. [Editörün Notu: Dezenformasyonla mücadele etmek üzere yürütülen Defusing Disinfo isimli projeye katkı sunan isimlerden biri olan Claire Wardle, Nisan ayında internette yanlış bilgi tespitine ilişkin bir MOCC ders veriyor.]

Geleneksel eğitimde belirli bir büyüklüğe ulaşmanın tek yolu yetkilerle hareket etmekten geçiyor. Eğitim ağırlıklı olarak eyalet yönetimlerinin ve yerel yönetimlerin kontrolü altında olduğu için ne yazık ki kutuplaşan ABD Kongresi’nin eğitim konusuna hemen müdahale etmeyeceği düşünülüyor.

2018 yılında ABD’nin en büyük eyaleti olan Kaliforniya'da okullara medya okuryazarlığını taşımayı amaçlayan bir kanun yürürlüğe girdi. Bu kanunun çıkarılmasında Stanford Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Sam Wineburg’un önemli etkisi oldu.

“Meclis üyelerinin medya okuryazarlığı hakkında bir adım atılmasına ilişkin görüşlerini paylaşıyorum. Endişelendiğim konu, kendilerinin sunacakları çözüm önerilerinin sorunu çözmekten ziyade daha da şiddetlendirme ihtimali” diyor Wineburg.

Öte yandan başka bir konu karşımıza çıkıyor: Birbiriyle kesişen, ancak savunucularının işbirliği yapmak yerine rekabet etme eğiliminde olduğu büyük bir “okuryazar topluluğu”. News Co/Lab’ın kurucu ortağı Eric Newton bu grubu matruşkalara benzetiyor:

“En dıştaki ve en büyük bebek, çeşitli simgelerle temsil edilen konuları anlama becerisini ifade eden temel okuryazarlık. Bir tık içeride, her türlü bilgiye ulaşabilen bilgi okuryazarlığı karşımıza çıkıyor. Bunu, dijital içeriğin kısa sürede artmasıyla beraber hızlı bir yükseliş gösteren ve yeni bir kavram olan dijital okuryazarlık izliyor. Dijital okuryazarlığı ise sırasıyla medyadaki kurmaca olmayan güncel konuları kavrama becerisine dayalı medya okuryazarlığı ve ardından haber okuryazarlığı takip ediyor. Tam ortada yer alanları ise konuya özgü okuryazarlıklar (örneğin ülke okuryazarlığı ve sağlık okuryazarlığı) oluşturuyor.”

Eric’in belirttiği gibi “içinde bulunduğumuz dijital çağda haber ve bilgileri bulma, anlama, etkileme ve oluşturmaya ilişkin temel ilkeleri özümsemek” için herkesin zaman kaybetmeden kolektif olarak çalışması gerekiyor.

Birkaç eyalette, okullarda “yurttaşlık bilgisi” olarak bilinen dersin modern bir versiyonunu okutuluyor. Bu dersin öğelerinin biri eleştirel düşünce ve aslına bakılırsa özünde medya okuryazarlığı. Ancak bu konu daima işlenmiyor.

ABD Kongresi bahsedilen okuryazarlık tiplerine ilişkin eğitimi zorunlu kılmaya çalışsa bile Beyaz Saray’ın, gazeteciliği hor gören düzenbaz kişilerin kontrolünde olduğunu unutmamak gerek. Bu kişilerin partizan bir tutumla gerçeği ortadan kaldırmaya ilişkin yoğun çalışmaları tehlikeli bir durumun su yüzüne çıkmasını sağladı: Haber yayın organlarını beğenmeyen kişilerin sahte haberlere inanma ihtimali daha yüksek. Bu, News Co/Lab ile Teksas Üniversitesi Medya Katılım Merkezi’ndeki araştırmacıların beraber yürüttüğü bir çalışmada elde edilen bulgulardan yalnızca biri. Çalışma 2018 yılının Kasım ayında yayımlandı(PDF’in tamamına buradan ulaşılabilir).

Trump’ın yalana dayalı yönetimi göz önünde bulundurulduğunda bu becerileri kazandırmaya ilişkin federal çalışmalar yapma düşüncesi, en azından yakın gelecek için anlamsız görünüyor.

Ne var ki ABD dışındaki bazı ülkelerde ümit verici gelişmeler yaşanıyor. Örneğin, Almanya gençlerin dijital okuryazar olmalarını şart koşuyor. Tabii ki bu gelişme, yanlış bilgiyle hedeflenen siyasi kutuplaşmayı ve halkı kandırmayı durdurabilmiş değil. Bu evrensel bir sorun.

Bu içerik Teyit tarafından çevrilmiştir.

Misinformation is a problem of supply and demand, Defusing Dİs.info, 25/03/2019

Çeviri: Sonay Ün

Kapak Görseli: Susan Golding