Yaşadığımız çağda bilgi, hiç olmadığı kadar erişilebilir durumda. Bu zahmetsiz erişimin sağladığı şeffaflıktan istifade için ise bazı temel okuryazarlık becerileri gerekiyor. Aksi halde bilgi, kolayca ve hızla çarpıtılabiliyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ulusal aşı güvenlik sistemi olarak kurulan VAERS, bilgiye zahmetsiz erişim ve keyfi yorumlamanın açtığı sorunları gözler önüne seriyor. Dünyanın önde gelen kurumlarınca yönetilen ve isteyen herkesin aşının ardından kendinde gözlemlediği her şeyi bildirebildiği sistemdeki raporlar ve veriler, sıklıkla manipüle ediliyor. VAERS veritabanına dayanan çok sayıda yanlış bilgi farklı dillerde birçok ülkede yayıldı.
Aşı karşıtları, VAERS verilerini, aşının zararının açık kanıtı gibi sunuyor. Bağlamından koparılarak yorumlanan bu veriler, aşılara şüphe ve güvensizliği besliyor.
Yani VAERS, bir aracın kötüye kullanımının iyi bir örneği. Buradaki temel ihtiyaç da doğru bilgilendirme. Halk sağlığını tehdit eden yanlış bilgilerin kaynağına dönüşen VAERS’in amacını, güçlü yanlarını ve sınırlarını bilmek önemli.
VAERS sistemine girdiğimizde bizi karşılayan ekranda sisteme yüklenen raporlara göre ortaya çıkan advers (olumsuz) olaylar yer alıyor. Ancak bu verilerin ne anlama geldiği ve gelmediğini anlamak için bilgiye ihtiyaç var.
VAERS nedir?
VAERS (Vaccine Adverse Event Reporting System - Aşı Olumsuz Olay Raporlama Sistemi), Amerika Birleşik Devletleri’nde aşılarla ilgili güvenlik sorunlarını tespit etmeye yardım etmesi amacıyla kurulmuş ulusal bir sistem. Sistemi Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) ve ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ortaklaşa yönetiyor.
VAERS, internetin yaygın olarak kullanılmadığı ve bilginin bu denli hızlı akmadığı bir dönemde, 1990 yılında kuruldu. Sistemin kurulma amacı aşıların olası etkilerini izlemek ve aşı güvenliği ile ilgili araştırmaları yürütmek.
ABD’de VAERS’i ortaya çıkaran süreç aşı güvenliği konusunda artan endişelerle bağlantılı. 1970’lerde Difteri Boğmaca Tetanoz (DPT) aşıları uygulanırken, aşı şirketlerine, aşıların zarara yol açtığı iddiasıyla çok sayıda tazminat davası açıldı. Bilimsel kanıt olmadan tazminat ödemeye mahkum edilen aşı üreticileri, bir süre sonra aşı üretimini durdurdu. Aşıya erişim kısıtlandı.
Bunun üzerine yasal sorumlulukları belirlemek için 1986 yılında Ulusal Çocukluk Çağı Aşı Zararları Yasası çıkarıldı. VAERS de bu yasa kapsamında aşı güvenliğinde kapsamlı ve şeffaf bir yol olarak kuruldu. Sistem 30 yıldır ABD’de aşıları izlemekte kritik önem taşıyor.
Aşıların güvenliğini izlemek için şeffaf bir yöntem
VAERS, aşıların güvenliğini değerlendirmek, olağandışı etki durumlarını tespit etmek, bilinen etkilerin görülme sıklığını izlemek gibi görevleri yerine getiriyor.
Kamuya açık olan bu sisteme ABD’de hemen herkes aşıyla bağlantılı olduğu iddiasıyla olumsuz olayları raporlayabiliyor. Bireylerin, sağlık çalışanlarının ve aşı firmalarının girdiği raporlar herkesin erişimine açık.
Bildirimlerin yapıldığı sayfa
İşin sakıncası da burada. Herkesin rapor girebildiği ve bu raporların yine herkes tarafından görüntülendiği bu sistem, doğası gereği manipüle edilmeye açık. İncelenmemiş bu raporların açık erişimli hale getirilmesi aşı karşıtları için malzeme, aşıya tereddüdü olanlar için de hatalı çıkarımlara neden oluyor.
Ancak sistem, sorumluluk beyanında buradaki raporların doğrulanmadığını, verilerin yanlış, eksik ve tedadüfi olabileceğini açıkça belirtiyor.
Yani sistemdeki raporlar tek başına bir aşının yan etkiye neden olduğunu göstermiyor. Diğer bir ifadeyle aşıyla bildirilen olumsuz olay arasında herhangi bir nedensellik kurmak için yeterli veriler sistemde yok. Bu nedensellik bilimsel olarak kanıtlansa, yani aşının hangi biyolojik mekanizma ile bu etkiye neden olduğu modellenebilse, o zaman bir “yan etkiden” bahsedebiliyor olurduk.
Doğru çıkarımlara varmak
VAERS’in bir aşının sağlık sorununa yol açtığını belirlemek için güvenilir bir kaynak olmadığı açık. VAERS de kullanıcıları bu konuda uyarıyor. Aşılamadan sonra bildirilen advers etkiler ya da ölümlere, aşının neden olduğuna kanıt oluşturmaz.
Sisteme dair en önemli yanılgı da burada ortaya çıkıyor. Doğal bir insan eğilimi olarak, aşıdan sonra gerçekleşen olumsuz olaylar ve aşı arasında nedensel bir bağ kuruluyor. Halbuki arka arkaya gerçekleşen iki olayın arasında nedensel bağ kurabilmek için daha fazla kanıta ihtiyaç var.
İlginizi çekebilir: Korelasyon nedensellik değildir
ABD’de doktor olan William Schaffner, aşılamadan kısa süre sonra gerçekleşen olayların birbiriyle bağlantılı olduğunu varsaymaktan kaçınmamız gerektiğini vurguluyor. Schaffner bu durumu şu örnekle açıklıyor: “Horozun güneş doğmadan önce öttüğünü hepimiz biliyoruz. Ancak hiçbir zaman güneşi horozun doğurduğunu düşünmüyoruz.”
Yani söz konusu aşılar olduğunda da gerçekleşen olumsuz olayların nedenini ortaya koymak için daha fazla bilimsel kanıt gerekiyor. Aşı olan biri yolda giderken ayağı takılıp düşebilir, hatta ölebilir. Bu durumda sorumlu aşıdır diyebilir miyiz? Bu ne kadar anlamsızsa, elimizde yeterli veri olmadan, meydana gelen olumsuz olayları aşılarla açıklamak da o kadar anlamsız.
CDC de VAERS’deki ölüm raporları, otopsi ve tıbbi kayıtlar ile Covid-19 aşılarıyla nedensel bir bağ kurulmadığını belirtiyor.
Bu arada aşılarla ilgili ölüm iddiaları Covid-19’dan önce de vardı. 2015 yılında ABD’de kızamık salgını sonrası uygulanan MMR (kızamık, kabakulak, rubella) aşısıyla ilgili de ölümler bildirilmişti. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda aşı ile ölümler arasında nedensel bağ olmadığı anlaşıldı.
Yani herkese açık bu sistemi, insan önyargılarından bağımsız değerlendiremeyiz. Rapor giren kimse bu olaya aşının neden olduğundan emin olmadan giriyor. Dahası önceden denetleme mekanizması olmaması sahte raporlara da imkan tanıyor. ABD’de sahte rapor bildirmek suç olsa da bu yapılıyor.
Anestezi uzmanı James Laidler, 2004 yılında VAERS verilerini yorumlarken dikkatli olunması gerektiğini göstermek için sisteme aşının kendini “Hulk”a dönüştürdüğünü bildirmişti. Bu bildirim sistemin açıklarını net bir biçimde ortaya koyuyor.
Neden bu kadar çok rapor bildiriliyor?
VAERS sistemine binlerce rapor bildiriliyor. Özellikle Covid-19 aşısının tüm dünyada uygulanmaya başlaması bu raporların sayısını artırdı. Aşıya bakış açısını anlatıların etkilediği biliniyor. VAERS’e rapor bildirme eğilimi de aşıya yönelik tutumlara dair bir şeyler söylüyor.
Geçmişten de birçok örnek, aşılarla ilgili endişeler ne kadar yaygınlaşırsa sisteme advers etki bildirme eğilimlerinin arttığını gösteriyor. Raporlama yanlılığı sistemin insanların endişelerini yansıtıyor.
Örneğin 1998 yılında Andrew Wakefield’in aşıların otizme neden olduğu iddiasının ardından, VAERS’e aşılarla ilgili bildirilen rapor sayısında önemli bir artış gözlenmiş. 1998 yılından 2001’e kadar raporların yüzde 75’i aşıların otizme neden olduğu iddiasıyla ilgiliydi.
İlginizi çekebilir: Wakefield I: Aşı ve otizm arasında ilişki olduğu iddiaları nereden çıktı?
Yani aşılara dair olumsuz bilgilerle karşılaşmak ile raporlama oranları arasında paralellik var denebilir.
Raporların değerlendirilmesi
VAERS verileri analiz etmek için CDC ve FDA çeşitli yöntemlerle çalışmalar yürütüyor. Bu değerlendirmeler sonucunda aşının güvenlik sorunlarına yol açıp açmadığı konusu netleşiyor.
CDC araştırmalarını “advers etki raporlarının” kümelendiği veriler üzerinden yürütüyor. Süreç VAERS’in olumsuz olay bildiren kişilerden daha fazla tıbbi kayıt talep etmesiyle başlıyor. Raporları incelerken altta yatan hastalık, yaş, farklı aşıların birlikte uygulanması gibi riskler de göz önünde bulunduruluyor. Birçok uzman tarafından da inceleniyor.
Bir sonuca varıldığında internet sitesinde güncel olarak değerlendirmeler yayınlanıyor.
Şunu da eklemek gerek: Doğrulanmış yan etkiler de aşıların genel popülasyonda güvenliğine dair kesin bir şeyler söylemez. Herhangi bir yan etkinin görülme sıklığı da önemli. Aşılanmış popülasyonda yaygınlığının, aşılanmamış popülasyondaki sıklıkla da karşılaştırmak gerekiyor.
Nitekim CDC de kanıtlanmış ciddi yan etkilerin epey nadir olduğunu bildiriyor.
VAERS’in güçlü yanları
VAERS’in sınırlamalarının yanı sıra güçlü yönleri de var. ABD’de geniş bir rapor ağı sunan sistem, güvenlik sorunlarını hızla tespit edebiliyor.
Örneğin 1998 yılında çocuklarda rotavirüs enfeksiyonuna karşı RotaShield şirketi tarafından geliştirilen aşının bebeklerde bağırsak tıkanıklığına neden olduğu VAERS’e bildirilen raporlar sayesinde tespit edilmişti. Aşıya dair yaşanan bu güvenlik sorunu sonrası aşılar piyasadan toplatıldı.
Yine VAERS bildirimleri sayesinde Johnson & Johnson Covid-19 aşısı olanlarda nadir olarak görülen kan pıhtısı oluşumu fark edildi. Ancak oluşan kan pıhtısı oldukça nadir olduğu için aşı halen uygulanıyor.
Hangi yanlış bilgilerle karşılaşıyoruz?
VAERS sistemine dayanan yanlış bilgilerden en bilineni iki yaşındaki çocuğun aşı nedeniyle öldüğü iddiası. Natural News adlı internet sitesi Şubat ayı sonunda Pfizer & BioNTech aşısının klinik denemeleri sırasında iki yaşındaki çocuğun aşının ikinci dozunu aldıktan sonra öldüğünü iddia etti. İddia birçok dilde yayıldı. Ancak sistemdeki raporun “tamamen uydurma olduğu ve sistemden kaldırıldığı” ortaya çıktı.
Türkiye’de de yayılan diğer bir iddia anne sütüyle beslenen bebeğin aşı kaynaklı kan pıhtılaşmasından öldüğü idi. İddia The Daily Expose sitesi aracılığıyla yayılmıştı. Ancak sistemdeki raporun sahte olduğu anlaşılınca kaldırıldı.
Yaygın olarak paylaşılan diğer bir iddia ikinci doz aşıdan sonra ölen Utahlı bir kadın hakkında. Ancak ölüme aşının neden olmadığı otopsi sonrası açıklandı.
Bunların yanı sıra aşı nedeniyle “binlerce ölüm” iddiaları da sistemdeki veriler kullanılarak yayılıyor. Türkiye’de de yabancı internet sitesi kaynaklı olarak CDC’in 12 binin üzerinde aşı ölümleri bildirdiği yaygınlaştırılmıştı.
Dahası ABD’de tanınmış kişiler de VAERS verilerine dair yanlış bilgiler sunuyor. Örneğin ABD’li senatör Ron Johnson VAERS verilerine dayanarak aşıların ölüme neden olduğu iddialarını ortaya atmıştı. Fox News sunucusu Tucker Carlson da VAERS verilerini kullanarak aşının binlerce kişinin ölümüne neden olduğunu iddia etmişti. Carlson’un iddiaları sosyal medyada da yaygınlaştırıldı.
Ancak Carlson’ın iddiasında dile getirdiği raporlardan biri aşı olduktan bir hafta sonra trafik kazası sonucu beyin kanaması geçirerek ölen biriydi. Başka bir rapor aşılandıktan sekiz gün sonra intihar eden 17 yaşındaki bir çocuğun raporuydu.
Ayrıca Good Sciencing adlı internet sitesi VAERS verilerine dayanarak 2021’den bu yana aşı nedeniyle ölen ve ciddi sorunlar yaşayan sporcular olduğu asılsız iddialarını da dolaşıma soktu.
İddialar nerelerden yayılıyor?
İlk Covid-19 aşısı onaylanma tarihi, 11 Aralık 2020 ile Mayıs 2021 tarihleri arasında, içinde VAERS geçen içerikler Facebook’ta 1,1 milyondan fazla etkileşim aldı.
İnternet sitelerinin güvenilirliğini derecelendiren NewsGuard, Mayıs ayında yaptığı değerlendirmede bu iddiaların genellikle Natural News, Great Game India gibi internet sitelerinin yanı sıra Robert F. Kennedy Jr.'ın kurucusu olduğu Children's Health Defense gibi Facebook hesaplarından yayıldığını belirtiyor.
NewsGuard, VAERS iddialarının kaynağının farklı diller olduğuna da işaret ediyor. Bazı iddialar Almanca, İtalyanca, Fransızca gibi dillerden İngilizceye çevrilerek dolaşıma sokuldu.
Türkiye’deki VAERS iddiaları
Türkiye’de VAERS ile ilgili iddiaların halen dolaşımda olduğu görülüyor. Teyit, VAERS ile ilgili iddiaları ele aldığı birçok analiz yayınladı.
Öte yandan Google Trendlere baktığımızda “VAERS” kelimesini Türkiye’de arayanların Ağustos 2021’den itibaren yoğunlaştığı görülüyor. İnsanları arama motorlarına yönlendiren sosyal medyada karşılaştıkları VAERS iddiaları olduğu söylenebilir.
Twitter üzerinden Ocak 2021 ve Ocak 2022 tarihleri arasında arama yaptığımızda Türkiye’de VAERS ile ilgili yaygın paylaşımları görebiliyoruz. Bu tarihler arasında hemen hemen her ay VAERS iddialarının aşı karşıtı hesaplar tarafından gündeme getirildiği tespit ediliyor. Bu iddiaların geneli aşı sonrası ölüm ve advers etki raporlarına dayanıyor. İddiaların kaynağının doğrudan VAERS sistemi ve yabancı internet siteleri olduğu da gözleniyor.
Sistemin zayıflıklarını bilmemek bu iddiaların halen dolaşımda olmasının nedenlerinden.
ABD ve dünyadaki diğer benzer sistemler
ABD’de ve başka birçok ülkede VAERS’e benzer sistemler var.
Örneğin ABD’de yine CDC tarafından aşıların olumsuz etkilerini incelemek için kurulan, Aşı Güvenliği Veri Bağlantısı Sisteminin (VSD) verileri kamuya açık değil. Klinik Bağışıklama Güvenlik Değerlendirmesi (CISA) projesi de aşı güvenliği için klinik araştırma ihtiyaçlarını ele almak için oluşturulmuş. Ayrıca FDA’nın Sentinel sistemi de 2007 yılında ilaçlar, aşılar ve diğer biyolojik ürünlerin güvenliğini izlemek için kurulmuş. Bunların verileri de kamuya açık değil.
VAERS’e benzer sistemler Avrupa’da da var. Avrupa Birliği tarafından onaylanan ilaçlar ve advers etki bildirimleri EudraVigilance sisteminde toplanıyor. Raporlar doğrudan yayınlanmasa da, Covid-19 aşısı ilgili bilgiler özet niteliğinde sunuluyor.
Britanya’da da 1964'ten beri uygulanan Sarı Kart Planı kapsamında Covid-19 aşısıyla ilgili advers etki bildirimleri yapılabiliyor. Raporlar doğrudan görüntülenmiyor; Britanya İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu’nun internet sitesinde raporların değerlendirmesi yayınlanıyor.
Avustralya’daki Olumsuz Olay Bildirimleri Veritabanında (DAEN), raporlar uzmanlar tarafından değerlendiriliyor.
VAERS’e benzer olarak Dünya Sağlık Örgütü’ne ait, herkesin erişimine açık VigiAccess sistemi var. Buradaki verilerin de önceden doğrulanmadığı söylenebilir.
Sonuç olarak herkesin erişimine açık ve doğrulanmayan VAERS raporları aşıların güvenliğine dair bir şey söylemiyor. Aşı karşıtları bu sistem üzerinden yanlış iddialar yaymaya devam etse de, VAERS’in sınırları, aşılara dair çıkarımlara varmak için temel bir kaynak olmadığını gösteriyor.