*Bu içerik ilk kez "Cultural factors are behind disinformation pandemic: why this matters" başlığıyla The Conversation tarafından 5 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmış ve Can Başaçek tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Koronavirüs pandemisi ile ilgili yanlış bilginin yaygınlığı, Dünya Sağlık Örgütü Genel Müdürü Tedros Adhanom Ghebreyesus'un şu şekilde bir uyarı yapmasına sebep olmuştu: "Yalnızca bir pandemiyle değil, bir infodemiyle (yanlış bilgi salgını) de savaşıyoruz."
Infodemi, yani yanlış bilgi salgını, bir salgın esnasında yayılan, bazıları doğru, bazıları yanlış olan bilgi yığını olarak tanımlanıyor. Bu da insanların hangi kaynakların güvenilir olduğunu anlamalarını zorlaştırıyor. Sorunun bir kısmı ise yanlış bilginin yaygınlaşmasından kaynaklanıyor.
Yanlış bilgi salgınıyla mücadele etmek için, yanlış bilginin belirli ortamlarda nasıl yayıldığını anlamamız gerekiyor. Bu da medya kullanıcıları kültürünü, bağlamını ve deneyimini incelemeyi gerektiriyor.
Yanlış bilgi virüsünü kontrol altına almak ve hafifletmek için çok seviyeli sosyo-kültürel yaklaşımlara ve yöntemlere ihtiyacımız var.
Medya literatüründe ve kültürel literatürde mevcut olan bu tür analiz araçlarından biri, klasik "kültür dolaşımı" kavramı. Bu model, sosyo-kültürel olguların gelişiminde yer alan karmaşık ve birbiriyle ilişkili anları ve süreçleri açıklıyor. Aynı zamanda yanlış bilginin bir dizi etkenlere bağlı olarak nasıl yayıldığını, tüketildiğini, güçlendirildiğini veya kısıtlandığını açıklamaya yardımcı olabilir.
Yanlış bilginin üretildiği ve tüketildiği politik ve ekonomik bağlamlara ek olarak, kültürel yönleri de dikkate almak önemli. Kültür dolaşımındaki bu farklı açıların birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu anlayabilirsek daha uygun müdahaleler tasarlayabiliriz. Kültür dolaşımıyla ilgili unutmamamız gereken beş açı var.
Kültür dolaşımıyla ilgili beş açı
1. Temsil
Metinler, anlamların tartışıldığı ve karşıt anlamların üretildiği mücadele alanlarıdır. Mesajlar ortamlarına göre kodlanır ve çözülür. Örneğin maske takma hakkında bir bilgi, sağlık yetkilileri tarafından virüsün yayılmasını nasıl önlediğini açıklamak amacıyla teknik bir şekilde kodlanırsa, fakat halk tarafından özgürlüklerine bir saldırı olarak çözülürse anlam kayması meydana gelebilir.
Bu anlam kaymalarında ortaya kolayca yanlış bilgi çıkabilir. Kültürel çalışmalar, yanlış bilgilerin nasıl insanların günlük duygularına, korkularına ve endişelerine hitap edecek şekilde ortaya çıktığını ve hangi siyasi söylemlerin onlara hitap ettiğini anlamamıza yardımcı olabilir.
2. Kimlik
Yanlış bilgi tüketmek ve paylaşmak, insanlara nasıl aidiyet ve topluluk duygusu veriyor? Yapılan çalışmalar, siyasi bağlılık, yaş, demografi ve benzer kimlik pozisyonlarının, insanların yanlış bilgi paylaşma olasılığını artırabileceğini gösteriyor.
3. Üretim
Dijital medya ekolojisi, bilgi üretimi ve tüketimi arasındaki çizgilerin bulanıklaşmasını sağladı. Parodiler, söylentiler, caps'ler ve espriler ortak dil haline geldi. Kullanıcılar, virüsün 5G istasyonlarından kaynaklandığından sözde bilimsel tedavilere kadar, kişisel önyargılarının ve inançlarının "yankı fanusları" ya da "filtre baloncukları" içinde doğrulandığını görebiliyorlar. Yanlış bilgi salgınıyla savaşta, medya üretimindeki bu değişimin etkilerini kavramak önemli.
4. Tüketim
Kültürel çalışmalar, medya kullanıcılarını pasif alıcılar değil, anlam yaratmada aktif katılımcılar olarak görüyor. Medya kullanıcıları sadece yanlış bilgi almakla kalmıyor, yanlış bilgiyi şekillendiriyor, düzenliyor ve paylaşıyor. Afrika'daki sosyal medya kullanıcılarının büyük bir kısmı, uydurma olduğunu bildiği bir haberi paylaşmış olduğunu kabul ediyor.
Peki neden?
Bu soruyu yalnızca kullanıcı deneyimi ve bağlam açısından cevaplayabiliriz. Resmi bilgi kaynaklarına olan güven eksikliği, insanların alternatif bilgi kaynaklarına olan güveninin artmasına sebep olabiliyor.
Afrika'da devletin sahip olduğu medya, uzun zamandır insanların, gayri meşru otorite kaynaklarını zayıflatma amacı güden dedikodu, şaka ve mizah devrelerine yönelmesine sebep oluyor. Covid-19 salgını sırasında haber medyası tüketiminde küresel bir artış olmasına rağmen, küresel olarak genel güven seviyeleri şu anda tarihteki en düşük noktada. Reuters Institute tarafından yapılan ankete katılan on kişiden yalnızca dördü (yüzde 38) haberlere çoğu zaman güvendiğini söylüyor.
Aşırı bilgi yüklenmesi ve "gürültü", güven erozyonuna ve bilinçli kararlar verilememesine yol açıyor. Aynı çalışma, insanların yüzde 56'sının, internetteki bilgilerin gerçek veya sahte olup olmadığını hâla anlayamadığını ortaya koyuyor.
Afrika'da, yüksek oranda yanlış bilgiye maruz kaldıklarını bildiren insanlar, aynı zamanda medyaya olan güvenlerinin de düşük seviyede olduğunu bildiriyorlar.
Örneğin tedaviler, aşılar veya maske kullanımıyla ilgili kafa karıştırıcı yönlendirmeler hakkındaki çelişkili ve spekülatif raporlar, bu eğilimlerin artmasına sebep olmuş olabilir.
Resmi anlatılardaki şüphecilik, insanları yanlış bilgilendirmeye daha duyarlı hale getirebiliyor. ABD'de yapılan bir araştırma, halk sağlığı sisteminin siyahlara yönelik devam eden sistematik başarısızlığının, bu topluluğun hükümet müdahaleleri ve tıbbi otoriteler hakkında şüpheci davranmasına sebep olduğunu ortaya koyuyor.
Çalışmaya göre topluluklar, hayatta kalmak için topluluk bilgisine güvenebiliyor. Bu aynı zamanda tehlikeli yanlış bilgilere maruz kalmalarına da sebep olabiliyor.
5. Düzenleme
Bazı ülkelerin (Güney Afrika ve Brezilya gibi) Covid-19 hakkındaki yanlış bilgileri suç haline getirme girişimleri, özgür ifade ve siyasi mesuliyeti bastırabileceği korkusu nedeniyle insan hakları ve konuşma özgürlüğü savunucularından büyük tepkiler aldı.
İnsanların neden ana akım medyaya güvenmedikleri veya neden yanlış bilgi paylaştıklarını daha iyi anlayabilirsek daha uygun müdahaleler düşünebiliriz. Literatürde öne sürülen bazı motivasyonlar şunlar: finansal veya siyasi kazanç, kişinin duygularını ifade etmesi, belirsizlikle başa çıkma, ilişki kurma veya siyasi bir düzene karşı harekete geçme.
Her derde deva bir çözüm yok
Altı Afrika ülkesinde yapılan bir odak grup araştırması birkaç motivasyonun daha olabileceğini ortaya koyuyor. Katılımcıların yanlış bilgiyi paylaşmalarının en yaygın nedeni, (hatalı) bir vatandaşlık görevi duygusundan kaynaklanan farkındalık yaratma isteğiydi. En yaygın ikinci sebep, başkalarının, yanlış bilginin farkında olmasını sağlamaktı.
Üçüncü olarak ise Sahra altındaki ülkelerdeki medya kullanıcıları yanlış bilgileri "eğlencesine" paylaştıklarını belirtti. Mizah, dedikodu ve hiciv, ciddi veya iç karartıcı haberlere boğulmuş medya kullanıcıları için eğlenmek ve topluluk oluşturmak için bir sığınak oluşturuyor.
Yanlış bilgilerin sosyo-kültürel olgu olarak değerlendirilmesinin önemini vurgulayan şey, bu bağlamsal, sosyal ve kültürel farklılıklar. Bu açıdan bakıldığında, her derde deva bir çözüm bulmaya çalışmak yerine, belirli bağlamlar için en uygun yanıtların ne olabileceğini değerlendirebiliriz.