Ülkeler yalan haberle nasıl ''mücadele'' ediyor?

Türkiye’de ve birçok ülkede devletin yalan habere müdahalesinde zarar kıstası ile devreye girişinin sebebi çoğu zaman bireyden çok devletin kendi hareket alanını korumak.


09/11/2018 16:29 10 dk okuma

Bu içerik 4 yıldan daha eski tarihlidir.

Eski Yunan şehir devletlerinden günümüz demokrasilerine katedilen yolda “ifade özgürlüğü” devlet ve birey arasında daima ikircikli bir kavram olmuştur. Kimi dönemlerde toplumların demokratikleşmesi için bir kıstas kimi dönemlerde ise bir liderin elinde koz haline dönüşen bu kavram, 21. yüzyılın sanal ortamında bazı insanlar için “hayati öneme” sahip olabiliyor. Öyle ki; sosyal medya mecralarında bir başkasının hayatını karartan pinokyoların sayısı gün geçtikçe artıyor.

Sosyal medyada yer alan bir yalan haber yüzünden mağdur olan bireylerin yaşadıkları sorunlar, birkaç yıldır devletlerin gündeminde eskisinden daha sık yer alıyor. Birleşik Krallık’ta yayın yapan doğrulama organizasyonu Full Fact, yalan haberle mücadelede politika önerileri geliştirirken “zarar” kıstasını temel alıyor. Yalan haberin demokrasiye, ekonomiye ve sağlığa verdiği zararlar aslında anayasa ile güvence altına alınmış birçok hakkın ne şekilde işlevsizleşebileceğini de gözler önüne seriyor. Örneğin sağlıkla ilgili sosyal medyada yayılan yanlış haber bir anda yasaları işlevsiz kılabiliyor. Full Fact, 2018’de yayımladığı bir raporda bunun önüne geçebilmek için çözüm önerileri sunuyor.

first draft turkce

Geçen yaz Türkiye’de İçişleri Bakanlığı’nın sosyal medya üzerinden doların yükselişini provoke edici ve algı oluşturacak şekilde paylaşım yapan hesaplar hakkında başlattığı soruşturma ile ekonomi alanında “zarar” kıstasını oluşturabilecek bir bilgiyi yaymanın bireyler açısından ne kadar riskli olabileceğini hep beraber gördük. Türkiye’den bir başka örnek de Adli Bilimciler Derneği’nin açıklamalarıydı. Dernek, uyuşturucuya başlama yaşı, kullanılan madde türleri ve ölüm yüzdeleri ile kullanım yoğunluğu olan yerler hakkında medyada yer alan haberlerinin doğru olmadığınını belirtiyordu.

Peki ama devletler, sosyal medyada yayılan bir yalan haber yüzünden sorunlar yaşayan bireyleri korurken ne tür önlemler almak durumunda kalıyorlar? Bu bir ihtiyaç mı? Başka yollar izlenebilir mi? Bu blog yazısının altında yatan motivasyon, Türkiye’de ve birçok ülkede devletin bu aşamalarda zarar kıstası ile devreye girişinin sebebinin çoğu zaman bireyden çok kendi hareket alanını korumaya yönelik olduğunu aktarabilmek.

teyit.org’un iki yıllık yolculuğunda yegane amaçlarından biri de bireylerdeki “şüphe kasının” gelişmesini sağlamak. Eleştirel düşünce, toplumun çoğunluğuna yayılırsa yalan haberin önüne geçme konusunda devletin bir müdahale olanağı bulmasının mümkün olmayacağı kanısındayız. Bu nedenle bu yazıda son birkaç yılda dünyanın birçok ülkesinde yalan habere devlet müdahalesinin hangi yaptırımları kapsadığını özetlemeyi amaçlamaktayım. Müdahalenin gerçekleştiği ülkelerin yönetim biçimleri göz önünde bulundurulduğunda, yaptırımların çoğu zaman belirli bir politik ajandanın sonucunda ortaya çıktığı görülüyor. Bir sonraki blog yazımda da yaptırım biçimlerinin otoriter rejime sahip ülkelerle ilişkisini kurmaya çalışacağım.

Avrupa Komisyonu Ocak 2018’de uzmanlarla bir araya gelerek yalan haberin yayılışına karşı önlemler almak amacıyla bir rapor yayımladı. Bu raporun sonuçlarından biri saf devlet müdahalesi yerine farklı yöntemler aramanın gerekliliğiydi. Raporun önemli noktaları, çevrimiçi haberlerde saydamlığı artırmak, medya okuryazarlığını geliştirmek, gazetecilerin ve kullanıcıların yalan haberle baş etmeleri için yeni araçlar geliştirilmesini sağlamak ve Avrupa’da dezenformasyonu önleyen araştırmalara destek olmaktı. Fakat Avrupa Birliği üyesi birçok devletin elinde yalan habere karşı çeşitli yasal müdahale araçları bulunmakta. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde ifade özgürlüğünün sınırlanabileceği durumlar aslında sayılmış bulunuyor

aihs ifade ozgurlugu madde 10

Dünyada yalan haberle mücadelede devlet müdahalelerinin durumu

Daniel Funke, Poynter’daki bir yazısında dünyada 35 ülkede şu anda devletlerin dezenformasyon konusunda nasıl bir konumda olduklarını anlatıyor. Bazı ülkelerdeki yasal düzenlemeler ise şöyle:

Dezenformasyona karşı devletlerin aldığı önlemler “kanun, medya okuryazarlığı, kanun teklifi, (meclisten geçemeyen) kanun tasarısı, yaptırım, ihbar, soruşturma, para cezası, tehdit, bu konu hakkında oluşturulan bir hukuksal önleme yapısı” olarak ayrılıyor.

Bangladeş’te, Ekim 2017’de ülkenin 1971’de Pakistan’la arasında yaşanan bağımsızlık savaşı ile ilgili propaganda yapanlara karşı hapis cezalarını içeren bir yasa meclisten geçti.

Belarus’ta Haziran 2018’de devlete internette yanlış bilgi yayanları yargılama imkanı veren bir yasa kabul edildi.

Suudi Arabistan, Cemal Kaşıkçı’nın ölümünün ardından internette yalan haber yayanların beş yıla kadar hapis ile birlikte para cezası alabileceğini duyurdu.

Rusya bir yalan haberi 24 saat içinde sitesinden kaldırmayan kuruluşlara 50 milyon rubleye kadar para cezasını öngören yasayı Temmuz ayında meclisten geçirdi.

Malezya gündemindeki düzenlemeye göre yalan haberi yaymanın cezası altı seneye kadar hapis ya da 128 bin dolar para cezası. Malezya’daki yasal değişiklik üçüncü taraf içerikleri barındıran platformlara da birçok sorumluluk yüklüyor. Facebook ve Google’ın temsilcileri Mart 2018’de bu konudaki düşüncelerini Kuala Lumpur hükümetine iletmek üzere yetkililerle buluştu.

malezya yalan haberler mucadele

Malezya devletinin yalan haberle mücadele için hazırladığı billboardlar

Kenya’da yalan haberi bilinçli olarak paylaşmanın yaptırımı 50 bin dolar ya da 2 yıla varan hapis.

Hapis cezası, yargılama, para cezaları sadece yukarıda birkaç örneği verilen “liberal Batı demokrasilerinden” uzak ülkelerde gerçekleşmiyor. İtalya’da Ocak 2018’de, yaklaşan seçimler öncesi yasal zemine sahip olan bir uygulama ile vatandaşların internette karşılaştıkları sahte haberleri iletebilecekleri ihbar hattı benzeri bir internet sitesi kuruldu. İncelemeye alınan ihbarlar sonucu gerçekten yasaları ihlal ederek yalan haberi yaydıkları tespit edilen hesapların sahipleri hakkında tutuklama kararı verilebiliyor.

İfade özgürlüğü anayasasının ilk ek maddesi ile (First Amendment) güvence altına alınmış olan Amerika Birleşik Devletleri’nde 2016 seçimlerinden bu yana eyalet yasaları, platform tanıklıkları, federal yasa taslağı ve tehdit analizi gibi birçok farklı önlem alınmış bulunuyor. ABD’de tartışılan en önemli konulardan biri medya kuruluşları ve internet sitelerinin aldıkları reklamları, işbirliklerini yani kısaca finansal kaynaklarını açıkça halka duyurmaları. Kaliforniya eyaletinde dezenformasyonu önlemek için medya okuryazarlığının artırılması çalışmaları eyaletin Eğitim Bakanlığı’nda başlamış durumda.

Belçika ve Danimarka da benzer önlemler almış durumda. Belçika’da bir grup uzmanın hazırladığı internet sitesi yardımı ile bireylerin medyadaki dezenformasyona karşı neler yapabilecekleri anlatılmaya çalışılmış. Danimarka’da da devlet tarafından bir broşür hazırlanmış. Ayrıca Danimarka, 2019’da gerçekleşecek genel seçimler öncesinde medya şirketleri ve siyasi partilerle birlikte hareket planı hazırlama niyetinde.

İtalya ve Danimarka’da, seçim dönemlerinde daha fazla gündeme gelen yalan haberi önleme konusunda tartışılan “müdahale” mevzusu Fransa ve Brezilya’da da seçimlerden önce ortaya çıkmış durumda. Brezilya’da Mayıs 2018’den beri birçok yasa tasarısı söz konusuydu. Bu yasa tasarıları yalan haberi yayanlara karşı uygulanacak olan 400 dolardan başlayan para cezası yaptırımı, dezenformasyonu önleme noktasında üçüncü taraf doğrulama platformları ile yapılabilecek işbirlikleri gibi birçok müdahale aracını kapsamaktaydı. Fakat Brezilya’da hala kesinleşmiş bir müdahale yöntemi bulunmuyor.

Fransa’da Ocak 2018’de Başkan Emmanuel Macron yanlış bilginin önüne geçilmesi amacıyla bir yasa teklifinin sunulacağını söylemişti. Bu yasa, sosyal medyadaki yalan içerikleri kaldırma konusunda devlete bir yaptırım gücü veriyor. Ayrıca içerik sağlayıcıların finansal kaynaklarını daha saydam bir şekilde kamuoyu ile paylaşmalarını da amaçlıyor. Yasa, Fransa’daki medya denetleme kuruluna da çeşitli görevler veriyor. Kurul, başka ülkelerden müdahale edildiğini tespit ettiği medya kuruluşlarına karşı yasal girişimlerde bulunabilecek. Facebook, YouTube gibi platformlara da sponsorlu içerik aldıklarında bunu açıkça belirtmeleri gerektiğini belirten yasa, bu açıdan ABD’deki Dürüst Reklam Yasası’na da benziyor. Ayrıca bu yasa ile, seçim dönemlerinde seçimde aday olanlara haklarında yalan haber paylaşıldığını düşündüklerinde dava açabilme hakkı da tanınmış durumda.

Yukarıda sayılan örnekler çoğunlukla belirli bir politik ajandanın ürünleri (seçim dönemlerinde yalan haberi engellemek, iktidardakilerin amaçlarıyla ters düşen yalan haberin yayılmasını önlemek vb.) olarak ortaya çıkmakta. Yalan haberin ne olduğunun tespiti, yapılan tanımlar bölgeden bölgeye değişebiliyor. Cezalandırmada bir kurulun, hakimin, polisin, yöneticinin eline bırakılan tanımlama toplumdaki medya okuryazarlığını artırmanın yanında bence pek de sağlıklı değil. Fakat yapısal bir hukuki düzenleme ile sınırlandırmalar getirmektense bireyin internetteki ifade özgürlüğünü farklı bir açıdan koruyan müdahaleler de mevcut.

6757A9F4 94D3 466D BB9C6722AA3DA0BF_source

İnternetteki “nefret söylemine” karşı Almanya’da Haziran 2017’de yasalaşan düzenleme buna bir örnek. Bu düzenlemeye göre çevrimiçi platformlarda açıkça yasaya aykırı bulunan ve nefret söylemi içeren gönderilerin 24 saat içerisinde kaldırılması gerekiyor. 24 saat içerisinde kaldırılmayan gönderileri bulunduran 2 milyondan daha fazla üyesi bulunan Facebook ve Twitter gibi platformlar 50 milyon euroya varan para cezası ödemek durumundalar. Yasa meclisten (Bundestag) geçtiğinden beri etkisi öyle güçlü oldu ki Titanic isimli bir hiciv sitesinin dergisi, yasaya aykırı attığı bir tweeti üzerine derginin Twitter hesabı kapatıldı. Almanya’nın izlediği bu yöntemin dezavantajlarından biri de hangi tür içeriğin yasaya aykırı olduğunu saptamada yaşanan zorluklardan ötürü birçok sosyal medya kullanıcısının hesaplarının kapatılması. Hırvatistan’da nefret söylemine karşı benzer bir uygulama için yasa tasarısı hazırlanmakta. Para cezası, hapis gibi yaptırımlardansa bireye karşı yönelen nefret söylemini odak noktasına alan hukuki düzenlemeler Avrupa Birliği’nin sahip olduğu değerlere daha uygun görünüyor.

Peki Türkiye’deki durum ne?

Türkiye’de şu an Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 323. maddesi uyarınca “savaş sırasında toplumu endişe ve heyecan duymasına neden olacak veya halkın maneviyatını sarsacak veya düşman karşısında ülkenin direncini azaltacak nitelikteki yalan haberi yayan, nakleden kişiler” cezalandırılabiliyor.

TCK madde 323

Bu hüküm sadece medya organizasyonlarını ya da gazetecileri kapsamıyor; tüm vatandaşlar için geçerli. Gazetecilerin dahil olduğu 5187 sayılı Basın Kanunu’nda yalan habere karşı herhangi bir hüküm yer almıyor. Bunun dışında özel düzenlemeler de mevcut. Örneğin yine TCK’nın 237. maddesinde “işçi ücretlerinin veya besin veya malların değerlerinin artıp eksilmesi sonucunu doğurabilecek bir şekilde ve bu maksatla yalan haber” yayanlara, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107. maddesinde ise “sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayanlara” karşı belirli hapis cezaları öngörülmüş durumda.

Sonuç olarak Türkiye, son yıllarda dünyada yaygınlaşan para cezası, hapis, kurul oluşturma gibi denetim mekanizmalarına şu an için sahip değil. Geçen yaz ekonomi hakkında sosyal medyada yalan haberleri yayan kullanıcılara karşı başlatılan soruşturmalar belki de Türkiye tarihinde dezenformasyona devlet müdahalesinin ilk örneklerinden biriydi. Sermaye Piyasası Kurulu’nun 13 Ağustos 2018’de yaptığı duyuruda, yukarıda adı geçen kanunun 107. maddesi anılarak bu tip yalan haberleri yayan kişilere karşı iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası uygulanacağı uyarısı yer alıyordu. Bunun yanında Temmuz 2017’de Türkiye’de yaşayan Suriyelilerle ilgili sosyal medyada yalan haberler paylaşan biri hakkında TCK’nın 216. maddesinde geçen “halkı kin ve düşmanlığa sevk etme” gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştı.

Teyitçilere düşen görev

Devletin tepkisel davranarak yasal önlemlerle bireylerin çeşitli platformlardaki ifade özgürlüklerini engellemesinin önüne geçmek istiyorsak burada başlıca görev o ülkede eleştirel düşünceyi geliştirme amacıyla hareket edenlere düşüyor. Bir toplumda yer alan farklı kitlelerin öncelikle “merak” etmesini sağlama, onların şüphe kaslarını geliştirme, eleştirel düşünebilme yetisini bu kitlelere ortak bir biçimde yerleştirme amacı güden doğrulama platformları için önemli. İlköğretim ve lise çağındaki bireylere bu eleştirel düşünebilme yetisini aktarabilmek de teyit.org’un da amaçları arasında yer alıyor. İlköğretim müfredatlarında daha etkili işlenebilecek “medya okuryazarlığı” derslerinin bulunması, Türkiye’nin dört bir yanında “meraklı ve şüpheci küçük teyitçilere” yönelik eğitimler düzenlenmesi bence bu amaçları gerçekleştirebilmek için önemli adımlardan birkaçı olacaktır. Bu sayede “yalan haber” bahanesi, sürekli değişen iktidarların ifade özgürlüğü aleyhine alacakları kararlar için geçerliliğini yitirecektir.