2020 yılını sosyal etki odaklı bir dizi çalışmayla geçirdik. “Teyit etkisi” dizisinin bu son yazısında, bağımsız sosyal etki danışmanı Tuba Emiroğlu’nun katkısıyla hazırlanan ve serinin önceki yazılarında kısaca anlatılmaya çalışılan tüm bu çalışmaları bütüncül bir yaklaşımla değerlendirmeye çalışacağız. Kafamızdaki sorular şunlar: Tüm bu çalışmalar bize ne gösterdi? Teyit’in etki alanını genişletmeye yönelik stratejiler nerelere odaklanmalı? Teyit nerede eksik kalıyor, neyi yanlış, neyi doğru yapıyor? Teyit’in sosyal etkisine ulusal ölçekten baktığımızda ne görüyoruz?
Bunlar yanıtlaması güç, ama önemli sorular. Teyit’in attığı taşın ne ölçüde domino etkisi yaratabildiğini ve taşlar devrilirken yolun nerelerde tıkandığını nesnel verilerle açıklayabilmek için 2020 yılında giriştiğimiz çalışmaları anlamlandırırken, eldeki çıkarımları zayıflatabilecek ciddi bir faktörü, odamızdaki fili tanımlamak gerek: Pandemi.
Sosyal etki odaklı olanlar, insan unsurunun ön planda olduğu çalışmalar. İnsanlık tarihi için olağan, ama hayattaki kuşaklar için sıradışı olan pandemi, şüphesiz sosyal bilimler alanında izlenen farklı veri toplama yöntemlerinin hayata geçişi sırasında da kendini belli etti.
Biri gazetecilerle olmak üzere, sosyal etkimizi anlamak için yürüttüğümüz iki anketin veri toplama aşaması, pandeminin etkisini derinden hissettirdiği günlere denk geldi. Birebir mülakatlar da aynı dönemin mahsulüydü. Dört bir yandan doğru veya yanlış bilgi yağmuruna tutulduğumuz, kime güvenmemiz gerektiğini sorguladığımız, doomscrolling yüzünden olumsuzluklara boğulduğumuz, belirsizliklerle dolu bir dönemden söz ediyoruz. Teyit’in sosyal etkisine ilişkin yapılan çalışmaları anlamlandırma sırasında bu bağlamı unutmamak, bu çalışmaları “normal” bir dönemde hayata geçirilecek benzer girişimler için birer ön çalışma olarak görmenin makul olacağı kanısındayız.
Beklentiler gerçeklikle çarpışırken
Teyit’in sosyal etki çalışmalarına girişmeden önce de belirli bir dijital kitlesinin bulunduğu, farklı kanallar üzerinden insanlara ulaşmaya çalıştığı bir gerçek. Eleştirel düşünmenin bilgi ekosisteminin ortak değeri olacağı bir dijital çağ için mücadele verirken, asıl iletişim kanalımızın internet olduğunu unutmuyoruz. Öte yandan Teyit, sıklıkla bu kanalın dışına sızmayı deniyor. Metro ve otobüslerdeki ekranlarda, televizyon kanallarında, akademik çalışmalarda, gazete ve dergilerde… Teyit’in hedefini göz önünde bulundurduğumuzda kitlesinin yalnız internet kullanıcılarıyla sınırlandırılamayacağı aşikar.
Türkiye genelinde sahada uygulanan sosyal etki odaklı anket, bu açıdan mihenk taşı niteliğindeydi. İnternetteki bilinirliğimizin ve etkileme potansiyeline sahip olduğumuz kullanıcı kitlesinin ötesinde, toplum ölçeğinde somut veriler elde etmeyi umuyorduk. Nitekim anket değerli bulgular sundu. Teyit’in neredeyse her beş kişiden biri tarafından biliniyor olduğunu öğrenmek sevindirici, ama önümüzdeki yolun uzun olduğunu da görebiliyoruz.
İlginizi çekebilir: Teyit Etkisi - 2: Senin yaşamına dokunuyor olabilir miyiz?
Teyit’i bilenlerin “iyi bildiğini”, çalışmalarından olumlu etkilendiğini görmek de umut vericiydi. Teyit’i bilenlere çalışma durumlarına göre baktığımızda, bazı grupların daha az temsil edildiğini fark ettik. Misal emekliler ve ev kadınları. Bu Teyit’in özellikle bu gruplara yönelik iletişim stratejileri geliştirmesi gerektiğini gösteriyor. Sesimizi onlara duyuramıyor oluşumuzun da bir nedeni olmalı. Çevrimiçi ve çevrimdışı stratejilerimizi bu bağlamda tekrar düşünmemiz faydalı olabilir.
Kafamızı gazetecilere çevirirken, bu grubun doğrulamaya verdiği önemin yüksek olmasını ümit ediyorduk. Anketten gerçekten böyle bir sonuç çıkarılabiliyor. Sonrasında akla şu soru geliyor: Madem sorunu bu kadar rahat tespit edebiliyor ve doğrulamanın öneminin farkındalar, yanlış bilgi içeren haberleri kim üretiyor?
Bu sorunun alt metninde Türkiye’de medya ekosisteminin demokratik bir kültüre sahip olduğu, ülkede gazetecilerin özgürce hareket edebildiği varsayımı yatıyor. Bu varsayımın büyük oranda yanlış olması da soruyu etkisiz kılıyor. Yanlış bilginin yayılmasından gazetecileri sorumlu tutmak Türkiye’de medyanın içinden geçtiği varoluşsal krizi gölgeler nitelikte bir tutum.
Bununla birlikte gazeteciler nezdinde doğrulama araçlarına ve yöntemlerine aşinalığın da sınırlı olabileceğini tahmin ediyorduk. Anket sonucunda gazetecilerin doğrulamanın değerinin farkında olduğu, ama bireysel olarak yararlanabilecekleri yeni yöntemlerle ilgili pek bilgi sahibi olmadıkları, daha fazla eğitime ihtiyaçları olduğu ortaya çıkıyordu. Bu Teyit’in gazeteci odaklı eğitim faaliyetleri geliştirmeye devam etmesinin gerekli olduğunun altını çizer nitelikte.
Ulusal ölçekte Teyit
Teyit, ulusal ölçekte Türkiye’deki sayılı doğrulama kuruluşundan biri. Haber tüketicileri ve gazeteciler nezdinde hatırı sayılır bir yere sahip. Faaliyet gösterdiği alandaki diğer aktörlerin Teyit’e bakışının da Teyit’in ulusal ölçekte nerede konumlandığını anlayabilmek açısından önemi büyük.
Doğrulama platformu temsilcileriyle yapılan görüşmelerden, Teyit’in en büyük gücünün metodolojisi olduğu anlaşılıyor. Teyit’in bir iddiayı incelerken izlediği metodolojiyi tüm şeffaflığıyla paylaşıyor olması ve bu metodolojiyi inşa ederken ince eleyip sık dokuması Teyit’i kritik bir aktör kılıyor.
Bu durum Teyit’e sürekli olarak metodolojisini güçlendirme ve teyitçilere bu metodolojiyi büyük bir titizlikle takip etme sorumluluğu veriyor. Teyit’in sosyal etkisinin olumlu yönde gelişmesi, yaptığı çalışmalara duyulan güvenin artışıyla yakından ilgili.
Ulusal ölçekte Teyit’in etkisini aradığımız bir diğer yer ise sosyal girişimcilik ekosistemiydi. Nitekim Teyit, sosyal etki peşinde bir sosyal girişim. Çalışmalar kapsamında sosyal girişimcilerle yapılan röportajlardan Teyit’in ulusaldan ziyade yerelde etkisini hissettirdiği anlaşılıyordu. Ankara merkezli Teyit’in, başkentteki sosyal girişimcilik ekosisteminde iz bıraktığını ve örnek bir çalışma olarak öne çıktığını daha net bir biçimde görmek mümkün oldu. Teyit’in yalnızca kendi çalışma alanındaki değil, farklı alanlardaki sosyal girişimlere de rol model olabildiğini görmek sevindiriciydi.
Bu etkinin sürdürülebilirliği için Teyit’in özellikle Ankara ekosisteminde çalışmalarına devam etmesi, Factory benzeri programlarını daha etkin kılabilmenin yöntemlerini aramasının gerekliliği gözler önüne geliyor. Teyit’in Ankara ile İstanbul’daki sosyal girişimcilik ekosistemi arasında köprü işlevi görmesi de değerli gözüküyor. Toplumsal ölçekte Teyit’in hayallerine ulaşabilmesi için yaptığı nitelikli çalışmalarla sosyal girişimcilik ekosistemindeki etkisini kuvvetlendirmesi şart gibi duruyor.
Katkı verenler: Mert Can Yılmaz, Selin Yıldız, Sarper Erinç Aktürk, Tuba Emiroğlu, Ekin Yıldırım, Tuna Semir Akpınar