Efesli Heraklitos “her şey akar” demiş. Değişim zaten kaçınılmaz. Değişime yön vermeye çalışmak ise bir tercih ve bu tercih çoğu zaman zorlu bir mücadele getiriyor. “Teyit etkisi” yazı dizisi Teyit’in perspektifiyle değişimin ne anlama geldiğini irdeliyor.
Teyit’in yolculuğu 2016 yılında başladı. Eleştirel düşünmenin bilgi ekosisteminin ortak değeri olacağı bir çağın inşasına katkı vermek için çabalıyoruz. Kısaca bir etki yaratmak, yaşama dokunmak istiyoruz. Değişimin nasıl yaratılabileceği üzerine kafa yoruyoruz. Adımlarımızı buna göre atmaya gayret gösteriyoruz.
Esasında mesele değişim olduğunda bize özgü bir niyet yok. Toplumsal kaygılar üzerine bina edilmiş tüm organizasyonların derdi değişim. Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, kendini bir sosyal girişim olarak sınıflandıran kurumlar, sendikalar… Her biri diğerinden farklı ajandalara sahip olabilecek bu oluşumlar doğrudan bireyleri, grupları, bazen de kurumları dönüştürme hedefiyle hareket ediyor.
Burada karşımıza çıkan kilit bir kavram var: Sosyal etki. En basit haliyle sosyal etki, bir eylemin yarattığı değişim olarak düşünülebilir. Örneğin sağlık hizmetlerine erişimi kısıtlı dar gelirli bir mahallenin ilkokulunda yapılan göz taraması sayesinde, görme bozukluğu olan öğrencilere gözlük verilmesi ve sonrasında bu öğrenciler tahtayı daha iyi gördüğünde okul başarılarının artması gibi.
Gözlemlenen değişim, her zaman kasti bir eylemin neticesi olmayabilir. Eylemin beklenmedik ya da hesap edilmemiş bir sonucu da olabilir. Değişim her zaman olumlu olur da diyemeyiz, bazen netice hiç de arzu edildiği gibi olmayabilir. Örnekteki dar gelirli mahallenin çocukları, aile ekonomisine katkı için sağlık taramasında verilen gözlükleri satarsa, kasti olmayan sonuç elde edilmiş olur. Bazı değişimlerse, yıllar sonra retrospektif olarak bakıldığında görülebilir. Gözlük desteğiyle akademik başarısı artan öğrencilerin mezuniyet sonrası daha kalifiye işlerde çalışıp mahallenin sosyoekonomik düzeyini yükseltmesi, tam da böyle bir örnek olur. Yaşadığımız andan baktığımızda bize bir anlam ifade etmeyen etkinlikleri, ileriki nesiller kıymetli bulabilir veya lanetleyebilir. Değişimin her zaman elle tutulur, gözle görülür olmasına da gerek yok. Zihinler değişmiş, değerler farklılaşmış olabilir.
Değişimin öznesi olmak dendiğinde akla genelde tarihin akışını etkileyen tek tek bireyler veya kurumlar gelir. Bu iki düzeyin yaratabileceği etkinin sürdürülebilirliği de farklı elbette. Değişimin dinamosunun bireyler olduğu tarihsel anlatılarda, birey yaşamını yitirdiğinde değişimin sekteye uğradığını görürüz. Bireylerden bağımsız kurumların yaratabileceği etki ise daha uzun soluklu olur.
Bir de eylemden etkilenen ve değişenler var. “Ne/kim değişir?” sorusuna Heraklitos’un cevabı “her şey”di hatırlarsanız. Biraz sorumuzu sınırlayıp toplumsal ilişkiler düzlemine çektiğimizde yapılan bir etkinliğin bireyleri, grupların kolektif bilincini veya farklı türlerdeki kurumları etkileyebildiğini görüyoruz. Ancak değişenler söz konusu olduğunda her zaman değişimin davranışa yansımadığını, bazen söylemsel düzeyde kalındığını görebiliyoruz. O yüzden değişimin türünü de iki farklı düzeyde hayal etmemiz gerek: Tutumlar ve davranışlar.
O halde sosyal etki dediğimizde ortaya şöyle bir tablo çıkmalı:
Teyit’in bir amacı var. Bu kurum, ufka eleştirel düşünmeyi koyuyor. Burası bilgi ekosisteminin farklı aktörlerini bu amaç doğrultusunda bir araya getirmeyi, insanları eleştirel düşünmenin değerine ikna etmeyi, bu ikna sürecinde kullanılabilecek etkin araçlar ve mekanizmalar geliştirebilmeyi, günün sonunda da bağımsız ve tarafsız bir iş modeli oluşturarak kendini sürdürebilmeyi arzu ediyor.
Burası bir organizasyon. Elbette bir kurucusu ve yazı işleri sorumlusu var. Ama onların yokluğunda dahi işleyebilecek, güçlü bir organizasyon olma hedefiyle hareket ediyor. Nihai amacının uzun bir yaşama sahip olabilmesi için, bu bir gereklilik. Kısaca Teyit, değişimin itici gücü olarak birey merkezli bir yapılanma değil ve buna dönüşmemeye de gayret gösteriyor.
Teyit çeşitli eylemlerin faili. Bunların arasında en öne çıkanı ise yayınladığı analizler. Günlük yaşamda çeşitli haber kaynaklarında veya sosyal medyada paylaşılan yanlış bilgileri teyitlemek bu organizasyonun başlıca etkinliği. “Bunu teyit etmeye gerek var mıydı?” sorusunu sıklıkla duyuyoruz, siz de zaman zaman içten içe soruyorsunuzdur belki de. Bizim için kısa cevap “evet” oluyor. Yaptığımız çalışmanın ele aldığımız yanlış bilgiye inanan bir kişiye dahi ulaşabiliyor olması bize güç veriyor. O bir kişinin yaratabileceği etkinin ne denli değerli olabileceğinin farkındayız.
Analizlerimizden yola çıkarak ürettiğimiz birçok farklı içerik bulunuyor. Mini belgeseller, podcast serileri, e-posta bültenleri bunlardan yalnız birkaçı. Ama tüm çalışmalarımız nihai amacımızla bütünleşiyor. Attığımız tüm adımların eleştirel düşünme üzerine kurulu etkiyi yaratma hedefine hizmet etmesine özen gösteriyoruz.
Teyit olarak kimlerin yaşamına dokunmak istediğimizi düşündüğümüzde, bireyler düzeyinde haber tüketicileri, gazeteciler, araştırmacılar ve öğrenciler; kurumlar düzeyinde ise medya ve sivil toplum kuruluşları ile sosyal girişimler ve akademi dünyası yüzeye vuruyor. Farklı toplumsal grupların geliştirdiği kolektif reaksiyonlarda eleştirel düşünmeyi öncekliklendirmesini de değerli buluyoruz. Burada grupların birbirlerine karşı önyargılarını kırmalarında eleştirel düşünmenin hayli kritik olduğunu görüyoruz. Nitekim önyargıları pekiştirmek için paylaşılan yanlış bilgiler de karşımıza sık çıkıyor. Tanımı gereği grup, belirli bir sosyal ilişki içinde birbirine bağlı iki veya daha fazla kişiyi ifade ediyor. Toplumsal grup dediğimizde ortak amaç ve çıkarlara sahip, etkileşim içerisinde hareket eden, benzer değerleri paylaşan bir topluluğu anlamalıyız. Özünde Türkiye’de farklı yanlış bilgilerin etkisine kapılarak reaksiyon geliştirmesi muhtemel tüm toplumsal gruplar, Teyit’in de etkilemeyi hedeflediği gruplar. Spesifik olarak bir gruba odaklanmaktan ziyade, yanlış bilginin içeriğine göre rota belirlemek mümkün. Nitekim her toplumsal grubun bir aşil topuğu var, döneme göre yanlış bilgi buralardan gruplara sızabiliyor.
Hedeflediğimiz birey, toplumsal grup ve kurumların yalnız tutumlarını değil davranışlarını da etkilemek. Bireylerin eleştirel düşünmenin değerine dair bir söylev vermekle yetinmediği, bu fikrin pratiklerini farklı projelerle sergilediği bir dünya hayal ediyoruz. Toplumsal grupların yalnızca “biz X’e karşı önyargılı değiliz” demesini değil, önyargılarını kırdıklarını göstermelerini önemsiyoruz. Politika değişikliklerini sadece kağıt üzerinde değil, gerçek yaşamda görmek istiyoruz.
Bu bakış açısıyla değerlendirdiğimizde Teyit’i tabloda şöyle konumlandırabiliriz:
Sosyal etkiye ve Teyit’in bu kavram etrafında geliştirilen çerçevede nereye oturduğuna dair yaptığımız bu uzun girişten sonra, “Teyit Etkisi” yazı dizisinde neleri ele alacağımızdan bahsedelim. Nitekim hepimiz için sıradışı geçen 2020 yılında Teyit bir dizi sosyal etki odaklı çalışmayla geçti ve bu çalışmaların sonuçlarını takipçilerimizle paylaşmanın zamanı.
2020’de bağımsız sosyal etki danışmanı Tuba Emiroğlu’nun yönetiminde, araştırma asistanları Ekin Yıldırım ile Tuna Semir Akpınar’ın katkılarıyla Teyit’in sosyal etkisini ölçmeye çalıştık.
“Teyit Etkisi” serisinin ikinci yazısında “senin yaşamına dokunuyor olabilir miyiz?” sorusunu yanıtlıyoruz. Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin desteği, KONDA Araştırma ve Danışmanlık firmasının katkılarıyla haber tüketicilerine yönelik hazırladığımız sosyal etki odaklı anketi Türkiye genelini temsil gücüne sahip bir örneklemle düzenledik. Pandemi ortamında 2 bin 675 kişinin katılımıyla yapılan bu anketten epey değerli çıktılar edindik.
Teyit’i kimler biliyor? Bilenlerin yaşamına nasıl dokunuyoruz? Yarattığımız etki ölçülebilir mi? Doğru göstergeleri seçebildik mi? Bu ve benzeri sorularla sosyal etkiyi birey düzeyinde ve haber tüketicilerine odaklanarak nasıl anlamladırabileceğimize kafa yorduk. Bu verilerden beslenecek içgörülerimizin sosyal etki alanında çalışan veya bu alana ilgi duyanlar için faydalı olacağına inanıyoruz.
Serinin üçüncü yazısı “medya ekosistemini dönüştürmek bizim işimiz mi?” sorusuna odaklanıyor. Teyit için bu soruya “hayır” demek elbette seçenek değil. Ekosistemi dönüştürmek ve eleştirel düşünmeyi ekosistemin ortak değeri kılmak için mücadele veriyoruz. Peki bunda ne kadar başarılıyız? Yine birey düzeyinde, fakat bu sefer gazetecilere odaklanarak hazırladığımız ek bir anket çalışmasıyla, yapılan röportajlardan edinilen bulguları serinin bu yazısında ele alıyor olacağız. Birey düzeyinden kurum düzeyine de küçük bir sıçrama yapıp “gazetecilerin tutumları medya kuruluşlardaki dönüşümlerin habercisi olabilir mi?” sorusuna yanıt arayacağız. Kurumsal düzeyde dönüşüm muradında, Türkiye’deki kutuplaşmış ve bağımsız olmaktan uzak medya yapısı etki alanımızı biraz sınırlıyor olsa da, olumlu gelişmelere gebe olduğumuza dair sinyaller yakalamanın mutluluğu var içimizde.
Serisinin dördüncü yazısında konumuz doğrulama ve doğrulama kuruluşları. Kurum düzeyinde çoğu zaman medya, sivil toplum ve sosyal girişimciliğin kesişim noktasında bir yere oturan doğrulama kuruluşlarının çalışmalarımızdan etkilenip etkilenmediğini anlamaya çalıştık. Genel olarak doğrulama alanında yarattığımız sosyal etkiyi yukarıda bahsettiğimiz anketlerin yanı sıra farklı doğrulama kuruluşlarından temsilcilerle yaptığımız röportajlar eşliğinde okumaya çalıştık.
Serinin beşinci yazısında ise kapılarımızın sosyal girişimlere ne denli açık olduğunu, kurumsal düzeyde sosyal girişimlerin gelişiminde bir etki yaratıp yaratamadığımızı sorguladık. Nitekim Teyit de kendini bir sosyal girişim olarak tanımlıyor ve Factory gibi programlarla sosyal girişimcilik alanında etki yaratmaya gayret ediyor. Yarattığı etkinin boyutlarına ilişkin izlenimleri yine bir dizi sosyal girişimciyle gerçekleştirilen röportaj eşliğinde ele almaya çalıştık.
Serinin son yazısı ise “ne umduk?” ve “ne bulduk?” soruları üzerine. Hiç şüphesiz pandemi ortamı röportajlar ve anketlerle bezeli bir sosyal etki araştırması için birçok güçlük getirdi. Yine de tatmin edici veriler edindiğimize inanıyoruz. Veriler Teyit’in etki alanını geliştirmeye ilişkin bize nasıl bir perspektif kazandırıyor? Neleri eksik yapıyoruz? Daha fazla bireyin yaşamına dokunmak için ne yapmalıyız? Eleştirel düşünme ekseninde kurumsal dönüşüm için gerekli şartları görebiliyor muyuz? Tüm bu sosyal etki çalışmasından edindiğimiz çıktılara ulusal ve küresel ölçekte baktığımızda ne görüyoruz? “Teyit Etkisi” serisinin bu son yazısında 2020 yılı boyunca yaptığımız sosyal etki çalışmalarından elde ettiğimiz verilerin ilerleyen yıllarda rotamızı hangi yöne doğru çektiğini tartışacağız.
Katkı verenler: Mert Can Yılmaz, Selin Yıldız, Sarper Erinç Aktürk, Tuba Emiroğlu, Ekin Yıldırım, Tuna Semir Akpınar