Olmayanı kanıtlamak olanı kanıtlamaktan daha mı zor?

Bazı iddialar gerçekte varolan şeyler üzerinden doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir. Bu yazıda "olmayan şeyleri" delillendirmenin zorluğundan bahsettim.


18/01/2019 15:59 8 dk okuma

Bu içerik 4 yıldan daha eski tarihlidir.

teyit.org kendisine iletilen iddiaları incelerken doğru, güvenilir ve açık kanıtlar bulmaya çalışıyor. Daha sonra iddia bu kanıtlar doğrultusunda, belirli kriterlere göre isimlendiriliyor. İncelenen her şüpheli bilgi doğal olarak farklı önermeler içeriyor. Örneğin, bir fotoğrafın “Ali” isimli bir kişiyi gösterip göstermediği iddiası o fotoğraftaki kişinin kim olduğunu tespit ederek ortaya çıkarılabilir. Buna ek olarak Türkiye’nin 2018’de “yarı-özgür ülke” statüsünden “özgür olmayan ülke” statüsüne gerilediği iddiası açık verilere bakılarak kanıtlanacak bir gerçeklik taşır. Yani Freedom House isimli kuruluş ülkenize belirli kriterlerde puan vermiş ve bir sıra belirlemiştir. Bahsi geçen iddialar gerçekte varolan şeyler üzerinden doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir.

torkunun bira urettigi iddiasi

Ancak bazı iddialarda durum bu kadar basit değil. Bu noktada işin içine varlık felsefesi, ispat yükü gibi konular ve yıllardır tartışılan ancak kesin cevabı olmayan sorular giriyor. Mesela Torku isimli firmanın şişe bira ürettiği iddiasını düşünelim. Peşinen söyleyelim, Torku tarafından üretilen şişe bira yok ancak bunun kanıtı nedir? Marketlerde satılmaması ya da Torku’nun bira üretmiyoruz açıklaması bu iddiayı çürütmek için yeterli midir? Orada olduğunu ısrarla belirtenlere rağmen ünlü rock müzik grubu Queen’in 13 Temmuz 1987’de Afyon’da konser vermediğini biliyoruz. Bu yazıda gerçekte olmayan bir şeyi delillendirme ya da kanıtlamanın zorluğundan bahsetmek istedim.

İspat yükü meselesi

Aslında hukuksal olarak bir iddiayı kanıtlama yükümlülüğü o iddiayı ortaya atan kişidedir. Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi direkt olarak ispat yüküyle alakalıdır. Buna göre kişiler hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Bu durum ise Latince “Onus Probandi” olarak adlandırılmaktadır. Onus Probandi İngilizce’de yine aynı anlama gelen Burden of Proof olarak bilinir. Yani bahsi geçen bu terimler hukuksal olarak iddiayı ortaya atan kişinin bu iddiayı kanıtlaması yükümlülüğünü anlatır. Elbette teyit.org ispat yükünü iddiayı kendisine gönderenlere bırakmamakta ve konuları araştırmaktadır. İspat yükü meselesi ya da “Burden of Proof” bazı durumlarda safsata olarak da kullanılmaktadır. Yine Latince’de “Argumentum Ad Ignorantiam” olarak da geçen bu safsata bir şey aksi ispatlanmadığı sürece doğrudur varsayımınadayanır. Ayrıca bazı durumda iddiayı ortaya atan kişiler ispat yükünü değiştirme yoluna da gidebilir. Yani iddia sahibi ortaya attığı varsayımı kanıtlamak için başkalarını sorumlu tutar. 

burden of proof

İngiliz filozof Bertrand Russell, 1952 yılında yazdığı “Bir Tanrı Var mı” isimli makalede ispat yükü meselesine de değinir. Makalede daha sonra Russell’ın Çaydanlığı (Russell's Teapot) olarak anılan bölüm şu şekildedir:

“Eğer ben Dünya ve Mars arasında eliptik bir yörüngede güneşin etrafında dönen Çin seramiği bir çaydanlık olduğunu öne sürseydim ve bu çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduğunu ekleyecek kadar da dikkatli olsaydım, kimse bu görüşümün tersini kanıtlayamazdı. Ama devam edip de bu savımın yanlışlanamaz nitelikte oluşundan dolayı insan aklının ondan kuşku duymasının kabul edilemez bir küstahlık olacağını söyleseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. Ancak, eğer böyle bir çaydanlığın varlığı eski kitaplarca onaylansaydı, her Pazar günü kilisede kutsal gerçeklik olarak öğretilseydi ve okullarda çocukların beynine kazınsaydı, onun varlığından kuşku duymak bir gariplik belirtisi olarak görülür ve o kuşkuyu duyan kişiye yakınçağda bir ruh doktoruyla ya da daha önceki çağlarda bir Engizisyon yargıcıyla bir randevu alınırdı.”

Russell’ın bu paragrafta söylemek istediği, çaydanlığın gerçekliğini ispatlama yükünün kendisinde olduğudur. İspat yükü meselesi hakkında Carl Sagan da “Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı” isimli kitabında bazı çıkarımlarda bulunur. Sagan, “Garajımdaki Ejder” isimli bölümde kendi garajında yaşayan bir ejder olduğunu ileri sürer. Ejderi soranlara ise her seferinde bahaneler bulur. Kimine görünmez olduğunu, kimilerine ise uçtuğunu söyler. Yani Sagan, söylenilen her şeye uydurulan bir kulp takılabileceğini ve “yokluğunu ispat edemediğin şey vardır” mantığının sorunlu olduğuna dikkat çeker. Kitapta geçen, “kanıtın yokluğu yokluğun kanıtı değildir” ifadesi de bir iddia hakkında kanıtın olmamasının, o iddianın doğruluğuna kanıt oluşturmayacağına göndermedir.

russellin caydanlıgı

Bir şeyin olmadığını kanıtlamak olduğunu kanıtlamaktan daha zor

teyit.org, YouTube kanalında Şehir Efsaneleri serisinin ilk bölümünü 15 Ocak 2019’da yayınladı. Video, bir asırdan uzun süredir tartışılan Van Gölü Canavarı efsanesi hakkında. Efsaneye göre, 1889’da üç arkadaş Bitlis’ten Muş’a giderken Van Gölü kenarında abdest almak için dururlar. Derken gölden çıkan ve 25 metre yükseğe sıçrayan canavar abdest alan arkadaşlardan birini kapıverir. Bu tarihten itibaren şehir efsanesine dönüşen ve zaman zaman su yüzüne çıktığı iddia edilen Van Gölü Canavarı’nın gerçekte olmadığı nasıl kanıtlanabilir? Burada rasyonel ya da mantıklı olmayan bir iddiaya rasyonel deliller bulma zorluğundan da bahsedebiliriz. İkinci Abdülhamit döneminde yayın yapan Saadet Gazetesi’ne göre canavar 25 metreye zıplayabiliyor. Ayrıca görgü tanıklarının beyanlarına göre canavar en az 15 en çoksa 60 metre uzunluğunda. Böyle bir canlının suyun içinden çıkıp 25 metre yükseğe zıplaması rasyonel olmaktan uzak görünüyor. Bu önermenin yanlış olma ihtimalini ise şu anda yeryüzünde sudan en yükseğe zıplayan canlıya bakarak cevaplamayı deneyebiliriz. Bir köpekbalığı türü olan Sivriburun camgözler sudan 9 metre yükseğe zıplayabiliyor. İstediğiniz kadar mantıklı bir açıklama getirmeye çalışın adı canavar olan bir varlık elbette 25 metreye de sıçrayabilir. Ya da canavarı görmek için Van Gölü’ne termal kameralar yardımıyla bakın. Elbette tüm güçlere sahip olan canavar bu kameraları da alt edecektir. O halde Carl Sagan’ın “Garajımdaki Ejder” alegorisi ile Van Gölü’ndeki Canavarı’nın benzer olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu noktada kesin olarak yok diyemiyorum o halde vardır safsatasına (Argumentum Ad Ignorantiam, Burden of Proof) da düşmemek gerekir.

Olmayan bir şeye kanıt bulma zorluğu daha önce bazı analizlerde de sık sık karşılaştığımız bir sorun. Bu analizlerin başında bir kişiye ait olduğu iddia edilen sözler geliyor. Örneğin, bir sözün Atatürk’e ait olduğu iddiası birçok tarihsel olay ve yazılı kaynakların taramasını gerektiriyor. Üstelik bu taramalar sonucunda aradığınız şeyin gerçekte hiç olmama olasılığı da son derece yüksek. Bu durumda eğer iddia edilen sözün ilk kim taarafından kullanıldığı bulunabiliyorsa işler kolaylaşıyor. 2017 yılının son günlerinde şair Mehmet Akif Ersoy’a ait olduğu iddia edilen “Yılbaşı” isimli şiirin ilk olarak 1981 yılında Hakses isimli bir dergide Ömer Berber tarafından yayımlandığını tespit etmiştik. Daha önce vurguladığımız gibi olan bir şeyi doğru ya da yanlış olarak kanıtlamak nispeten daha kolay. 

Benzer şekilde teyit.org tarafından daha önce incelenen ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) “tamam” kelimesini kullananlar hakkında fetva yayınladığını dair iddiada da olmayan bir şeye kanıt bulma zorluğu yaşanmıştı. Hatta telefonda görüştüğümüz yetkililer “olmayan bir şey hakkında size nasıl bir delil sunabiliriz” şeklindeki kaygılarını da belirtmişti.

Geçtiğimiz ay sosyal medyada paylaşılan bir videoda, Milli Piyango’nun bir çekilişte hile yaptığı ve ikramiyelerin sürekli aynı kişilere verildiği iddia edildi. Teyit kendisine ihbar olarak gönderilen video hakkında detaylı bir araştırma yaptı. Konu hakkında yapılan açıklamalardan, topların çekildiği kürelerin mekanik yapısına kadar birçok konuda görüş alındı. Hatta konuyu araştıran arkadaşımız durumu yerinde görmek için Milli Piyango’ya bile gitti. teyit.org, bu araştırmalar sonucunda 9 Ekim 2018’de yapılan çekilişte kesin olarak hile yapıldığına dair bir delil bulamadı. Eldeki delillere göre hile yapılması da pek mümkün görünmüyordu. Olmayan bir şeye kanıt gösterme zorluğu ya da gösterilen kanıtların kişiler tarafından inandırıcı bulunmaması insanları “kesin olarak yok diyemiyorum o halde vardır” safsatasına düşürdü.

Konuyla ilgili olarak verilebilecek daha güncel bir örnek ise RTÜK’ün “cin” kelimesini yasakladığı ve bunun yerine “ üç harfliler” denmesi gerektiğini belirttiği şeklindeki iddialar olabilir. Müge Anlı’nın Tatlı Sert isimli programında dile getirdiği bu iddia birçok internet sitesi tarafından da haberleştirildi ve sosyal medyada gündem oldu. Yaptığımız araştırmada RTÜK’ün herhangi bir kelimeyi direkt olarak yasaklaması söz konusu değildi. RTÜK yasa çerçevesinde “fal veya batıl inançlar yoluyla kişileri istismar” edenn her yayına ceza verebilir. Ayrıca iddiayı dile getiren kişinin bu konuyu daha da netleştirmesi, ispat yükünü üstlenmesi zorunludur. Yani Marcello Truzzi’nin ifadesiyle, “olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlar gerektirir.”

Sonuç olarak, bir olay yaşanmışsa, iddia sahibi kişilerin bu olayın yaşandığına dair kanıtlar sunuyor olabilmesi gerekir. İddia sahibi Carl Sagan da olsa, garajındaki ejderhayı bize göstermesi şarttır. İspat yükü özellikle gazeteciler için daha da önemlidir. Hatta toplumda “kanaat önderi” sayılan gazeteciler için ispat yükü bir zorunluluk bile sayılabilir. Bir haber sitesinin veyahut gazetecinin olmayan bir şeyin doğrulanması yükümlülüğünü Teyit’in sırtına bindirmesi, meseledeki sorumluluğu çarpıtabilir. İddia makamı biz olmasak da ortaya atılan iddiaları kanıtlamaya çalışırken gelen tepkileri eleştiri olarak kabul edebiliriz. Ancak, sorumluluk her zaman ilk olarak iddiayı ortaya atan ve dayandığı kaynaktadır.