Bilgi kirliliğinden; sahte haberlerden; sansasyonel, sürekli negatif olanı öne çıkaran, kutuplaştırıcı, ciddiyetsiz ve özensiz yayınlardan; kaliteyi değil hızı ve ölçeği ödüllendiren modellerden; hemen her sektörde yatırımları olan medya patronlarına ve diğer geniş sermaye kaynaklarına bağımlı olduğu için üzerinde kolayca baskı kurulabilen ve editoryal çizgisi şekillendirilebilen ana akım medya düzeninden şikayet ediyoruz.
Üstelik yerel seçimlerden çıkan tabloyla birlikte odadaki fil, artık görmezlikten de gelinemiyor.
Sadece son beş altı yılda ana akım medyadan uzaklaştırılan gazetecilerin isimleri alt alta sıralandığında, eleştirel ve alternatif seslere duyulan tahammülsüzlüğün ulaştığı boyut da açıkça görülebiliyor.
19 yıldır 27 ülkede güven ve itibar üzerine araştırmalar yürüten Edelman’ın 2019 Güven Barometresi’ne göre medyaya en az güven duyulan ülkenin Rusya’nın ardından Türkiye olması da bu yüzden olsa gerek. Türkiye’de her dört kişiden neredeyse üçü medyaya güvenmediğini söylüyor.
Kadir Has Üniversitesi’nin her sene yayımladığı Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması da bu sonuçları teyit ediyor. Araştırmaya katılanlar, en çok güven duydukları ilk 10 kurum arasında medyayı saymıyor.
Okurların haber tüketim alışkanlıklarını araştıran araştırmacılar, medyaya duyulan güvenin endişe verici düzeylere gerilemesiyle birlikte haberden kaçınanların sayısının da giderek arttığına işaret ediyor.
Reuters Enstitüsü’nün 2019 verilerine göre Türkiye, haberden en fazla kaçınılan ülkeler arasında.
Reuters Enstitüsü 2019 Dijital Haber Raporu'na göre Türkiye, Hırvatistan'ın ardından haberden en fazla kaçınan ülke.
Dizinin ilk yazısında, Türkiye’de hem ana akım hem de alternatif gazetecilik girişimlerinin okur odaklı gelir modellerine karşı önyargılı yaklaşımlarından bahsetmiştim. Dijital reklamı ana gelir kaynağı olarak gören sistemin çöktüğünü ve krizden çıkışın ancak okurları merkeze alan gazetecilik modelleriyle mümkün olabileceğini savunmuştum.
Çeşitli Avrupa ülkelerinde genç gazeteciler tarafından kurulan ve gazeteciliğin toplumda üstlenmesi gereken rolden okur ilişkilerine geleneksel tanımları kabul etmeyen, reklamla arasına mesafe koyan, tarafsızlığı değil şeffaflığı ve katılımcılığı ilke edinen, üstelik çoğu kâr amacı gütmeyen yeni nesil haber medyası girişimlerini takip etmeye çalışıyorum bir süredir.
Avrupa Gazetecilik Merkezi’nin Google’ın desteğiyle geçen aylarda Berlin ve Lizbon’da düzenlediği iki etkinlikte, bu girişimlerin kurucularıyla tanışma ve finansal olarak sürdürülebilir kılmaya çalıştıkları modelleri daha yakından tanıma fırsatı yakaladım.
Dizinin ikinci yazısında, Hollanda’dan Almanya’ya, Macaristan’dan Romanya’ya ülkelerindeki ana akım haber medyasını dönüştürmeyi hedefleyen genç gazetecilerin benimsedikleri ve şimdiden ‘‘gelecek nesil gazetecilik platformları’’ olarak nitelendirilen bu modelleri incelemeye çalışacağım.
90’lardan bugüne gazeteciliğin dijital dönüşümünde kritik dönemeçler
1990’ların ortalarından bugüne devam eden gazeteciliğin dijital dönüşüm sürecinde, belli başlı kritik dönemeçlerden bahsetmek mümkün.
Bunlardan ilki olarak, 2002’de altın çağını yaşayan blogların yükselişi gösterilebilir. 2003’te Google Blogger’ı satın aldı ve aynı yıl amatör yazarların sitelerinden para kazanmalarına olanak tanıyan Google Adsense’i piyasaya sürdü. Uzmanlık alanlarında blog tutan insanların sayısı hızla arttı, siber muhabirler doğdu. Guardian canlı blog uygulamasına başladığında yıl yine 2003’tü. Bu akım, 2005’te bir haber sitesi ve blog karışımı olarak Huffington Post’u doğurdu. Medya organizasyonları kullanıcı tarafından oluşturulan içeriklerin gücünün farkına varıyordu.
2000’lerin ikinci yarısı ise Facebook, YouTube ve Twitter gibi platformların doğuşuna tanıklık etti. Silikon Vadisi merkezli sosyal medya devleri ile birlikte doğuştan dijital medya organizasyonları da büyüdü. Yeni mecralar, yeni dijital içerik formatlarını, dağıtım ve topluluk yönetimi stratejilerini beraberinde getirdi. Doğuştan dijital medya organizasyonlarının yükselişini kendilerine tehdit olarak gören geleneksel medya kuruluşları da 2009’dan itibaren ilk sosyal medya editörlerini işe almaya başladı. 2011’de BuzzFeed’in Amerika’da uyguladığı modeli Türkiye’de hayata geçiren Onedio’nun ana akım medyanın haber dili ve sosyal medya kullanımı üzerindeki etkisi de benzer oldu. Platformlar ile yayıncılar arasındaki ilişki ve bu ilişkinin gazeteciliğin biçim ve tonuna etkisi devam eden yıllarda çokça tartışılmaya devam etti. Uzunca süre içerik ve gelir modellerini platformlara optimize eden doğuştan dijital medya kuruluşları, 2017’den itibaren yatırımlarına karşılık tatmin edici gelir elde edemedikleri için stratejilerinde değişikliğe gitmeye başladı. Silikon Vadisi devleri, sözünü verdikleri ideal gazetecilik ortamını yaratamamıştı belki ama medya organizasyonları bu süreçte genç okurlarla tanıştı, yeni bir dil keşfetti, her geçen gün doğuştan dijital formatlarda içerik üretiminde daha yüksek standartları yakaladı.
Üçüncü kritik dönemeç olarak 2010’ların başından itibaren bazı geleneksel medya kuruluşlarının dijital abonelik modeline geçmeleri gösterilebilir. Bu dönemde New York Times, Wall Street Journal, Financial Times ve Economist gibi yayıncılar, riskli birer hamle yapıp içeriklerini ödeme duvarının ardına koyma kararı verdi. Bu uzun dönemli stratejiyi benimseyen medya organizasyonları üçüncü parti platformlara değil kendi servis, uygulama ve ürünlerine daha çok yatırım yaparak hız ve ölçeği değil iyi gazeteciliği önceliklendirebildi.
Dijital dönüşüm sürecindeki bu kritik dönemeçlerden ideal bir gazetecilik modeli doğduğunu söylemek güç. Ancak her akımla birlikte gazeteciler yeni gelir modelleri, içerik formatları, dağıtım metodları ve etkileşim yöntemleri ile tanışıp işlerini daha iyi yapabilecek beceriler kazanıyor.
Türkiye’deki medya ortamı üzerinde ise bu akımların dönüştürücü bir etkisi olmadı. Ana akım medya organizasyonları, minimum maliyetle reklam gelirlerini maksimize etmeyi amaçlayan ilkel yöntemlerden bugüne kadar vazgeçebilmiş değil. Dolayısıyla Türkiye’de internet kültürü içerisinde doğup büyüyen akımların dijital gazeteciliği daha ileri standartlara taşıdığını söyleyemiyoruz.
Yeni bir dönemeç: ‘Gelecek nesil gazetecilik platformları’
Haziran ayında Avrupa Gazetecilik Merkezi’nin medya hızlandırıcısı, topluluk odaklı ve katılımcı modeller benimseyen gazetecilik girişimlerini Berlin’de bir araya getirdi.
Okur odaklı gelir modellerini merkeze alan, kâr maksimizasyonunu değil itibar ve etkiyi hedefleyen, kitlesel fonlama kampanyaları ile kurulan gazetecilik platformlarından temsilciler, Avrupa’da ilk kez böyle bir etkinlikte buluşuyordu.
19 Haziran'da Berlin'de düzenlenen etkinliğe yaklaşık 140 gazeteci katıldı.
Bu girişimlerden ikisini, De Correspondent ve Krautreporter’ı bir süredir yakından takip etmeye çalışıyorum.
Aslında De Correspondent 2013’te Hollanda’da, Krautreporter da ondan ilham alarak 2014’te Almanya’da gerçekleştirdikleri başarılı kitlesel fonlama kampanyaları ile kuruldu. Bu iki gazetecilik girişiminin yarattığı dalga, Avrupa’nın diğer ülkelerine de yayıldı. İspanya, İtalya, Danimarka, Romanya, Bulgaristan ve Macaristan gibi ülkelerde de aynı modeli takip eden irili ufaklı dijital haber merkezleri oluşmaya başladı.
Avrupa'daki çeşitli haber merkezlerinden 20 gazeteci ile Lizbon'da gelir modellerini tartışmak üzere bir araya geldik.
De Correspondent’ın kurucuları, geliştirdikleri gazetecilik modelini İngilizce dilde de hayata geçirmek için geçen yıl Aralık ayında Amerika’da bir kitlesel fonlama kampanyası gerçekleştirdi ve 2.6 milyon dolar okur desteği toplayarak hedefine ulaştı.
Böylelikle gelecek nesil gazetecilik platformları olarak adlandırılan bu yeni akım, tüm dünyada adından daha fazla söz ettirmeye başladı.
http://twitter.com/soktaykilic/status/1076078092572086272
Cesur yeni modeller
Bu gazetecilik girişimlerinin ortak noktaları, dijital reklam için optimize edilen dikkat ekonomisine savaş açmış olmaları.
Gazetecilerin yaşadığı güven kaybının ve haberden kaçınanların sayısının her geçen gün artıyor olmasının nedenlerini iyi analiz edip gelecekte benzer krizlerin yaşanmasının önüne geçmeyi hedefliyorlar.
Tamamen okurlardan elde ettikleri gelir sayesinde gazetecilik yapma iddiasında oldukları için reklam kabul etmiyorlar. Pek çoğu zaten kâr amacı gütmüyor. Editoryal ve finansal şeffaflık ilkelerini benimsiyorlar.
Katılımcı üyelik modeliyle elde ettikleri gelirleri, yarattıkları etkiyi büyütecek editoryal, teknolojik ya da operasyonel yatırımlar için kullanıyorlar.
Böylelikle gazeteciliği; hızı, ölçeği ve sansasyonel olanı ödüllendiren internet ekonomisinin dayatmalarından kurtarabileceklerini düşünüyorlar.
Haberlerin planlamasından yayın aşamasına kadar okurlarla birlikte hareket ediyorlar. Üyeler, uzmanlık alanlarına giren konularda gazetecilere yardımcı olmaya çalışıyor. Gazeteciler ve topluluk üyeleri, hem çevrimiçi hem de çevrimdışı etkinliklerde düzenli olarak bir araya geliyor.
Türkiye’de uygulanabilir mi?
Beş yıl önce 17 bin okurdan elde ettiği 1 milyon Euro destekle Krautreporter’ı kuran gazeteci Sebastian Esser’e, medyanın mevcut durumu ve okurların haber tüketim alışkanlıklarını özetleyip benzer bir modelin Türkiye’de başarılı olma ihtimali ile ilgili ne düşündüğünü soruyorum.
Sebastian Esser, ‘‘Türkiye’de bu modelin işlemesi için yeterince neden var gibi görünüyor. Okurlara ne yapmaya çalıştığınızı iyi anlatmanız gerekiyor. Kaliteli, iyi, okurları merkeze alacak bir gazetecilik modelinin ancak onların desteğiyle mümkün olabileceğini anlamaları gerekiyor’’ yanıtını veriyor.
Sadece Batı Avrupa’da değil, medya ortamı Türkiye’ye daha yakın olan Romanya ve Macaristan’da da kitlesel fonlama ile kurulan benzer dijital gazetecilik girişimlerini de örnek olarak gösteriyor. Beni Romanyalı gazeteci István Mako ile tanıştırıyor.
Mako ve gazeteci arkadaşları, bu yılın başında 20 milyon nüfuslu ülkede gerçekleştirdikleri kitle fonlama kampanyası ile 16 bin kişiden destek alarak kurmak istedikleri kar amacı gütmeyen araştırmacı gazetecilik platformunun çalışmalarına başlamışlar.
Lizbon’daki toplantıda ise siyasetçilerin sahiplik yapıları üzerinden medyayı baskı altına almaya çalıştığı Macaristan’da yayın yapan Direkt36’in kurucusu Gergo Saling ile oturuyoruz. Salin, kar amacı gütmeyen platformu kitle fonlaması ile kurduklarını ve şu anda dört bin üyeye sahip olduklarını anlatıyor. Elde edilen gelirin sekiz kişilik bir ekibin siyasetçilerin baskına aldırmadan gazetecilik yapmalarına olanak verdiğini söylüyor.
Gelecek nesil gazetecilik girişimlerinin daha iyi, etkili, katılımcı ve şeffaf gazetecilik modellerini sürekli kılmayı başarıp başaramayacaklarını söyleyebilmek için henüz çok erken. Ancak bu akımın, gazeteciliğin dijital sürecindeki bir diğer kritik dönemece işaret ettiği şimdiden görülebiliyor.
Teyit’te bir süredir üzerinde çalıştığımız ve yeni yıla kadar tamamlamayı düşündüğümüz topluluk destekli doğrulama platformu modelinde de bu akımın izlerini göreceksiniz.