“Herkes en azından bir komplo teorisine inanıyor, hatta belki bir kaçına” diyor American Conspiracy Theories kitabının yazarı Joseph E. Uscinski. Zararsız gördüğümüz şüpheli bilgilerden, ciddi sonuçlar doğurabilecek yanıltıcı bilgilere kadar farklı konularda ve platformlarda karşımıza çıkan yanlış bilgiler için de aynı geçerli olabiliyor. Özellikle farklı psikolojik, teknolojik ve sosyal faktörlerin de etkisiyle yanlış bilgiye karşı savunmasız kalabiliyor; siyasi görüşlerimiz, eğitim seviyemiz, mesleğimiz, yaşımız ne olursa olsun yanlış bilgiye inanabiliyor, hatta farkında olmadan yanlış bilgileri yaygınlaştırabiliyoruz.
Bir önceki yazımızda, Öğretmen Ağı ile Teyit işbirliğinde yürüttüğümüz ve Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından desteklenen “Öğretmenler için Eleştirel Dijital Okuryazarlık” projesinde deneyimlediğimiz kavramsal güçlenme yolculuğumuza değinmiş; eğitim ve öğrenme ortamlarında eleştirel dijital okuryazarlık konusunda farkındalık kazanmanın “şüphe kası”mızı geliştirmek için önemli bir başlangıç olduğunu gözlemlediğimizden bahsetmiştik. Alan terminolojisine aşinalığın artması özellikle şüpheli bilgileri tespit etmek ve yanlış bilginin nelere sebep olabileceğini anlamak için çok etkili olsa da, öğretmen odalarında, veli toplantılarında ve sınıflarda karşımıza çıkan yanlış bilgileri teyit edebilmek yeterli olamayabiliyor. Eleştirel düşünme ve medya okuryazarlığı becerileriyle güçlendirmenin yanı sıra, bireysel mücadele stratejileri geliştirmek ve uygulamak, güçlü iletişim yöntemleri kullanmak ve eğitim ortamlarında eleştirel yaklaşımları desteklemek ve sürdürmek de en az o kadar tayin edici.
Eleştirel düşünmeyi destekleyen bir eğitim ortamı oluşturmak
Yanlış bilgi çok katmanlı bir sorun; sorunu çözmek de pek çok aktörün farklı müdahalelerini gerektiriyor. Araştırmalar, yanlış bilginin dijital mecralar tarafından tespit edilmesi ve algoritmik çözümlerle bilgilerin yaygınlaşmasının önlenmesi gibi yöntemlerin yanında, eğitim sistemlerinin geniş ve kapsamlı çalışmalar ile bireyleri dezenformasyon konusunda güçlendirmesindeki öneminin altını çiziyor. Eğitimin temel rollerinden biri olarak vurgulanan bireyleri toplumsal yaşama hazırlama amacının, bugün aynı bireylerin dijital yaşama hazırlığını da kapsadığını hatırlayarak bu alandaki çalışmaları önceliklendirmek gerekiyor. Bunun için, her ne kadar kapsamlı ve inovatif eğitim politikalarına ve müfredat değişikliklerine ihtiyaç olsa da, eğitimcilerin kendi inisiyatifleri ile harekete geçirdikleri ve öğrenme ortamlarında izledikleri farklı yollar olduğunu da görüyoruz. Soran ve sorgulayan sınıflar oluşturmak ile bu sınıflar ve okullarda demokratik ve katılımcı bir kültürü desteklemek, eleştirel dijital okuryazarlık için belirleyici.
Soran ve sorgulayan sınıflar yeşertmek için, eleştirel düşünme ve araştırma beceri setlerini odağa alan her türlü çalışma, büyük fırsat ve değişimler yaratıyor. University of Michigan’dan Leslie Rupert Herrenkohl’un çerçevelediği gibi düşük düşünsel düzeyden üste doğru ilerleyen; hatırlama, anlama, uygulama, analiz etme, değerlendirme ve yaratma basamaklarının her birinde sorular sormak ve tartıştırmalar oluşturmak gerekiyor. Eleştirel düşünmeyi destekleyen ve soran ve sorgulayan kültüre sahip bir sınıf ortamı için, sınıfa dair sorumlulukların birlikte paylaşıldığı, eleştirinin ve soru sorulmasının teşvik edildiği ve öğretmen tarafından örneklendiği, öğrenenlerin bireysel ve grup olarak çalışma ve meraklarında daimi destek bulabildiği, öğrenciler arası etkileşimi besleyecek sıra düzeninin olması gibi özelliklere yer veriliyor.
Öğretmenlerin eğitim paydaşlarıyla bireysel mücadelesi
Eğitim ortamlarında değişimi tetikleyen ve farklı eğitim paydaşlarının ihtiyaç duyduğu, eğilmek ve güçlenmek istediği farklı alan ve sorunlar var. Salgın dönemiyle birlikte dijitale uyum sağlamaya çalışan veliler, yanlış bilgiye karşı inancın direncini kırmaya çalışan öğretmenler, yanlış bilgi sorunu üzerine henüz derinlemesine düşünme fırsatı olmamış eğitimciler ve dijital becerileri kadar eleştirel düşünme becerilerini de geliştirmek isteyen öğrenciler tek ve sabit bir çözüm önerisinin mümkün olmadığını gösteriyor.
Eğitim ortamlarında eleştirel düşünmeyi ortak bir değer haline getirmek, dönüşümün ve değişimin elçisi olmak öğretmenler için kolay olmayabiliyor. Proje katılımcısı öğretmenler yaşadıkları ve zorlandıkları şöyle aktarıyor:
“Bazı öğretmen arkadaşlarımın şüphe kasları kaskatı. İnatçı ve başka görüşlere ya da ihtimallere kapalılar. Güvendikleri haber kaynağı ne diyorsa o. Onlarla ilgili ne yapabilirim bilmiyorum.”
“Bir öğrencim ‘Mor baklava varmış’” dedi. Doğrulayabildin mi dediğimde bu tür durumlarda annesine ve babasına başvurduğunu söyledi. Eleştirel düşünme cephesinde değişen bir şey yok! Aile büyükleri bilginin doğruluğu ve yanlışlığı konusunda başvuru kaynağı. Elbette dersin sonunda doğrulama üzerine konuştuk ve araştırma konusunda mutabık kaldık.”
İlginizi çekebilir: Eğitimde eleştirel dijital okuryazarlık I: İlk adımı kavramlarla tanışarak atıyoruz
Teyit’te de incelediğimiz ve yanlış olarak işaretlediğimiz “Rusya'daki otopsilerin Covid-19’a bakterilerin neden olduğunu gösterdiği iddiası” projedeki bir öğretmenimizin de karşısına çıkıyor:
“Bu konu bana da yakın arkadaşım tarafından geldi. Yaymaması için bir şey söylediğimde benimle bu bilgi herkeste olmalı dedi. Şu an benimle konuşmuyor gruptan çıktı.”
Öğretmenlerin yanlış bilgiyle mücadelelerinde karşılaştıkları zorlukları aşabilmeleri için kavramsal güçlenmenin yanı sıra teyitçilik ve doğrulama becerilerine hakim olabilmeleri tam da bu yüzden önemliydi. Özellikle yanlış bilgiye inanan veya bunu paylaşan biriyle iletişim kurmaya çalışırken ihtiyaç duydukları yöntemleri geliştirmelerinin hem bireysel hem de mesleki teyitçilik etkilerini görünür kıldığını gözlemledik. Çünkü öğretmenler süreç içinde karşı tarafı anlamaya çalışmaya, doğru bilgiye ulaşmasını sağlayacak kaynaklara yönlendirmeye; karşı tarafı eleştirel düşünmeye ve makul şüphecilikle araştırma yapmaya teşvik etmeye başlıyor ve eleştirel düşünmeyi ortak bir değer olarak yaygınlaştırmaya çalışıyorlardı:
“Bir velim öğrencisinin yüzyüze eğitimde maske konusunda çok sıkıştırılmasını istemediğini, maskenin sınıflarda zorunlu değil diye Milli Eğitim Bakanlığı’nın da açıklamaları olduğunu ve son zamanlarda maskelerin de koruyuculuğunu bırakın sağlığa zararları hakkında bir sürü yayın ve araştırma olduğunu hiçbir dayanağı olmadan uzun uzun açıklamış yazmış. Eskiden olsa - eskiden dediğim de iki üç ay önce - böyle bir durumla karşılaşsam durumu ‘teyit’ lemeden açıklamaya yanlış düşündüğünü ve sadece MEB’in açıklamarını aktararak duruma karşılık verirdim. Ama şimdi belgelerle konuşuyorum. Bu değişimin farkına vardım ve hoşuma gitti.”
Öte yandan, gün içinde yakalanan fırsatlarla eleştirel düşünmeyi teşvik etmenin yanı sıra, öğretmenlerle birlikte eğitim ortamında kalıcı bir etki yaratmak, burada tespit ettiğimiz sorunlara ve ihtiyaçlara yönelik çözümlere yoğunlaşıyor ve odağımıza veli, öğrenci ve öğretmenleri alıyoruz. Eleştirel dijital okuryazar bir teyitçi olmanın dönüştürücü gücünü öğretmenlerin gözünden gözlemlediğimiz ve öğretmenlerin kendilerinde, yakın çevrelerinde ve eğitim ortamlarında fark ettikleri değişimleri, yani değişim hikayelerini, buradan inceleyebilirsiniz.
*Yazarlar: Günalp Turan (Öğretmen Ağı’nın Ağ Koordinasyon ve Topluluk Yönetimi Sorumlusu) & Kansu Ekin Tanca (Teyit’in Eğitim Sorumlusu)