1998 yılında Lancet dergisinde yayınlanan makalesiyle ünlenen Andrew Wakefield, 12 çocuk üzerinde yaptığı ve etik sorunlarla yüklü çalışmasıyla, KKK aşısı ve otizm arasında bağ olduğunu öne sürmüştü. Bir önceki yazımızda yapılan araştırmadaki verilerin ve incelenen 12 çocuk hakkındaki bilgilerin nasıl çarpıtılarak aktarıldığını ele almıştık. Bu yazıda ise aşı karşıtlığıyla bilinen Wakefield’ın makalesini yazmadan önce, kızamık virüsüne karşı bir aşı patenti almasından bahsedeceğiz.
Birleşik Krallık’taki Genel Tıp Konseyi de araştırma sırasında etik pek çok ihlal yapıldığını belirtmişti. Bu iddialardan biri de Wakefield’ın mevcut kızamık aşısına rakip bir aşının patentini almış olmasıydı. Etik standartları ihlal ettiği yönündeki iddiaları Wakefield reddetti, ancak deliller bu etik ihlallerin yaşandığına işaret ediyordu.
Makale yayınlanmadan ve basın konferansı düzenlenmeden önce Wakefield, KKK aşısı için bir patent başvurusunda bulunmuştu. Wakefield adına yapılan başvurunun tarihi 6 Haziran 1997’ydi. Belgeleriyle bu durumu ortaya koyan gazeteci Brian Deer, patent başvurusundaki detayların da üzerine gitti ve başvurudaki absürtlükleri gün yüzüne çıkardı.
Belgeye göre, patent başvurusunda bulunanlar Royal Free Hastanesi ve Neuroimmuno Therapeutics Research Foundation idi. “Mucitler” (Inventors) bölümünde ise Jeremy Andrew Wakefield ile Hugh Fundenberg’in adı vardı. Patentin içeriğine, kimlerin başvuruyu yaptığına ve kurumların adreslerine patent başvurularından ulaşılabiliyordu.
Başvuruya Avrupa ülkelerindeki patent başvurularının bulunmasına yardımcı olan Espacenet isimli internet sitesinden “Hugh Fundenberg” ismini aratarak ulaşabiliyoruz.
Başvurunun açıklamasında Wakefield, henüz Lancet’te makalesi yayınlanmadan önce, KKK aşılarının kullanımının başladığı 1968 yılından itibaren otizm vakalarında artış olduğundan bahsediyor. Ayrıca kızamık virüsünün Chrone, Bowel gibi hastalıklara neden olduğunu ve bunun da regresif davranışsal bozukluklara yol açtığına vurgu yapıyor. Patent başvurusunun amacı ise Bowel, Chrone, ülseratif kolit ve regresif davranışsal bozukluklara neden olduğu belirtilen kızamık virüsüne karşı yeni bir aşı önermek.
Wakefield’ın bu başvurusuyla birlikte, aslında aşılara doğrudan karşı olmadığını, hatta mevcut aşılara muhalefet ederek kendi aşısının kabul görmesini istediğini düşünebiliriz.
“Andrew Wakefield” ismini Espacenet’te aradığımızda, 1995 yılında yaptığı başka bir patent başvurusunu daha bulabiliyoruz.
Wakefield’ın başvuruları sadece saydıklarımızla kalmamıştı. Crohn hastalığının ve ülseratif kolitin teşhisi için bir sistem adına da patent başvurusunda bulunmuştu. Üstelik Crohn hastalığının nedeninin kızamık virüsü olduğunu bu başvurusunda da belirtiyordu. Yani Wakefield uzunca bir süresini regresif otizm ve KKK aşıları arasında bir bağ tespit etmeye çalışmakla geçirmişti.
Brian Deer, 2004 yılında yaptığı araştırmasını daha da ileri götürerek aşıyla ilgili patent anlaşmasında Wakefield’ın çalıştığı Royal Free Hastanesi’yle birlikte ismi geçen bir araştırma merkezini ziyaret etmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne de gitti. Adı geçen Neuroimmuno Therapeutics Research Foundation isimli kuruluşun adresi olarak belirtilen yer sıradan bir ev olarak karşısında belirmişti. Deer evin kapısına yaklaştığındaysa bir emlakçı tabelası görmüştü. Araştırma merkezinin yerinde yeller esiyordu.
Patent başvurusundaki adres bilgileri
Güney Karolina’daki şirket adresi
Google Haritalar bize eski tarihli sokak görünümlerini gösterebiliyor. Ancak bu adres için en erken tarih 2008 yılı. Araştırma Vakfı adresi olduğu iddia edilen bu yeri siz de Google sokak görünümlerinden ziyaret edebilir ve nasıl bir bina olduğunu görebilirsiniz. Çünkü bilimsel araştırmalar yapan, patent bilgilerinde bir hastaneyle birlikte ismi geçen bir merkezin, sıradan bir evden farklı görüneceğini hayal etmiş olabilirsiniz. Ne yazık ki Wakefield’ın diğer işleri gibi bu da iyi niyetli bir çabaya benzemiyor.
Deer, patent başvurusunda ismi geçen bir diğer isim Hugh Funderberg’e ulaşıyor. Funderberg çalışmanın mantıksız olduğunu dile getiriyor ve Wakefield’in ismini herhangi bir izin almadan kullandığını ekliyor. Yani Wakefield daha en başından dolandırıcılık yöntemlerini derinleştirmişe benziyor. Otizmi tedavi edebileceğini söyleyen Hugh Fundenber’in aklı yerinde mi bilmiyorum, ama Wakefield’la ilişkisini böyle tanımlaması, hikayenin başını anlatması açısından değerli. Kime güveneceğinizi seçmek yine size kalmış…
Hugh Fundenberg ile yapılan röportaj esnasından alınan bir görüntü
Wakefield’ın çalışmasındaki etik sorunlar bununla da sınırlı değil ve en çarpıcı olanı da kendisinin araştırma süreci boyunca otizmli çocukları olan aşı karşıtı ailelerin avukatından para almış olması. Üçüncü yazımızda ise Wakefield’ın aldığı bu ödemelerden bahsedeceğiz.