Dünya çapında aşı karşıtlığı ve aşı tereddüdü, 2000’li yıllarda kendine daha geniş alan bulmaya başladı. Yapılan araştırmalar, sosyal medya ve internetin de aşı karşıtlarının bir araya gelmesindeki rolün azımsanamayacağını söylüyor.
Her okunana ve söylenene inanmamanız gerektiği telkin ediliyor. Yalçın bunu çok defa yapmış. Araştırmanın ve bilgiye ulaşmanın kolay göründüğü bu çağ, fazla ve yanlış bilgi nedeniyle kafa karıştırıcı olabiliyor. Gelin aşı ve otizm arasındaki bağı ortaya koyduğu iddia edilen tartışmanın kökenine bakalım...
Wakefield, eski bir bağırsak cerrahı, yani gastroenterolog. O zamanlar Royal Free Hastanesi’nde ülseratif bir iltihap olan Crohn hastalığı hakkında akademik araştırmalar yapıyordu. 1995 yılında, KKK (kızamık, kızamıkçık, kabakulak) aşısında canlı bulunan kızamık virüsünün otizme neden olduğu teorisini geliştirdi. 1998 yılında ise Lancet isimli tıp dergisinde Wakefield ve arkadaşlarının yayınladığı bir makalede, KKK aşısı ve otizm arasında ilişki olduğu, üç aşının ayrı olarak yapılmasının güvenli olacağı belirtiliyordu.
1998’de yayınlanan bu makale uzun tartışmalar sonunda geri çekildi ve bir süre sonra da Wakefield doktorluktan men edildi. Hikayenin sonunda, aşının zararlı olmadığını söyleyenler Wakefield’ın kendi amaçları uğruna yanlış ve yetersiz verilerle çalıştığını, aşı karşıtları ise Wakefield’ın bir kahraman olduğunu ve iddiaların büyük şirketlerin etkisiyle çıktığını düşünmeyi seçti.
Wakefield meselesinin detaylarını daha somut bilgilerle anlamaya çalışalım. Bunun önemi, aşı ve otizm arasında bağ olduğu iddiasının yegane dayanağının, bir kişi ve çalışma olarak karşımızda duruyor olması. Sonrasında ortaya çıkan tartışmaların neredeyse tamamı, bu ilk halkaya bağlanıyor. Bu ilk halkayı incelersek, devamındakileri de daha iyi anlayabiliriz.
Kısaca çalışma neydi?
- Çalışma 12 otizmli çocuk üzerinde yapıldı.
- Ebeveynlere davranışsal bozuklukların ne zaman ortaya çıktığı soruldu.
- Wakefield, beyinde hasara yol açan nedenler arasında KKK aşısının olabileceğini söylüyordu. Çalışmaya göre bağırsak hastalığına neden olan kızamık virüsü beyne hasar vererek otizme neden oluyordu.
- KKK aşılarının vurulmasının beraberinde geçen 14 gün içerisinde çocuklarda davranışsal bozukluklar tespit edildiği belirtildi.
Yani Wakefield’ın çalışmasının özünde şu varsayım bulunuyordu: “Çalışmaya dahil edilen 12 çocuğun üçte ikisinin ebeveynleri KKK'yı, hem inflamatuar bağırsak hastalığı, hem de Wakefield'in dil ve temel becerilerin kaybolduğu “regresif otizm” olarak adlandırdığı hastalığın aniden başlamasından sorumlu tutuyordu. İlk davranışsal semptomların, aşılatmadan 14 gün sonra ortaya çıktığı belirtmişti.”
İngiltere’de kızamık salgını
1988 yılında, 86 bin kızamık vakası görülmesi ve altı kişinin hayatını kaybetmesi sonrası, Birleşik Krallık’ta tek doz KKK aşısı uygulanmaya başlandı. 1991 yılına gelindiğinde 10 bin vaka vardı ancak hayatını kaybeden yoktu. Sonrasında medya bazı ailelerin çocuklarını aşılattıktan sonra zarar gördüğü iddialarını haberleştirmeye başladı. 1994 yılına gelindiğindeyse kızamık hortlamıştı. Seth Mnookin’in The Panic Virus isimli kitabında (s. 227-229) yer alan verilere göre, 1994’ün ilk yarısında 9 bin vaka bildirilmişti ve bu bir önceki senenin iki katıydı. Kızamık vakalarının yükselişe geçmesiyle birlikte, hükümet önlem almaya çalıştı, ama medyada aşı olunmasına gerek olmadığı yönündeki içerikler yükselişe geçmişti bile. Önce bir katolik kilisesi aşı kampanyasını boykot edeceklerini açıkladı, ardından ülkedeki Müslüman liderler aşıya karşı olduklarını belirtti. Medya da sorumsuzluğu koruyarak aşıların zararlı olabileceğinden bahsetmeye devam etti.
Jonathan Kennedy, aşı karşıtlığının artışının popülizmin yükselişine paralel olduğunu gösterdiği makalesinde, ülkede 1995 yılında yüzde 92 olan KKK aşılama oranının 2003 yılına gelindiğinde yüzde 79’a düştüğünü belirtiyor. İngiltere ve Wales’teki kızamık vakası sayısı 1998 yılında 56 iken, 2008 yılında 1370’e fırlamıştı.
Medyada aşıya yönelik şüphelerin artışıyla birlikte yeni figürler de peydah olacaktı. Jackie Fletcher ilerleyen dönemlerde etkisini giderek artıracak aşı karşıtı hareketin fitilini ateşlemişti. KKK aşısının ardından “tamamen sağlıklı” olan çocuğunun hastalandığını, bunun nedeninin aşılar olduğunu belirterek hareketin öncüsü haline geldi ve benzer bir kaderi paylaşan aileleri örgütlemeye başladı (Panic Virus, s.229). 1992 yılının Aralık ayında Fletcher, Justice, Awarness, and Basic Support (JABS) isminde bir organizasyon kurdu. Britain’s Legal Aid Board, KKK aşılarının yarattığı zararlarla ilgili araştırma yapılmasına bütçe ayrılmasını onayladı. Fletcher aşı üreticilerine karşı dava açmak için çıktığı yolda, en büyük desteği Richard Barr adlı bir avukattan aldı. Bu ismi unutmayın, çünkü aşı ve otizm arasında bağ olduğunu iddia eden Wakefield’ın hikayesinde adını yeniden duyacağız. Barr, ailelerin hikayelerini bir araya getirdi, basınla paylaştı ve dava açılabilmesi için gereken yasal dayanakları yarattı (The Panic Virus, s.230). Medyanın bizzat kendisi de yasal süreçlerin parçası haline gelmişti. Aşı şirketleri tesadüflere dayalı anektodal anlatımların yeterli olamayacağını, bilimsel kanıtlara ihtiyaç olduğunu belirtiyordu. Artık aşina olduğumuz o isim burada devreye girdi: Andrew Wakefield.
1998’deki olaylı makalesinden önce de Wakefield, Crohn hastalığı ve kızamık virüsü arasında bağ olduğunu dile getiren araştırmalar üzerine yoğunlaşmıştı. Hatta yaptığı çalışmalardan biri, İngiltere Tıp Araştırma Konseyi (MRC) tarafından incelendi; konsey bu kadar önemli sorunları inceleyen bir çalışmanın sonuçlarının tamamen anlamsız olduğunu belirtti. Ancak bir yandan da Wakefield’ın araştırmaları basının ilgisini çekmeye devam ediyordu.
Denekler rastgele seçilmemişti
26 Şubat 1998, Royal Free Hospital’da Wakefield bir basın toplantısı düzenledi. Toplantı Lancet dergisinde yayınlanan ve aşı tartışmalarını bugüne getiren makalenin tanıtımı içindi. Makalenin karmaşık isminin özü, KKK aşılarının otizme yol açtığı iddiasıydı (Panic Virus, s. 240).
Tartışmaları başlatacak makalenin basın toplantısında Wakefield, dikkatleri aşılara çekecek cümlelerle makalesinin kanıtladıklarından ötesine geçmeye başladı: “Birlikte verilen bu üç aşının (KKK) kullanılmaya devam edilmesini destekleyemem. Otizmin ortaya çıkışında bağırsak iltihabının rolünün ne olduğunu bilmemiz gerekiyor… Benim endişem, bir vakanın daha yaşanması çok kötü olur ve bu aşıları en azından üçe ayırıp tek tek vererek çocukları daha fazla riske atmamaya çalışabiliriz. Kesin bir çözüm olmasa da sorunun olasılığını ortadan kaldırmayı deneyebiliriz.” (Panic Virus, s.242)
Wakefield’ın bu çıkışı Royal Free Hastanesi’nde, makaleyi inceleyenler ve Lancet dergisi içinde tartışmalara yol açtı. Verilerin toplanma şekli, verilerin analizi basın toplantısından hemen sonra zaten konuşulmaya başlamıştı. Robert Chen ve Frank DeStefano verilerin toplanmasındaki sınırlılıkla ilgili bir değerlendirme yazısı gönderdi.
UCL Tıp Fakültesi’ndeki akademisyenler, tartışmaların alevlenmesiyle birlikte Lancet’in bu makaleyi eksik bilimsel kanıtlarla yayınlamasının hatalı olduğunu düşündüklerini söyledi (Panic Virus, s.253). Ancak akademisyenlerin itirazları medyada Wakefield’ın sansasyonel makalesi kadar revaçta değildi.
Basın toplantısından dört gün sonra Andrew Rouse, makalede incelenen 12 çocuğun rastgele seçilmediğini, hatta “Society for the Autistically Handicapped” isimli topluluğun teşvik etmesi nedeniyle Wakefield’ın bu çocukları incelediğini ortaya koyuyordu. Wakefield araştırmasında çocukların seçimine dair soruları açıklığa kavuşturabilecek bir şeffaflık da sergilememişti.
Tartışmalar dönemin başbakanı Tony Blair’e kadar uzamıştı. Aşı karşıtları da, destekçileri de Blair’in küçük oğluna aşı yaptırıp yaptırmadığını merak ediyordu. Hükümetin o dönemki kararı KKK aşılarının yapılması gerektiği yönündeydi. Çok fazla sorulmasına rağmen Blair bir açıklama yapmadı, ta ki Leo Blair 19 aylık olup aşıları yaptırılana kadar.
Kendine medyada bolca yer bulan ve bu şöhretten hiç rahatsız olmayan Wakefield, her fırsatta KKK aşısıyla otizim arasındaki bağı anlatıyordu. CBS’te bir programa katılarak aşı karşıtlığının daha da yaygınlaşmasına sebep oldu ve ABD topraklarını istilaya başladı.
Aşı ve otizm arasında bağ olduğunun tespit edildiği çocukların hikayesi
Çalışmada araştırma yapılan 12 çocuğa pek çok tetkik uygulanmıştı. Wakefield, KKK aşıları nedeniyle kızamığın çocuklarda bağırsak hastalıklarına yol açtığını ve bunun da beyni etkileyerek otizme neden olduğunu tespit etme amacındaydı. Bu nedenle yaşları üç ila dokuz olan çocuklara laparoskopi dahil birçok farklı yöntem uygulandı. Araştırmada uygulanan yöntemlerin etik dışı olması da daha sonra tartışılacaktı. Çocuklara uygulanan bu tetkiklerin etik bir şekilde yapıldığı konusunda şüpheler dile getiriliyordu.
Lancet bildirisi 12 çocuk hastayı içeren bir çalışmaydı; regresif otizmin “belirgin bir tetikleyici olay” olarak KKK aşısı ile bağlantılı görülüyordu. Ama aslında:
- Regresif otizm diye bildirilen dokuz çocuktan üçüne hiç otizm tanısı konmadığı, sadece bir çocuğun açıkça regresif otizmi olduğu ortaya çıktı.
- 12 çocuğun tamamının önceden “normal” olduğunu iddia eden makaleye rağmen, beş çocuğun mevcut gelişimsel sorunları araştırmadan önce belgelenmişti.
- Bazı çocukların KKK aşısını takip eden günlerde ilk davranışsal belirtiler yaşadıkları bildirilmişti, ancak kayıtlarda bu belirtilerin aşılamadan birkaç ay sonra başladığı belgelenmişti.
- Sekiz çocuğun ebeveynlerinin KKK aşısını suçladığı bildirildi, ancak 11 aile bu iddiaları hastanedeyken öne sürmüştü; yani bir yönlendirme söz konusu olabilirdi.
- Hastalar KKK aşısı karşıtı kampanya yürütenler aracılığıyla yönlendirildi, çalışma planlanarak hazırlandı ve finanse edildi.
Ödüllü gazeteci Brian Deer, çocukların tıbbi raporlarını inceledi ve ailelerle görüşmeler yaptı. Sonrasındaysa makalede bahsi geçen semptomların ve teşhislerin doğru olmadığını ortaya çıkardı. Deer, Sunday Times ve Channel 4 için Wakefield meselesini tüm detaylarıyla inceledi ve bu sayede Britanya Basın Ödülleri’ne layık görüldü. Ortaya çıkardığı delillerin bugün Wakefield’ın makalesi hakkındaki gerçekleri öğrenmemizde payı büyük.
Deer, BMJ için bir makale kaleme aldı ve çalışmasında bir tabloya yer verdi. Tabloda, Wakefield’in çalışmasına dahil edilen 12 çocuğun regresif otizme sahip olup olmadığı, spesifik kolit olup olmadığı ve ilk semptomların aşıdan sonra ortaya çıkıp çıkmadığını araştırdı. Çünkü Wakefield’e göre bu çocuklarda KKK aşısı olduktan kısa bir süre sonra (14 gün) gelişimsel sorunlar görülmeye başlamış ve beyinlerinde hasar olduğu gerekçesiyle hastaneye gelmişlerdi.
Çocuklarda regresif otizm yoktu
Tabloya göre 12 çocuğun altısında regresif otizm vardı ve sadece ikisinde KKK aşısından sonra gelişimsel bozukluğa işaret eden semptomlara rastlanmıştı. Makalenin 12 kişiyle yapılmış olmasını bir kenara bırakalım, çalışmaya konu edilen çocuklarla ilgili bilgiler bile makalede doğru aktarılmamıştı.
Çocuk noRegresif otizmNon-specific kolitKKK aşısı sonrası ilk semptomÜç özellikLancetKayıtlarLancetKayıtlarLancetKayıtlarLancetKayıtlar1Evet?EvetEvetEvetHayırEvetHayır2EvetEvetEvetEvetEvetHayırEvetHayır3Evet?EvetHayırEvet?EvetHayır4Evet?EvetHayırEvetHayırEvetHayır5Evet?EvetHayırHayırHayırHayırHayır6EvetHayırEvetEvetEvet?EvetHayır7EvetHayırHayırHayırEvetHayırHayırHayır8HayırHayırEvetHayırEvetHayırHayırHayır9HayırHayırEvetHayırHayırHayırHayırHayır10HayırHayırEvetHayırHayırHayırHayırHayır11Evet?EvetHayırEvetHayırEvetHayır12EvetHayırEvetHayırHayırHayırHayırHayırTotal9/12?6/1211/123/128/12?2/126/120/12
Hastane kayıtlarından ulaşılan bilgilerle oluşturulan tabloda, regresif otizm gelişimine, Royal Free Hastanesi'ndeki patoloji servisi kayıtlarına, ilk otizm semptomlarına bakılmıştır.
Detaylı tabloya buradan ulaşabilirsiniz.
Araştırmada yer alan 11 numaralı çocukla ilgili kayıtlara baktığında Deer, en temel sorunun aslında çocuk için semptomların aşıyla bağı bulunamayacak kadar erken görülmesiydi. İlk semptomlar Lancet’teki makaleden bahsedilenin iki ay öncesine dayanıyordu ve bu da çocuğun KKK aşısını olmasından bir ay öncesine denk düşüyordu. Hatta Deer araştırması sırasında 11 numaralı çocuğun babasıyla bir görüşme gerçekleştirdi ve çocukla ilgili ifadelerin bütünüyle çarptırıldığını ifade etti. Deer, diğer ailelerle de görüşme şansı buldu ve kayıtlarda başka hatalar da tespit etti.
Makaleye göre, sekiz yaşındaki iki numaralı çocukta regresif otizm vardı ve semptomlar aşı vurulduktan iki hafta sonra başlamıştı. Çocuğun annesi de dahil olmak üzere tıbbi raporlar çocuktaki belirtilerin üç ila beş ay sonra ortaya çıktığını ortaya koyuyordu. Yani makaleye göre 14 gün içinde etki ettiği düşünülen aşı ile görülen semptomlar arasında aslında beş ay vardı. Bu çalışmaya gölge düşüren unsurlardan biri haline geldi.
Makalede incelenen çocuklardan yalnız sekiz numaralı çocuğun beyninde KKK aşısını olduktan iki hafta sonra sorunlar ortaya çıkmıştı. Ancak onun da tıbbi raporları bunu desteklemiyordu. Semptomlara KKK aşısından çok daha önce rastlandığı görülüyordu.
Bir numaralı çocuğun aile doktoru, hastaneye yazdığı mektupta, çocuğun anne babasının, KKK aşısıyla ilgili endişeler taşıdıklarını belirtti. Ancak mektupta söylenenler, Wakefield ve ekibi tarafından KKK aşısından bir hafta sonra semptomların görülmeye başladığı şeklinde değiştirildi.
Çocuklardan üçündeyse regresif otizm bile yoktu. Numara altı, numara 12 ve numara yedide Asperger sendromu vardı ve aşılarını olmadan önce de çok kez beyinlerinde sorun olduğu şikayetiyle hastaneye başvurmuşlardı. Asperger sendromunda, konuşma kaybı gibi regresif otizm hastalarında sık görülen semptomlar genellikle görülmüyor. Hatta bu çocuklarda regresif olmayan klasik otizm dahi bulunmuyordu.
Deer, yedi numaralı çocuğun da regresif otizimli olmadığını açıkladı ve konan teşhis farklıydı. Yedi numaralı çocuğa ise “patolojik taleplerden kaçınma sendromu” adı verilen garip bir davranış durumu tanısı konmuştu. Diğer çocuklar hakkında da benzer sorunlar söz konusuydu ve detayları gazeteci Deer tarafından yazılan makalede aktarılmıştı. Herhangi bir anormallik tespit edilemeyen sekiz, dokuz ve 10 numaralı çocuklar, makalede “non-specific kolit” teşhisiyle kaydedilmişti.
Dahası, böyle bir çalışmada hastalar rastgele seçilmesi gerekirken, altı ve yedi numaralı çocuklar kardeşti; dört numara ve sekiz numara da North Shields’ta aynı doktora gidiyordu. Bu da JABS ve Richard Barr’ın hastaları Wakefield’a yönlendirdiği konusundaki iddiaları güçlendirdi. Wakefield, JABS’ın avukatı olan Richard Barr tarafından kiralanmıştı ve KKK aşılarına karşı bulunabilecek bir ipucu, aşı üreticilerine açılacak davada delil olabilirdi.
Wakefield, Barr ile birlikte, araştırma sayesinde en az 435 bin 643 sterlin kazanmıştı. Diğer doktorların Wakefield ve Barr arasında böyle bir çıkar ilişkisini bilip bilmediği ise belirsiz. Ama otizm hastası çocukları için mücadele veren ailelerin kurduğu bir hareketin avukatlığını üstlenen Barr ile organik bağı etik sorular sorulmasını çoktan sağlamıştı.
Deer 2004 yılında yaptığı röportajlardan biri için, Wakefield’ın makalesinde adı geçen Dr. Chadwick ile de görüştü.
Çalışmanın yapıldığı sıralarda henüz öğrenci olan Chadwick, tükürük örneklerinde kızamık virüsüne rastlanmadığını itiraf etti. Çalışmanın etkilerinin bu noktaya varacağını düşünmediğini belirten doktor, bu bilgiyi paylaşmanın bir fark yaratacağına inanarak konuşma kararı almıştı. Wakefield’ın araştırmayı yönettiği bu çalışmada, sadece bir öğrenci olarak kendisine söyleneni yaptığına vurgu yapıyordu. O dönem fark edilen etik sorunları ortaya çıkarmamanın bedelini ise, bugün aşı karşıtı hareket nedeniyle hasta olan çocuklar ödüyor.