Türkiye’de tıp eğitimi nasıl kurumsallaştı?

Tıp fakülteleri, öğrencilerini yetkin hekimler olarak eğitme sorumluluğuna sahip. Peki Türkiye’de tıp eğitimi nasıl kurumsallaştı?


17/02/2020 09:25 6 dk okuma

Bu içerik 3 yıldan daha eski tarihlidir.

Tıp fakülteleri, öğrencilerini yetkin hekimler olarak eğitme sorumluluğuna sahip. Konu gelecekte toplum sağlığından sorumlu olacak insanlar yetiştirmek olduğundan, fakültelerin eğitim temelleri, kalitesi, modeli ve içeriği de hayati önemde. Peki Türkiye’de tıp eğitiminin geçmişi ve bugünü hakkındaki neler biliyoruz? 

Anadoluda tıp eğitiminin gelişimi

2010’da Hacettepe Tıp Dergisi’nde yayımlanan Tıp eğitiminin tarihçesi isimli makaleye göre, Sel­çuklu ve Osmanlı döneminde kurumsal tıp eğitimi “darüşşifa” ve “darültıp” isimli kurumlarda veriliyordu. Bunun dışında kuşaktan kuşağa aktarılan, belli bir kurumsal eğitime dayanmayan tıbbi pratikler de vardı. Darüşşifalar, yapı olarak bugünkü hastanelere karşılık gelen kurumlar olmalarının yanı sıra, tıp eğitimi de veriyordu. Darültıplar ise yalnız eğitim veriyordu. Eğitim usta çırak ilişkisine dayalıydı.

Ancak Osmanlı döneminde sürekliliği olan, sistematik bir tıp eğitiminden söz etmek pek mümkün değil. Ayten Altıntaş’ın kaleme aldığı Ülkemizde tıp eğitiminin başlangıcı, gelişimi ve 14 Mart Tıp Bayramı isimli makalede, Osmanlı Devleti’nde sağlık işlerini yüzyıllar boyunca hekimbaşılarının yürüttüğü belirtiliyor. 

Altıntaş'ın makalesinde tıp eğitiminde ilk modernleşme girişiminin ise 1827’de batılılaşma sürecinin etkisi ve Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin çabalarıyla “Tıbhane”nin kurulması olduğu bilgisi mevcut. Bünyesinde Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adlı iki birim barındıran kurum, bu iki alanda eğitim vermeye başladı. Tıp eğitimi, o dönem batıda olduğu gibi dört yıldı. Son sınıfta hocalar yetenekli öğrencileri tespit ederek sınava alıyor; başarılı öğrenciler askeri hastanelere veya ordunun tabur alaylarına tayin ediliyorlardı. Serbest hekim olmaları için, orada bir başka hekim gözetiminde birkaç sene çalışıp deneyim kazanmaları gerekiyordu. 

Modern tıp eğitimi Osmanlı’da başladı

Tıp Tarihi kitabında anlatılanlara göre, 17 Şubat 1839’da açılan “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane” adlı okulda Avrupa’da tıp eğitimi görmüş Fransızcaya vakıf hocalar görevlendirilmeye başlayınca, tıp eğitiminin dili de Fransızcaya döndü. Tıp literatürü de bu dönemde kurumsallaştı; ayda bir çıkarılan tıbbi dergiler ve laboratuvarlar önem kazandı. 1867’de Türkçe tıp eğitimi yapan "Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye"nin (Sivil Tıp Mektebi) açılmasından sonra, 1870’de Askeri Tıp okulunda da dersler yeniden Türkçeleşti.

I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarının ardından kurulan modern cumhuriyet döneminde de aynı çizgi sürdürüldü. Eğitim batılı değerlere ve pratiklere dayalıydı. Bu yıllarda David Rockefeller henüz ergenlik çağlarındaydı.

Uzman Doktor Aysel Başer’in hazırladığı çalışmada, Dr. Refik Saydam’ın 1925’te göreve başlaması, Türkiye’de tıp eğitimi açısından bir dönüm noktası olarak anılıyor. Bu dönemde sağlık hizmetlerinin sistemli bir şekilde yürütülmesine özen gösteriliyor, sağlık hizmetleri ülkenin koşullarına göre yapılandırılıyordu. Başer, Nazi Almanyasından kaçan bilim insanlarının yarattığı hareketliliğin de bir başka dönüm noktası olduğunu anlatıyor. Çünkü bu süreçte, tıp eğitimi alanındaki öğretim görevlisi sayısı artmış, eksik azalmıştı. 

Cumhuriyet dönemi tıp eğitiminde 1933’te yapılan yükseköğretim düzenlemesinin de etkisi büyük. Bu düzenleme ile Darülfünun kaldırıldı ve İstanbul Üniversitesi bünyesindeki tıp fakültesi, ilk ve tek tıp fakültesi olarak açıldı. Alman ekolü etkisi altında şekillendirilen eğitim modelinde, klasik eğitim yaklaşımı hakimdi ve amfi derslerinden oluşuyordu. Daha sonra 1945’te Ankara ve 1955’te Ege Üniversitesinde tıp fakülteleri açıldı ve aynı eğitim yak­laşımı sürdü. 1963’te Hacettepe Üniversitesi Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakülte­sinin açılmasıyla, tıp eğitiminde ilk değişim gerçekleş­ti. Yeni tıp fakültesinde entegre bir eği­tim programı uygulamaya başlandı. Bu değişim daha sonraki yıllarda açılan birçok tıp fakülte­si için de örnek olacaktı. 

Bu eğitim modelleri arasındaki farklar neler?

Türkiye’de günümüzde tıp fakültelerinde birçok farklı eğitim modeli uygulanıyor. Bunlardan en yaygınları klasik eğitim, entegre sistem ve probleme dayalı öğrenme modeli. Klasik eğitim modelinde konular, diğer derslerle bağlantı kurulmaksızın tek ve ayrı bir şekilde ele alınıyor. İçeriğinin yoğun olması, temel bilimleri klinik bilimler ve mesleki bağlamla ilişkilendirmemesi sebebiyle, bu model halen az sayıda tıp fakültesinde kullanıyor. 

Organ sistemleri temelli müfredat olarak da bilinen entegre sistem, 1950’li yıllarda ABD’de geliştirildi ve ülkemizde 1960’lardan itibaren Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi öncülüğünde başlatıldı. Bu sistemde ilişkili farklı disiplinlerin bilgileri, birbirleriyle bağlantılandırılıyor; entegrasyon kolaylaşıyor. 

Probleme dayalı öğrenim ise 1967’de Kanada'da Mc Master Üniversitesi’nde geliştirildi. Türkiye’de ise ilk kez 1997-1998 yıllarında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde uygulandı. Bu modelde teorik bilginin yanı sıra, belirlenen hastalık senaryosu üzerinden, insan vücudu her yönden ele alınıyor. 

Bu üç modelin üçü de modern tıp eğitimi geleneğinden geliyorlar. 

1980’li yılların başında kurulan Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ile tıp fakültelerinin sayısı arttı. Başer’e göre bu, hekim sayısını nicel olarak artırırken, nitelikli hekim yetiştirmekle ilgili tartışmaları da beraberinde getirdi. 

Diğer yandan tüm bu süreç boyunca, modern tıbbi yaklaşımlar hariç, başka bir yaklaşımla tıp eğitimi verildiğine dair tarihi kayda ulaşılamıyor. Türkiye’de tıp eğitiminin tarihi için incelediğimiz kaynakların hiçbirinde böyle bir kayıt yok. Türkiye’de tıbbi pratiklerin, gerekli eğitimden geçmiş sağlık çalışanları dışındaki kişilerce yürütülmesi yasal da değil. ‘Diploması olmadığı hâlde, menfaat temin etmek amacına yönelik olmasa bile, hasta tedavi eden veya tabip unvanını takınan şahıs iki yıldan beş yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile’ cezalandırılıyor

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları için de yine modern tıp eğitimini almış bir tabip olmak, yanı sıra ilgili alanda belli bir eğitim ve ehliyet sahibi olmak gerekiyor

Diğer ülkelerde tıp eğitimi

Türkiye’de verilen tıp eğitimini kavramak için diğer ülkelerdeki eğitim sistemlerine de bakılabilir. Hacettepe Üniversitesi tarafından hazırlanan Tıp Eğitimi Genel Bilgi isimli çalışmada Almanya ve Amerika'daki tıp sistemlerinden bahsedilmiş. Almanya’da altı yıl olan temel tıp eğitimi tamamlandıktan sonra, 18 aylık staj sürecinin tamamlanması ve doktor adaylarının yeterlilik sınavından geçmeleri gerekiyor. Almanya'da tıp eğitimi, çoğunlukla klasik eğitim modeline dayalı. 

ABD'de ise tıp fakültesi eğitiminden önce dört yıllık bir üniversite eğitimi almak gerekiyor. Sonrasında dört yıllık bir tıp eğitimi alınabiliyor. Bu eğitimin iki yılını temel bilimler, iki yılını ise klinik bilimler oluşturuyor. Eğitim sürecini daha sonra intörnlük, hekimlik lisansı elde edilmesi, asistanlık aşamaları takip ediyor. Amerika’da eğitim modelleri üniversitelere göre farklılık gösterebiliyor. Örneğin Harvard Üniversitesi, probleme dayalı yöntemle eğitim veriyor. 

Yani Türkiye’de tıp eğitimi, 19. yüzyıldaki yoğun batılılaşma sürecinden itibaren, modern uygulamaları izledi. Tıp eğitiminin izlediği model, birçok ülkede olduğu gibi okuldan okula değişse de ortak noktaları modern tıbbi uygulamaları esas almalarıydı. 

salgin var