Bilim kurgunun büyük kalemlerinden John Wyndham’ın en çarpıcı eserlerinden biri olan Triffidlerin Günü, şu cümleyle açılır: “Çarşamba olduğunu düşündüğünüz bir gün pazar gibi başlamışsa, ciddi bir sorunla karşı karşıyasınız demektir!” İçinden geçtiğimiz bugünlerde her birimiz için oldukça yeterli bir tarif olan bu cümleyi Wyndham, 1951 yılında yazdı. Wyndham’ın romanına göre, triffid olarak tanımlanan bitkilerin tohumları, kazara dünyanın dört bir yanına savrulur. Yazarın Soğuk Savaş döneminde Sovyetlerin yaptığı gizli biyolojik deneyleri hedef alarak yarattığı bu kurguda triffidler, salgıladıkları zehirle insanları kör eden, radyasyonla büyütülmüş bitkiler olarak tarif ediliyor. Wyndham’ın anlatısında kısa sürede dünyanın tamamında sistemler çöküyor ve insanlar evlerinden çıkamaz hale geliyor.
Birçok bilimkurgu eserin bugünlerde yeniden hatırlandığını bilmekle beraber, hiçbirinin Triffidlerin Günü kadar bugüne temas ettiğini sanmıyorum. Wyndham’ın bitkiler üzerindeki biyolojik deneylerden yola çıkarak yarattığı bu distopya, insanlığın bugün doğal yaşam sınırlarını aşmasıyla beraber kendini bir başka biçimde gerçekleştirmiş gibi görünüyor. Dünyanın tamamında ekonomik ve politik sistemi sekteye uğratan Covid-19 pandemisi, tarımsal üretime de ket vurarak kıtlık tehdidi savuruyor.
Geçtiğimiz bölümde Türkiye’deki ithal tohum tartışmalarına ilişkin en yaygın iddiaların üzerine gidip Türkiye’nin neden ithal tohuma ihtiyaç duyduğunu ve en çok hangi ülkelerle ithalat ilişkisi kurduğunu incelemiştik. Tohum piyasasında çift yönlü ciddi bir trafiğin ortasında duran Türkiye’nin, bugün neredeyse tüm ithalat hareketlerinin durduğu Covid-19 pandemisinde nasıl bir tarımsal zarara uğrayacağı bir soru işareti. Özellikle Rusya ve Avrasya ülkeleri gibi büyük hububat üreticisi ülkelerin uyguladığı ihracat yasaklarının, yem ithalatını da zora sokacağı tahmin ediliyor. Türkiye’nin tohum piyasasında hatırı sayılır bir ithalatçı olduğunu kabul ettiğimize göre, sıradaki sorumuzu sorabiliriz: Peki, şimdi ne olacak?
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi ve Kalkınma Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Bülent Gülçubuk, Türkiye’nin yem olarak kullandığı yağlı bitkiler, soya ve baklagillerde sorun yaşayacağını belirtiyor.
Dünya Gazetesi yazarı ve tarım uzmanı Ali Ekber Yıldırım ise “Artık ithalat kolaylığı büyük ölçüde ortadan kalkacak” diyor. Bunun en çok yem ihtiyacında sorun yaratacağına işaret eden Yıldırım, “Soya üretemiyoruz ama 3 milyon tondan fazla tüketimimiz var. Yem hammaddelerinin yüzde 60’ı ithal” diyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tohum ithalat ve üretim rakamlarına göz attığımızda ithalat tablosunda “yem bitkileri” ve “çim ve çayırotu” başlıkları altında toplanan yemlik tohum ürünlerinin üretim tablosunda “yonca”, “korunga”, “fiğ”, “sorgum”, “yem şalgamı”, “yemlik pancar”, “çim ve çayırotu” ve “yem bezelyesi” şeklinde detaylandırıldığını görüyoruz. İki tablo arasında bu ürünlerin 2017 ve 2018 yıllarındaki üretim ve ithalat rakamlarına baktığımızda ise 2017 yılında yemlik tohumların yüzde 50’sinin, 2018’de ise yüzde 74’ünün ithal edildiğini görüyoruz.
2017 ve 2018 yıllarında Türkiye’deki yemlik tohum ithalat rakamları
Ürün
20172018Yem bitkileri9.028 ton7.809 ton Çim ve çayırotu5.608 ton 5.622 tonToplam miktar14.636 ton13.431 ton
Kaynak: Tarım ve Orman Bakanlığı
2017 ve 2018 yıllarında Türkiye'deki yemlik tohum üretim rakamları
Ürün20172018Yonca887 ton3000 tonKorunga385 ton307 tonFiğ1.139 ton1572 tonSorgum79 ton63 tonYem şalgamı6 ton11 tonYemlik pancar31 ton10 tonÇim ve çayırotu167 ton404 tonYem bezelyesi2.321 ton2121 tonToplam miktar5.015 ton7.488 ton
Kaynak: Tarım ve Orman Bakanlığı
Ancak uzmanlara göre Türkiye, bu krizden “kendine yetebilen ülke” sıfatını tazeleyerek çıkabilir. Prof. Dr. Bülent Gülçubuk, Türkiye’nin potansiyel olarak tarımda şanslı olduğunu söylüyor. Ali Ekber Yıldırım da Türkiye’nin tarımsal üretimin sürmesi durumunda, kendine yeterlilik sorunu yaşamayacağını ifade ediyor.
Türkiye, normal koşullarda tahıl, sebze ve meyve üretiminde kendine yeter gibi görünüyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre 2018-2019 döneminde yurtiçi üretimle yurtiçi talep karşılaştırıldığında buğdayın yeterlilik oranının yüzde 100,5 olduğu görülüyor.
Fakat bu yeterliliğin sağlanabilmesi için çiftçinin desteklenmesi ve salgın koşullarına rağmen tarlasına gidebilmesi gerekiyor. Hükümetin 18 Mart günü açıkladığı Ekonomik İstikrar Kalkanı adlı 100 milyar liralık destek paketinde, tarıma yönelik hiçbir desteğin yer almaması, hayal kırıklığı yarattı. Pakete tepki gösteren TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tarımın yine üvey evlat muamelesi gördüğünü ifade etti.
İlerleyen günlerde Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, 27 Mart’tan itibaren çiftçilere 2 milyar lira destek ödemesi yapılacağını açıkladı. Ancak Ali Ekber Yıldırım’ın aktardığına göre Pakdemirli’nin açıkladığı, zaten 2020 yılı içinde Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2020 tarımsal destekleme bütçesinin çiftçiye normal koşullarda da ödeyeceği desteğin bir parçasıydı. Yıldırım, aynı yazısında çiftçinin 2019 ürünü için devletten alacağı 13,1 milyar liranın ise bekletildiğini ifade etti.
Bu sırada, Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 29 Mart’ta yayımladığı raporda, Covid-19 pandemisinin gıda tedarik zincirinde sorun yaratmaması için özellikle küçük çaptaki çiftçilere üretime devam edebilmeleri yönünde mali destek verilmesi ve çiftçilerin e-ticaret kanallarına erişimlerinin sağlanması gerektiğini belirtti.
Aynı günlerde, bünyesinde kurulan “Tarım ve Orman Bakanlığı Covid-19 Komisyonu”nda hiçbir ziraat mühendisine yer vermemesiyle eleştirilen Tarım ve Orman Bakanlığı, üreticilere yönelik açıkladığı son destek paketinde 21 şehre (Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Bingöl, Çanakkale, Erzincan, Erzurum, Kars, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Muş, Nevşehir, Niğde, Samsun, Sivas, Tokat, Uşak, Yozgat) yüzde 75 tohum hibesi verileceğini duyurdu. Hibe edilecek tohumlar ise buğday, arpa, kuru fasulye, mercimek, mısır, ayçiçeği ve çeltik olarak belirlendi.
Ancak Çiftçi-Sen’e göre Türkiye’nin gıda ihtiyacına ve anılan şehirlerin tarımsal üretim kapasitelerine bakıldığında, sadece bu 21 şehirdeki üreticilere tohum dağıtılması bitkisel üretimin devamlılığını sağlamaya yeterli değil. Türkiye’nin yazlık sebze ve meyve üretiminin büyük çoğunluğunu karşılayan illerin kapsam dışında tutulduğunu söyleyen Çiftçi-Sen, ekim nöbeti uygulayarak buğday, ayçiçeği üretimi ve çeltik üretimi yapan Trakya bölgesinden hiçbir ilin destek kapsamına alınmadığına dikkat çekiyor.
TÜİK’in 2019 verilerine bakıldığında, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tohum hibesi için seçtiği şehirlerin en çok ürettiği ürün, miktarlarıyla beraber şöyle:
Bu tabloya göre, kentlerin çoğunlukla yonca ve silajlık (fermente yem) mısır gibi ürünlerin üretiminde önde geliyor olması, Çiftçi-Sen’in gıda ihtiyacına göre bitkisel üretimin devamlılığının sağlanamamasına ilişkin kaygısını destekliyor gibi görünüyor.
Yine 2019 yılının TÜİK verilerine göre sırasıyla Türkiye’deki bölgelerin tarımsal üretim alanlarının büyüklüğüne bakıldığında, en büyük beşinci üretim bölgesi Akdeniz’den hiçbir kentin listeye eklenmediği dikkat çekiyor. Sadece ikişer kentin listeye dahil edildiği Ege ve Ortadoğu Anadolu bölgelerinde ise en küçük üretim alanına sahip iki kent olan Uşak ve Bingöl seçilmiş. Buna karşın ülkedeki en büyük ikinci üretim bölgesi Batı Anadolu’dan sadece en büyük üretim alanına sahip olan kent, Konya listeye girerken, büyüklük açısından listenin alt sıralarında kalan Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nden başta Ağrı olmak üzere üretim alanı en büyük dört kentin listeye alındığı görülüyor.
BölgeToplam tarımsal üretim alanıEn büyük alana sahip kentEn küçük alana sahip kentOrta Anadolu36.088.992Sivas 7.910.473Niğde 2.754.633Batı Anadolu33.579.998Konya 18.763.439Karaman 3.270.578Güneydoğu Anadolu29.015.725Diyarbakır 5.530.139Siirt 899.102Ege27.599.812Manisa 4.931.966Uşak 2.185.217Akdeniz22.040.315Adana 4.766.542Osmaniye 1.217.526Batı Karadeniz19.969.604Çorum 5.303.602Karabük 374.254Batı Marmara16.131.140Tekirdağ 3.911.899Kırklareli 2.301.101Doğu Marmara13.865.518Eskişehir 5.573.062Yalova 117.942Kuzeydoğu Anadolu12.803.707Ağrı 3.531.639Ardahan 409.122Ortadoğu Anadolu12.472.169Van 2.925.999Bingöl 317.719Doğu Karadeniz6.663.733Ordu 2.528.330Artvin 298.583
Kaynak: TÜİK
Son olarak, bakanlığın hibe edeceğini söylediği tohumların 2019’da en çok ürün verdiği kentlere göz attığımızda ise karşımıza bakanlık listesinde adı geçen sadece üç kent çıkıyor: Konya, Yozgat ve Kayseri.
Üretimi sürdürebilecek işgücüne bakıldığında ise Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Tevfik Türk’ün aktardığına göre, Türkiye’deki mevcut çiftçilerin yaş ortalaması 58-59. Yani üreticiler, salgında risk grubu olarak işaret edilen ve salgın boyunca sokağa çıkmaları yasaklanan 65 yaşın sınırında. Bakan Pakdemirli, yaptığı son açıklamalarda, tarımsal ve hayvansal faaliyetlerde bulunan çiftçilerin sokağa çıkma yasağından muaf gruba dahil edildiğini belirtti. Fakat çiftçilerin çalışma koşullarının sosyal mesafe ve karantina kriterlerine ne kadar uygun olabileceği, bu uygunluğun kim tarafından nasıl sağlanabileceği ya da denetlenebileceği tartışma konusu.
Nisan 2020’de 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, “Covid-19 Pandemisi Gıda Üretim ve Tedariki Nasıl Etkiler?” başlıklı bir rapor yayınladı. Raporda, halihazırda iklim krizinin tarımsal üretim üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekilirken, pandeminin etkisiyle küresel gıda krizini öngörmenin de çok güç olmadığı vurgulanıyor. Pandemi sırasında ve sonrasında gıda üretimi ve tedarik zincirlerine olası zararlı etkilerin en aza indirilmesi için acil planlamaların yapılması ve önlemlerin alınması gerektiğine işaret eden raporda,
“Bu planlama ve önlem politikaları belirlenirken, tıpkı pandemi için oluşturulan ve hükümet ile iş birliği içerisinde çalışan ‘Bilim Kurulu’ gibi; gıda üretim ve tedarik planlamalarını ve politikaları bir arada yürütecek ‘Tarım Bilim ve Danışma Kurulu’ oluşturulmalıdır. Bu kurulda akademisyenlerin yanı sıra gıda üretim ve tedarik zincirinde yer alan sektör temsilcileri mutlaka bulunmalıdır
” deniyor. Raporun, alınabilecek önlemlere ilişkin sıraladığı birkaç öneri maddesi ise şöyle:
- Mevcut pandemi ve sonrası yaşanabilecek gıda kıtlığı durumuna önlem olarak gönüllü olarak kırsala göç edip üretim yapmak isteyenlere teşvik ve destekler acilen verilmeli. Türkiye’deki ekilebilir alanların üçte biri boş.
- Oluşturulacak ‘Tarım Bilim ve Danışma Kurulu danışmanlığında stratejik planlamalar yapılmalı, çok acil tohum, fide, fidan, mazot başta hibe kredi gibi mali destek paketleri açıklanmalı.
Salgın, bir ithal tohum dersi olabilir
Tohumda büyük oranda dışa bağımlı görünen Türkiye’nin salgın koşullarında vereceği sınav, kendi kendine yeterliliğini yeniden sağlayabilmesi ve kanıtlayabilmesi için fırsata dönüşebilir. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın yaptığı açıklamada “Ülkemizin tarım sektöründe sahip olduğu potansiyeli en iyi biçimde değerlendirmesi, kendine yeterlilik konusunda daha etkin politikalar üretmesi ve yaşama geçirmesi, özellikle böyle kriz dönemlerinde gerekli bir çıkış noktası olmalı” deniyor. Açıklamada dikkat çeken bir diğer ifade ise tarım sektöründeki sorunların köklü çözümü için ithalat kolaycılığına dayalı ekonomi politikası yerine üretim ekonomisinin hayata geçirilmesi uyarısı.
Türkiye Tohumcular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Akcan da salgın nedeniyle tohum ithalatında ortaya çıkan sorunların, yerli tohum üreticileri için bir şans olduğunu
ifade ediyor: “Çiftçiler, bizim ürettiğimiz tohumların da en az ithal edilen tohumlar kadar verimli ve kaliteli olduğunu görünce ithal tohumdan uzaklaşacak.”
Olcay Bingöl de Covid-19 pandemisinin üretim, tüketim ilişkileri, gıda tedarik sistemiyle ilgili yani gıda sistemlerinin tamamıyla ilgili bir farkındalık yarattığına, yıllarca yapılan uyarıların, politika değişikliği taleplerinin dayandığı noktaları görünür kıldığına katılanlardan.
Bingöl, “Eğer bu görünür olan sorunlar dikkate alınır, şirketlerin ve sanayinin daha fazla kar etmesi değil, doğaya daha fazla zarar vermeden, iklim değişikliğine daha fazla katkıda bulunmadan, üreticinin ve işçinin çalışma şartlarını, refahını düşünerek, pazara ulaşımlarını, yerelde pazar imkanlarını düşünerek ve buna uygun politikaları uygulamaya alarak adımlar atılırsa hem üretici, hem tarım işçisi, hem kentliler, hem kırda yaşayanlar yani tüm yurttaşlar krizden daha umutlu bir şekilde çıkacaktır” diyor. Bingöl, bu konuda Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi’nin Greenpeace için hazırladığı “Türkiye’nin Gıda Sistemi ve İstanbul’un Tedarik Zinciri” raporuna göz atılması gerektiğini not ediyor.
Raporun dikkat çekici ifadelerinden biri şöyle: “Tohum alanında en büyük dört şirket, dünya pazarının yüzde 67’sini, pestisit alanında en büyük dört şirket de dünya pazarının yüzde 70’ini kontrol ediyor. Bu piyasa koşullarında üreticiler ve çokuluslu şirketler arasındaki eşitsiz güç ilişkisi, üreticilerin kontrolünü tamamen kaybetmesine neden oluyor.”
Ezcümle, krizleri fırsata çevirmekte oldukça yaratıcı bir coğrafya olan Türkiye, Covid-19 pandemisinde yaşadığı sorunları iç kaynaklarına yönelerek aşmayı başarırsa, tarımsal üretimde yaşadığı uzun süreli sorunlara kalıcı çözüm bulabilir gibi görünüyor. Buğday Derneği de krizin ekolojik dönüşüm için fırsat olabileceğini düşünüyor.
Merceği daralttığımızda bu kriz, yerel üretimin yükselişi için dönüm noktası olabilir. Bir başka deyişle, Covid-19 pandemisi, Türkiye’ye bir tarım devrimi miras bırakabilir.