Küba’da aşının tarihi 19. yüzyıla dayanıyor. Doktor Tomás Romay, çiçek aşısını 1804 yılında Küba’da tanıttı. Bir başka isim, Francisco Javier de Balmis önderliğindeki grup ise “Kraliyet Aşı Seferi” kapsamında İspanya Krallığı’nın desteğiyle aynı yıl Küba’da aşı uyguladı. Dr. Romay yönetimindeki Merkezi Aşı İdaresi, 1804 ila 1835 yıllarında çiçek hastalığına karşı 311 bin 342 kişiyi aşıladı. Kuduz aşısı, 1886 yılında Dr. Santos Fernández’in katkılarıyla Küba'da uygulandı. Sarı humma, tetanos, tifo, verem ve çocuk felci aşıları 1902-1950 yıllarında uygulandı.
Küba’da aşı üretimi ise, 1934 yılında Finlay Enstitüsü’nün çiçek aşısı üretmesiyle başladı. Enstitü daha sonra tifo, tetanos, kuduz ve tüberküloz aşıları da üretti, ancak üretim ülkenin gereksinimini karşılamakta yetersiz kaldığından, ihtiyacın bir bölümü ithalatla karşılandı.
Che: “Ünlü bir tıp araştırmacısı olmayı hayal ettim”
Temmuz 1953 Moncada Kışlası isyanıyla başlayan Küba Devrimi, 1 Ocak 1959’da Fulgencio Batista’nın devrilmesi; Santa Clara, Santiago de Cuba şehirlerinin ele geçirilmesiyle başarıya ulaştı. Devrimin liderleri arasında doktor Ernesto “Che” Guevara da vardı. Tıp öğrenimi için 1948’de Buenos Aires Üniversitesi'ne giren Guevara, kesintili eğitim hayatını Mart 1953'te bitirerek aynı yılın 12 Haziran’ında diplomasını aldı. Devrimin ertesi yılı, Ağustos 1960’da bir grup Kübalı milise hitaben yaptığı “Devrimci Tıp Üzerine” başlıklı konuşmasında “Herkes gibi ben de başarılı olmak istedim. Ünlü bir tıp araştırmacısı olmayı hayal ettim. İnsanlığa yardımcı olacak ama benim için de kişisel bir zafer sayılabilecek bir şeyi keşfetmek için durmaksızın çalışmayı hayal ettim” diyordu. Öğrencilik yıllarında yaptığı gezilerde gördüklerini, “Seyahat ettiğim koşullar nedeniyle, önce bir öğrenci, sonra da bir doktor olarak yoksulluk, açlık ve hastalıkla yakından temas ettim. Parasızlık yüzünden bir çocuğu tedavi edememeyi, bizim Amerikamızın mazlum sınıflarında yaygın olan sürekli bir açlık ve eziyetle perçinlenen ve bir babanın oğlunun ölümünü önemsiz bir kazadan saymasına vardıran şaşkınlığı yakından tanıdım” sözleriyle açıklar.
Halk sağlığının önemini ise, “Gençlerin yetiştirilmesi ve beslenmesi, ordunun eğitilmesi, eski toprak sahiplerine ait olan toprakların, bu topraklarda çalışanlara kişilere yeniden dağıtılması, Küba’da hayata geçirilen toplumsal tıbbın birer başarısı. Hastalıkla mücadelenin dayanması gereken ilke, sağlam bir beden oluşturulması. Ancak, bir doktorun zayıf organizma üzerinde yapacağı çalışmalarla değil, kolektif olarak toplumsal bütün üzerinde yapılacak çalışmalarla sağlıklı bedenler yaratılmalı. Bu nedenle tıp, hastalıkların önlenmesi için çalışan ve toplumu da bu tıbbi görevlere yönlendiren bir bilime dönüşmeli. Tıp yalnızca, yaratmakta olduğumuz yeni toplumun becerilerini aşan konularda ve cerrahi müdahaleler gibi acil durumlarda devreye girmeli. Bugün Sağlık Bakanlığı ve ilgili kurumların yetkisine bırakılan görevler, mümkün olan en geniş kesime halk sağlığı hizmeti sağlamak, koruyucu bir tıp programı oluşturmak ve halkı hijyenik olmaya yönlendirmek” sözleriyle vurgular.
Bu konuşmanın yapıldığı yıl, kırsal alanda yaşayanların tıbbi hizmetlere erişebilmesi için ülkenin en uzak bölgelerine doktor ve hemşireler gönderildi. Bu ilk adımdı. Yerli ve yabancı farmasötik şirketler kamulaştırıldı, 15 kadar şirketten oluşan Konsolide Farmasötik Endüstri adı altında Kamu Sağlığı Bakanlığı’na bağlandı. Konuyla ilgili Küba tarihindeki en önemli atılım ise, 1962’de “Ulusal Bağışıklama Programı” (UBP) başlığıyla gerçekleşti. Bu program kapsamında, 1962’den 2018’e kadar toplam 84 milyon doz çocuk felci aşısı uygulandı. UBP belli temel ilkelere dayanıyordu: Küba nüfusunun tamamını kapsaması ve aşıların ücretsiz uygulanması. Aşılama faaliyetinde 80 bin yurttaş görev aldı. UBP kapsamında difteri, tetanos, boğmaca, çocuk felci ve verem aşıları ülke çapında uygulandı.
Cabinda Hastanesi, Kübalı doktorlar Angola'da
Castro: “Ülkemizin geleceği, bilim insanlarının geleceği olmalı”
Fidel Castro, 15 Ocak 1960’da Küba Mağaracılık Derneği’nde yaptığı bir konuşmada, “Ülkemizin geleceği mutlaka bilim ve düşünce insanlarının geleceği olmalı. Çünkü en çok çabaladığımız şey bu” demişti. Devrimin ardından akademik kadroların ülkeden ayrılması, doktor sayısının azalması, Küba’da bir boşluğa sebep olmuştu. Çözüm olarak Ocak 1962’de Üniversite Reformu gerçekleştirildi ve Küba Bilimler Akademisi Ulusal Komisyonu kuruldu. İlk bilimsel enstitüsü ise 1965 yılında Ulusal Bilimsel Araştırma Enstitüsü adıyla faaliyete geçti. Bunlar, sonraki yıllarda başta aşı uygulamaları olmak üzere, birçok bilimsel atılımın başlangıcı oldu.
Mehmet Akif Akalın’a göre Küba’da aşı üretiminin tarihi, biyoteknoloji sektörünün gelişimiyle iç içeydi. ABD’de 70’li yıllarda ortaya çıkan biyoteknoloji bilimi Castro açısından, “yeni bilimin, Küba toplumunun sağlık, sosyal ve çevresel gereksinimlerini” nasıl karşılayacağı konusunda ilgi uyandırıcıydı. Bu yıllarda, kadınların tetanos toksoid aşısı olması konusunda Küba Kadınları Federasyonu (FMC) desteğiyle büyük bir ulusal kampanya başladı. Aşılama programı ilk kez, Pan Amerikan Sağlık Örgütü (PAHO) uzmanları tarafından uluslararası değerlendirmeye tabi tutuldu. Özellikle 80’li yıllarda aşılama oranlarının arttığını döneme dair çalışmalarda, bunu net olarak görebilmek mümkün. Somut bir örnek olarak 1986’da 18-30 yaş arasındaki tüm kadınlar aşılanmıştı. Bir diğer örnekse 1984 ve 1985 yılında, 60 yaş üzeri yurttaşlara yönelik olarak tetanos önleme amaçlı iki ulusal aşılama kampanyası yapılması. Üniversite Öğrencileri Federasyonu (FEU) bu çabalarda aktif bir şekilde yer alırken “Üçüncü Ulusal Tetanos Önleme Süreci” 1985 yılında kadınlar arasında gerçekleştirildi. Menenjit B ve C'ye karşı ilk aşı denemeleri 1987’de yapıldı. Takip eden iki yılda, 15 yaşın altındaki tüm Küba nüfusu menenjit B ve C'ye karşı aşılandı. Küba Bilimler Akademisi kararıyla “Aşı Uzman Grubu” kuruldu.
Küba Aşı Dayanışması, 1973, Senegal
Biyoteknoloji alanına yönelik asıl hamle ise 1986 yılında kurulan “Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi” (CIGB) oldu. Merkezin önceliği finansal açıdan kâr etmek değil, bilimsel faaliyetin en gelişkin ve sürdürülebilir şekilde yürütülmesiydi. Küba özellikle 1990-1996 arasında biyoteknoloji alanına 1 milyar dolara yakın yatırım yaptı.
Küba’daki yerli veya ithal ilaç ile tıbbi teknoloji ürünlerinin niteliğini güvence altına almak için 1989 yılında “İlaçlar, Donanım ve Tıbbi Aletler Devlet Kontrol Merkezi” (CECMED) kuruldu. “Küba Ulusal Klinik Deneyler Koordinasyon Merkezi” (CENCEC) ise 1992 yılı için önemli bir dönüm noktası oldu. Merkez, aşı gibi belli başlı ürünlerin ve tıbbi faaliyetin uluslararası standartlara uygun olarak örgütlenmiş olup olmadığını kontrol etme amacıyla kuruldu.
20. yüzyılın son 10 yılında da Küba’daki aşılama istatistikleri yükselmeye devam etti. 1992’de, bir yaş altı çocuklarda Hepatit B'ye karşı ilk ulusal aşılama kampanyasını başlatıldı. Çocuk felcinin yok edilmesi çabalarından ötürü PAHO tarafından 1994 yılında Castro’ya bir ödül verildi.
Günümüz Küba’sında aşılama
Akalın’a göre, Küba’da Şubat 2017 itibariyle UBP kapsamında tüberküloz, difteri, boğmaca, tetanos, çocuk felci, hepatit B, hemofilus influenza tip B, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, grip, menenjit B, menenjit C ve tifo olmak üzere toplam 14 hastalığa karşı önleyici tedbir olarak, sekizinin antijeni Küba’da üretilen toplam 13 farklı aşı uygulanıyordu. Bu aşılardan beşi dışındakilerin tamamı Küba’da üretiliyor. UBP dışındaki bazı aşılar da Küba’da üretiliyor. Genel olarak bu üretim faaliyeti, Küba’nın aşı konusundaki dışa bağımlılığını en aza indirgeyerek milyonlarca dolara varan bir tasarruf da sağladı. Özellikle 2009 yılı itibariyle biyoteknoloji sektörü Küba’nın ikinci en büyük ihracat kalemi halini aldı. DSÖ'nün 2003 yılı değerlendirmesine göre, aşı ile önlenebilir hastalıklar konusunda izleme sistemine göre en iyi göstergelere sahip ülkeler arasında Küba da yer alıyor.
Monthly Review dergisinin Ocak 2017 tarihli sayısında konuşan Dr. Aleida Guevara, uzun yıllar Havana'daki William Soler Çocuk Hastanesi’nde çalışmış bir doktor. Günümüzde de çalışmalarını sürdüren Dr. Guevara, Che Guevara ve Aleida March’ın ikinci çocuğu olarak 1960 yılında dünyaya geldi. Uzun yıllar boyunca alerji üzerine çalışmış biri olarak, bölgedeki çocukların yüzde 14’ünde alerji olduğuna ve konu hakkındaki tıbbi gelişmelerin önemine dikkat çekerek, ‘alerjik püskürmelerin kontrolünde aşılarla nispeten iyi’ sonuçlara sahip olduklarını belirtiyor. Dr. Guevara, Küba’nın çevre ülkelere yönelik tıbbi yardımlarının bir parçası olarak Angola, Ekvador, Nikaragua ve Venezuela’daki çalışmalara katılmış.
Yukarıda belirtildiği gibi uzun yıllardır Küba tarafından çevre ülkelerde çeşitli sağlık personelleri görevlendirilerek yeterli tıbbi imkâna sahip olmayan kesimlere gerekli aşı ve tedavi olanağı sağlanıyor. Özellikle 70’li yıllarda Senegal’daki “Aşı Dayanışması” buna bir örnek. 2017 tarihli bir yazıda, Küba’nın dünya geneli 60 ülkede faaliyet gösteren 38 binin üzerinde tıbbi personeli olduğunu ve Kübalı doktorların yüzde 20'sinin yurtdışında çalıştığı belirtiliyor. Küba’nın yurtdışında çalışan personeli, G7 ülkelerinden toplamından daha fazladır.
Castro: “İleri yürüyelim!”
Castro, 2005 yılında Latin Amerika Tıp Fakültesi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmasında, “İleri yürüyelim!” diyordu. Küba’nın 1959’da başlayan yürüyüşünün ilk yıllarında, Castro’nun deyimiyle “bir avuç” genç doktor eğitimlerini tamamlayabildi. Konuşmanın yapıldığı tarihte ise dünyanın birçok ülkesinde dayanışma amacıyla binlerce Kübalı doktor bulunuyordu. Castro, Kübalı doktorların bulunduğu ülkelerdeki tıbbi eksiklikler kadar Küba’da eğitim gören yabancı öğrencilerin, Amerika’da doktor olmak isteyen bir genci eğitim için harcaması gereken yüz binlerce dolara kadar birçok konuya bu konuşmada değiniyordu. Bu konuşmayı anlayabilmek için Küba Devrimi için çok önemli yeri olan iki isme ve çıktıkları yola bakmamız gerekir.
Che ve Castro, Küba Devriminin ardından hiçbir söylevlerinde modern tıp ve aşı karşıtlığına yer vermedi. Tam tersine bilimin, toplumsal fayda için ne kadar önemli olduğunu vurgulayarak bu doğrultuda örgütlenmesi gerektiği ifade ettiler. Öğrencilik yıllarında ülkelerinde gördükleri yoksulluk, tıbbi hizmete erişimdeki adaletsizlik; devrimden sonra bu alanlara yönelik köklü değişiklikler için ilham oldu. Söz konusu isimler için hastalıklar sadece biyolojik nedenlere sahip değildi. Bunların altında yatan sosyo-ekonomik nedenlere odaklanarak söz konusu sorunları ortadan kaldırmayı hedeflediler. Bunun için önleyici sağlık hizmetlerine, bilimsel gelişmelere önem gösterdiler. Ticarileşmenin önüne geçmeye çalışırken kendi ülkeleriyle sınırlı kalmayıp ihtiyaç duyulan tüm coğrafyalarla dayanışma içerisinde oldular.