Temiz kömür vaadinin olanaklılığını yokladığımız dosyanın ilk kısmında, mevcut teknolojilerin kömürü "temizlemeye" tamamen izin vermediğini görmüştük. Peki enerji ihtiyacımızı karşılayabilmek için kömüre yatırım yapmaya devam etmek ve kömürün temiz olabileceği günü beklemek mantıklı mı? Ucuz, yerli ve güvenli enerjiye erişmenin tek yolu kömür mü?
Kömür coğrafi olarak yaygın ve enerji üretiminde uzun süredir kullanılıyor. Ancak kömüre dayalı enerjinin maliyeti hesaplanırken yatırım, bakım, işletme ve yakıt giderleri gibi geleneksel girdilerin yanında, gözden kaçanlar da var; dışsal maliyetler. Yani kömürün madenlerden çıkarılması, nakledilmesi, işlenmesi ve yakılması sürecinde ekonomiye, insan sağlığına ve çevreye etkilerinin maliyeti.
Fotoğraf: Umut Vedat, https://arsiv.turkiyedekomur.org/
Kömür gerçekten ucuz mu?
Bu kalemi göz ardı ederek yapılacak bir hesaplama, doğru cevaba ulaşmaya engel. Kömür yakmaktan kaynaklanan kirli havanın, turizm ve emlak fiyatları üzerinde dahi olumsuz etkileri olduğu biliniyor. Dahası bu külfet, piyasa tarafından değil, toplumun genelince ödeniyor. Göz ardı edilen bir diğer kalem ise, kömür madenciliği ve kömür yakıtlı enerji üretimine verilen teşvik ve destekler. Kamu bütçesinden çıkan bu bedeller, kömürlü santrallere verilen kredi garantileri ile projelerin riskleri, maliyet hesabı dışında bırakılmamalı.
Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü’nün raporu, inkar edilen bu kalemler de eklendiğinde, rüzgar ve güneş enerjisinden elektrik üretmenin daha ucuz olduğunu ortaya koyuyor. Harvard Üniversitesi’ndeki bir araştırma, bu maliyetlerin ABD’de kömürden elde edilen elektriğin fiyatını iki veya üçe katlayacak seviyeye ulaşabileceğini gösteriyor. Sağlık ve Çevre Birliği’nin (Health and Environment Alliance - HEAL) 2021 Türkiye raporuna göre, Türkiye’de bu santrallerin sebep olduğu sağlık maliyeti yıllık 2,9 ile 5,9 milyar euro arasında. Dahası yenilenebilir enerji maliyetleri de olduğu yerde durmuyor, giderek düşüyor. Rüzgar enerjisi artık ABD ve Hindistan gibi birçok pazarda kömürden daha ucuz.
Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için kömür en iyi yol mu?
Türkiye 2018 verilerine göre enerji ihtiyacının yüzde 72,4’ünü ithalatla karşılıyor. Birincil enerji tüketiminde petrol, doğalgaz ve kömür önemli yer tutuyor ve üçünde de ithalata bağımlıyız. Bağımlılığın izlenen enerji politikaları ve düşük verimli mevcut üretim mekanizmaları gibi sebepleri de var. Çözüm elbette yerel kaynaklara yönelmek.
Türkiye’deki mevcut politikalar, elektrik arzını kömüre yatırımla artırmaya çalışıyor. EndCoal.org tarafından yürütülen Global Coal Plant Tracker Ocak 2021 verilerine göre, Türkiye’de faal kömürlü termik santral sayısı 32. İnşaat öncesi süreçleri devam eden 25 kömürlü termik santral projesi var. Üç santralin inşaatı devam ediyor, yedi proje ise rafa kalkmış durumda. 2010-2020 döneminde tasarı aşamasını geçemeyen proje sayısı 88. Emekli olan termik santral sayısı ise sıfır. Sektöre sağlanan teşvikler, mevcut santrallerin özelleştirilmesi, açıklanan kalkınma planlarında yerli kömüre ve kömürden sağlanacak enerjiye ağırlık verileceğini gösteren detaylar, Türkiye’nin enerjideki dışa bağımlılığının çözümünü fosil yakıtlarda bulmak istediğini gösteriyor.
Türkiye Kömürlü Termik Santral haritası, kaynak: https://turkiyedekomur.org/
Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü raporuna göre, artan taleple ödenebilir fiyatlar ve enerji güvenliğinin çelişen gerekleri arasında bir denge lazım. Yani siyaset kurumunun bu gereksinimleri karşılamanın yanı sıra, sürdürülebilir kalkınma teknoloji ve projelerini teşvik de etmesi gerek. Enstitü, bu zorluklarla baş edebilmek için kömüre dayalı üretimin ekonomik, sosyal ve çevresel maliyetlerinin anımsanmasını salık veriyor. Tüm dışsallıklar göz önünde bulundurulduğunda kömür santrallerinde üretilen elektriğin kilovatsaat maliyetinin güneş ve rüzgâr santrallerinden daha yüksek olduğu ortaya çıkıyor. Yani bugün güneş ve rüzgârdan üretilen birim elektrik, kömürden üretilen elektrikten daha ucuz.
Kömürün geleceği var mı?
Peki uzun süredir enerji pazarının başlıca oyuncularından olan kömür, ucuz olduğu ve temiz olabileceği varsayımıyla bir gelecek sahibi olabilir mi? Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2020 raporuna göre, kömürün 2040 yılında küresel birincil enerji arzı içindeki payı, ülkelerin belirlemiş olduğu politikalar değerlendirildiğinde yüzde 20; emisyonları azaltmaya odaklı sürdürülebilir kalkınma politikalarının benimsendiği senaryo dikkate alındığında ise yüzde 11 olacak. 2019 raporunda daha yüksek öngörülen bu payın, pandeminin de etkisiyle, modern enerji tarihinde ilk kez yüzde 20’nin altına düştüğünü hatırlatmakta fayda var.
Kömür endüstrisinin ikbal sancısı, gelecekteki talebe ilişkin belirsizliklerle başlıyor. Birçok pazarda yenilenebilir enerji maliyetlerinde yaşanan düşüşün yanı sıra, iklim politikaları da kömür varlıklarının kârlılığını soru haline getiriyor. Kömür üzerindeki toplumsal ve politik baskı kömür piyasasının fonlara ve teşviklere ulaşımını engelliyor. Bununla birlikte, artan sayıda banka, sigorta şirketi, yatırımcı, kamu hizmetleri ve madencilik şirketleri kömüre olan yatırımları kısıtladığını veya sonlandırdığını açıklıyor. UEA’nın raporuna göre kömür tedariğine yatırım, 2012’den beri, 2018’deki ufak yükseliş dışında, gözle görülür bir düşüş içinde. İklim değişikliği çalışan tüm örgütler, iklim krizinin mevcut düzeyi göz önünde tutulduğunda, düşük karbonlu bir ekonomiye küresel geçişin, seçenek değil acil bir zaruret olduğunu vurguluyor.
KONDA’nın yürüttüğü Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı 2020 araştırmasında toplumun kömürü iklim krizinin sebeplerinden biri olarak gördüğü ortada. Katılımcıların yüzde 76’sı çevre kirliliğine göz yumularak madenlerin ekonomiye kazandırılmasını doğru bulmadığını belirtiyor.
Adil dönüşüm şart
Genel resim, yenilenebilir kaynakların hakim olduğu bir dünyayı daha olası kılsa da, sivil toplum kuruluşları değişimin hem ekonomik hem de sosyal olarak adil olması gerektiğinin altını çiziyor. Avrupa İklim Eylem Ağı’na göre kömür kullanımına son verirken, geçimini kömür endüstrisinden sağlayan işçiler ve aileleri ile, kömürün getirdiği sosyal adaletsizlikten etkilenen yerel topluluklar için adil bir geçiş süreci planlanması şart. Geçişin salt ekonomik değil, sosyal adaleti de sağlamak üzere planlanması, yapısal değişiklik gereksinimlerini merkeze alan politikalar içermesi büyük önem taşıyor.
Fotoğraf: Fotolia/Reinhard Tiburzy
Örgütlere göre, plansız ve adalet esası gözetilmeksizin gerçekleşen dönüşüm, yüksek karbonlu sektörlerde istihdam edilen işçileri ve ailelerini mağdur ediyor. ABD, Bulgaristan ve Estonya gibi adil dönüşüm planı uygulamayan ülkelerde, fosil yakıt endüstrisinde yaşanan daralma sonucu binlerce kişi işsiz kaldı. “Energiewende” terimi ise Almanya’nın 80’lerden bu yana devam eden düşük karbonlu enerji tedarikine geçişini açıklıyor. Ülke böylece erken planlanmış, koruyucu ve kapsayıcı politikalarla değişimin yan etkilerini en aza indirmeyi başarabiliyor. Türkiye ise adil dönüşüm senaryolarının bir adım gerisinde. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından açıklanan İklim Değişikliği ile Mücadele Sonuç Bildirgesi’ndeki yol haritasında İklim Kanunu gibi önemli konuların temeli atılsa da, düşük karbonlu bir plandan bahsedilmiyor.
Ucuz ve konvansiyonalleşmiş olduğundan enerjinin gözdesi olan kömürün yaygın olduğu doğru olsa da, ucuz olduğunu söylemek mümkün değil. Geleneksel yollarla tüketildiğinde çevre kirliliği ve iklim krizi gibi büyük faturalara yol açıyor. 'Temiz kömür' terimi ise vaat ettiğini sağlamaktan uzak, ve dahi yanıltıcı. Temiz kömür teknolojileri ile kömürün çevresel etkileri azaltılabilir, ancak gerçek anlamda 'temiz' kömür yakmak mevcut teknolojilerle mümkün değil. Temiz enerji üretmek ise yenilenebilir kaynaklar sayesinde mümkün. Peki kömüre ne olacak? İklim aktivistlerinin bu konuya bir önerisi var; oldukları yerde, yer altında tutmak.
Kapak Fotoğrafı: Paul Langrock