Thomas Moore, “Utopia” isimli eserinde “sağlık, herkes için bir haktır” der. Halk sağlığına yönelik ilk girişimler, sosyalist deneyimlerin olduğu 20. yüzyıldan çok daha önce kendini göstermişti. Sosyalist deneyimler, halk sağlığı alanındaki öncül yaklaşımları da içerip aşacak şekilde farklı bir perspektifle yeniden örgütledi. Bunun ilk örneği ise Sovyetler Birliği’nde Ekim Devrimi’nin hemen ardından kendini gösterdi. Bu ilk deneyime geçmeden önce Soner Yalçın’ın belli iddialarından bahsetmemiz gerekiyor. Yalçın, sosyalist deneyimlerdeki “önleyici” yaklaşımı bağlamından kopartarak, bu ülkelerde ve bu ülkelerin devrimci liderlerinde bir modern tıp ya da aşı karşıtlığı varmış gibi yansıtıyor. Oysa gerçek durum bundan tamamen farklı. Bu ilerleyişi görmemiz ve anlamamız için bu ülkelerdeki deneyimlere ve bu deneyimlerin öncesine bakmamız gerekiyor.
Önleyici & iyileştirici hizmetler birleştirildi: Sovyetler Birliği
Çarlık Rusyasına baktığımızda, modernleşme sürecinin sağlık alanındaki gelişmeleri de etkilediğini görürüz. “Büyük Petro” olarak bilinen I. Petro, modernleşme sürecini başlatan isim olarak sayılmakla birlikte, Rus tıbbının da kurucusu olarak biliniyor. Tıp eğitimleri onun döneminde başladı. I. Petro’nun ardından iktidara gelen II. Katerina ise 1768 yılında çiçek aşısı olarak çevresini aşılanmaları için teşvik etti. I. Nikolay dönemini kapsayan 1852 yılında salgın hastalıklara karşı Halk Sağlığı Komiteleri kurulmuştu. Aynı dönem Dr. S. P. Botkin tarafından sanayi havzalarındaki koşulları belirlemek ve iyileştirmek için bir komisyon oluşturulmuştu. Kazan Üniversitesi’nde patoloji dersleri veren Prof. A. V. Petrov, ‘tıbbın ve hekimlerin bireylere bin yıllık faydasız bir hizmetten sonra, şimdi bütün topluma hizmet etmeye davet edildiğini, toplumun sağlık ve iyilik düzeyini yükseltmek için sosyal hastalıkların tedavi edilmesi gerektiğini’ yazmıştı. Sonraki yıllarda ise çevrenin, insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştırarak hijyen merkezleri kurulması gerektiğini söylemişti.
Ekim Devrimi’yle birlikte sağlık sistemi temel ilkeler doğrultusunda yeniden örgütlendi. Bu ilkeler en temelde, yurttaş sağlığından devletin sorumlu olduğunu söyleyerek önleyici & iyileştirici sağlık hizmetlerinin herkese eşit ve parasız bir şekilde ulaştırılması gerektiği idi. Ağırlık elbette önleyici sağlık hizmetlerindeydi. Sovyetler Birliği’nin ilk Sağlık Bakanı Dr. Nikolay Aleksandroviç Semaşko, nitelikli sağlık hizmetleri doğrultusunda özel hastanelerin ortadan kalkacağını belirtmişti. Devrim öncesi merkezi bir sağlık örgütü yoktu. Devrimden sonra var olan sağlık örgütleri arasında koordinasyon sağlamak amacıyla Sağlık Departmanları Konseyi kurulmuş ama yeterli olmadığı görülmüştü. Haziran 1918’de yayınlanan bir kararnameyle Sovyetler Birliği Sağlık Bakanlığı kurulmuştu. Bakanlığın alt birimleri arasında tüberküloz, sıtma gibi hastalıklarla ilgilenen bölümler olduğu gibi, bilimsel araştırmaları planlayan bölümler de vardı. Sağlık Bakanlığı’nın görev ve yetkileri yasada şöyle belirtiliyordu: “Bütün halk sağlığı sistemini yönetmek, insanlar arasında halk sağlığı düzeyini yükseltmeye hizmet edecek bütün düzenlemeleri yapmak, halk sağlığına uygun olmayan veya zararlı olan koşulları ortadan kaldırmak.”
Sovyet Fotoğraf Ajansı, Türkmenistan'da Aşılama
İkinci madde ise görevleri tanımlıyordu. Bu görevler arasında, ‘sosyal ve bulaşıcı hastalıkların kontrolü’ ile ‘yeni halk sağlığı düzenlemeleri yayınlamak, ülkedeki bütün kurumlara ve vatandaşlara uygulamak ve mevcut düzenlemeleri geliştirmek’ gibi maddeler vardı. Merkezi Sağlık Bakanlığı dışında birlik üyesi her ülkenin kendi Sağlık Bakanlığı da bulunuyordu. Bu bakanlıkların katkılarıyla ülkelerde çeşitli aşılar geliştirildiği ve uygulandığı arşivlerde görülüyor. Önleyici ve tedavi edici sağlık bakımı, merkezi bir şekilde birlikte örgütlenmişti. Böylelikle halk sağlığı ve sağlık bakımı tek elde toplanarak ayrım gözetilmeksizin uygulanmıştı. Bu hizmetler ise dispanserlerde veriliyordu. Dr. Akalın’a göre Sovyetlerde sağlığa yönelik düzenlemelerin temel ilkeleri, V. I. Lenin ve Dr. Semaşko tarafından şekillendirilmişti. İlaç sektöründe kamu varlığının organizasyonuna karar verilmiş (Red Medicine, s. 269), Sağlık Bakanlığının kuruluşuyla birlikte bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele etmek için çeşitli komiteler kurulmuştu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 1919 yılındaki Sekizinci Kongresi’nde sağlığa ilişkin bölümde, “Parti, toplum sağlığını koruma çalışmalarını esas olarak, hastalıkların gelişmesini önlemeyi amaçlayan yaygın sağlık ve hijyen önlemlerini yürütmek üzerine temellendirmiştir” deniyordu. Devlet Hijyen Müfettişliği çevre, sanayi, çocuk hijyeni başlıklarında faaliyet göstererek eğitim veriyordu. Bulaşıcı hastalıklara karşı sanepid istasyonları ülkenin her köşesinde çalışmaya başladı. Akalın’ın aktardığı istatistiklere göre 1976 itibariyle çoğunluğu kırsaldaki istasyonların sayıları 5 bine yaklaşmıştı.
Serum Enstitüsü - Taşkent, Özbekistan Sovyeti
Kitlesel zorunlu aşılama
Sanepid istasyonları farklı bölgelerde veri topladığı gibi, karşılaşılan bulaşıcı hastalıklara tedavi imkânı da sunuyordu. Bunlar arasında kitlesel zorunlu aşılama da vardı. Zorunlu aşılar tüberküloz ve çiçekti. Çocuk felci, difteri ve boğmacayla birlikte ensefalit, brusella, tifo, tularemi ve grip aşıları uygulanıyordu. Frengi ve bel soğukluğu aşısının ardından, bireyin sağlık süreci takip edilirdi. Sıtma, trahom gibi salgınlarda ise özelleştirilmiş uygulamalar yapılırdı. İş yerlerinde, okullarda, evlerde ve orduda düzenli aralıklarla sağlık muayeneleri yapılırken daha ciddi hastalıklar için hastaneler ve sanatoryum gibi diğer yataklı kurumlarda bakım sağlanıyordu. Şarbonla mücadele kapsamında 1920’li yıllarda kitlesel aşılama kampanyaları
Grip Aşısı, Moskova - 1950
Dr. Semaşko, 1923 yılında Berlin’de yaptığı bir konuşmada, salgın ve sosyal hastalıklar arasında ayrım yaptıklarını söyleyerek, ellerindeki kısıtlı olanaklar nedeniyle mobil dispanserlerden yararlandıklarını ifade etmişti. Sovyetler Birliği anne ve çocuk sağlığı hizmetlerine anayasada yer vermişti. Lenin, devrimin ilk günlerinden itibaren bu konuya önem göstererek ilgili sağlık departmanının faaliyete başlaması için öncü olmuştu. Anne sağlığı da en az çocuk sağlığı kadar önem gösterilen bir konuydu. Doğum öncesi ve sonrası sıkı bir takip uygulanır, zorunlu aşılarla olası hastalıkların önüne geçilmeye çalışılırdı. Bu çabalarla birlikte çocuk ölümlerindeki hız büyük ölçüde gerilemişti. İşçilerin çalışmaya başlamadan önce, ‘çiçek hastalığı ve tifoya karşı’ koruyucu aşılar olduğu belirtilir (Red Medicine, s. 102), çocuklar ise gittikleri kreşlerde hastalıklara karşı aşılanırdı (Red Medicine, s. 162). Özetle, Sovyetler için aşıların ve toplum bağışıklığının sağlık sistemi içerisinde önemli bir yeri vardı.