Boğazda dans eden yunuslar, İstanbul’dan görünen Uludağ… Neredeyse “Salgın doğaya iyi geldi” noktasına geldik. Oysa karantinada değişen rutinimiz, başta plastik tüketimindeki artış olmak üzere, çevre için yeni riskler ortaya çıkarıyor.
Plastik tüketimi yükselişte
Koronavirüs salgınıyla başlayan karantina önlemlerinin çevre kirliliği ve hava kalitesi üzerinde şaşırtıcı etkileri oldu: İstanbul’un çeşitli semtlerinden 100-110 kilometre uzaklıktaki Uludağ’ın görülebilmesi ya da şimdiye kadar az sayıda şanslı kişinin denk geldiği yunusların Boğaz kıyılarında dans ettiği görüntüler öne çıktı.
Fotoğraf: Engin Karaman.
Öte yandan tablonun bütününe bakıldığında salgının doğa ve iklim için ‘olumlu’ sonuçlar vermesi, pek mümkün görünmüyor.
Salgın yüzünden insan davranışlarına kaygı ve panik yön vermeye başladıkça, tüketim öncelikleri değişti. Su, tuvalet kağıdı, dezenfektan bulabilme kaygısı, atık sorununa ilişkin zaten sınırlı olan hassasiyeti ya da geri dönüşüme katılımı gölgede bıraktı. Şehirlerimizin kimyasallarla ‘yıkanmasından’ adeta haz almaya başladık. Tüketim önceliklerinin değişmesine, plastik üreticilerinin ‘hijyen’ söylemiyle atağa kalkması eşlik etti: Tek kullanımlık plastiklere yeniden öncelik tanınması için girişimler yoğunlaştı.
Bütün bu gelişmelerin ışığında, “Koronavirüs salgını doğa için iyi sonuçlar doğurdu” diyebilir miyiz? Bu soruya soğukkanlı ve gerçekçi bir yanıt vermek için, salgın sonrası bizi neler beklediğini görmeye çalışmak kritik.
Plastik torbalar elden ele
“Salgın bitince daha rahat nefes alacağız ama eskisinden bile beter bir atık krizine uyanacağız. Bu büyük bir ironi.” Bu sözler, ABD merkezli geri dönüşüm şirketi TerraCycle’ın kurucusu Tom Szaky’ye ait. Salgın sonrası yaşamla ilgili karamsar olan sadece o değil. Atık sorununa ilişkin tüm dünyada kaygılar arttı, çünkü karantina dönemi boyunca doğayı kirletip iklim krizini kötüleştirebilecek yeni tehditler ortaya çıktı.
Bu tehlikeler arasında tek kullanımlık plastik tüketiminde gözlemlenen artış bilhassa öne çıkıyor. Plastiğin yükseliş hikayesi, markete giden bir tüketicinin önceliklerindeki değişimle başlıyor, hükümetlerin kararlarına ve sektörün girişimlerine kadar uzanıyor.
Salgın döneminde alışveriş için plastik torbaların kullanımı birçok nedenle yükselişe geçti. Market alışverişlerinde ürünlere temas etmek tehlikeli bulunabiliyor. Ürünleri taşımak için evlerindeki bez çantaları götürmek yerine, satın aldıkları poşeti tek kullanımın ardından ortadan kaldırmak yeniden yaygın bir davranış haline geliyor. Tam da marketlerde plastik poşet kullanımının ‘geride kaldığını’ düşündüğümüz sırada…
Talep artışı, plastik sektörünü memnun eden bir üretim artışına da dönüştü. Plastik üreticilerinin paylaştıkları veriler de bu artışı doğrular nitelikte. Nitekim Türk Plastik Sanayicileri Araştırma ve Geliştirme Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı Yavuz Eroğlu, “Tesislerimizde özellikle poşet üretimi son bir ayda yüzde 25 oranında arttı. Bazı ürün gruplarında bu artış çok daha fazla\"dedi.
Dünyadan gelen veriler de benzer. Avrupa’da birçok ülke, plastik üretimini ‘hayati öneme sahip sektör’ olarak sınıflandırarak karantina kapsamı dışında bıraktı. Fransa’da plastik sektörü normal döneme göre yüzde 30 daha fazla üretiyor. Belçika ve Avusturya’da ambalaj talebi artıyor. Almanya'da özellikle gıda, ilaç, temizlik ve dezenfektan ürün ambalajı üreticileri bugünlerde 7/24 çalışıyor.
Fotoğraf: Engin Karaman.
Aslında Türkiye’de 1 Ocak 2019’dan itibaren plastik poşetlerin 25 kuruş ücretle satılmasının ardından market alışverişlerinde poşet kullanımı bir yıl içinde yüzde 70 düşmüştü. Bu büyük düşüş, tüketicilerin para ödemeyi göze alacak kadar poşet kullanımına bağlı olmadığını ve yeni sisteme adapte olabildiğini gösteriyordu. Ancak öncelikler değiştikçe plastik poşet kullanımının eski haline dönebileceğine tanıklık ediyoruz.
Markete gitmeyi enfeksiyon kapmak açısından tehlikeli bulan tüketiciler için eve sipariş getiren site ve uygulamaları kullanmak da cazip hale geldi. Sanal market alışverişlerinin önde gelen isimleri taleplere yetişememeye başladı. Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü 11 Mart’tan 4 Nisan’a kadar Migros online mağaza sayısını yüzde 50 artırdı, ‘istegelsin’ uygulamasında siparişler yüzde 80’in üzerine artış gösterdi. Aynı dönemde Getir uygulamasının indirilme oranı yüzde 60 arttı, sepet tutarları yüzde 50, iş hacmi ise yüzde 65 artış gösterdi.
Eve siparişlerde plastik kullanımının arttığını da tahmin etmek mümkün. Normalde bez çanta kullanımına geçmiş çok sayıda kişi, bu uygulamaların tercihlerine uyum sağlamak zorunda. Hızlı sipariş getiren bazı uygulamalarda kağıt torba tercih edilebiliyor, ancak Migros, CarrefourSA gibi büyük marketler eve siparişlerinde plastik torba kullanıyor.
'Ultra hafif poşet' olarak adlandırılan ve genellikle manav reyonlarında ücretsiz bulunabilen plastik poşetler de sorunun bir diğer boyutu. Greenpeace Türkiye'nin şu ana kadar 6 bin 43 kişiyle yaptığı bir ankete göre, bir kişi bir yılda ortalama 196 ultra hafif poşet kullanıyor. Sadece ankete katılanların kullandıkları ultra hafif poşetler, 1 milyon 184 bini aşkın poşetin doğaya savrulmuş olabileceğini gösteriyor. Ankete katılanların yüzde 15'i de salgın döneminde daha çok plastik kullandığını söylüyor.
‘Hayatlarımızın yeni çelişkisi’
Tüketici davranışlarına ilişkin görüşüne başvurduğumuz Sia Insight Genel Müdürü ve Kurucu Ortağı Hüseyin Tapınç’a göre, salgının ilk haftalarında toplumun bir kesiminde egemen olan inkar ve önemsememe davranışları, bütünüyle ortadan kalktı. Bugün sadece kısıtlı bir tüketici kitlesi, eski hayat tarzını sürdürebiliyor: “Bugün temel endişe kaynağımız olan ‘virüs kapma’, yakın gelecekte ve hatta uzak gelecekte de aktif olacak. Bu nedenle bugün kendi küçük dünyalarımızda doğa dostu tercihlerden ziyade, bizi temiz kılacak, daha doğrusu arınmış hale getirecek tercihleri devreye sokuyoruz. Kendi adımıza risk yönetim stratejileri geliştiriyoruz. Tekrar tekrar kullanabileceğimiz ürünleri değil de tek seferde kullanıp atabileceğimiz ürünleri tercih ediyoruz; bez torbalarla alışverişe gitmiyoruz da balkonda, kapı önünde birkaç gün tutup sonra atabileceğimiz plastik poşetleri tercih ediyoruz. Satın aldığımız ürün kendi ambalajının dışında bir de koruyucu bir plastik ile sarmalanmışsa, gönlümüzü kazanıveriyor. Sonuçta o ek plastik ambalajı sabunladık mı, kendi ürünümüze tertemiz bir şekilde kavuşabiliriz.”
Tapınç’a göre özellikle büyükşehirlerde yaşayan bireyler hayatlarında yeni bir çelişki ile karşı karşıya: “Yeni bir dünyayı mümkün kılacak daha doğa dostu bir tüketim mi, yoksa hayatımızdaki kontrol mekanizmalarını güçlendirecek ve kendimizi daha çok koruduğuna inanacağımız ancak o kadar da yeşil olmayan bir tüketimi mi tercih edeceğiz. Bu çelişki belki de bazı şirketler ve markalar için inovasyonun kaynağı olacak.”
Plastik çoğu durumda ‘zorunlu’
Tüketicilerin önceliklerinin değiştiği örnekler dışında, karar alıcıların salgın önlemi olarak plastik ürünleri zorunlu tuttuğu durumlar da, plastik tüketimindeki artışın bir diğer muhtemel nedeni.
Ticaret Bakanlığı tarafından alınan kararla yaş meyve ve sebzelerin seçilerek alınması yasaklandı ve satıcıların önlem alması istendi. Bakanlığın talimatı, zımni olarak sebze meyvelerin ambalajla satılması anlamına geliyordu. Daha önceden ambalajsız satılan yaş meyve sebzenin market ve manavlarda plastik poşete girdiği görülüyor.
Fotoğraf: Engin Karaman.
Ekmek ve unlu ürünlerde de ambalaj kullanımı zorunlu tutuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü bir genelge yayınlayarak piyasaya arz edilen ekmeklerin üç çeşitte satılabileceğini bildirdi: Hazır ambalajlı olarak, ambalaj malzemesi içerisinde, kağıt esaslı veya plastik esaslı bir ambalaj malzemesine konularak…
Tek kullanımlık plastiklerin en çok kullanıldığı alanlardan biri de plastik tabak, çatal, bıçak gibi kullan-at sofra ürünleri. Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koronavirüs ile mücadele kapsamında işyerlerinde alınacak önlemlere dair, “İşyerlerindeki yemekhane ve dinlenme alanlarında kullanılan kaşık, çatal, bıçak ve bardak gibi malzemeler tek kullanımlık olacak şekilde sunulmalı” ifadelerinin yer aldığı bir kılavuz yayınladı.
Önlemler nedeniyle artık kapılarını müşterilerine açamayan lokanta ve kafelerin eve siparişlerinde de tek kullanımlık plastik ürünler kullanılıyor.
Koruyucu ekipmanlar çöp yığınlarına dönüşebilir
Plastiğin yükselişinde bir diğer önemli faktör de, virüsle mücadelede başrolü üstlenen ve kısa zamanda üretim patlaması yaşayan koruyucu ekipmanlar. Türkiye’de maske ve koruyucu kıyafet üreten firma sayısı kısa zamanda beş kat arttı. Maske üreten şirket sayısı 80’den 380’e, medikal giysi üretip ihraç eden firma sayısı da 50’den 70’e çıktı.
Plastik ambalajlı dezenfektanlar, plastik eldivenler ve maskeler de günlük hayatımıza yeni katılan tek kullanımlık malzemeler oldu. Koruyucu malzemeler çöp kutularında en yaygın rastlanan ürünler arasına da hızlıca girdi.
Bunların kullanılması çoğu zaman bir zorunluluk elbette. Ancak bu ekipmanlarda yaşanan üretim artışı, geri dönüşümün planlanmadığı bir ortamda plastiğin sokaklara, sulara ve toprağa karışması demek.
Sosyal medyada çok sayıda kişi sokaklara gelişigüzel atılan maske ve eldivenlerin fotoğraflarını paylaşıyor, ancak bunlar ortaya çıkacak kirlilikte, buzdağının görünen kısmı. Koruyucu ekipmanlar genellikle doğada çözünemeyen ve geri dönüşümü yapılamayan malzemelerden yapılıyor. Birçoğunda bir plastik çeşidi olan polipropilen bulunuyor.
Dünya genelinde durum Türkiye’dekinden farklı değil. Britanya’da çöp ve atık alanında önde gelen şirketlerinden Business Waste, salgın süresince ülkede 10 milyon el dezenfektanı ve sıvı sabun kutusunun çöpe gideceğini açıkladı.Şubat ayında, koronavirüs henüz Britanya’da etkisini göstermemişken bile, el dezenfektanlarının satışında yüzde 225 artış oldu. Ülkede ev ve işyerlerinin çöplerini geri dönüşüme uygun şekilde ayrıştırması epey yaygın. Ancak geri dönüşümün, sağlık kaygılarının gölgesinde kalmasından korkuluyor.
Salgının en çok vurduğu ülkelerden 330 milyon nüfuslu ABD’de tuvalet kağıdı satışları geçen yıla göre yüzde 112 arttı. Eğer tuvalet kağıdı ‘kıtlığı’ yaşanmasaydı, bu oran daha da çok olacaktı. Sprey dezenfektan satışları yüzde 343 artış gösterdi. Bazı eyaletlerde işler daha da ileri gitti, evdeki alışveriş çantanızı markete götürmeniz ‘virüs taşıyabileceğiniz’ gerekçesiyle yasaklandı. Starbucks şubeleri de Mart başından itibaren müşterilerinin kendi getirdikleri kahve kupalarını doldurmayı bıraktı.
Bütün bu atık nereye gidecek? Ülkeler koronavirüs mücadeleleri kapsamında henüz bu soruya yanıt vermiş değil. Her yıl en az 8 milyon ton plastik okyanusa karışıyor. Sulardaki atığın yüzde 80’ine karşılık gelen bu plastikler, sıklıkla deniz canlıları tarafından besin olarak tüketiliyor. Açık renklerdeki plastik eldiven ve maskelerin de denizlerdeki canlılar tarafından besin sanılması muhtemel.
Hong Kong merkezli deniz koruma örgütü OceansAsia, sahillerde biriken tıbbi ekipmanlar hakkında ilk uyarıyı yapan oluşumlardan biri. OceansAsia kurucularından Gary Stokes, “Ölü bir deniz hayvanının bedeninden ilk kez yüz maskeleri çıkarıldığı haberini duymayı bekliyorum. Bunu yaşayacağımız kesin, merak ettiğim ne zaman olacağı” diyor.
Plastiğin yükselişinin “kendiliğinden” olduğunu söylemek ise mümkün görünmüyor. Karar alıcıların hijyen gerekçesiyle aldığı kararların dışında, plastik üreticileri de plastiğin hijyenik olduğu söylemini yaygınlaştırmak için yoğun çaba içinde.
Başta bez çantaların salgın için risk oluşturduğu iddiası ve plastik poşetlerin yeniden öne çıkarılması olmak üzere, plastik sektörünün girişimlerini dosyamızın ikinci bölümünde göreceğiz.