Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu "paramiliter bir kurum" olarak tanımladığı Sadat'ın merkezinin önüne giderek, kurumun yaklaşan seçimlerin güvenliğini tehdit edebileceğini söyledi.
Sadat daha önce de organize suç örgütü lideri olmakla suçlanan Sedat Peker'in videolarıyla birlikte gündeme gelmişti. Peker, 30 Mayıs 2021 tarihinde yayınlanan sekizinci videosunun 50. dakikasından itibaren kendisiyle birlikte Sadat adlı kuruluşun da Suriye’ye silah sevk ettiğini, silahların El Kaide’nin Suriye’deki kolu El Nusra Örgütü’ne gönderildiğini iddia etmişti.
Sedat Peker’in iddialarından sonra Sadat internet sitesinden iddiaları yalanladı: “Sadat Savunma’nın (iftira edildiği gibi) Suriye’de herhangi bir grupla eğitim, donatım, danışmanlık ve/veya benzeri hiçbir çalışması olmamıştır.”
Sadat kurulduğu günden bu yana tartışmaların odağında. Peker’in iddialarıyla birlikte tartışmalar yeniden açılmıştı; Kılıçdaroğlu'nun seçim güvenliğine yönelik çıkışıyla birlikte de tekrar gündeme geldi.
Meselenin özü, modern devlette seçimle iş başına gelen ve halka hesap vermek zorunda olan yürütme erkine bağlı, yasama ile yargının da denetimine tabi olduğu varsayılan şiddet tekelinin, bu denge mekanizmalarından azade bir şirket aracılığı ile keyfileşmesi ihtimali. Bu Türkiye’ye has bir sorun da değil. Dünyada bir süredir askeri eğitim ve bazı askerlik hizmetlerinin özelleşmesinin yaratabileceği hukuki, etik ve insani sorunlar tartışılıyor. Ama önce Sadat ile işe başlayalım.
Sadat nedir?
Sadat, kâr amacı güden özel bir askeri şirket. 8015 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nde yer alan bilgiye göre Sadat, (Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş) 28 Şubat 2012’de kurulmuş. Sadat, 28 Şubat sürecinde “irticai faaliyetler” gerekçesiyle emekliye sevk edilen tuğgeneral Adnan Tanrıverdi ve 22 kişi tarafından kurulan bir şirket.
Tanrıverdi emekliye sevk edildikten sonra, Adaleti Savunanlar Derneği’ne (ASDER) katıldı. 2004 ila 2009 yıllarında derneğin başkanlığını yaptı. Daha sonra emekli askerlerin yer aldığı bir düşünce kuruluşu olan Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi'ni (ASSAM) kurdular. ASSAM nüfuslarının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler arasındaki ekonomik, siyasi, savunma sanayi işbirliklerini geliştirmek amacıyla faaliyetler yürüttüğünü söylüyor ve sivil toplum kuruluşu statüsünde. Sadat ise Müslüman çoğunluklu ülkelerin ordularına eğitim ve danışmanlık hizmeti vermek için kurulmuş bir şirket.
Merkezi İstanbul olan şirket 643 bin TL sermayeyle kurulmuş. 4 Temmuz 2016 tarihinde şirketin sermayesi 880 bine yükseltilmiş; 13 Kasım 2020’de ise şirketin nominal değerinin 1 milyon 584 bine yükseltildiği görülüyor. Adnan Tanrıverdi 26 Ağustos 2016’da yönetim kurulu başkanlığından istifa etmiş, yerine oğlu Ali Kamil Melih Tanrıverdi geçmiş. Şirket hakkındaki bilgilere İstanbul Ticaret Odası’nın internet sitesinden de ulaşmak mümkün.
Kaynak: İstanbul Ticaret Odası.
Ali Kamil Melih Tanrıverdi’nin adı, Trileçe Dünyası adlı bir şirkette de geçiyor. Sadat yönetim kurulu üyeliğine getirilen Mehmet Naci Efe ise, Ekol Grup Güvenlik adlı başka bir şirketin de kurucuları arasında.
Sadat’ın faaliyetleri arasında uluslararası alanda askeri ve iç eğitim, savunma danışmanlığı ve mühimmat alımı gibi hizmetler sayılıyor. Operasyonel askeri güce sahip olmadıklarını, yasadışı faaliyetlerde bulunmadıklarını söylüyorlar.
Adnan Tanrıverdi, kuruluş amaçlarını Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yetişemediği İslam ülkelerine hizmet götürmek olarak açıklamış. Öte yandan Türkiye’de Sadat dışında benzer bir amaçla kurulmuş şirket bulunmuyor. TSK’nın bu ülkelere neden askeri hizmet yetiştirmesi gerektiği siyasi bir soru. Ancak Türkiye’nin de içinde yer aldığı “Teröre Karşı İslam İttifakı” diye bir oluşum bulunuyor. İttifak İslam dünyası içinde hükümetlerarası terörle askeri mücadele amacıyla 2015 yılında oluşturulmuş. Ancak NATO benzeri formel bir ordusu yok.
Şirketin Müslüman ülkeleri önceliklendirdiği gizli bir bilgi değil. Sadat internet sitesinde kendisini şöyle tanımlıyor: “Uluslararası alanda silahlı kuvvetlerin ve iç güvenlik güçlerinin organizasyonu amacıyla, stratejik danışmanlık, özel savunma ve güvenlik eğitimleri ile donatım alanlarında hizmet vererek, İslam ülkeleri arasında savunma ve savunma sanayi işbirliği ortamı oluşturmak ile İslam dünyasının kendine yeterli bir askeri güç olarak da dünya süper güçleri arasındaki hak ettiği yeri almasına yardımcı olmak.” Yani şirketin tek amacı kâr değil; belli bir küresel konstelasyon varsayımı üzerinden güç dengelerinin İslam lehine değişmesi ülküsüne hizmet etmek istediklerini deklare ediyorlar.
Sadat’ın hizmetlerinin Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda dost ve müttefik ülkelerin silahlı kuvvetleri ve polis teşkilatlarına mahsus olduğu belirtilmiş. Eğitim paketleri arasında, nizami eğitim, gayri nizami harp eğitimi (kontrgerilla), polis özel harekat eğitimi, keskin nişancılık eğitimi, suikast teknikleri gibi eğitimler yer alıyor.
Dünyada da muadilleri var
Dünyada Sadat gibi faaliyet gösteren 90’dan fazla askeri şirket bulunuyor. Özel askeri şirketler, “paralı asker”, dolayısıyla vekalet savaşı kavramlarının, küreselleşmiş ve endüstrileşmiş halini temsil ediyor.
İlginizi çekebilir: Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmalara paralı askerler gitti mi?
Farklı coğrafyalarda profesyonel askeri hizmet veren bu şirketler, bu işi kâr amacıyla yerine getiriyor. Ancak devletlerin gizli operasyonlarında da rol aldıkları öne sürülüyor. Küreselleşme ve neoliberal politikalar sonucu devletlerin güvenlik harcamalarını en aza indirmek ve başka coğrafyalardaki operasyonlarda iz bırakmak istememelerinin, endüstrinin oluşumuna zemin hazırladığı düşünülüyor.
Bu şirketlerin en bilinen örnekleri, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Britanya, İsrail gibi ülkelerde yer alıyor.
Uluslararası hukuk sisteminde doğrudan özel askeri şirketlerin hukuki statülerini düzenleyen bir norm yok; onlar da uluslararası hukukun norm ve kurallarına tâbi. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, özel askeri şirketleri ve faaliyetlerini “paralı askerlik” faaliyeti olarak tanımlıyor. Cenevre Sözleşmesi’ne atıfla “yasadışı muharebe unsuru” olarak gördüğü bu yapıların kullanılmasına da karşı.
En bilineni olan ABD’deki Blackwater, yeni adıyla Xe, Irak’ın işgali sırasında yaşanan katliamlar ve çatışmalardaki rolü ile gündeme gelmişti. Bu şirket dünyanın her yerinde faaliyet gösterebiliyor. ABD’nin birçok operasyonunda ve önemli diplomatların korunmasında görev alıyor. Hatta Sadat’ın kurucusu Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin de Blackwater’ı örnek alarak bu yola çıktığı söyleniyor.
Rusya’daki Wagner Grup da 2014 yılında Rusya’nın başlattığı Ukrayna operasyonlarıyla biliniyor. Wagner Grup’un faaliyetlerinin en yoğun olduğu bölgeler Suriye, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Sudan, Venezuela gibi ülkeler. Özellikle Rusya’nın Suriye’ye müdahalesiyle Wagner’in yetiştirdiği personel de çatışmalarda rol almış.
Sadat da bu şirketler gibi faaliyet gösteriyor. Bu uluslararası şirketler, belli ideolojik hatlardan bahsetmek mümkün olsa da, dünyanın her yerinde sözleşmeler imzalıyor ve bu işi kâr için yapıyor. Ki bu bile yeterince tartışmalı.
Melih Tanrıverdi ise amaçlarının sadece para kazanmak olmadığını, bir misyon uğruna çalıştıklarını aktarmış. Sadat’ın kurucularından Ersan Ergür de Sadat’ın görev alanının İslam coğrafyasında, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin resmi silahlı kuvvetlerine eğitim ve danışmanlık vermek olduğunu vurguluyor. Sadat, “İslam Birliği Savunması” oluşturmayı amaçlıyor.
Zaten Sadat ismi de Arapça’da “önder” anlamına gelen seyyid kelimesinin çoğul hali. Şirketin logosunda yeşil renkle işaretli alanların, 27’si Asya, 28’si Afrika, dördü Avrupa, ikisi de Güney Amerika kıtasındaki, nüfusunun çoğunluğu Müslüman 61 ülkeyi temsil ettiği söyleniyor. ASSAM’ın logosunda da aynı harita var.
Sadat Türkiye’de faaliyet gösteriyor mu?
Sadat’ın Türkiye’de paramiliter yapılar yetiştirmek amaçlı faaliyet gösterip göstermediği de zaman zaman gündeme geliyor. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 2018 yılında yaptığı açıklamada, Tokat ve Konya’da silahlı eğitim kamplarından söz ederek Sadat’ı işaret etmişti. Sadat ise kampları reddetti. Konuyla ilgili “Anayasal düzene karşı işlenen suçlar” kapsamında soruşturma açıldı, ancak sonuçla ilgili açık kaynaklarda bir bilgi bulunmuyor.
Sırasıyla kaynaklar için tıklayın.
Adnan Tanrıverdi Ocak 2018’de HaberTürk’e verdiği röportajda Sadat’ın Türkiye’de, emniyet teşkilatına, TSK’ya ve başka hiçbir kuruma, örgüte veya sivil şahsa danışmanlık ve eğitim hizmeti vermediğini aktarmış. Kuruculardan Ersan Ergür de Türkiye’deki hukuki mevzuat müsait olmadığı için herhangi eğitim vermediklerini söylemişti. Kendi sitelerinde de eğitim için TSK’nın arazisini kullanmadıklarını, kendi ofisleri dışında tesisleri olmadığını aktarmışlar.
Mevcut mevzuata, yani silahlı kuvvetler, emniyet genel müdürlüğü, jandarma genel komutanlığı, sahil güvenlik kanunlarına göre, silahlı güç kullanma tekeli devlet otoritesine ait. Dolayısıyla Türkiye sınırları içerisinde bir şirketin askeri faaliyet göstermesi yasal değil.
Sadat faaliyetlerini 5201 ve 5202 sayılı kanunların hükümlerine göre yürüttüğünü aktarıyor. 5201 sayılı kanunda silah gibi “kontrole tâbi malzeme listesi”nde yer alan kalemlerin Milli Savunma Bakanlığı sorumluluğunda olduğu belirtiliyor. 5202 sayılı Savunma Sanayi Güvenliği Kanunu ile anlaşmalarda yer verilen teknoloji ve teçhizatı sahasında araştırma, geliştirme konularında çalışan şahıslara ait bilgi, belge ve hizmetlerin güvenliğinin ve korunmasının sağlanması amaçlanıyor. Ancak bu kanunlarda Sadat gibi silahlı askeri eğitim kuruluşlarının Türkiye’de faaliyet göstermesine izin veren bir hüküm bulunmuyor.
AK Parti ile bağına dair iddialar
Sadat, 2012 tarihli ve “Bakanlık onaylı Kontrgerilla Merkezi: Suriye çeteleri silahlandırıp eğitiyorlar” başlıklı bir haberle tanındı. MİT kaynaklarına dayandırılan haberde Sadat’a dair bugün de gündeme gelen tüm iddialar ilk kez dile getirilmişti.
Sadat’ın AK Parti’nin talimatıyla ve istişarelerde kurulduğu iddiaları da biliniyor. Sadat internet sitesinde şirket ana sözleşmesinin İstanbul Ticaret Odası’na sunduktan sonra, projelerinin tanıtılması amacıyla hükümet üyeleri ve bazı milletvekilleriyle görüşmeler yapıldığını söylüyor. Şirket bu görüşmelerin tamamen bilgilendirme amacıyla yapıldığını savunuyor.
Ancak Adnan Tanrıverdi’nin 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından devlet bürokrasisiyle sık sık yan yana geldiği biliniyor. 2016 yılında Tanrıverdi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı olarak atanmıştı. Aralık 2019’da Uluslararası İslam Birliği Kongresi’nde “Mehdi gelecek” açıklamalarıyla tepki toplayan Tanrıverdi, 2020 yılında bu görevinden istifa etmişti. Askeri akademilerinin kapatılıp Milli Savunma Üniversitesi’nin kurulmasında da Tanrıverdi’nin rol oynadığı söyleniyor. Adnan Tanrıverdi'nin 2018 yılında Afrin harekatı öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığındaki "Güvenlik Zirvesi"ne katılması da dikkat çekmişti. Erdoğan ve Tanrıverdi’nin tanışıklığının 1994 yılına dayandığı aktarılıyor.
Sadat’ın 15 Temmuz gecesi sokakta olduğu ve darbeyi bastırmada önemli rol oynadığı da belirtiliyor. Amerika Girişim Enstitüsü’nden Micheal Rubin 2017’de yazdığı bir yazıda darbe gecesi kalabalık üzerine açılan ateşlerden Sadat üyelerini sorumlu tuttu. Ancak açık bir kaynak göstermedi.
Sadat ise bu iddiaları reddediyor. Ersan Ergür, Sadat’ın o gece ticari bir şirket olarak değil, Sadat’ı oluşturan fertler olarak darbeye karşı durduğunu, silahlı olmadıklarını söylüyor.
Denetleniyor mu?
Sadat’ın devlet aygıtlarının sorumlu olduğu alanlarda eğitimler veriyor olması, akıllara denetlenip denetlenmediği de getiriyor.
2016 yılında gazeteci Çiğdem Toker, Milli Savunma Bakanlığı’nın şirketle ilgili “Denetleme görevimiz yok” dediğini aktarıyor. Danışman kadrosunda Abdurrahman Dilipak’ın yer aldığı şirket, kurulduktan sonra denetim için MSB’na başvurmuş; fakat bakanlık savunma sanayi hizmet sektörüyle ilgili bir denetim görevleri bulunmadığını bildirmiş. Şirket savunma sanayini düzenleyen 5201 ve 5202 sayılı yasalara dahil edilmesini istemiş, ancak girişimler sonuçlanmamış.
Sadat’ın faaliyetleri ve denetlenip denetlenmediğiyle ilgili mecliste çok sayıda soru önergesi de verilmiş. 2012, 2016 ve 2018 yıllarında şirket her gündeme geldiğinde, konu mecliste de tartışılmış. Önergelerin çoğu, Suriye iç savaşının şiddetlendiği 2012 yılında Sadat’ın burada muhaliflere eğitim verip vermediği ile ilgili. Ancak önergeler ya yanıtlanmamış ya da süresi geçtikten sonra bilgi içermeyen yanıtlarla geçiştirilmiş.
2016 yılında Sadat’ın adı Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki bir köyde PKK’lılara yönelik bir operasyonda 34 kişinin özel bir birim tarafından öldürülme girişimiyle gündeme gelmişti. Köylüleri öldürmek isteyen özel birimin Sadat’dan söz ettiği belirtilmişti.
2016 yılında hükümete sorulan Sadat’ın “TSK’ya alternatif mi üretiliyor” sorularına Sadat şu yanıtı vermiş: “Sadat A.Ş.’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne alternatif olmak gibi bir amacı ve iddiası yoktur. Sadece TSK’nın ulaşamadığı İslam ülkeleri üzerindeki, küresel güçlerin emekli askerlerinden oluşan şirketlerine alternatif olma gibi bir misyona sahip bulunmaktadır. Kurulduğu günden bugüne kadar herhangi bir ülke veya gruba, yurtiçinde ve yurtdışında nizami-gayri nizami veya herhangi bir konuda eğitim hizmeti vermemiştir. Sadat A.Ş.’nin yurtiçinde ve dışında herhangi bir eğitim tesis ve kampı bulunmamaktadır. Bu alandaki bütün iddialar iftiradan ibarettir.”
Sadat’ın faaliyetlerinin incelenmesi için verilen araştırma önergesi de reddedildi.
MİT ile bağlantıları
Sedat Peker iddiasını dile getirirken silahların yollanmasını Sadat’ın organize ettiğini, TSK ve MİT’in alakası olmadığını söyledi.
Ancak Sadat’ın özellikle MİT ile bağlantısı tartışılan konular arasında. Nitekim Melih Tanrıverdi, yabancı kaynaklara yaptığı açıklamada Dışişleri Bakanlığı’na, MİT’e ve Milli Savunma Bakanlığı’na kendilerinden hizmet talep eden ülkelerin taleplerini illettiklerini ve görüş istediklerini söyledi. Bu açıklamadan, Sadat’ın faaliyetlerinden MİT’in en azından haberdar olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
Sadat hangi ülkelerde faaliyet gösteriyor?
Sadat yurtdışında Türkiye’nin dış politikasına uygun ülkelerle çalıştıklarını söylüyor. Ancak bu ülkelerin isimlerini gizlilik nedeniyle açıklamıyor. Sadat’ın faaliyet gösterdiği ülkelere dair çok sayıda iddia ortaya atıldı. Türkiye’nin yurtdışı müdahalesi için önemli bir araç olarak görülüyor.
Düzensiz savaş (gayri nizami harp) eğitimi veren Sadat’ın Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkelerinden paralı askerleri eğittiği, silah ve mühimmat sağladığı söyleniyor. Afrika ülkelerinde Sudan, Somali, Libya, Tunus gibi ülkelerde yoğunlaştığı belirtiliyor. Uluslararası izleme raporları, Sadat’ın Sudan’daki Sevakin limanındaki Somali güçlerini eğitmek için askeri eğitim kampları kurduğunu söylüyor.
Sadat’ın Libya’da Hafter’e karşı savaşan güçlere destek verdiği de öne sürülüyor. 2019 yılında Sadat’ın Libya özel güvenlik şirketi ile Ulusal Mutabakat Hükümeti (GNA) ile bağlantılı milisleri eğitmek için sözleşme imzaladığı söyleniyor. Anlaşma çerçevesinde Sadat, askeri spor tesisi ve araç bakım yapısı inşa etmeyi taahhüt etmiş.
ABD ordusunun Afrika komutanlığının 28 Ağustos 2020’de ABD Genel Müfettişlik Ofisi’ne sunduğu raporda, Libya’daki Suriyeli savaşçıların Sadat tarafından eğitildiği, denetlendiği ve maaşlarını Sadat’ın verdiği söyleniyor.
Suriye ile ilgili iddialar
Uluslararası raporlar, Sadat’ın Suriye’de paramiliter birlikler, eğitim ve askeri mühimmat temini gibi faaliyetleri olduğunu söylüyor. Rusya’nın Birleşmiş Milletler için hazırladığı bir raporda, Sadat’ın Suriye’de savaşan muhalif gruplara eğitim verdiği yazmıştı. Rusya 2015 yılında Suriye ve Irak’a seyahat eden 900 paralı asker hakkında soruşturma başlatmış ve bunların birçoğunun Sadat ile doğrudan bağlantısı olduğu açıklanmıştı.
Sadat Suriye’de herhangi bir eğitim veya örgütlenme faaliyetinde bulunduğuna dair iddiaları yalanlıyor. Ancak kurulduğu günden bu yana Suriye’deki vekalet savaşlarındaki olası rolü tartışma konusu. Adnan Tanrıverdi daha önceki açıklamalarında Suriye muhalefetinin kendilerine silah temini için başvurduğunu söylemiş, ancak ne yanıt verdiklerini açıklamamıştı.
Peker’in “yardımları” ne zaman Suriye’ye gitti?
Beşar Esad yönetimine bağlı Şam ordusu ve Esad'ı destekleyen Rusya, 2015 yılında Türkiye sınırına yakın, Hatay’ın Yayladağı bölgesinin güneyindeki muhalif Türkmen savaşçılara yönelik hava ve kara operasyonu başlattı. Rusya’nın operasyonlarıyla birlikte Bayırbucak Türkmenleri Haziran 2015’te 2. Sahil Tümeni adı altında bir araya gelmişti. O dönem tümen komutanı olan Beşar Molla, Anadolu Ajansı’na “Türkiye’nin yardımları ile ayakta kaldıklarını” açıklamıştı. Bölgeye çok sayıda insani ve askeri yardım faaliyetleri yürütülüyordu.
Sedat Peker de yardımlarını o dönem göndermişti. Peker sosyal medya hesabından da yardım gönderdiğine dair paylaşımlar yapmış.
BBC Türkçe, o dönem Sedat Peker’in yardımlarının dağıtılmasından sorumlu Türkmen siyasetçiyle görüşmüş. Gelen tüm araçların Peker logolu olduğunu, silahları kimin gönderdiğinin bilinmediğini söylüyor. Peker’in bazı araçlarını El Nusra’nın ele geçirdiğinden de söz ediyor.
Sadat’ın El Nusra ile bağı nedir?
El Nusra, 2012 yılında yayınladığı bir video ile kurulduğunu duyurdu. 2013 yılında El-Kaide’ye bağlılığını açıkladı. Ancak daha sonra El-Kaide’den ayrıldıklarını söyleyerek isim değişikliğine gitti. 20 Ocak 2017’de ise birçok selefi cihatçı grup birleşme anlaşmasıyla Heyet Tahrir el-Şam (Şam’ın Kurtuluşu) adlı yeni grubu oluşturdu. Bugün İdlib’in büyük kısmı HTŞ’nin kontrolü altında.
El Nusra veya HTŞ birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanımlanıyor. Türkiye’de de terör örgütü kabul ediliyor; ancak Türkiye’nin El Nusra’ya doğrudan ve örtülü destek verdiği uzun zamandır dile getirilen bir iddia. 2015 yılında Britanyalı The Independent gazetesi Suudi Arabistan ve Türkiye’nin “Suriyeli isyancılara destekleri bakımından el-Nusra ile birleşik bir komuta yapısı olan Fetih Ordusu’na odaklandıklarını” öne süren haber de yayınladı. MİT’in, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) üzerinden silah gönderdiği iddiaları da var.
Sadat’ın da iç savaşın başından beri El Nusra ve diğer isyancı grupları eğittiği ve desteklediği ileri sürülüyor.
Öte yandan bölge uzmanlarına göre El Nusra, hükümetlerden aldığı desteklerin yanı sıra, Suriye’deki ılımlı muhalif gruplara aktarılan silahları ve lojistiği de ele geçirerek büyüdü.
MİT tırları olayı
Hatay’da yakalanan ve kamuoyunda “MİT tırları” davası olarak bilinen silah yüklü tırlar, Türkiye’nin Suriye’deki cihatçı örgütlere yardım ettiği iddialarını güçlendirmişti.
19 Ocak 2014’te Suriye’ye giden üç tır jandarma ve polis operasyonuyla durduruldu. Gelişmeyi ilk Radikal ve Aydınlık gazeteleri haber yaptı. Yetkililere göre tırlardaki malzeme, devlet sırrı idi. Tırların durdurulması ile ilgili savcı, asker ve polisler hakkında soruşturma başlatıldı.
29 Mayıs 2014 tarihinde Cumhuriyet gazetesi “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” başlığıyla bir haber yaptı. Haberde tırların durdurulduğu operasyondan fotoğraflar ve bilgiler vardı. Tırlarla Suriye’deki gruplara silah ve cihatçı sevk edildiği iddia ediliyordu.
Haberi “Casusluk faaliyeti” olarak tanımlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapılanın Bayırbucak Türkmenlerine destek vermek olduğunu savunmuştu. Haklarında soruşturma açılan Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül 26 Kasım 2015’te tutuklandı.
Can Dündar konuyla ilgili “casusluk” ve “silahlı terör örgütüne yardım” suçlarından açılan davada 27 yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Dündar dava sürerken Almanya’ya yerleşti ve gazetecilik hayatına orada devam ediyor. Aynı davada yargılanan eski yazı işleri müdürü Erdem Gül de Şubat 2016’da Dündar ile birlikte tahliye edildi. Şu anda Adalar Belediye Başkanı.
Sözün özü Sadat, geçmişi epey eskiye giden paramiliter bir geleneğin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan siyasi konjonktürdeki karşılığı gibi duruyor. Bugüne kadar adı uluslararası hukuka konu olacak kadar büyük bir kapasite isteyen operasyonlarla gündeme gelmedi. Ancak devletin meşru şiddet tekelinin, dolayısıyla demokratik denetim mekanizmalarının dışında bir askeri kapasitenin oluşmuş olması ihtimali, kuruma yönelik kaygıları besliyor. Meclisin denetim araçlarına karşı kayıtsızlık, yapılan açıklamaların zayıflığı ve kurumun şeffaflık eksikliği de kaygıların giderilmesi önünde engel.