Soner Yalçın’ın Kara Kutu: Yüzleşme Vakti isimli kitabında bugün bildiğimiz anlamıyla “modern tıp” anlayışının Rockefellerlar eliyle inşa edildiği iddia edilirken, Rockefellerların tıp öğrenimini kökünden değiştirdiği (sf. 36) öne sürülüyor. İddialar bununla da kalmıyor; değişim sürecinde Yalçın’ın “kadim”lik atfettiği homeopati başta olmak üzere osteopati ve naturopati gibi uygulamalara karşı bir “cadı avı” başlatıldığı (sf.40) ve bunların müfredatlardan kaldırılmasının müsebbibinin de yine Rockefellerlar olduğu iddia ediliyor.
Hayatın akışı içinde karşılaştığımız bazı olgu ve olaylara yönelik tutumumuz, her zaman nesnel gerçekliklerden beslenmeyebiliyor. Benimsediğimiz ideolojik tavır, gerçeğe bakışımızı şekillendirebiliyor. Ancak bir olgunun gerçekliğinin, bizim ona nasıl baktığımızdan bağımsız olabileceğini kabul etmeden bir araştırmaya giriştiğimizde, gerçeği bükme arzumuz açığa çıkıyor. Gerçek olduğuna inandıklarımızla gerçekler çatıştığında, burnumuzun dibindeki çelişkileri görmezden geliyoruz. Yalçın’ın kitabın genelinde seçtiği anlatım buna bir örnek.
Örneğin Yalçın’a kalırsa, (sf. 40) 1810’lu yıllarda ortaya çıkan “kadim” homeopati, 1820’li yıllarda geliştirilen naturopati ve yine 19. yüzyılın ilk yarısında temelleri atılan osteopati, “cadı avı”na maruz kalan uygulamalar arasında yerini alırken, Rockefellerların hışmıyla müfredatlardan çıkarılmış.
Gelgelelim 15. yüzyılın ortasında Kopernik’in “bilimsel devrim”in fitilini ateşlemesiyle emeklemeye başlayan, 17 ve 18. yüzyıllarda serpilen aydınlanmanın getirdiği entelektüel birikimle ivmelenen ve 19. yüzyıla damgasını vuran, sonrasında da gelişimini aralıksız sürdüren modern tıp ise, Yalçın’a göre homeopati ve benzerleri kadar “kadim” değil.
Bir diğer yandan Rockefellerların tarih sahnesine çıkışına sebep olan 1839 doğumlu John D. Rockefeller’ın modern tıbbı tanımlayan faaliyetlere imza atmış olması tarihsel olarak olası da değil.
Hangisi daha acı emin değiliz: Modern tıbbın ardındaki tüm tarihsel birikimin göz ardı edilerek bütün kazanımların aslında bir kapitalist komplonun parçası olarak Rockefellerlara mal edilmesi mi, yoksa “kadir-i mutlak” Rockefellerların ürünü olduğu iddia edilen modern tıbbın gelişimi adına emek harcayan tüm doktor ve araştırmacılara bir çeşit işbirlikçi muamelesi yapılması mı?
Tersine bir vaka çalışması: Kuzey Kore
Yalçın’ın Rockefellerlara yüklediği tüm dünyada tıp müfredatlarını şekillendirme misyonunun gerçekliğini araştırmak teoride mümkünse de, pratikte böyle bir iddiayı çürütme girişimi sırasında karşımızda uçsuz bucaksız bir umman çıkıyor. Çünkü her ülkenin tarih içerisindeki tıbbi gelişim serüveni birbirinden farklı aşamalardan geçiyor. Dünyayı birler ve sıfırlarla okumayanlar için, bu serüvenleri “Rockefellercılar ve diğerleri” diye özetlemek pek mümkün değil. Birler ve sıfırları Yalçın’a bırakıyoruz.
Bu nedenle Yalçın’ın ABD merkezli kurgusunun dünyanın farklı ülkelerinde ne ölçüde karşılık bulduğunu seçmece örnekler üzerinden anlatmak yerine meseleye farklı bir açıdan yaklaşalım dedik.
Rockefeller ailesi küresel kapitalizmin sembollerinden. Bu aileye bağlı olduğu iddia edilen kurumların girmeye en çok zorlanacağı ülke olsa olsa dış dünyayla minimum düzeyde temasa geçen, sosyalist bir ülke olabilir. Günümüzde bu ülkelerin en radikal örneği de Kuzey Kore adıyla bildiğimiz Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC).
Eğer dünya genelinde tıp müfredatları Rockefeller’ın arzusu doğrultusunda kötücül “modern tıp” pratikleriyle donatılıyorsa, Kuzey Kore’de bu pratiklere pek rastlamamamız lazım.
Ancak durum pek öyle değil.
1955 tarihli bir CIA raporu: Kuzey Kore’de tıp eğitimi
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Kore yarımadası 38. paralel sınır olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Paralelin kuzeyinde Sovyetlerin, güneyinde ise ABD’nin hakimiyeti söz konusuydu. 1948 yılında KDHC kuruldu ve hemen iki yıl sonra, 1950’de Kore Savaşı patlak verdi. 1953’te çatışmalar sona erdi ve ateşkes sağlandı. Ancak Kore yarımadasında tam anlamıyla barış sağlandığını düşünmek oldukça naifti.
Nitekim ABD’nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı (Central Intelligence Agency, CIA) yarımadayı yakından izlemeyi sürdürdü. KDHC’nin kuruluşundan yedi, savaşın bitiminden iki yıl sonra CIA tarafından hazırlanan 15 Kasım 1955 tarihli rapor, tam olarak konumuz hakkında. Başlığı “Kuzey Kore’de Tıp Eğitimi”.
İlgili CIA raporuna internet erişimi bulunan herkes kurumun internet sayfasından ulaşabilir. ABD’de “Freedom of Information Act” kapsamında, belirli CIA belgeleri, yayınlanmalarının üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra halka açılıyor. Türkiye’de kimi zaman CIA’in bu açık arşivinden alınan belgeler, “gizli belgeler” adıyla haberleştiriliyor. Ancak bunlar ilgili gazetecilerin keşfettikleri “gizli belgeler” değiller. editörümüz Ali Osman Arabacı’nın Komplo teorileri hakkındaki yazısına göz attıysanız hatırlarsınız: Yalçın, Rockefeller Vakfı’nın internet sitesinde yayınlanan arşivinden erişilebilen belgelerin “Rockefeller’ın Kozmik Odası”ndan olduğunu iddia etmişti. Google’da arama yapmayı bilen herkesin erişebileceği belgeler üzerine böyle hikayeler yazmamak gerek.
CIA raporunda Mart 1955 itibariyle KDHC’de yaklaşık bin 500 tıp öğrencisi olduğu, bunların yaklaşık 200’ünün farmakoloji okuduğu, 200’ünün ise cerrahi, doğum, çocuk hastalıkları ve başka alanlarda uzmanlaşmak için eğitim gördükleri ifade edilmiş. Yaklaşık 100 öğrencinin Sovyetler Birliği’nde tıp eğitimi gördüğü belirtilirken, masraflarının KDHC tarafından karşılandığı da ifade edilmiş.
Raporda yaklaşık 900 öğrencinin kayıtlı olduğu belirtilen Pyongyang Tıp Okulu’nda izlenen müfredata da yer verilmiş:
- Marksizmin temelleri
- Kore İşçi Partisi Mücadele Tarihi
- Anatomi
- Histoloji
- Kimya
- Fizyoloji
- Farmakoloji
- Patoloji
- Bakteriyoloji
- Hijyen
- Epidemiyoloji
Okulda bazı başka derslerin de verildiği belirtilmiş: Cerrahi teknikler, iç hastalıklar, doğum, çocuk hastalıkları, jinekoloji, göz hastalıkları, nöroloji, psikiyatri, dermatoloji, sifiloloji, bulaşıcı hastalıklar, adli tıp...
“Marksizmin Temelleri” ile “Kore İşçi Partisi Mücadele Tarihi” gibi endoktrinasyon amaçlı dersleri bir yana koyarsak, KDHC’nin ilk dönemlerinde modern tıbbın müfredattaki merkezi yeri epey belirgin.
KDHC’de “geleneksel tıp” pratikleri: Koryo
Öte yandan Kore yarımadasının hem kuzeyinde hem de güneyinde “geleneksel tıp” olarak adlandırılabilecek bazı pratiklere rastlamak da mümkün. KDHC’de ise bu pratiklerden en öne çıkanı Koryo olarak isimlendiriliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) “Traditional medicine in the South-East Asia Region” başlıklı bir raporunun KDHC yetkilileri tarafından hazırlanan bir bölümünde, Koryo detaylı bir biçimde açıklanmış ve bu pratiğin 5 bin yıl öncesine uzandığı söylenmiş. 1948 sonrasında Koryo araştırma merkezleri oluşturulmuş.
2013 yılında yayımlanan bir akademik çalışma “Kuzey Kore’nin Sağlık Hizmetleri Sistemine Bakış” başlığını taşıyor. Bu çalışmada yer verilen bir tablo ise dikkat çekici. Anlaşılan üniversitelerde KDHC’nin “geleneksel tıp” olarak gördüğü Koryo’nun eğitimi veriliyor. Ancak bu eğitimin verildiği departmanlar ile modern tıp eğitiminin verildiği departmanlar ayrı.
İki sütuna da yayılan konular her iki departmanda da okutuluyor.
“a)” ile belirtilen konulara klinik tıp bölümünde daha fazla saat ayrılıyor.
Koryo, temelde devlet eliyle canlı tutulmaya ve geliştirilmeye çalışılan bir tıbbi pratik olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar KDHC tarafından “kadim” görülüyor olsa da, 1950’lerden itibaren Koryo’ya bazı modern tıp pratiklerinin dahil edilmeye çalışıldığı da net bir biçimde görülüyor. Şaşırtıcı olmasa gerek...
Ekim 2017’de yayınlanan ve KDHC’nin bu çabalarına odaklanan bir makalede, konu hangi pratiğin hangi durumlarda uygulandığı olduğunda, doktorların tecrübesiyle mevcut kaynakların belirleyici olduğu ifade edilmiş. Modern tıp pratiklerinin Koryo pratiklerine göre pahalı olması, daha az maliyeti olan Koryo’nun tercihinde önemli bir etmen oluyormuş.
Öte yandan KDHC’deki Koryo eğitimi ve uygulamalarının sonuçlarına dair araştırmacıların elinde pek fazla bilgi bulunmuyor.
Ancak Koryo’nun KDHC’de uygulanışındaki temel etmenin ülkedeki hakim ideolojik yapı ve ekonomik koşullar olduğu iddiasına denk gelmek mümkün. Geçmişte Japon sömürgecilerin Kore’nin geleneksel değerlerini aşağılamasının doğurduğu tepki, batıdaki tıp anlayışına karşı ülkenin kendi “geleneksel tıp” anlayışını öne çıkarma çabası, ekonomik sebeplerle ilaçlara erişim zorlaştığında Koryo pratiklerinin daha erişilebilir olması, Koryo’yu ayakta tutan sebeplerden.
Fakat yeniden vurgulanmak gerekir ki, KDHC’de Koryo’nun varlığı modern tıp pratiklerinin terk edilmesine neden olmamış. Aksine modern tıp, Koryo’ya “sızmış”. Nitekim modern tıbbın getirileri, bu pratiğin temellerinin müfredatlarda ülkenin kuruluşunun ilk yıllarından itibaren yer almasıyla özümsenmiş gibi duruyor. Diğer yandan ideolojik tutumun da etkisiyle “geleneksel tıp” pratiklerinin hayatta kaldığını söylemek mümkün.
Modern tıbbın alâmet-i fârikası: Kuzey Kore’de aşılanma oranları
Görünen o ki günümüzde KDHC’nin aşılarla derdi yok. WHO ve UNICEF tarafından sunulan 2018 yılı istatistiklerine göre birçok aşıda KDHC toplumunun yüzde 100’e yakını aşılı durumda. Bu aşılar arasında Yalçın’ın kitabında diline doladığı DPT (difteri-boğmaca-tetanoz) aşılarını da görmek mümkün.
Özetle görünen o ki tıp müfredatları “Rockefeller ürünü” modern tıp pratikleriyle donatılmasından Kuzey Kore de nasibini almış. Kuzey Kore, “öldürücü” pratiklerle etrafı sarılan, “aşılarla hasta edilen” bizlerden daha iyi durumda değil denebilir gibi görünüyor.
Ya da belki dünyanın birçok yerinde olduğu gibi KDHC’de de modern tıp pratiklerinin ve aşıların değeri biraz olsun anlaşılmış ve ülkede bu doğrultuda adımlar atılmıştır. Kim bilir…