Soner Yalçın tarafından kaleme alınan Kara Kutu: Yüzleşme Vakti isimli kitapta ilaçlar ve aşılar gibi halk sağlığını yakından ilgilendiren konularda birçok iddia ortaya atılıyor. Ayrıca kitapta kişiler ve şirketler üzerine kurulmuş bolca iddia da mevcut. Ek olarak Yalçın’ın kitap boyunca dozunu yüksek tuttuğu araçlardan biri de komplo teorileri. Kara Kutu örülürken en çok kullanılan harcın yıllardır dillendirilen belirli komplo teorileri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu yazıda, kitapta yer alan örnekler üzerinden komplo teorilerine genel bir bakış atıp, komplo teorilerinin gerçeklere nasıl zarar verebileceğinin altını çizeceğiz.
İlginizi çekebilir: Komplo teorileri II: Bilimsel görünme çabası
İlginizi çekebilir: Komplo teorileri III: Sağlığımızı korumak için ne yapabiliriz?
Komplo teorisi nedir?
Konuyu daha iyi anlayabilmek adına komplo kelimesinin etimolojisine bakmakta fayda var. Komplo (conspiracy), Batı dillerine Latince’den geçmiş “con” (birlikte, beraber) ve “spiratio”nun (ruh, nefes) birleşimi olan “conspirare” sözcüğüne dayanıyor ve “birlikte nefes almak” anlamına geliyor. Nişanyan Sözlük’te yer alan bilgilere göre komplo kelimesi dilimize, geçtiğimiz yüzyıl başında, Fransızca’da küçük entrika anlamına gelen ‘complot’ kelimesinden geçmiş. Bugün bu kelime “gizli tertip” anlamıyla kullanılıyor.
Komplo teorisi, TDK’da “bir kimse, kuruluş veya ülkeye karşı gizlice, zarar verici tuzak kurulduğu varsayımına dayanan düşüncelerin tümü” diye tanımlanmış. Collins Dictionary’de ise komplo teorisi “bir grup insanın gizli bir biçimde bir takım insanlara zarar vermeyi ya da bazı şeylere ulaşmayı amaçladığına duyulan inanç” olarak açıklamış.
Yalansavar’da konu hakkında yazılan bir yazıda insanlar tarafından üretilen komplo teorilerinin doğal olarak insanlık tarihi kadar eski olduğu, ancak 19. yüzyılda ulus devletlerin çoğalmasıyla beraber sayılarının arttığı ifade ediliyor. Şüphecinin El Kitabı’nda ise dünyadaki bazı popüler komplo teorileri aşağıdaki gibi listelenmiş:
- Dünyayı yöneten ve her şeye gücü yettiği iddia edilen elitler (Rothschild ve Rockefeller aileleri gibi)
- Büyük olayların arkasında olduğu iddia edilen gizli örgütler (Masonlar ve Illuminati gibi)
- Bilerek yayıldığı iddia edilen hastalıklar (Domuz gribi ve kuş gribi)
- Ciddi hastalıkların saklandığı iddia edilen tedavileri (Kanser ve AIDS tedavisi gibi)
- Önemli insanlara yönelik suikastler (Kennedy gibi)
- Gizli tutulduğu iddia edilen teknolojiler
- Zihin kontrolüne yönelik iddialar
- İklimi ve jeolojik olayları kontrol etmeye yaradığı iddia edilen sistemler (HAARP gibi)
Komplo teorilerine neden ihtiyaç duyarız?
İnsanların neden komplo teorisi üretmeye yatkın olduklarına dair farklı açıklamalar var. Bu açıklamalardan biri, beyin ve uzak tarihimizle alakalı. Profesör Mark Lorch, komplo teorilerinin düzenli olarak ortaya çıkmasının nedenlerinden birinin, dünyaya kendi yapılarımızı oturtma arzumuz ve çok gelişmiş örüntü tanıma yeteneğimiz olduğunu ifade ediyor. Buna göre, insan baktığı bulutlardan, dağlarda oluşan gölgelere kadar birçok şeyde bir örüntü arayışında. Yani karşılaştığımız şeylere anlamsız olsalar da bir anlam vermeye meylediyoruz. Misal, 2016 yılında yapılan bir çalışma, anlam arayışı ile komplo teorilerine inanç arasında bir korelasyon olduğunu göstermiş.
Dış dünyada görülebilen bir nesneyi, şekli veya sesi belirsiz uyaranları yanlış anlama veya onlara yeni anlamlar yükleme durumuna pareidolia adı veriliyor.
“Proportionality bias” olarak bilinen yanlılığın da komplo teorilerine inanmamızda etkili olduğunu ifade edebiliriz. Türkçeye “orantılılık yanlılığı” şeklinde çevirebileceğimiz bu yanlılık, büyük olayların yine büyük nedenleri olduğu varsayımından ileri geliyor. Ayrıca “confirmation bias” yani görüşlerimizi destekleyen kanıtlara inanıp düşündüklerimizle çelişen kanıtları görmezden geldiğimiz “teyit yanlılığı” da komplo teorilerinin bu kadar ilgi görmesinin nedenlerinden.
Komplo teorileri üzerine araştırma yapan önemli akademisyenlerden Michael Barkun’a göre; bu tarz teoriler “hiçbir şey tesadüf değildir, hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve her şey birbirine bağlıdır” gibi önermelerden oluşur. Dolayısıyla komplo teorilerinin mutlak iyi ve mutlak kötü arasında dikotomik bir ilişki varsayan ikili düşünce yapısına sıkı sıkıya bağlı olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Komplo teorileri ve onları üreten teorisyenlerin motivasyonunu anlamak için bize yardım edecek son kavramlardan biri de Dunning-Kruger etkisi. Bu etki basit anlamda “bir konu hakkında daha az bilgi sahibi olan kişilerin, daha çok bilgi sahibi olan kişilerden daha fazla şey bildiklerini sanmaları\" olarak tanımlanabilir. Örneğin 2018’de aşı karşıtları üzerinden Dunning-Kruger etkisini test etmek isteyen bir araştırma, aşı karşıtlarının tıbbi uzmanlardan daha çok şey bildiklerini düşündüğünü ortaya çıkardı.
Yine 2018’de yapılan başka bir araştırmaya göre değişimden korkanlar komplo teorilerine inanmaya daha yatkın. Buna göre “Bu ülkede ‘gerçek Amerika’ diye bir şey var ve ortak değerleri paylaşmayanlar bunun dışında kalıyor” ya da “Amerika’nın en önemli değerleri günden güne çökertiliyor” gibi ifadelere katıldığını belirten 3 bin 500 adet yetişkin ABD vatandaşının, aynı zamanda “Medya gücü elinde bulunduranların kuklasıdır” ve “Siyasette ya da uluslararası ilişkilerde hiçbir şey tesadüfen gerçekleşmez” gibi ifadelere de katıldıkları görüldü.
Rockefeller her şeye kadir olabilir mi?
Dünyadaki popüler komplo teorilerinden biri de dünyayı yöneten ve her şeye gücü yeten bazı ailelerin olduğu iddiası. Bu komplo teorisine göre bazı aileler dünyadaki birçok gelişmeye kendi istekleri doğrultusunda yön veriyor. Kara Kutu’da bu aile, “ölüm imparatorluğu” olarak bahsedilen Rockefeller olarak karşımıza çıkıyor. Kara Kutu’da geçen bazı iddialara göre Rockefeller, dünyadaki tıp sektörünü ele geçirerek, insanları tedaviye dayalı batı tıbbına mahkum kıldı. 1970’li yıllarda NATO toplantısı Rockefeller’ın evinde yapıldı ve sağlık konusunda ilk kararlar alındı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Rockefeller tarafından kurulan bir organizasyondu. Türkiye’deki bazı üniversitelerin tıp fakülteleri Rockefeller’ın verdiği paralarla açıldı. İlk Yüksek Öğretim Kurumu Başkanı (YÖK) ve Bilkent Üniversitesi’nin kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı da Rockefeller’ın adamıydı.
Dünyadaki bazı olayların Rockefeller ile ilişkilendirilip, komplo teorisine dönüştürüldükten sonra piyasa sürülmesi aslında yeni değil; ABD’de uzun süredir yaygın. 2003 yılında çıkan ve editörlüğünü Peter Knight’ın yazdığı iki ciltlik “Conspiracy Theories in American History: An Encyclopedia” isimli kitapta ABD tarihindeki neredeyse tüm komplo teorileri listeleniyor. Doğal olarak kitapta “ölüm imparatoru” Rockefeller’a da birkaç sayfa düşüyor. Knight, Rockefeller ailesinin ABD komplo teorileri tarihinde nevi şahsına münhasır bir yeri olduğunun altını çiziyor. Kitapta Rockefeller’la ilişkilendirilen komplo teorilerinden biri de, tıp dünyasına yön verdiği ve bütünsel tedavileri yok ederek ticari tıbbı insanlara dayattığı.
Kara Kutu’nun “big pharma” olarak bilinen ve “dünyadaki ilaç şirketlerinin daha çok para kazanmak için hastalıkları yaydığını ve çoğalttığı” vehminden nasibini aldığını da söyleyebiliriz. Buna göre yine Rockefeller’ın da işin içinde olduğu bir grup insan, büyük ilaç şirketleri yardımıyla insanlar üzerinden büyük kârlar elde ediyor. Yalçın’ın ifadesiyle “gıdalarla hastalandırıyorlar, ilaçlarla öldürüyorlar.”
Örneğin, thefreedomarticles.com isimli internet sitesinde yer alan 2014 tarihli “Batı tıbbı, Rockefeller tıbbıdır” başlıklı bir yazı, Yalçın’ın kitapta Rockefeller ve ‘big pharma’ ile ilgili iddialarının neredeyse tıpkısı. Yine NCBI’da yer alan 2011 tarihli bir makale de benzer iddialarla örülü. Yani Yalçın’ın iddialarını yıllar önce ABD’de konuşulan komplo teorilerinin yeniden dillendirilmesi olarak da anlayabiliriz.
‘Big pharma’ komplo teorileri sıradan insanların aklını karıştırarak, istenmedik durumlara da yol açabilir. Bu tehlikeye parmak basan bir makale, Wisconsin Üniversitesi’den Robert Blaskiewicz tarafından kaleme alınmış. “The Big Pharma conspiracy theory” başlıklı makaleye göre ‘big pharma’ komplo teorileri diğerlerinden daha tehlikeli olabilir. Çünkü hastalar ve yakınları tedavisi olmayan ciddi bir hastalığı kabullenmek zorunda kaldıklarında güçsüzleşir. Yapılacak bir şey kalmadığında insanlar bir suçlu arayışına girer. Bu durumda ilk düşman elbette ‘big pharma’ olacaktır. Çünkü bir talihsizliğin sebebi, o talihsizlikten yararlanandır!
Skeptoid isimli internet sitesinde 2006’dan beri ses getiren podcastlere imza atan Brian Dunning da, 19 Eylül 2017’deki yayınında bu komplo teorilerine değinmiş. Dunning, her şeyi big pharma’ya yormanın tıbbın içinde bulunduğu sorunların üstünü kapattığını, kişilerin bu komplolara inanmadan önce sorgulaması gerektiğini ifade ediyor.
Kozmik oda güzellemesi
Bu bölümde son 10 yılda bazı dava süreçlerine paralel olarak medyanın sıkça kullandığı “kozmik oda” tabirine yakından bakmakta fayda var. Kozmik oda, TDK sözlüğünde “yetkili görevlilerin girebildiği ve çalışabildiği, içinde ülke için çok önemli belgelerin bulunduğu yer” olarak tanımlanıyor. Kozmik odanın İngilizce karşılığı ise ‘cosmic top secret’ (CTS). Cosmic top secret, aslında NATO’nun dört güvenlik sınıflandırmasından yalnızca biri. Yani NATO’nun bir belgeyi CTS olarak işaretlemesi onun gizlilik derecesini gösteriyor.
Yalçın tarafından “kozmik oda” olarak nitelenen arşivlere “dimes.rockarch.org” isimli internet sitesinden ulaşılabiliyor. Sitedeki çevrimiçi arşivde birçok ülke, kişi ve kurum hakkında belgeler mevcut.
805, Türkiye’nin arşivdeki katalog numarasını temsil ediyor. Arşivde yer alan diğer ülkeler de aynı şekilde numaralandırılıyor. Örneğin İsrail hakkında çalışma yapmak isteyenler 825 numaralı kataloga, Girit için 807, Mısır içinse 812 numaralı kataloga bakmak durumunda. Yani bahsi geçen bu numaralar gizli ya da kozmik kodlar değil, bir kütüphanede aradığınız kitabı bulmanızı sağlayan katalog numaralarından ibaretler. Sitede incelemek istediğiniz dosya ya da kutuları seçip belirli bir ücret karşılığında temin edebilirsiniz. Ancak bunun için siteye üye olmak gerekiyor. Nitekim Yalçın’ın bazı bölümlerini kitabına aktardığı makalelerin sahipleri Murat Erdem ve Aziz Küçük de bahsedilen bilgilerin arşivden alındığını ifade etti.
Komplo teorisyenlerinin olağan şeyleri açıklarken armageddon, illuminati, üst akıl, yeni dünya düzeni, büyük Ortadoğu projesi, siber savaş, tapınak şövalyesi, tanrı imparatorluğu, nörofinans, evanjelizm, gladio, zihin manipülasyonu ve algı oyunları gibi kalıplaşmış birtakım tabirlere sıkça başvurdukları da bir gerçek. İnternetten basit bir şekilde ulaşılabilecek kaynakları “kozmik” olarak nitelemek, yapılan işin üzerine gizem teorisi sosu dökmekten başka bir anlama gelmiyor.