Bir kentin kent olabilmesi için yeni yaşam alanları, yollar, yeni merkezler oluşturulması kuşkusuz şart, fakat kenti ve yaşanabilirliğini korumak da en az o kadar mühim. Geçmişten günümüze nüfus, kentleşme, sanayileşmeyle hemhal olan İstanbul’da gerçekten artık yaşanmaz mı, yoksa iyileştirmek mümkün mü? Kuşkusuz her zaman yapılacak bir şeyler var. İstanbul’un sularına odaklandığımız dosyanın son bölümünde, hem kent hem de halk sağlığı için bir gereklilik olan, temiz suyun yolunu açacak çözüm önerilerine odaklanıyoruz.
II. bölüm: İstanbul’un suları neden kirli?
III. bölüm: İstanbul’un suları kurtarılabilir mi?
Çözüm nüfusun tamamını kapsayacak hale gelmeli
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2020-2024 Stratejik Planı’na göre, OECD Çevresel Değerlendirme Raporu’na atıf yapılarak çevre koruma çalışmaları ve atık su yönetiminde Türkiye’nin ilerleme kaydettiği belirtilmiş. Benzer şekilde İstanbul’da da atık suyun yeniden kullanımı ve gri su projelerine ağırlık verilerek sorunların çözülmesi planlanıyor. Bir başka planın, iklim değişikliği stratejilerine uyum sağlayarak ve bireysel tasarruf bilincini güçlendirerek kent genelinde projeler geliştirilmesi olduğu görülüyor.
Peki İstanbul tüm bu olası senaryoları nasıl bertaraf edebilir? Uzmanlara göre, bireysel çözümler önemliyse de, tek başına yeterli değil. Çözüm, nüfusun tamamını kapsayabilecek hale gelmeli. Şebeke suyunun iyileştirilmesi, kayıp kaçak oranının en aza indirilmesi, gri su olarak bilinen evsel atık suların arıtma sistemleriyle su tasarrufu için kullanılması gibi başlangıç önlemleri uygulanabilir. Bunun yanında yağmur sularının kullanabilirliği ve arıtılmasıyla ilgili yapılabilecek çalışmalara eğilmek önemli görünüyor. Bir başka çözüm önerisi ise yeşil binalar. Bu binalar aslında bir yaşam döngüsü içinde çevreye karşı sorumlu ve kaynak açısından verimli olan süreçlerden geçiyor. Yani planlamasından tasarım, inşaat, işletme, bakım, yenileme ve yıkımına kadar her şeyin ekolojik dengeyi sürdürmesi amaçlanıyor.
Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği’ne ait internet sitesinde Türkiye genelindeki Amerikan Yeşil Bina Konseyi (LEED) sertifikalı yeşil bina projelerini görmek mümkün. Toplamda 494 proje, İstanbul’da ise 46 yeşil bina bulunuyor. Binalar 110 üzerinden yapılan bir puanlama sistemine sahip. Örneğin yeşil binalardan biri İstanbul Havalimanı. Havalimanı 110 puan üzerinden 62 almış. İstanbul Havalimanı'nda su verimliliği açısından az su tüketen verimli batarya ve rezervuarlar kullanılıp, buralarda gri suyun kullanılmasıyla binanın su tüketiminde yüzde 50'nin üzerinde tasarrufu hedeflenmiş. Peyzaj alanlarında az su tüketen yerel bitki kullanımı ve sulamada arıtılmış atık suyun kullanımıyla da su tüketiminde yüzde 100 tasarruf elde edilmesi bekleniyor. Bir başka örnek, Üsküdar Belediyesi Hizmet Binası. 2017 yılında sertifika alan binanın enerji verimliliğinde toplam yüzde 25 civarında enerji ve maliyet tasarrufu yaptığı, standart bir binaya göre yüzde 51 oranında su verimliliği sağladığı görülüyor. Ayrıca çatılardan toplanan yağmur suyu, tuvaletlerde kullanılarak şebeke suyu tüketimi yüzde 77 oranında azaltılmış.
Şebeke kayıplarıyla günde 4 milyon İstanbullunun su ihtiyacı yitiyor
Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında. Bu yüzden nüfus artışı ve kentleşme el ele yürüyor. İstanbul da bu yürüyüşten en çok etkilenen kent durumunda. Bu artışla değişen yaşam standartları ve gıda alışkanlıkları daha fazla kaynak tüketimine sebebiyet veriyor. Yani çözüm önerisi getirilmesi gereken bir başka konu nüfus. Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Su Atıksu Komisyonu Başkanı Çevre Mühendisi Selahattin Beyaz’a göre, nüfusu etkileyecek en önemli konulardan biri mega projeler. Özellikle Kanal İstanbul’la birlikte o bölgede 8 milyona yakın konut alanının açılması planlanıyor, bu veriye bölgede öngörülen arıtma tesisi kapasitesi üzerinden ulaşılıyor. Yani Beyaz’a göre, nüfus konusunda İstanbul’a kimse gelmesin demek doğru bir yaklaşım olmamakla beraber, özellikle arazi ve havza alanlarına kurulan yapılaşmalar en aza indirgenir veya engellenirse nüfusun su kaynaklarına ulaşımı da azalmaz.
Bir başka konu şebeke suyunda sunulacak bir çözüm önerisi ihtiyacı. Yalnız İstanbul değil elbet, pek çok kentte insanlar evinin musluğundan akan suyu içmek konusunda endişeli. Bu endişe aslında ev içi ekonomiyi de etkiliyor. Çünkü ambalajlı su alınması ya da ev tipi arıtma sistemlerinin kullanılması şart. Bu sorunun çözümü için hıfzıssıhha birimlerinin musluktan akan suyu içilebilir hale getirmeyi hedeflemesi gerektiği, (Sf. 61) yanı sıra su havzalarının korunmasının önemi belirtiliyor. Kullanılan klor oranının benimsetilmesi, arıtma sistemlerinin güvenirliğinin sağlanması, altyapının iyileşmesi atılması gereken diğer adımlar. Selahattin Beyaz, şebekelerdeki kirliliğin önlenmesi gerektiğini, arıtma çıkışlarındaki su temiz ve içilebilir olmasına karşın, evlere gelene dek kirlendiğini söylüyor. Şebeke kayıtlarında günde yüzde 22-23’lük kayıp, günde 4 milyon İstanbullunun su ihtiyacının yittiği anlamına da geliyor. İSKİ’nin yıllık su kayıpları 2019 raporuna göre de yıllık su kaybı yüzde 22,3. Beyaz, Avrupa’da bu oranın yüzde 5 ila 10 olduğunu ifade ediyor.
6 Temmuz 2019’da Resmi Gazete’de yayınlanan ‘İçme Suyu Temin Edilen Suların Kalitesi ve Arıtılması Hakkında’ bir yönetmelik de var. Burada içme suyu numunelerinin incelenmesi, içme ve kullanma suyu kaynaklarının izlenmesi gibi maddeler bulunuyor. Bir yandan bu iyileştirmeler yapılırken, beri yandan fiyatlandırma ve tarifelendirme, yani erişilebilirlik üzerinde de düşünmek gerekiyor.
“İstanbul’un mevcut su kaynakları mutlaka korunmalı”
Çözüm önerilerine ihtiyacı olan bir başka konu da Haliç, Küçükçekmece, Riva gibi su kaynaklarının kirliliği. ÇMO İstanbul Şube Su-Atıksu Komisyonu Başkanı Beyaz’a göre, bu kaynakların sorunları yapısallaşmış ve belli bir yönetime yüklenebilecek gibi değil. Çünkü geçmişte yapılanlar da bu sorunları kökten çözmeye yönelik değildi. Örneğin Riva, 25 yıl öncesine kadar içme suyu kaynağıyken, yıllar içinde etrafına kurulan yapılarla kanalizasyon sahasına dönmüş. Riva’daki Paşaköy Arıtma Tesisi’nin varlığı da tek başına yeterli değil. Yeni arıtma tesislerinin açılması da zaman ve kaynak gerektiriyor. Beyaz devlet eliyle desteklenecek ciddi temizleme ve ıslah çalışmalarına ihtiyaç olduğunu da belirtiyor. Tuna Nehri’nden Marmara’ya oradan, Haliç’e uzanan azotla kirlenmiş Haliç suyunun ise düzenli olarak temizlenebilmesi lazım.
Melen Projesi ise Beyaz’a göre bir çözüm değil. İstanbul şu an mevcut suyunun yalnızca 700 bin metreküpünü Melen’den alıyor. Ancak Melen’in suyunun da yeterince iyi bir su olmadığını, bulunduğu bölgede 400 ton çöp yığıldığını söylüyor. 2026’ya kadar ancak su verebileceği düşünülen Melen, kalıcı ve etkili bir çözüm gibi durmuyor.
Çevre Mühendisleri Odası’na göre, İstanbul’un suyunu tehlikeye atan mega projelerden vazgeçilmesi de bir çözüm. Beyaz, örneğin Kanal İstanbul yapıldığında bir plankton patlaması yaşanacağını söylüyor. Projeyle Boğaziçi’nden 3,5 kat büyük bir alan yapılaşmaya açılacak ve bu su kaynaklarını tehlikeye atabilecek. Bu nedenle oda, mevcut su kaynaklarının mutlaka korunması gerektiğini düşünüyor. Kent alanının yüzde 47’sini oluşturan bu havzalar İstanbul’un bütün su ihtiyacını ancak karşılarken, onları yitirmek kalıcı sorunlar doğurabilir.
İstanbul’da nüfus, betonlaşma, trafik, hava kirliliği, su kirliliğinin artması gibi sebeplerle yeşil alan, temiz hava ve su azalıyor. Bu sebeplerle ÇMO’ya göre, İstanbul için acil ekosistem koruma planı yapılması gerekiyor, bu plan dahilinde ise inşaata açılan alanlar yeniden gözden geçirilmeli.
İstanbul’un suyunun hal-i pür melali aşağı yukarı böyle. Su kaynaklarının yeterliliği ve temizliğinin yanı sıra, altyapısal sorunlar epey eskiye dayanıyor ve çoğunlukla yapısallaşmış durumdalar. Bu nedenle de uzmanlar ve alanda çalışan sivil toplum kuruluşları, bütüncül ve uzun vadeli bir dönüşümün yanı sıra, kentleşme ve nüfus artışı konusunda kontrollülükten yana. İstanbul’da su kaynaklarının ve sulak alanların kirliliği, kesintiler ya da susuzlukla ilgili iddialara da bu uzun vadeli perspektiften bakmak ve idarecilerden kısa vadeli popülist politikalar yerine vizyoner ve uzun vadeli politikalar talep etmek daha akıllıca duruyor. İstanbul’un kadim sorunları dosyasının sonraki bölümünde İstanbul’un bir diğer yapısal sorununa, çöp ve atık konusuna odaklanacağız.