İntihar dosyası III: İntiharları açıklamak için başvurulan harcıalem argümanlar

İntihar dosyasının üçüncü ve son bölümünde intiharları açıklamakta kullanılan geleneksel argümanların sağlamlığını yokluyoruz.


02/03/2020 09:45 12 dk okuma

Bu içerik 3 yıldan daha eski tarihlidir.

Dosyanın ilk bölümünde dünyada, ikinci bölümünde de Türkiye’de intihar olaylarına dair eldeki veriler ve istatistiklere bakarak genel bir tablo çıkarmaya çalışmıştık. Bu bölümde ise intiharları açıklamakta kullanılan geleneksel argümanların sağlamlığını yoklayacağız.

İlk bölümü okuyun: İntihar dosyası I: Dünyada verilerle intihar gerçeği

Önceki bölümü okuyun: İntihar dosyası II: Türkiye'de intiharlar

Bir intihar vakası yaşandığında, geride kalan aile ve yakınların sakinleşmesine dahi izin vermeden, yüksek sesle yapılan hazırlop değerlendirmelere alıştık. “Cebinden xx lira çıktı”, “inançsızdı”, “sevdiği kadına kavuşamayınca”, “modern hayat tarzı”... Halbuki intihar, tek bir değişkenin sebep olamayacağı kadar karmaşık ve kompleks bir fenomen. Teyit’in konuyla ilgili sorularına yanıt veren Türkiye Psikiyatri Derneği’nden Yunus Hacımusalar “İntihar çok faktörlü bir durumdur. İntihar sıklığının oranları ülke, cinsiyet, yaş, intiharın nasıl tamamlandığı gibi değişkenlere bağlı olarak önemli ölçüde değişir. Bir ülkenin sosyal, kültürel, coğrafi, ekonomik özellikleri gibi pek çok durum intihar oranlarını etkiler. Ülkelerin kayıt sistemleri de farklılıkların diğer bir nedeni olabilir” diyor.

Yeni akit haber

Hacımusalar’ın verdiği bilgiye göre, bir intihar vakasını değerlendirirken olası tüm risk faktörlerini de hesaba katmak ve tek bir sebebe indirgememek gerek. Ailevi, sosyal, ekonomik sorunlar, ilişki sorunları gibi stres oluşturan çok sayıda faktör, intihar için tetikleyici olabilir. Dürtü ve öfke kontrolü problemine sahip olmak, riskli davranışlar sergilemek, problem çözme becerisi kısıtlı olmak, genç olmak, daha önce intihar girişiminde bulunmuş olmak, kadın olmak ve yoksul olmak gibi çok fazla risk faktörü var. Yine ailede intihar hikayesinin olması, anne baba ayrılığı, ebeveyn ya da yakının kaybı, aile içi çatışma, stresli yaşamsal olaylar ve istismar da intihar riskine neden olabilecek faktörler arasında. Ölümcül bir hastalığa sahip olmak, ağrıya neden olan hastalıklar da intihar riskini artırabiliyor. Çocukluk ve yetişkinlik dönemi travmaları, sosyal yalıtılmışlık, ekonomik güçlük, umutsuzluk ve dürtüsellik de Hacımusalar’ın verdiği bilgiye göre riski yükseltiyor. Hacımusalar’ın dikkat çektiği bir başka konu da, gündemle de yakından ilgisi olan, ateşli silahlar başta olmak üzere intihar araçlarının kolay erişilebilir olmasının riski artırması.

Dinsizlik intihara sürükler mi? 

Arka arkaya yaşanan intihar olaylarının ardından sık başvurulan argümanlardan biri, dini inançların intiharın panzehiri ve intiharın bir ateist davranışıolduğu idi. Dünyada ateist oranının en yüksek olduğu ülkeler Çin, Japonya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Avustralya ve İzlanda. Bu ülkelerin hiçbiri intihar sıralamasında ilk yirmide değil. İntihar sıralamasında ilk 20’de olan ülkeler içinde de ateistliği ile meşhur bir ülke yok.

ateizm oranlari intihar

Türkiye’de de KONDA araştırmalarına göre ateizm yavaş ama sistematik bir artış içinde. Ancak intihar oranları paralel bir artış sergilemiyor. Yani ateizmin intihar oranlarını artırdığını, Türkiye özelinde de söylemek zor. Nitekim intihar oranlarında Türkiye ile aynı skalada yer alan Çin, ateizmde dünya lideri.

Diğer yandan, belli bir inanca bağlı olmanın intihar olasılığını azalttığı genel kabul görüyor. Yunus Hacımusalar da, intiharı yasaklayan dini inançların koruyucu faktörler arasında sayıldığını söylüyor; ancak ciddi ruhsal hastalıklarda bunun tek başına yeterli olmayacağının da altını çiziyor ve bu bilgiyi nasıl ele aldığımızın önemli olduğunu vurguluyor:

“Yeterli sosyal destek ve iyi kurulmuş sosyal bağlar, kişilerin stresli yaşam olayları ile ve ruhsal sorunlarla daha kolay başa çıkabilmelerine yardımcı olacağı için intihar riskini azaltıyor. Bunun yanında kişinin bir yaşam amacı ve gelecek planlarının olması, iletişim becerilerinin iyi olması, kişinin kendini ifade araçlarını kullanıyor olması, yardım alma, tedavi görme konusunda istekli olma, aile desteğin yeterli olması, yakın arkadaş ilişkilerine sahip olma, dini inançlar başlıca koruyucu etkenler.”


İslam ülkelerinde intihar oranının düşüklüğü ise, istatistiklere göre doğru. Bu ülkelerde intihar oranları dünya ortalamasının hayli gerisinde. Ancak bu değerlendirmeyi yaparken dikkatli olmak gerek. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü’nün intihara ilişkin intihar istatistiği kalitesi değerlendirmesine göre, İslam ülkelerinden gelen verilerin niteliği çok düşük. İkincisi, halihazırda devam eden silahlı çatışmaların yüzde 60’ı İslam ülkelerinde; yaygın şiddet ölümlere dair anlamlı değerlendirmeler yapmayı zorlaştırıyor olabilir.

Diğer yandan Michigan Devlet Üniversitesi’nden sosyologların bir çalışması, dini katılımın intihara etkisinin dünyanın neresinde olduğuna göre değiştiğini gösterdi. Buna göre, dini katılım Latin Amerika gibi destekleyici ama kuşatıcı olmadığı yerlerde intiharları caydırırken, Uzakdoğu’da tam aksi geçerli. Yine 2016 yılında yayınlanan “Depresyon Hastalarında İntihar Girişimi ve İntihar Düşüncesi için bir Risk Faktörü Olarak Din” adlı makalede de inançla intihar girişimi arasındaki ilişkinin bilinenden daha karmaşık olduğu anlatılmış. İslam inancı ile intihar riskinin değerlendirildiği bir başka çalışmada ise, geleneksel olarak İslam ülkelerinde intihar oranlarının düşük olduğu, ancak bu ülkelerden elde edilen verilerin anlamlı bir çalışma ortaya koymak için yeterli olmadığına işaret edilmiş. Örneğin dünyanın en kalabalık Müslüman nüfuslarından birine sahip olan Hindistan’ın islam ülkesi olarak kategorize edilemediğinden bahsedilmiş. Aynı çalışmada İslam ülkelerinde intihar oranlarının düşüklüğünün bir sebep sonuç ilişkisi olarak okunmaması gerektiğine de dikkat çekilmiş.

Dolayısıyla inancın kategorik olarak intihar oranlarını düşürdüğü önkabulüne şüpheyle yaklaşılabilir.

Yoksulluk tek başına intihara sebep olur mu?

Türkiye’de son dönemde yaşanan intihar ise özellikle Türkiye’nin son birkaç yıldır içinde bulunduğu ekonomik durum ve yoksullaşma ile ilişkilendirildi. Birçok vekil konuyla ilgili tweetler attı, mecliste araştırma komisyonu kurulması için birçok önerge verildi. 

Uzmanlar işsizlik, yoksulluk gibi ekonomik faktörlerin önemli bir stres kaynağı olduğunu ve yoğun stresin intihar davranışını tetikleyebileceğini söylüyor. Hacımusalar’a göre de, ekonomik krizler toplumsal ruhsal sıkıntıları etkileyerek intihar davranışını artırabilir: “Ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde intihar sıklığının fazla olması, çelişki anlamına gelmez. İntihar çok faktörlüdür ve ekonomik etkenler onlarcasından sadece birini oluşturur. İşsizlik ve yoksulluğun düşük olduğu ülkelerdeki intihar oranları, intihara neden olan diğer etmenlerle ilişkili.” 

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, en yüksek intihar oranları, yüksek gelirli ülkelerde görülüyor; diğer yandan ölümle sonuçlanan toplam intiharların yüzde 79’u orta ve düşük gelirli ülkelerde gerçekleşiyor. Bunun sebebi ise, yüksek gelirli ülkelerin dünya nüfusunun küçük bir kısmını teşkil etmesi. Dolayısıyla, “intihar bir zengin ülke fenomenidir” deyip geçmek kolay değil.

intihar3 1Kaynak: Dünya Sağlık Örgütü

Keza, 2015’ya yapılan bir araştırmada, işsizlikteki her bir puanlık artışın, intihar oranında 0,79 puanlık artışa karşılık geldiği ortaya konmuş. Yani yoksulluk ve yoksullaşma, intiharın tek gerekçesi olmasa da, halihazırda intihara meyilli bireyleri bu yönde teşvik edebiliyor.

Psikiyatri uzmanı Aykut Çobadak, “Biz biliriz ki intiharların yüzde 90'ı psikiyatrik bir hastalıktan kaynaklanır” diyor, ancak psikiyatrik hastalıkların sosyoekonomik durumla ilişkisi olabileceğini söylüyor:“Özellikle depresyon, anksiyete bozukluklarının alt sosyal sınıflarda (mavi yakalılar, işsizler) daha sık görüldüğü bilinmektedir. 17 çalışmanın incelendiği bir makalede, kriz dönemlerinde psikiyatrik rahatsızlıklar, dolayısıyla yardım arayışının arttığı, hastane başvuru ve reçeteli ilaç kullanımın çok daha yüksek boyutlara ulaştığı gösterilmiştir. 2008-2009 krizinin yaşandığı ve krizin derin etkilerinin görüldüğü Yunanistan'da ekonomik kriz, sınıfsal farklılıklar ve psikiyatrik hastalıkların araştırıldığı birçok çalışma yapılmış olup, ruhsal durumun sınıfsal farklılıklardan etkilendiği, işsizlerde ve niteliksiz işçilerde etkilenmenin daha fazla olduğu gösterilmiştir.” Krizin bir sonucu olan işsizliğin psikiyatrik hastalıklar, özellikle de depresyon açısından risk faktörü oluşturduğunu söyleyen Çobadak, İspanya, İtalya, Portekiz gibi 2008 krizinden etkilenen ülkeleri örnek veriyor. Çobadak’ın dikkat çektiği bir diğer konu da, ekonomik krizin yalnız psikiyatrik hastalıklara sebep olmaması, aynı zamanda mevcut rahatsızlıkların tedavilerine erişimi de zorlaştırması ve riski daha da büyütmesi.

“Doğu Güneydoğu Asya'da artan intihar oranlarından 1997-1998 ekonomik krizi mi sorumluydu?” başlıklı bir makalede de Japonya, Hong Kong, Güney Kore, Tayvan, Singapur ve Tayland’ta krizin yarattığı işsizliğin intihar eğilimiyle ilişkisi gösterilmiş. Peki Türkiye’de durum bize ne söylüyor olabilir? Bir önceki bölümde gördüğümüz gibi, Türkiye’de kayıt altına alınan intihar sebeplerinden biri de geçim zorluğu. Türkiye’de yıllara göre geçim zorluğu sebebiyle intiharlara baktığımızda, krizlerin yaşandığı dönemlerle bu gerekçeyle olduğu bildirilen intiharlar arasında paralellik göremiyoruz. Ancak bu veri de eksik olabilir. Örneğin önemli intihar sebeplerinden biri olan hastalık, sağlık hizmetine erişememe durumunda intihara sürükleyebilir. Geçim sıkıntısı aile içi şiddeti ve geçimsizliği artırabilir. İşsizlik depresyona neden olabilir. Yani geçim sıkıntısının etkisini tekil bir grafikten izlemek zor.

Bireyci kültür ve ailenin zayıflığı intihara sebep olur mu?

Literatürde önemli bir yer tutan Emile Durkheim’den beri yapılan çalışmaların çoğunda, intihar fikri ile kültürel yapı arasında bir ilişki olduğu; bireyci, seküler ve modern kültürlerde intiharın daha yaygın olduğu ön kabulü egemendi. İstatistikler de bunu doğrular gibiydi. Diğer yandan bu zengin, bireyci, modern ve "inançsız" ülkelerin genelde kuzeyde olmaları da zaman zaman başka bir önkabulle birleşiyordu: Güneşsizliğin sebebiyet verdiği serotonin eksikliği. Bu zengin, bencil, soluk benizli ve dinsiz erkek stereotipi, intihar fikriyle ne kadar özdeşleştirilmiş olsa da, yapılan yeni çalışmalar bunun çok da böyle olmayabileceğini gösteriyor.

Önce güneş ışığı mitine bakalım. Pubmed’te bulduğumuz üç ayrı çalışmanın üçü de güneşli geçirilen saat ile intihar riski arasında anlamlı bir ilişki olmadığı sonucuna varmış. Diğer yandan hava sıcaklığındaki artışın intihar riskini artırabileceğinin altı çizilmiş.

Bireyci kültürün ve modernizasyonun intihar riskini artırdığı fikri de son dönemde daha fazla sorgulanır oldu; daha doğrusu bireyci kültürün egemenliğinin daha fazla olduğu ülkelerde intihar oranının yüksekliğinin, bireycilikten kaynaklandığı kabulü sorgulanmaya başladı. David Lester, 2000 yılında yayınladığı “Bireycilik ve intihar” adlı çalışmasında bireycilik skoru ile intihar oranı arasında kayda değer bir ilişki bulamadığını yazdı. Daha sonra yayınlanan “İntihar ve Kültür: Kültürel Değişkenlerin Boyutları ve İntihar Oranları Arasındaki Ülke Düzeyinde İlişkileri Keşfetmek” başlıklı bir çalışmada da, bir yandan zenginliği ölçmek için kişi başı gayri safi yurtiçi hasılaya; diğer yandan bu toplumları tanımlayan modern değerlere bakıldı. Buna göre entelektüel özerklik ve akılcılık ile intihar arasındaki ilişki pozitifken, yine bu toplumların karakteristiği olan ifade özgürlüğü ve eşitlik gibi değerler intihar riskini düşürüyordu. Uzun vadeli toplumsal sinizm ve otoriteryenliğin intihar riskini artırdığı da bulgular arasındaydı. Araştırmanın bir başka bulgusu da sert toplumsal hiyerarşinin kadınlarla intihar riskiyle pozitif ilişkisi idi.

Sosyal bağların zayıflığı, uzmanların da söylediği gibi intihar riskini artıran bir etken, ancak diğer yandan hiyerarşik aile yapısı ve kapalı cemaatler, mutsuzluk kaynağı da olabilir. Duygusal yatırımın büyük ölçüde aileye yapılması, beklentilerin ve klanlık halinin yaygınlaşmasına; bu da hayal kırıklığının ve ailenin vereceği zararlara karşı kırılganlığın büyümesine neden olabilir. Bir erkek karısı nereye gittiğini bildirmedi diye şiddete başvurabilir, bir genç kız yaşadığı cinsel ilişkinin utancını ya da suçluluk duygusunu kaldıramayabilir, bir öğrenci babasını tatmin edecek notları alamadığını düşündüğünden derin bir ruhsal çöküntüye girebilir. Kısacası, aile bağları, koruyucu olduğu kadar, kuşatıcı da olabilir.

'Sevdiğine kavuşamama' intihara sebep olur mu?

Bu sebep hem dünya çapında, hem Türkiye’deki intihar sebepleri arasında ilk sıralarda değil. Ancak Türkiye, bu intihar sebebi açısından dünyadan daha ileride. Türkiye’de bu sebeple yaşamına son verdiği bilinenler arasında erkeklerin yoğunluğu da dikkat çekici. Bu bizi başka bir gerçeğe götürüyor: İntiharların ya da intihar cinayetlerinin gerçek sebebi aşk değil, erkek şiddeti olabilir. Örneğin Psikiyatrist İlker Küçükparlak, Açık Radyo’da katıldığı programda, erkeklerin intihar cinayetine girişmesinin nedeninin, geride kalanın kendisinden sonra hayatına devam etmesi fikrine tahammül edemeyişi olabileceğini söylemişti.

Dosyanın ilk bölümünde erkeklerin intihar davranışı sırasında daha ölümcül yöntemleri tercih ettiğini ve bu nedenle sonuçlanan intiharlarda erkeklerin oranının çok daha yüksek olduğunu söylemiştik. Nitekim Türkiye’de de sevdiğine kavuşamama sebebiyle intiharlarda, diğer gruplarda olduğu gibi erkekler başı çekiyor. Ancak her iki cinsiyette de ciddi bir azalma eğilimi söz konusu.

sevdigine kavusamama intiharKaynak: TUİK 

Yapılan çalışmalar, aşırı bağlılık geliştirilen romantik ilişkilerde hayal kırıklığının intihar riskini artırabileceğini ortaya koyuyor. Ancak burada asıl sebebin aşırı bağlılık geliştirme eğiliminin kendisi olduğuna işaret ediliyor. Yani yine bu sebebin bildirildiği intihar vakalarında, failin ruh haline bakmak gerekiyor. Diğer yandan sadece hayal kırıklığı ya da karşılıksız aşktan kaynaklı intiharlarla, Küçükparlak’ın bahsettiği, sert toplumsal cinsiyet rollerinin yarattığı baskıdan kaynaklı “namus” ya da “sen yoksan ben de yokum” temalı intiharları birbirinden ayırmak gerek.

Çünkü maskülinite ile erkek intiharlarının ilişkisini ortaya koyan birçokçalışmavar. Bunlara göre ekonomik, fiziksel ya da cinsel yetersizlik hissi, zayıflığın hoş görülmemesi, intiharın kahramanca bir davranış gibi sunularak yüceltilmesi ile “kimsenin bilmemesi gereken bazı durumlar” (örneğin eşcinsellik), geleneksel toplumlarda özellikle genç erkeklerde intihar riskini artırıcı faktörler olabiliyor.

intihar3 3

İntiharla ilgili genel geçer bazı mitlerin sorgulanmasını ve kestirme açıklamalara dikkatle yaklaşılmasını amaçladığımız bu dosya boyunca, kısıtlı bir alanda veriler ve bilimsel çalışmalara sadık kalmaya çalıştık. Ancak insan sağlığını yakından ilgilendiren her konu gibi, intihar da çok boyutlu ve en çok da konunun uzmanı bilim insanlarına kulak verilmesi gereken bir konu.

Yine de özetle söyleyebileceğimiz birkaç şey var: Çoğu intihar ruhsal bir sorundan kaynaklanmakla birlikte, önüne geçilebilecek risk faktörleri ve güçlendirilebilecek koruyucu faktörler var. Çünkü koruyucu faktörler ne kadar az, risk faktörleri ne kadar fazlaysa intihar olasılığı o kadar artıyor. İntiharı tek bir nedenle ilişkilendirmek en çok da bu yüzden doğru değil. Sosyal destek en önemli koruyucu etken; bu da güçlü ve güçlendirici bir sosyal devleti gerekli kılıyor. Diğer yandan intihara karşı anlamlı politikalar geliştirilebilmesi için daha nitelikli veri üretilmesinin sağlanması gerekiyor.