Türkiye İstatistik Kurumu, 3 Şubat 2022’de yıllık enflasyonu yüzde 48,69 olarak açıkladı. Sivil bir girişim olan Enflasyon Araştırmaları Grubu'na (ENAG) göre bu oran yüzde 114,87.
Oysa Türkiye’de ücretli çalışanların çok azı resmi enflasyon oranında zam alabildi; bu oranda zam alanların yoksullaşmadan korunabilecekleri de meçhul. Türkiye en çok da bu nedenle bir süredir ardı ardına grev haberleriyle çalkalanıyor.
Sivas’ta maden işçilerinin net 6 bin 200 lira maaş talebiyle başlattığı grevin kazanılması, 2009 tarihli ATV-Sabah grevinden sonraki ilk medya grevi olan BBC Türkçe İstanbul bürosu çalışanlarının grevi taleplerinin kabulüyle bitirmesi, 23 Ocak’ta başlayan Trendyol grevi... Liste uzuyor.
Ancak bu kez, protesto dalgasında Yemek Sepeti, Hepsi Burada, Banabi, Trendyol, Scotty, Migros Depo (8 Şubat’ta gözaltına alındılar), Karınca Lojistik gibi bundan 10, bilemediniz 20 sene öncesine kadar var olmayan bir dünyanın çalışanları ön saflarda.
Türkiye işçi eylemlerine ilk kez şahit olmasa da, arka arkaya gelen çok sayıda protesto ve grevi birleştiren ya da ayıran nedir?
Protesto dalgasında öne çıkan sektör: Esnaf kuryeler
Aslında protestolar kurye ve taşıma sektöründe yeni ya da ilk değil. Trendyol kuryeleri “Efsane Cuma” kapsamında Kasım 2021’de de artan mesaiye karşın azalan ücretlere karşı kontak kapatmıştı.
Böyle çalışan kuryelerin pandemiyle birlikte iş yüklerinin yüzde 40 arttığı belirtiliyor. CHP’nin açıkladığı rapora göre yüzde 90’ı kayıtsız ve güvencesiz çalışıyor. Onları asıl ortaklaştıransa çalışma rejimleri. Esnaf kuryelik denen model ve modelin göbeğinden bağlı olduğu “gig ekonomisi”, grev dalgasında ön safta neden kuryeleri gördüğümüzün yanıtı olabilir. Ama önce güncel kıyaslamalara bakalım.
Trendyol grevi, 23 Ocak’ta üç net taleple başlamıştı: “Tamamlama ücretine yüzde 50 zam, hak aramaya çıkan hiçbir kuryenin işten atılmaması, mobbing ve baskının sonlandırılması”. 26 Ocak’ta talepleri kabul edildi ve grevin sonlandırıldığı açıklandı.
Yüzde 50 zam resmi enflasyon oranının üzerinde ve yine bu değer esas alınırsa bir refah artışına işaret ediyor gibi duruyor. Nitekim grev başarısının ilanının ardından, sosyal medyada bir tartışma başladı. Asistan doktorlar, kendilerinin Trendyol için açıklanan ücreti alamadığını söyledi ve sitem etti. Peki bu mukayese ne kadar anlamlı?
Esnaf kurye ve asistan doktor maaşı kıyaslandı
Ellerine ay sonunda geçen net gelir ortalama 9 bin lira civarında olan asistan doktorlarları kuryelerden ayıran, kuryelerin altında ezildiği güvencesizlik.
Trendyol İşçi Komitesi, greve katılan işçi ve kuryelerin yıllık gelir ve giderlerinin yer aldığı bir hesabı Twitter üzerinden paylaştı. Buna göre çalışanların yıllık geliri olan 177 bin liradan, yıllık giderleri olan 122 bin 700 lira çıkarılınca geriye 54 bin 300 lira kalıyor. Bu aylara bölündüğünde geriye aylık 4 bin 525 lira net gelir kalıyor.
Esnaf kuryelik “gig ekonomi” içinde değerlendiriliyor. Gig, normalde eğlence sektörüne ait bir tabir. Konser, gösteri gibi tek atışlık işlerde çalışan geçici elemanları tarif etmek için kullanılırken, tarihsel koşullar içinde anlamı genişledi. Bu modelde, çalışan kendi işinin yani sattığı emeğin sahibi, belli bir güvence çerçevesine sahip değil ve en önemlisi de “üretim araçlarını” kendi sağlıyor.
Trendyol ve benzeri yerlerde çalışanlar, sigortalarını, kullandıkları araçlarının bakım ve sigorta ücretlerini, KDV’yi, çalışırken giydikleri kıyafetleri, yakıtı, gelir vergisini, muhasebe giderlerini ve yemeklerini ceplerinden ödüyor. Yani bir işverene ait olması gereken tüm masraflar, çalışana yükleniyor. Oysa yine giderek güvencesizleşen bir emek rejiminden mustarip doktorlar ya da diğer çalışanlar, hala bu kazanımlardan yararlanabiliyor.
“Eskiden doktorlar iyi kazanıyormuş”
Tartışmayı, asistan doktorların maaşı ile kuryeler üzerinden yürüdüğü için bir örnekle ilerletmek iyi olabilir. İstanbul’da çalışan, Teyit’in ulaştığı ancak ismini vermek istemeyen bir asistan doktor şöyle anlatıyor:
“Temel maaşım 5 bin 500 lira, yapılan ek ödemelerle hesabıma 9 bin 800 lira geçiyor. Bu ücret maksimum 10 bin 500 liraya kadar yükseliyor. Bir insanın yaşayabilmesi için herkesin en az 15 bin lira kazanması gerekiyor, bunu biliyorum ama örgütlenmeye de korkuyorum, zira memur çocuğuyum ve arkamızda kimse yok. Eskiden doktorlar iyi para kazanıyormuş anladığım kadarıyla ama yıllar içinde kimse sesini çıkarmayınca bu ücretler eriyip bu hale gelmiş. Ben, TUS’a çalışarak, koşulların nispeten rahat olduğu bir hastanede asistanlığımı geçiriyorum. Memleketimi ve ülkemi seviyorum, burası için çalışmak istiyorum.”
Asistan doktor, Teyit’le maaş dokümanını da paylaştı. Asistan doktorun aldığı maaş 5 bin 993 lira; 3 bin 476 lira DSSÖ (Döner Sermayeden Yapılacak Sabit Ödeme), 373 lira ise performans ödemesi geçiyor eline.
Elbette asistan doktorun net ücretinin esnaf kuryelerden yüksek olması, doktorun üzerinde herhangi bir baskı hissetmediği anlamına gelmiyor. 2004 yılında Türkiye’ye has bir sistem olarak “kamu hastanelerindeki kalite artışı sağlanması ve kaynakların korunması” gerekçeleriyle getirilen sağlıkta performans sistemi, çalışanları zorluyor. Sistemle hastanelerin işletme, hastaların da müşteriye dönüştüğü eleştirileri var.
Asistan doktorlar uzmanlarla ilişkilerinin usta çırak değil, işçi işveren ilişkisine döndüğü, kesintisiz 40-44 saat çalıştıkları, günde 150 hasta baktıkları, 36 saat nöbet tuttukları, akran zorbalığı yaşadıkları ve maaşlarının yetersiz olduğunu uzun süredir anlatıyor. Doktorların çalışma koşullarının zorluğu nedeniyle kuzey ülkelerine gittikleri ya da gitmeye çalıştıkları biliniyor. 2016’da yayınlanan bir habere göre asistan hekimler mobbing de görüyor şiddet de. Eğitimlerinin bu ayrılmaz parçasında, kendilerini yetersiz hissediyorlar. Güvencesizlik ise temelde vurguladıkları şey.
Yani kurye ile doktoru birleştiren, performansa dayalı ve insancıllıktan uzak olarak nitelenebilecek sistem ile yüksek enflasyonla eriyen ücretler. Maruz kaldıkları güvencesizliğin derinliği ise farklı.
“Esnaf kuryeliğin yasaklanması gerektiğini düşünüyoruz”
Esnaf kuryelik, çalışanların bağımsız şahıs şirket kurmasıyla oluşuyor. İşveren, bu şahıs şirketiyle ticari anlaşma imzalıyor. Anlaşmayla çalışan, temelde kazanılmış işçilik haklarından mahrum kalıp “patronlaşıyor”.
Trendyol yanında, Getir, Banabi, Hepsi Express, Yemeksepeti gibi kurumlar ile birçok uluslararası firma da esnaf kuryelik modeliyle çalışıyor. Bu modele karşı çıkış da bir süredir küresel olarak aktüel. Çalışanlar için kötü çalışma koşulları barındıran Amazon işçileri de, geçtiğimiz yıl greve çıkmıştı. Brezilya’da Temmuz 2020’de çalışma koşullarını protesto etmek için kontak kapatan motokuryeler, ya da 2016’dan bu yana aralıklarla eyleme çıkan ve bugünlerde de protestoda olan Londra'daki işçiler bir çırpıda sayılabileceklerden. Hatta ilk kez bu yönlü bir işçi eylemi Londra dışında, Sheffield’ta görüldü.
Dr. Jamie Woodcock’ın The Fight Against Platform Capitalism isimli çalışmasına göre, bu grev dalgası bekleniyordu. Çünkü platformların yaptığı anlaşmalarla bir “işveren gibi” görünmeme arzusu, onu aslında daha da düşmanca bir işverene dönüştürüyor ve bu durum işçi direnişini ateşliyor.
Avrupa Birliği 2019 yılında üye ülkelerin esnaf kurye modelinin düzenlenmesi gerektiğinin önünü açan bir düzenleme yönergesi yayınladı. Türkiye’deki grevlerden sonra Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) da modelin düzenleneceğini, işletmeler için “yüzde 10” olan “kadrolu kurye çalıştırma” barajının artırılacağını söyledi.
Teyit’in ulaştığı, Trendyol İşçi Komitesi’nden Kaan Gündeş de çalışanların temel sorununu güvencesizlik ve belirsizlik olarak açıklıyor: “Pandemiyle birlikte de işten atılan ya da atılmakla tehdit edilen ilk grup taşımacılardı. Trendyol’da da 5 bin kişinin işten çıkarılacağı dedikodusu çalışanlar arasında yayılmıştı. Hatta gelen ilk gelen yüzde 11’lik zam teklifini öncelikle kişileri istifaya zorlamak için verildiğini düşündük. Bize göre esnaf kuryelik yasaklanmalı.”
Yine Teyit'in ulaştığı Dr. Woodcock’a göre platform eylemlerindeki işçi hareketlerinin nasıl başarılı ve sürdürülebilir olabileceği da önemli bir soru:
Güvencesiz istihdam bir tercih değil
Bir zamanlar “keyfine” yapılan bu işler, nasıl oldu da Trendyol örneğiyle öğrendiğimiz gibi işverenlerce anaakımlaştırıldı?
2017 yılından yayınlanan bir araştırmaya göre, bazı çalışanlar gig ekonomik modelinin “bağımsızlığından” fayda sağladıklarını dile getirmiş, pek çok ticari girişimcinin de böylece önü açılmış. Ancak sadece üç yıl sonra, 2020 yılında yapılan bir araştırma, pandemide bu çalışanların yüzde 52’sinin işsiz kaldığını, yüzde 26’sının çalışma saatlerinin de uzadığını göstermiş.
Bu güvencesiz modelin istihdamı, aslında işsizlik nedeniyle şişiyor ve ilk gözden çıkarılanlar da bu kaygıyla işe girenler oluyor. Gündeş, özellikle Trendyol’un çalışan kitlesini dünyada bu meslek grubunun yaygın olduğu Latin Amerika ve ABD’dekinden ayırıyor. Ona göre bu, Latin Amerika’da daha çok öğrencilerin para biriktirmek için yaptıkları bir işken, ABD’de göçmenlerin ağırlıkta olduğu bir piyasa var.
Trendyol’un Türkiye Ekonomisine Etkileri isimli Ocak 2021 tarihli raporunda çarpıcı bilgiler var. 2019 sonunda Trendyol’dan alışveriş yapan müşteri sayısı 9,2 milyon olan şirket, 2020 sonunda 19,3 milyon kişiye ulaştıklarını açıklıyor. (sf. 10) Müşteri başına yıllık ortalama sipariş sayısı ise 2019 sonunda 18 iken 2020 sonunda 26,8’e ulaşmış. (sf. 10) Yani temeline bu modeli benimseyen şirket, büyüyor.
Yani model şirketlerin lehine, çalışanların değil. Sürekli puanlanan, zamanla yarışan, daha çok risk alan ve gözetim altında olanlar onlar. Günün sonunda, ayda yaklaşık 5 bin lira kazanıyorlar. Türkiye’de dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı ise 2022 itibariyle 10 bin 75 TL.