Büyüteç: En ucuz tedavi aşı

Gerçekten “birileri zengin olsun” diye mi aşı oluyoruz? Aslında aşılar ilaç firmaları için göründüğü kadar kârlı değiller. Elbette firmalar da kâr ediyor, ama aşılama hastalıklarla mukayese edildiğinde, fena halde bizim lehimize.


08/01/2021 09:58 11 dk okuma

Bu içerik 2 yıldan daha eski tarihlidir.

Aşılar etrafında dönen o kadar çok basmakalıp tartışma var ki. Spektrum geniş: “Bize aşı satmak için hastalık üretiyorlar” gibi komplo teorileri de var, “aşı olup da neden ilaç şirketlerini zengin edelim” gibi görece duyarlı olanlar da. Bu artık öyle marjinal bir duruş da değil, tehlikeli bir biçimde anaakımlaşıyor. Araştırmalara göre aşı zorunlu olmamalı diyenler uluslararası şirketlerin bizi hasta etmek istediğini düşünüyor ve Türkiye’de Covid-19 aşılarına karşı şüphe besleyenlerin oranı yüzde 50’ye dayanmış durumda

Aday aşılardan ilkin onay alan birkaçının yegane amacının insanlığa musallat olan bir musibetten fayda sağlamak olduğunu düşünüyor olabiliriz. Bunu düşünmek için geçerli sebeplerimiz de olabilir. Ne de olsa ilaç endüstrisi ve kapitalist ekonomi yakın tarihte pek de başarılı bir sınav vermedi. Ancak aşılama ve aşı çalışmalarının, ötekilerden ayrı, epey “eşitlikçi” ve insancıl bir yanı olduğunu unutmamak gibi bir sorumluluğumuz da var.  

Kitlesel aşılamanın insanlığın azımsanamayacak bir kısmının bugün sahip olduğu refahın oluşumuna katkısına bir baktıktan sonra, ilaç şirketleri açısından hangisinin daha “kârlı” olduğunu verilerle inceleyelim. Aşılama mı, yoksa hasta milyonları tedavi etmek mi?   

Önleyici bir tedavi olarak aşı 

İlk hata, aşı üreten firmalar ve hükümetlerin çıkarlarının birebir ortak olduğunu; yani sıradan insanın karşısında hükümetler, sağlık otoriteleri ve ilaç şirketlerinden mürekkep, yekpare kötücül bir blok olduğunu varsaymamızdan geliyor. Oysa gerçek bu olmak zorunda değil. 

Dünya nüfusunun yüzde 64’ü halihazırda temel sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanabiliyor. Bu sağlık hizmetlerinin bedeli, vergilerle beslenen kamunun cebinden çıkıyor. En azından demokratik ülkelerde hükümetler, kamu kaynaklarını verimli kullanmakla yükümlü. Tam da bu nedenle, hükümetler aşı başta olmak üzere önleyici tedavileri, iyileştirici tedavilere tercih ediyor.  Elbette ilaç şirketlerinin belli bir gücü var ki bu şirketler sık sık rüşvet başta olmak üzere çeşitli skandallarla gündeme geliyor. Çünkü hükümetler, ilaç şirketlerinin başlıca müşterisi, toplam sağlık harcamalarının yüzde 60’a yakınını kamu yapıyor. 2018 verilerine göre Türkiye’de bu rakam yüzde 77’den daha fazla. 

Tüm dünyada sağlık harcamalarında kamunun payı (%)

kamusaglikharcamalari

Tüm dünyada kamunun sağlık giderlerinin yüzde 20’ye yakınını tedavi için alınan ilaçlar oluşturuyor. Aşının da dahil olduğu önleyici halk sağlığı hizmetlerinin harcamalardaki payı ise, idari giderlerle birlikte yüzde 6’dan fazla değil (sf. 162). OECD ülkelerinde perakende ilaç harcamalarının yüzde 58’i kamu tarafından yapılıyor (sf. 208). Bu rakam Almanya ve Fransa gibi ülkelerde yüzde 80’e kadar çıkıyor. 

Bu müşteri, yani kamu neye ne harcadığınının hesabını vermekle yükümlü. Dahası hükümetler ve uluslararası kurumlar, ilaç endüstrisini regüle edecek kanunları da yapıyor. Yani kâr amacı güden bir şirketin tamamen kötü niyetli olduğunu varsaysak bile, karşısındakinin elleri de armut toplamıyor. 

Çünkü kalp hastalıklarını tedavi etmek obeziteyi önlemekten, veremle baş etmek, aşılamadan çok daha pahalı. Aşılar sayesinde hastalıkların oluşturabileceği müthiş tedavi yükü, kaynağında yok ediliyor. 

Nüfus artışı ve kaybın azalışını aşıya borçluyuz

İkinci büyük hata, aşının getirilerini ve insanlığın eski hali pür melalini bütüncül olarak değerlendirmekte noksan kalışımız. Çocukluk çağı aşıları sayesinde, yakın geçmişte insan sağlığı belirgin şekilde iyileşti. Bu ekonomik gelişim, okulda daha başarılı, işte daha verimli yetişkinler demek. Bitmek bilmeyen sağlık sorunları ile baş etmeyen aileler, tasarruf etmeye ve daha az çocuk yapmaya daha yatkın oluyor. Bu da anne ve bebek ölümlerini azaltıyor, çocukların geleceğine yapılan yatırımı artırıyor. Günün sonunda aşılama sayesinde nüfus azalmıyor, bilakis artıyor. Azalan bebek ve anne ölümleri. II. Dünya Savaşı’nın ardından ABD ve Avrupa’da, geçtiğimiz 50 yılda da Uzakdoğu’da patlayan nüfusta kitlesel aşılamanın azımsanamayacak bir payı var. 

Bu noktaya kolay da gelinmedi. II. Dünya Savaşı’nı kapsayan yıllarda 50 milyon kişi İspanyol gribi nedeniyle ölmüştü. Savaşın peşi sıra kurumsallaşan refah devleti modeli ve yaratılan Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kurumlar sayesinde, ortalama insanın sağlığı önceki yüzyıl ile mukayese edilemeyecek kadar arttı: 

  • 1960’lara kadar her yıl 2 milyon insanı öldüren çiçek hastalığı, muazzam bir küresel aşılama kampanyasından sonra, 1979'da tarihe karıştı. O tarihten sonra doğanlara çiçek aşısı bile yapılmadı. O devasa çiçek aşısı izini, bu tarihten önce doğanların kollarında görebilirsiniz. 
  • Çocuk felci vakalarının sayısı 1980'lerde yılda 300 bin kadarken, 2002'de 2 bine düştü. 
  • Gelişmekte olan ülkelerin üçte ikisi yeni doğan tetanozunu ortadan kaldırdı.
  • Dünya Sağlık Örgütü'nün 1974'te başlattığı kızamık aşılama kampanyasından bu yana, rapor edilen kızamık ölümleri yılda 6 milyondan 1 milyonun altına düştü.
  • Boğmaca vakaları yılda 3 milyondan 250 binin altına indi.
  • 1975'te yılda 80 binden fazla görülen difteri vakaları, 10 binin altına indi. 
  • Hemophilus influenzaedan kaynaklı menenjit vakaları Avrupa’da son 10 yılda yüzde 90’dan fazla azaltıldı. 

Bu sayılan hastalıkların her birinin, aşılama olmadığında öldürücü olabildiğini anımsatmakta fayda var. Ünlü Rönesans ressamı Tiziano vebadan, modern ressam Egon Schiele İspanyol gribinden öldü. Ozan Aşık Veysel çiçekten dolayı kör kaldı, aşılanan bizler ise yaşıyoruz. Ancak her yıl 3 milyon insan aşılama yoluyla önlenebilir hastalıklardan dolayı, aşıya ulaşamadığı için hayatını kaybetmeye de devam ediyor. Bunların önemli bir kısmı çocuk

Şirket olsaydınız hangisini üretirdiniz? 

Yani tam aksine, yeterince çok ve yeterince çeşitli aşı üretemiyoruz; çünkü firmalar kâr edemeyecekleri aşıları üretmek istemiyorlar. Çünkü aşı göründüğü kadar kârlı bir iş değil. 

2013’te yayınlanan “İlaç ve aşı yatırımı: Ekonomik Teşviklerin Modellenmiş bir Karşılaştırması” adlı bir çalışmada bir ilaç firması için aşı geliştirme ve lisanslamanın maliyetinin, ilaç için olandan çok da farklı olmadığına işaret ediliyor. Nitekim aşı ve ilaç çalışmalarının klinik prosedürleri benzer. Ancak satıştan elde edilen kâr söz konusu olduğunda, ilaç satmak çok daha mantıklı. Peki bir şirket neden iyileştirici bir tedavi yerine önleyici bir tedaviye yatırım yapsın?

asi ilac karGrafikte ilaç şirketlerinin tedavi edici ilaçlar ve rutin aşılarda yıllar içinde elde edebilecekleri kar gözüküyor. Tedavide yapılan yatırım 15 yılda geri alınabiliyorken, rutin aşılar için bu süre 40 yıla çıkıyor ve kâr da her zaman daha düşük kalıyor.   

Aynı çalışmada, diğer tüm şartlar eşit olduğunda, ilaç firmaları için aşı geliştirmenin beklenen değerinin, ilaç geliştirmekten çok daha düşük olduğu açıkça ifade ediliyor. Çünkü aşılamadan gelir elde etmek, eğer Covid-19’da olduğu gibi acil ve akut bir ihtiyaca dayanmıyorsa, yıllar alıyor. Çalışmada tam da bu nedenle, aşılara yatırım yapılması için daha fazla teşvik gerektiğine işaret ediliyor. Özetle şöyle denebilir: İlaç firmaları için aşı, eğer ortada bir teşvik, bir yatırım ya da bir pandemiye son vermek gibi iri bir itibar çabası yoksa, pek de harika bir opsiyon değil. Hastalanmamız çok daha kârlı. 

İlginizi çekebilir: Aşı üretimi kâr maksimizasyonuna dayanıyor ve bu halk sağlığını tehdit ediyor

Çok soyut kalmış olabilir, biraz rakamlara bakalım. Bazı hastalıkların tedavisinin maliyeti ile aşıların fiyatları arasındaki fark çok şey söylüyor.  

Bazı hastalıkların aşı ile tedavi bedelleri arasındaki uçurum  asi ilac maliyet

* Hem tedavi hem de aşı maliyetleri için Amerikan Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi verileri esas alındı. Fiyatlar ülkeden ülkeye değişebilir, ancak aşı ve iyileştirici tedavi maliyetleri arasındaki fark, oransal olarak büyük değişim göstermiyor. 

ABD’de çocukluk aşıları için harcanan her bir dolar karşılığında kamu 10,90 dolar tasarruf ediyor. CDC’ye göre 1994 ila 2018 yıllarında doğan çocukların aşılanması sayesinde, ABD'nin sağlık harcamalarında 406 milyar dolar, total maliyetlerde ise 1,88 trilyon dolar tasarruf sağlandı. Tersinden de bakılabilir, yine aynı ülkede aşılanmamış olanların ekonomiye 7 milyar dolar fazladan yük bindirdiği biliniyor

Mahrum kaldığımız özgürlüğümüz, veda edemeden toprağa verdiğimiz yakınlarımızın acısı, aksayan eğitimin çocuklar üzerindeki psikolojik etkisi, artan aile içi şiddet gibi rakamlara dökülmesi olanaksız bedeller bir yana, hastalıkların topluma maliyeti, salt tedavi masraflarından ibaret değil.    

  • Kaybedilen günler: Hastalandığınızda, hastalığa bağlı olarak günler, bazen haftalarca, siz ve birlikte yaşadıklarınız işinizden, eğitiminizden oluyorsunuz.  
  • Bulaşıcılık: Hastalığın yol açtığı maliyetler, bulaşma devam ettiğinden üstel olarak büyüyor. 
  • Önlemlerin bedeli: Bulaşma durmayınca alınmak zorunda kalınan önlemler gündelik hayatın akışını durdurup ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Covid-19 pandemisinin küresel ekonomiye maliyetinin 6,7 trilyon dolar olduğu biliniyor

Tam da bu yüzden, aşı çalışmalarının çoğu, kamu, uluslararası kurum ya da akademi desteği ile yürütülüyor. Nitekim Covid-19 ekonomi üzerinde bu kadar yıkıcı etki etmeseydi, aşı geliştirme için de bu denli büyük bir yarış da olmazdı. 

Remdesivire 3 bin dolar fiyat kondu 

Peki Covid-19 için durum ne? Covid-19 tedavisinin bedeli, hastanın yaşı ve durumuna bağlı olarak ABD’de 51 bin dolarla 78 bin dolar arasında değişiyor. Bu bedelin 2 bin dolara yakınını tek başına ilaçlar oluşturuyor. Bu rakama standart tedavi prosedüründe yer almayan remdesivir dahil değil. 

Türkiye’de de yoğun bakımda yatan bir Covid-19 hastasının kamuya maliyetinin 15 bin lira olduğu hesaplanıyor. Hastalığı hafif atlatsanız bile, evinize kadar gelen antiviral de ucuz değil. Türkiye’de tedavide kullanılan favipiravirin fiyatı açıklanmıyor, ancak örneğin Hindistan’da bir kutusunun yaklaşık 300 lira olduğu söylenebilir. 

Favipiravir için fazladan bir araştırma geliştirme maliyeti oluşmadı. İlaç zaten piyasadaydı. Sonraları Covid-19 tedavisinde FDA’dan acil kullanım onayı alan remdesivir de önceden geliştirilmiş bir antiviraldi. Klinik çalışmalar, Covid-19 tedavisinde denenmesi için yürütüldü ve yine bir kamu kurumu tarafından desteklendi. Bu çalışmaların ABD’li vergi mükelleflerine 70 milyon dolara patladığı düşünülüyor. Üstüne de üretici Gilead, ilaç için 3 bin 100 dolarlık bir fiyat etiketi koydu

Bunlar sadece birincil ilaçlar. Covid-19’dan hastaneye yatmanız durumunda kullanacağınız kan sulandırıcıdan ateş düşürücüye, dekzametazondan vitamin takviyelerine, ilaç listesi kabardıkça kabarıyor. Üstelik bu ilaçların değişen ölçülerde yan etkileri var. 

Peki aşılarda durum ne? Geliştirilmeleri için ne kadar para harcandı ve kamuya maliyetleri nasıl? Bazı önde giden adayların toplam maliyetleri ve kim tarafından fonlandıklarına bakmak da işimizi kolaylaştırabilir. Belli ki hiçbir şirket bu işe tek başına, destek almaksızın girmemiş:

asi ilac yatirim

Aday aşıları geliştirenlerden her biri farklı bir fiyat belirledi. Şimdilik en ekonomik olanı, henüz sadece Britanya’dan acil kullanım onayı alan Oxford / Astra Zeneca aşısı. Bu aşı için daha çalışmaların başında, kâr amacı gütmeyeceği ve geniş topluluklar için erişilebilir olacağı üzerinden bir anlaşma yapılmıştı. Bu aşının fiyatının 4 dolar kadar olması bekleniyor. En pahalısı olan Moderna aşısının fiyatı ise 37 dolar kadar. 

asi ilac fiyat

Böyle bakıldığında, aşılama ile kimin daha çok kâr ettiğini görmek zor olmasa gerek. Elbette firmalar da kâr ediyor. Ancak olabilecek en düşük maliyetle, bütün güvenlik ve etkililik testlerinden geçmiş bir aşıyı olmak, bizlerin hayrına. Aşı üreticilerinin piyasa ve kamu kurumları ile ilişkileri, dahası gıda ve alternatif tıp alanlarındaki yatırımları nedeniyle sık sık eleştiriliyor ve bu eleştirilerin haklı kısımları da olabilir. Ancak hem aşı geliştirme süreci sert protokollere bağlı, hem de kamu kurumları ile firmaların çatışan çıkarları var. Mesele kurum ve devletleri şeffaflığa zorlamak.  

İlginizi çekebilir: Kapitalizm homeopatiyi teğet mi geçti? Sektöre genel bakış

Kaldı ki Benjamin Franklin’in şu lafının ne kadar doğru olduğunu anlamak için hasta olup ateşimizin yükselmesi, canımızın yanması gerekmiyor olabilir: “Korunmanın bir gramı, tedavinin kilosuna bedeldir.” 

Dünya Bankası Veri Bankası, Current health expenditure
06/01/2021
OECD, Health at a Glance 2019
01/05/2020
David E. Bloom, David Canning & Mark Weston, The Value of Vaccination, World Economics, Vol. 6, No. 3
02/07/2005
History.com, Spanish Flu
19/05/2020
Cost Effectiveness and Resource Allocation, Stéphane A Régnier ve Jasper Huels, Drug versus vaccine investment: a modelled comparison of economic incentives
08/09/2013
Vaccinate Your Family, Vaccines Are Cost Saving
06/01/2021
Sağlık Bakanlığı, Favipiravir Kullanımı
06/01/2021
tümünü göster
covid 19 asi karsitligi