Bazı kesimler zaman zaman modern tıp ve onun üretimlerine kuşkuyla yaklaşır; ancak özellikle son dönemde aşıların yararsız, hatta zararlı olduğu konusunda güçlü bir algı oluşturma çabası mevcut. İddialar, bunun Türkiye’ye karşı bir biyolojik silah olarak kullanıldığına kadar varmış durumda. Bu nedenle belki de en başa dönmeli, aşının nasıl ortaya çıktığını, ne amaçla kullanıldığını anlatmalıyız. Oradan günümüze ilerleyebiliriz.
Aşının tarihi eskilere dayanmakla birlikte, ilk modern uygulama 18. yüzyılın sonunda Edward Jenner tarafından yapıldı. Jenner ineklerde çiçek hastalığına neden olan cowpox virüsünü, çiçek hastalığı (smallpox) geçiren bir çocuğa enjekte etti. Aradan geçen zamanda aşı sayesinde birçok salgın hastalık kaybolma noktasına geldi; tıbbi bir risk oluşturmaktan çıktı. Günümüzde de çocuklar, çiçek gibi viral bazlı hastalıklardan aşıyla korunuyor. Bugün aşılar bilimsel olarak toplum sağlığını korumakta tarihin en başarılı buluşlarından biri olarak değerlendiriliyor. Elbette her ilaç gibi aşılar da yan etki oluşturabilir, hatta çok nadir olarak bu yan etkilerin ciddi semptomlara yol açtığı vakalar görülebilir. Ancak karşılığında elde ettiğimiz, tüm bir toplumun aşısı geliştirilen hastalıktan korunması, birçok durumda ölümcül olabilecek hastalıkların neredeyse görülmemesidir. Bu İtalya’dan Amerika’ya, Almanya’dan Japonya’ya tüm bilim insanlarının üzerinde uzlaştıkları bir gerçek.
Aşıda yeni yaklaşımlar
Belki günümüzde daha popüler olan aşıları değerlendirerek, bu buluşun ne kadar geniş bir yelpazede kullanılmaya başladığını ve gelişmeleri anlayabiliriz. Çoğunluğunu bebeklik ve çocukluk döneminde yaptırdığımız rutin aşılar dışında iki yeni aşı konsepti hayatımıza girmiş durumda: Bunlardan biri herkesin konuştuğu ve çok da tartışılan grip aşıları. Bu konuya özel olarak değineceğim. Bir diğeri ise kanser aşıları. Bilinen kemoterapi yaklaşımları kanserin zamanla direnç geliştirmesi sebebi ile yeterli olmuyor ve bu direnci kırabilmenin en ideal yollarından biri de, bağışıklık sistemini kanserle savaşması için programlamak, aktive etmek. Bu yöntemlerin tümü, immünoterapi başlığı altında toplanıyor; kanser aşıları da bu gruba dahil. Kanser aşısı, nispeten yeni bir konsept. Bundan 10 yıl kadar önce, yeni çıkan ve rahim ağzı kanserine sebep olan HPV virüslerine karşı koruyucu olan bir aşı, bugün Avrupa dahil birçok ülkede yaygın şekilde tercih ediliyor. Bunlardan en yeni ve popüler olanlarından biri de, henüz hayatımıza giren Küba’nın akciğer kanseri için geliştirdiği aşı. Peki kanserde immünoterapik yaklaşımları tetikleyen nedir?
19.yy sonlarında William Coley isimli bir cerrah, enfeksiyonlarla kanser arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışırken yaptığı deneyler sırasında, tümörün olduğu bölgede, bağışıklık sisteminin enfeksiyon kaynaklı da olsa aktive olmasının, tümörü küçültebildiğini keşfetti. Bu bir dönüm noktasıydı. Daha sonra güvenli olması açısından ısı ile öldürülmüş bakterilerden oluşturduğu aşı kokteylini kanser hastalarına enjekte ederek onların kanseri daha başarılı şekilde yenebileceğini raporladı. Çalışmasının modernize edilmiş hali bugün hala bazı mesane kanseri hastalarında tedavi olarak uygulanmakta.
Grip aşısını neden oluruz?
Bir başka tartışma konusu ise grip aşıları. Grip aşıları bugün olduğumuz birçok aşıdan farklı olarak, hem kalıcı koruma sağlamıyor, hem de mevcut yıl içinde bile başarısı diğer aşılara göre daha tartışılır. Peki grip aşısı neden farklı ve faydasına yönelik diğer aşılara oranla daha az bilgiye sahip olmamıza rağmen neden bu aşıyı oluyoruz? Öncelikle grip virüsü genetik yapısını çok hızlı ve sürekli olarak değiştiriyor. Hemen her yıl farklı bir yapısal formda ortaya çıkıyor. Bu sebeple vücudun bir yıl koruma sağladığı virüs, ertesi yıl o korumayı aşacak şekilde kendini yenilemiş oluyor. Her yıl üretilen grip aşıları da, önceki yıl(lar) baz alınarak tahmini değişimler üzerine kurgulanıyor; yani başarısı nispeten şansa bağlı. Bunun sebebi de, halihazırda görülen grip virüsünün genetiğinin analiz edilerek, aşının tüm toplum için üretilmesinin zamansal olarak olanaksızlığı.
O halde belki de hiç işe yaramayacak bir aşıyı oluyoruz. Belki de bunu güncel ve hayatın içinden bir örnekle açıklayabiliriz. Bağışıklık sistemini emniyet teşkilatı gibi düşünün. Aşıyı ise emniyet teşkilatına sağlanan bir robot resim. Bu robot resim sayesinde şehirde devriye gezen polisler suçluyu tanıyabilir ve suçlu yeni bir suç işlemeden müdahale edebilir. Risk ise, suçlunun iyi kamufle olması, görünümünü değiştirmesi ve robot resme rağmen tanınmaması. Evet böyle bir risk var. Ancak yine de poliste suçluyu tarif eden bir robot resim olsun istemez miydiniz? Bu pencereden incelediğimizde grip aşısı, başarısı biraz talihe kalmakta birlikte, faydalı denebilir. Grip aşısıyla ilgili uluslararası yaygın görüş, özellikle 65 yaş üstü kişilerin yaptırmasının tavsiye edilmesi, genç nüfusta ise kişinin kararına bırakılması yönünde. Nitekim aşı karşıtı olarak resmedilen Almanya’da, 60 yaş üstünde grip aşısı yaptırma oranı yüzde 40 seviyesinde.