Birleşik Krallık Wakefield’ın yarattığı korkuyla boğuşurken, ABD’de de aşı karşıtı tepkiler yükselmeye başlamıştı. Aşı ve otizm arasında bağ olduğu ve civanın hastalığın gelişmesindeki rolü parlatılmaya çalışılıyordu. ABD tarihinde aşı karşıtlığıyla daha önce de karşılaşılmıştı, ama 2000’li yılların başında nükseden ve güncel salgınların ortaya çıkmasına neden olan harekete kimlerin öncülük ettiğini biraz anlamaya çalışalım.
Hikayenin başına dönecek olursak, aşı ve otizm arasında bir ilişki olduğu endişesi, ABD’nin NBC kanalında 1982 yılında yayınlanan Vaccine Roulette (Aşı Ruleti) isimli bir habere kadar götürülebilir. Bu haberde DTP (difteri, tetanos, boğmaca) aşısından sonra yan etkiler görülen insanlara ait olduğu öne sürülen hikayeler aktarılıyordu ve aktarımlar doktorlara güveni sarsmıştı. Ardından Dissatisfied Parents Together (Memnuniyetsiz Ebeveynler Birarada) isimli bir organizasyon kuruldu; aşı karşıtı hareketin ilk adımları atılmıştı. Grubun kurucusu Barbara Loe Fisher, yazı boyunca adı geçecek diğer aşı karşıtlarıyla sık sık yanyana gelen isimlerden biriydi.
ABD’de 1999 yılında yayınlanan bir hükümet raporu da yükselmeye başlayan aşı karşıtlığı için biçilmiş kaftandı. 1997’de, New Jersey'li kongre üyesi Frank Pallone, Gıda ve İlaç İdaresi'ne (FDA) kendi yetki alanındaki tüm ürünlerdeki civa seviyelerini ölçmek ve bulgularını açıklamak için iki yıl süre verdi. Raporun yayınlanmasının ardından, 1988'den sonra bağışıklama programına birkaç yeni aşı eklendiği vurgusu ön plana çıkarıldı ve bazı bebeklerin altı aylık olana kadar 187,5 mikrogram etil civaya maruz kalabileceğine yönelik bilgiler paylaşılmaya başlandı.
Taviz aşı karşıtlarını daha da heveslendirdi
Üç çocukluk çağı aşısı nedeniyle etil civaya maruz kalındığına ilişkin tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Araştırmacılar zehirli olanın metil civa olduğunu biliyordu; ama etil civa üzerine de daha fazla çalışma yapılmasını gündemlerine almışlardı. Araştırmalar etil civanın vücuttan hızlıca atılabildiğini destekliyordu. Aşılarda koruyucu olarak kullanılan etil civanın herhangi bir tehlikesi olduğu ispat edilmiş olmamasına rağmen, çıkarılması önerileri geldi ve önerilere aşı üreticileri de karşı çıkmadı. Ancak bu gelişme, bırakın ebeveynleri rahatlatmayı, aşı karşıtlarının örgütlenmesini hızlandıracak bir ivme yaratmıştı. Aşıdaki civanın otizme neden olduğunu düşünen aktivist grupların popülerliği arttı: SafeMinds, Moms Against Mercury, Generation Rescue, Autism Action Coalition. Bu grupların da yardımıyla ebeveynler thimerosal (etil civa) bulunsun veya bulunmasın, tüm aşılardan endişelenmeye başladı.
Akademik çalışmalar otizm ve aşı arasında bir ilişki olmadığını yinelese de, tartışmalar bitmiyor; belli figürler tarafından gündemde tutuluyordu. 2001 yılına gelinene kadar altı önemli epidemiyolojik araştırma yapılmış ve thimerosalın otizmle ilişkilendirilebilecek bir riski olup olmadığına bakılmıştı (Paul Offit, s.166). 2001 itibariyle thimerosal aşıların çoğundan çıkarıldı.
ABD’de hızla yayılan bu aşı karşıtlığı dalgasıyla mücadele etmek için harekete geçen kurumların başında, Institue of Medicine (IOM) da geliyordu. 2000 yılından itibaren “safety review” panelini açarak aşıların güvenliği konusunda incelemeler yayınlamaya başladı. CDC de tartışmaların son bulması için iddiaların araştırılmasını istiyordu. 140 bin üzerindeki çocuğu kapsayan bir araştırmaya göre, thimerosal ve otizm arasında bağ yoktu ama aşı karşıtları, kurumlara tepki göstermeye devam ediyor; gerçeklerin gizlendiğinibelirtiyorlardı. 2004 yılına gelindiğinde IOM, 200’ün üzerinde makale ve araştırma inceleyerek otizm ve KKK aşılarında yer alan thimerosal arasında bir bağ olmadığını kanıtlamıştı. Ama otizmli çocukların ebeveynleri ve aşı karşıtları için bu 200 makalenin anlamı yoktu.
Bir yanda kurumlar kendi araştırmalarını yayınlayadursun, diğer yanda güvenilir olmayan bir dergide yayınlanan spekülatif bir makaleyle, otizmin aşılardaki civadan kaynaklanıyor olabileceği varsayımı da rağbet görmeye devam ediyordu.
Yıllar içerisinde ABD'de görülen kızamık vakaları Kaynak: LA Times
Sallie Bernard bir pazarlama danışmanı ve Lyn Redwood da bir hemşireydi. Diğer ebeveynlerle birlikte bir destek grubu olan SafeMinds’ı (Coalition for Sensible Action for Ending Mercury-Induced Neurological Disorders) 2000 yılında kısa zamanda kurdular ve thimerosal iddialarını yaygınlaştırmaya çalıştılar.
Bernard, seslerini duyurabilmek için en iyi yöntemin, bilimsel bir yayında yer alabilmek olduğunu biliyordu. Medical Hypotheses isimli dergide 2001 yılında yayınlanan “Autism: a novel form of mercury poisoning” isimli ve aşılardaki civanın otizme neden olduğunu öne süren makale, Sallie Bernard ve Lyn Redwood tarafından yazıldı.
Gazeteci David Kirby, 2005 yılında otizmli ailelerinin hikayesinden yola çıkarak tamamiyle anektodal anlatımlarla Evidence of Harm isimli kitabını yayınladı. Kitabın yayınlanmasından önce SafeMinds kurucuları Bernard ve Redwood’la sürekli temas etmiş ve kitabın hazırlanma sürecinde onlardan yardım almıştı.
Kirby’le birlikte aşı karşıtlığı üzerinden şöhretini artıran bir isim daha vardı; pek kıymetli John F. Kennedy'nin oğlu John F. Kennedy Jr. Soner Yalçın da kitabının aşılarla ilgili kısmında Kennedy’nin aşılara açtığı savaşı anlatıyor.
Aşı reddini ve bu iddiaları anaakımlaştıran isimler listesinin en tepesinde ise Jenny McCharty var. Kariyerine Playboy dergisinde model olarak başladı, pek çok televizyon programında yer aldı ve aşı karşıtı hareketin sözcüsü haline gelerek yaşamına devam etti.
McCarthy: “Endişeli anne” çocuklarının hayatını tehlikeye attı
Önce Eylül 2007’de Oprah Winfrey’nin şovuna katılarak milyonların önüne çıkan Jenny McCarthy, oğlu Evan KKK aşısı olduğu sırada doktoruna içinde kötü bir his olduğunu, doktora bunun çocuklarda otizm yapan aşı olup olmadığını sorduğunu belirtmişti. McCarthy’nin anlattığına göre doktor bunu reddetmiş ve Evan’daki değişiklikler de hemen sonrasında başlamış. Nisan 2008’de Larry King de CNN’deki ünlü programında otizm tartışmasını bir “otizm annesi” ile yani Jenny McCarthy ile ele almıştı, McCharty çocuğunun otizm hikayesini ele aldığı kitabını tanıtmak için şovaçıkmıştı.Ekranlara çıktığında, aşılamadan sonra otizm semptomları görülen çocukların ebeveynlerinin konuşma vaktinin geldiğini söylüyordu. Oğlunun aşıdan sonra ateşinin çıktığını, konuşmayı kestiğini ve sonrasında otizmli olduğunu anlatıyordu. Bilim insanları ise sessiz kalmıştı. Bir “anne”nin çocuğuyla ilgili anlattığı ve baş etmesi gereken bu zor semptomla ilgili söylediklerine doğrudan cephe almak güçtü. McCharty’nin ünlü oyuncu Jim Carrey ile ilişkisi de program sırasında sık sık gündeme gelmişti. İnsanlar sevilen bir figürü de kullanan otizmli anne ile kolayca bağ kurdu.
Larry King McCharty’nin çocuğuyla oynadığı görüntüleri de ekrana yansıtmış, izleyenlerin bu bağ kurma dürtüsünden faydalanmıştı. Bu görüntülerle birlikte sunulan iddialara karşı gelecek kişi, herkesin gözünde bir düşmana dönüşecekti.
Paul Offit, ortadaki bilimsel kanıtların görünürlük kazanma sorunundan bahsetmişti. Çünkü aşı karşıtları çoktan tartışmanın yönünü lehlerine çevirmiş, karşı duracak herkesi mağdurların karşısında “kötü adam” ilan etme gücü kazanmıştı. Offit “McCarthy kahraman, çocuğu kurban. Bana kalan rol belli” diyerek ekrana birlikte çıkma teklifini reddetmişti.
Otizm ve aşılar arasında bağ olmadığını, aşıların güvenli olduğunu söyleyen uzmanlara yönelik karalama kampanyaları yürütülüyor, bazıları ölüm tehditleri alıyordu. Paul Offit de bunlardan biriydi. The Guardian’ın “Kapana Kısılanlar: Komplo Teorileri Kurbanları” isimli yazısında da Offit’in başına gelenlerden bahsedilmişti.
“Dr. Paul Offit aşının güvenliğine ilişkin tartışmalara ilk kez 1998 yılında dahil oldu. 20 yıl sonra bile hala aşı karşıtları tarafından hedef alınıyor. Wakefield’ın doktorluktan men edilmesine neden olan ve yayından kaldırılan makalesinin ardından Offit, aşı karşıtı kampanyalara karşı yeterli çaba sarf edilmediğine kanaat getirip 2000 yılında harekete geçmeye karar verdi. Aşının dünya çapında yılda 3 milyon ölümü önlediği konusunda halkı bilgilendirmek için, Aşı Eğitim Merkezi’nikurdu.”
Aşı pazarını eleştirirken vitamin reklamı yaptı
Medya, sorumluluğundan bihaber, aşı karşıtlarına her gün televizyon ekranlarında, gazetelerde yer veriyordu. Türkiye’de sabah programlarını sürekli işgal edenler gibi, aşı karşıtları da ABD ekranlarının vazgeçilmezi haline gelmişti.
Jenny McCharty ile Larry King’in programında bir isim daha vardı: Dr. Jerry Kartzinel. Kartzinel bir süredir otizme çare bulduğunu öne sürüyordu ve McCharty’nin iddialarını bilimsel gibi gösterme şansı da ona düşmüştü.
McCharty otizmli çocukların ailelerine açıkça vitamin tavsiyelerinde bulunuyordu. Offit kitabında Kirkman Laboratories’in tavsiye ettiği vitaminlere değinerek, 17 milyar dolarlık aşı sektörünü eleştiren McCharty’nin, etkisi kanıtlanmamış vitaminlerin 80 milyar dolarlık pazarını görmezden geldiğini dile getirdi.
McCharty’nin arkasında J.B. Handley isminde bir iş insanı da vardı. Kendi oğlu da otizmli olan Handley, Rescue Angels isminde bir grup kurarak, civa gibi metallerin otizme neden olduğu fikrinin yayılmasına katkı verdi. ABD’deki önemli medya kuruluşlarına reklam vererek, aşıların tehlikeli olduğu fikrini yaygınlaştırmaya çalışıyordu. Offit, bu reklamların 180 bin dolara mal olduğunu anımsatıyor ve Handley’nin iddialarını yaymak cömertçe davrandığını aktarıyordu. Handley aşıyı savunan ve bir zararı olmadığını söyleyenlere saldırmaktan da geri durmuyor; her komplo teorisyeni gibi “ad hominem” yoluyla “düşmanları”nın gerçek yüzlerini afişe ediyordu. Medya da Handley’i sürekli ekrana çıkarıyordu. Dahası bu fikirler, şüphe yaratacak ifadelerle Mehmet Öz gibi isimler tarafından da zikrediliyordu.
“Biz aşı karşıtı değiliz, sadece sorgulayın istiyoruz”
Aşı karşıtlığını yaygınlaştırmaya çalışanların sık başvurduğu bir cümle: “Biz aşı karşıtı değiliz, sadece sorgulayın istiyoruz.” Larry King’in 2009 yılında Otizm Farkındalık Günü’nden sonra programına katılan Jenny McCharty ve ünlü oyuncu sevgilisi Jim Carrey, Los Angeles’ta ortaya çıkan kızamık vakalarıyla ilgili köşeye sıkışınca, insanlara aşılanmamaları gerektiğini söylemediklerini, sadece bu kadar fazla aşı yapılmasının doğru olmadığını düşündüklerinden bahsetmişlerdi. Bu sözler Soner Yalçın’ı bir kez de olsa TV’de görmüş olanlara tanıdık gelecektir.
Paul Offit kitabında (s.243), McCharty’nin neden güvenilir olamayacağını gösteren önemli bir nokta anımsatıyor. 2002 yılında Evan doğduğunda, McCharty yolda rastladığı bir yabancı tarafından durduruluyor ve çocuğunda bir farklılık olduğunu söylüyor. Jenny bu karşılaşmayı şöyle aktarıyor: “Bir akşam tarot kartlarımı alıp karıştırdım ve içerisinden kart seçtim. Aylar boyunca aynı kartı seçip durdum ve bu beni deliye döndürüyordu. Kartlar, İndigo ve Kristal çocuklara öğretmeye yardım edeceğimi söylüyordu. Sonra bir gün yolda bir kadın bana ve Evan’a yaklaştı ve “Oğlun bir Kristal çocuk” dedi ve yoluna devam etti. Herhalde bu kadın deli dedim ve yoluma devam edecektim ki kadının tıpkı tarot kartındaki gibi bana “Kristal çocuk” dediğini fark ettim.” Yani McCharty çocuğunun “kristal çocuk”, kendinin de “Indigo” olduğuna inanıyordu. Evan’a otizm teşhisi konmuş olmasına rağmen, kristal çocukların otizmli sanılabildiğini dahi iddia ediyordu. Indigomoms.com sitesini kurarak ebeveynlere tavsiye bile verdi.
İndigo çocuk, bir Yeni Çağ teorisine göre özel, sıra dışı ve bazen doğaüstü özelliklere veya yeteneklere sahip olduğuna inanılan çocuklar olarak tanımlanıyor. Kristal çocuklar ise İndigolardan sonra dünyaya geldiği düşünülen özel çocuklar.
2005 yılına geldiğimizde ise tarot kartlarını unutan McCharty oğlunun otizmli olduğunu kabul etmiş ve aşıları mesul tutmuştu.
2007 yılında Oprah’ın televizyon programına katılarak aşılar konusunda güvensizlik yayan başka bir isimse Katie Wright’tı. Bob ve Suzanne Wright Autism Speaks isimli derneğin kurucularıydı ve otizmli torunları Christian için çözüm arıyor, bilimsel çalışmalara katkı sağlıyordu. Aşılara dair şüphe içeren açıklamalarda bulunmasalarda, Christian’ın annesi Katie, aşıyla ilgili endişelerini dile getiriyordu. Autism Speaks’in kurucuları Bob ve Suzanne, derneğin bu fikirleri paylaşmadığını söylese de Katie medyada yer bulmaya devam ediyordu (Panic Virus, s.515-530).
Bu isimler gibi aşı karşıtlığını yaygınlaştırmaya bağlantılı çok isim var. Ortak noktalarıysa bilimselmiş gibi görünen açıklamalarıyla insanların kafalarını karıştırmaları, bundan kâr elde etmeleri… Wakefield’a destek için başlatılan imza kampanyasının da arkasında bu isimleri görebilirsiniz. Mesela ABD’de ilk aşı karşıtı derneklerden birinin kurucusu olan Barbara Loe Fisher’ın Ulusal Aşı Bilgi Merkezi, Andrew Wakefield’a “Bilimdeki Cesaret” ödülünü vermişti. Bağlantılar, aşı karşıtlarının güvenilirliğini sorgulamamıza yetiyor da artıyor bile. Somut delillere dayanmayan; biraz da otizmin sebeplerinin hala belirsiz olmasından yararlanan isimlerin davranışlarının sonuçlarını iyi düşünmeli, eylemlerinin arkasındaki olası çıkarları anlamaya çalışmalıyız.