Alkol Dosyası’nın ikinci bölümüne başlamadan önce içkinin zararlarına değinmekte fayda var. Öncelikle içki, kişinin mantıklı düşünme ve karar verme yetisini elinden alıyor ve uzun vadede beyne zarar veriyor. Yeşilay’a göre içkinin yemek borusu, gırtlak, mide ve pankreas kanserini tetiklediği de bilinen bir gerçek. Kalbe zararlı. Ayrıca, yaygınca bilindiği üzere, aşırı içki tüketimi karaciğere telafisi imkansız zararlar verebiliyor. İçki problemi olup olmadığı hakkında şüphesi olanlar, içki tüketimi hakkında farkındalık yaratmayı amaçlayan İngiltere merkezi sivil toplum kuruluşu Drink Aware’in testine göz atabilirler.
Zamlara karşı evde üretim
İçki fiyatlarındaki artışın vatandaşları evde içki üretmeyeittiğini söylemek mümkün. Evde bira, şarap gibi fermente içkilerin yapımı için satılan kitler yaygınlaştı. Öte yandan rakı, viski gibi distile içkilerin üretimi daha farklı yollar gerektiriyor. Kimi vatandaşlar kendi imkanlarıyla evde sıfırdan damıtarak içki üretirken kimileri de temizlik amacıyla satılan etil alkolü tatlandırarak içki üretmeye başladı.
Nitekim, Reuters’ın 2017 tarihli haberine göre etil alkol satışı yüzde 5 ila 6 oranında artmış durumdaydı. Evde içki üretimine dair dolaşıma giren bir iddia, devletin, evde üretimin önüne geçmek için etil alkole kimyasal madde karıştırdığı iddiası oldu. 30 Aralık 2017’de Tuhaf Ama Gerçek isimli hesabın Twitter’da paylaştığıiddia 150’den fazla retweet, 500’den fazla da beğeni aldı.
Evde içki yapımının yayılması üzerine bu konuya da devletin müdahalesinin gecikmediğini söylemek mümkün. 30 Aralık 2017’de yürürlüğe giren düzenleme ile etil alkolün içme amacıyla kullanımının önüne geçmek için her 100 litresine 1,2 gram denatonyum benzoat katılması kararlaştırıldı. Bilinen en acı maddelerden olan denatonyum benzoat, içine konulduğu herhangi bir şeyi içilmez hale getirmesiyle ünlü. Dolayısıyla etil alkole kimyasal madde katıldığı iddiası doğru.
Fotoğraf: Associated Press
Türkiye’de içki kullanımı yüzde 22 civarında
61. hükümet döneminin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yasakları “Şimdi ben insanımı seviyorum. Alkolik olmasını istemiyorum. İçkinin insan sağlığına zararı ortada mı ortada. Kalp, karaciğer hastalıklarının tamamı içkiye bağlı. Ya trafik kazaları...” sözleriyle savunmuş ve Anayasa’nın 58. maddesinin 2. fıkrasında yer alan, devletin gençleri kötü alışkanlıklardan koruması görevine atıfta bulunmuştu. 2010 yılında yapılan içki zamlarını da dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Bizim için gelir değil vatandaşın sağlığı önemli” şeklinde yorumlamıştı.
Gerçekten de, Anayasa’nın 58. maddesi 2. fıkrası şu şekilde: “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklarda ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır”.
Erdoğan’ın kalp ve karaciğer hastalıklarının tamamının içkiye bağlı olduğu iddiası doğru değil. Her ne kadar uzun vadeli kullanımı kalpte sorunlara sebep olabilse de içki, kalp hastalıklarının tek sebebi değil; obezite, sigara, genetik yatkınlık, stres vb risk faktörleri de bulunuyor. Yine karaciğer hastalıklarının da içkinin yanında enfeksiyon, bağışıklık sistemi anomalileri, genetik faktörler gibi sebepleri de var.
Benzer biçimde, Karayolları Genel Müdürlüğü’ne göre, 2017 yılındaki ölümlü ve yaralanmalı trafik kazaları içerisinde kusur açısından içkili olarak araç kullanmak yüzde 2,1’lik bir yer tutuyor. Bu, toplam 196 bin 386 kusur sayısından 4 bin 132’sinin içki kaynaklı olduğunu gösteriyor (sf 8).
Öte yandan, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2018 tarihli Küresel Alkol ve Sağlık Durum Raporu’na göre Türkiye’deki nüfusun yalnızca yüzde 1,6’sının içki bağımlılığı var (sf 295). İçkiye bağlı ölüm oranı bütün ölümler içerisinde yüzde 1,4 (sf 370). Yıllık kişi başı saf içki tüketim miktarı 2 litre (sf 295). Dünya Sağlık Örgütü’nün içki kullanımı konusunda risk altındaki ülkelerden biri olarak gösterdiği Rusya’da, örneğin, bu oranlar sırasıyla yüzde 9,3 (sf 285), yüzde 21,6 (sf 369) ve 11,7 litre (sf 285). Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü’nün “Avrupa Bölgesi” olarak adlandırdığı bölgede en az içki tüketilen ikinci ülkesi. En az içki tüketilen ülke ise Azerbaycan.
OECD'nin yayınladığı verilere göre Türkiye, Endonezya’dan sonra en az içki tüketen ülke. Türkiye’den sonra gelen İsrail’de bile, kişi başına düşen içki tüketim miktarı Türkiye’nin yaklaşık iki katı.
Son olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2018 tarihli anketine göre Türkiye’de içki kullanım oranı yüzde 22 civarında. 2011 tarihli KONDA araştırmasına göre de bu oran yüzde 23.
Konya en çok içki içilen şehir değil
Yeri gelmişken, yıllardır süregelen bir şehir efsanesine değinmekte fayda var. Konya, Türkiye’nin en çok içki tüketilen şehri değil. Bu konuda daha önce Malumatfuruş tarafından yapılmış bir çalışma bulunuyor. İçki tüketimine ilişkin doğrudan şehir bazında bir istatistik bulunmasa ve istatistiklere yansımayacak kayıt dışı tüketim her daim bir ihtimal olsa da, bu iddianın gerçekliğinden kuvvetle şüphe duymamızı gerektiren pek çok delil mevcut.
Öncelikle, TÜİK’in hanehalkı bütçesinin kalem kalem dağılımını bölgelere göre incelediği bir çalışması bulunuyor. Bu çalışmaya göre, 2015-2017 yılları arasında alkollü içeceklere ve tütüne gelire göre en büyük payı Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi, yani Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars illeri ayırmış. Bu bölgede gelirin ortalama yüzde 7,1’i içkilere ve tütüne ayrılıyor. 26 bölge içinde Konya ve Karaman’ın bulunduğu bölge 14. sırada. Buna göre bu bölgedeki halk, bu kalemlere bütçelerinin yüzde 4,6’sını ayırıyor.
Yine, Mey İçki CEO’su Galip Yorgancıoğlu’nun 2010 yılında, en çok içki tüketilen illerin Trakya’da olduğu ve ülkedeki içki tüketiminin yüzde 40’ının Marmara’da gerçekleştiği yönündeki bir açıklaması bulunuyor.
Son olarak, direkt olarak tüketilen içki miktarını vermese de bağlantılı bir istatistik olarak kabul edilebilecek olan kişi başına düşen içki perakende satış noktası konusunda lider şehir Edirne. TAPDK’nın 2009 verilerine göre Edirne’yi sırasıyla Muğla, Kırklareli, Tekirdağ, Tunceli, Antalya, Aydın ve İzmir takip ediyor. Bu istatistikte en geride olan şehir ise Ağrı.