Türkiye’nin 35 ilinde meydana gelen orman yangınlarının kontrol altına alındığı haberini veren Orman Genel Müdürlüğü, “Orman vatandır, vatanı savunacağız!” diyor. Antalya, Muğla, Tunceli ve diğer birçok ilde 28 Temmuz 2021 tarihi itibariyle başlayan orman yangınları devam ediyor.
Türkiye 1950’lerden bu yana daha şiddetli, daha sık ve uzun süren sıcak hava dalgaları yaşıyor. Üç ayrı iklim modellemesinin verilerine göre, iklim krizinin etkileri olduğu yerde kalsa dahi, 2099 yılına kadar 2,2 ila 3,8 aralığında hava sıcaklığı artışı yaşanacak, maalesef aksini gösterir bir model de yok. Grafikte aşağı hareket eden tek veri, yüzde 3 ila 6 oranında azalması beklenen yağmurlar. Bu, kuraklığa işaret.
Uzmanlara göre şimdiye dek yaşadığımız tüm bu “felaketler”, dünyanın sıcaklığının 1,2 derece artması nedeniyle yaşandı. İklim Politikaları Araştırmacısı Gökçe Şencan “Üç dereceye kadar da yolumuz var. 2020’ler ve 2030’lar pek hoş geçmeyecek. Kıyamet tellallığını sevmiyorum ama vaziyet bu” diyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) önümüzdeki günlerde Türkiye’nin neredeyse her noktasında hava sıcaklığının artacağına dair tahminlerde bulunuyor. Bu kuraklık bilgisiyle, yangınları birleştirmek mümkün. MGM verilerine göre yangının ilk çıktığı bölge olan Antalya’nın yanan alanları şiddetli veya çok şiddetli seviyelerde kuraklık yaşıyor. Muğla’da da çok şiddetli kuraklık var. Türkiye’de yangın çıkan 35 ilden biri olan Adıyaman’da da orta seviye bir kuraklık olduğu belirlenmiş.
Bitmedi. Dünyadan da güncel sıcak hava dalgası haberleri var. Yunanistan, İtalya, Batı Avrupa, Fransa ve daha fazlası tarihindeki en sıcak günleri geçiriyor. Fransa’da görülen 45 derecelik sıcak, daha çok çöller için duymaya alışkın olduğumuz bir rakam. Sıcaklık tahminleri konuşulurken haber metinlerinde artık kalıplaşmış tabirler duyuyoruz: “Gelmiş geçmiş en yüksek sıcaklık”, “rekor sıcaklık”. Geçtiğimiz ay yayınlanan bir araştırmaya göre bilim insanları, sera gazı emisyonlarının neden olduğu iklim değişikliğinin, sıcak hava dalgalarını en az 150 kat daha olası hale getirdiğini belirtiyor. Aynı araştırmaya göre sera gazı emisyonlarını sınırlandırmayı başaramazsak, daha çok sıcaklık rekorlarıyla karşılaşacağız.
Ancak içinden geçtiğimiz krizin başından bu yana, yangınlarla ilgili tartışmaların merkezinde kundaklama iddiaları var. Türkiye yangınlarla iklim krizinden ziyade, bu iddiaların merkezinde olduğu bir tartışmayla baş etmeye çalışıyor.
Göründüğünden çok daha karmaşık ve uzun erimli sorunlara, tekil ve basit açıklamalar getirme yanılgısına karşı bağışıklık arayanlar için, üzerinde en çok şüphe biriken bazı başlıklara yakından bakıyoruz.
Türkiye’de orman yangınları: Yangın sayısı her yıl artıyor
Esas gündemi 29 Temmuz gecesinde oluşturmaya başlayan yangınları harita üzerinden kontrol ettiğimizde, hepsini görebiliyoruz. Türkiye’de yangın sayısı yıllar içinde nasıl seyretmiş olabilir?
Dünyadaki yangınları toplayan ve Orman Genel Müdürlüğü’nün de verilerini paylaştığı EFFIS’e (The European Forest Fire Information System)'in sezon trendi verilerine göre, Türkiye’de 2021’in başından bu yana çıkan yangın sayısı 145. 2008-2020 yılları arasında ise toplam çıkan yangın sayısı aynı grafikte 129 olarak gözüküyor. Yani yangın sayısında bir artış eğilimi söz konusu.
Türkiye’de yangınların çıkış nedenleri arasında ilk sırada yüzde 46 ile ihmal ve kazalar yer alıyor. İkinci sırada ise yüzde 34 ile sebebi belirlenemeyen yangınlar var. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Doğanay Tolunay, son yıllarda sebebi bilinmeyen yangınların sayısının arttığını söylüyor ve bunu, çıkış nedeninin delillerle kanıtlanmasının güçlüğüne bağlıyor. Prof. Tolunay ormanların yangınlardan ziyade, orman dışı faaliyetler için kullanımı nedeniyle zarar gördüğünü savunuyor.
35 ilde aynı anda yangın çıkması eşyanın tabiatına aykırı mı?: Eşzamanlı yangınlar çıkabilir
Türkiye’nin yangın gündemine hakim olan bir konu daha var: Birbirini takip eden günlerde bu kadar çok yangın çıkması hayatın doğal akışına uygun mu? Bu soruya, Teyit’in ulaştığı yangın ekoloğu İsmail Bekar’ın bir yanıtı var: Evet bu mümkün. Nitekim resmi makamlar da yaşananlara “doğal afet” diyor.
Bekar gerçek nedenlere, yangından sonra itfaiye ve polisin araştırmaları sonrasında çıkan delillerle ulaşabileceğimizin altını çiziyor; tartışılması gerekenin yangınların neden büyüdüğü ve sürdüğü olması gerektiğini söylüyor. Bekar’a göre sönmeyen yangınların bizi götürdüğü yer iklim değişikliği; aynı sebeple buna benzer ve daha büyük yangınları daha sık görebiliriz.
Haritaya baktığımızda 25 Temmuz - 3 Ağustos haftası içinde yani son 10 gün içinde dünya üzerinde çıkan yangınlar görülebiliyor. Tek bir bölge içinde yangın çıkan alanlar var.
Sabotaj iddialarının maddi bir temeli var mı?: Hayır
35 ile yayılan yangınların ülke genelinde yarattığı şok dalgası malum. Ana akım medyada yapılan yayınlarda sıkça dile getirilen sabotaj iddiaları da şüpheleri körüklüyor. Teyit bu iddialar üzerine 29 Temmuz gecesi ilk aşamada iki analiz yayınladı.
2 Ağustos 2021 saat 17.00 itibariyle yangına neden olduğu şüphesiyle gözaltına alınan kimse tutuklanmamış ve sabotaj iddialarını destekleyecek somut bir delile ulaşıldığını gösterir resmi bir açıklama da yayınlanmamıştı. 3 Ağustos 2021 tarihinde saat 20.00'da AA Manavgat'ta gözaltına alınan bir kişinin tutuklandığını açıkladı.
Şüpheleri körükleyen iki mesele var: İlki bu alanların yapılaşmaya açılması için kasten yakıldığı. İkincisi de salt zarar vermek amaçlı saldırılar. Peki bir alanın imara açılması için gerçekten yangına ihtiyaç var mı?
Bir alanın imara açılması için yangına ihtiyaç var mı?: Yok
Türkiye’de her orman yangınından sonra yanan arazilerin imara açılacağı tartışmalarıyla karşılaşıyoruz. Birden fazla noktada, özellikle turistik bölgelerde başlayan bu yangınlarla ilgili de benzeri spekülasyonlar yapıldı. Anayasanın 169. maddesine göre yanan ormanlar hiçbir koşulda imara açılamaz; bu alanların yeniden ormanlaştırılması, yeşillendirilmesi gerekiyor. 6831 sayılı kanunun 18. maddesi de, yangın görmüş orman alanlarında madencilik, turizm gibi faaliyetlere izin verilmeyeceği belirtiliyor. Ancak Türkiye’de yangının ardından yapılaşmaya açılan bazı ormanlık alanlar var.
Örneğin 2007 yılında Bodrum Güvercinlik Koyu’nda üç ayrı noktada çıkan orman yangınlarının ardından yeşillendirilmesi beklenen bölge imara açılmıştı. Bölgede beş yıldızlı otel ve tatil köyleri hizmete girdi. Üstelik Kültür ve Turizm Bakanlığı bölgede yapılaşmaya izin verilmeyeceğini açıklamıştı. En bilinen bu yapılaşma her yangın sonrası aynı gündemin oluşmasına zemin sağlıyor.
Güvercinlik’teki otel. 29 Temmuz 2021 tarihinde de otelin yakınlarındaki ormanlık alanda yangın çıktı.
Öte yandan orman arazileri yangına gerek olmadan da yasal izinlerle madencilik, turizm gibi faaliyetler için tahsis edilebiliyor. Orman Genel Müdürlüğü’nün 2020 yılı verilerine göre 47 bin hektarlık orman alanı madencilik faaliyetleri, 5 bin hektarlık ormanlık alan da turistik tesis, ulaşım gibi faaliyetlere tahsis edilmiş. Dahası 28 Temmuz 2021 Resmi Gazete’de yayınlanan Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un birinci maddesine göre, kültür ve turizm gelişme alanları dışında kalsa bile orman arazileri “kamu yararı” kapsamında turizme açılabilecek. Dolayısıyla bir ormanlık arazinin imara, yapılaşmaya açılması için yanması gerekmiyor.
İlginizi çekebilir: Turizmi Teşvik Kanunundaki değişikliğin yetki sınırlandırmasından ibaret olduğu iddiası
Ağaçlandırma kampanyaları işe yarar mı?: Yanlış ağaçlandırma daha çok yangına sebep olabilir
Cep telefonuna gelen bir ileti, “Sence ağaçlandırma için kime destek olmak gerekiyor?” diye soruyor. Daha şimdiden çok sayıda ağaçlandırma seferberliği ilan edilmiş durumda, sosyal medya da bunu konuşuyor. Ağaçlandırma kampanyaları muhteşem bir toplumsal dayanışma örneği; ancak uzmanlar yanlış ağaçlandırma yerine ekosistemi korumak gerektiği görüşünde. Çünkü hatalı ağaçlandırma, bizatihi ormansızlaşma sebeplerinden biri.
Orman, mevzuata göre doğal ya da emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları demek. Aslında bir bütüne işaret ediyor. Sadece yeşil alanlar ve ağaçlar değil, taş, toprak, sincap, mantar, böcekler ve daha nicesi orman ekosisteminin parçaları. Yani bütün, parçaların toplamından daha büyük.
Uzmanlar, tam da bu nedenle siyasi önceliğin, ekolojik olarak hatalı olan tekil ağaçlandırma faaliyeti değil, ormansızlaşmayla mücadele olması gerektiği görüşünde. Yangın ekoloğu İsmail Bekar, Türkiye’nin Çanakkale’den Adana’ya kadarki kıyı kısmının Akdeniz iklimine sahip olduğunu ve doğal yangınlara ihtiyaç duyduğunu anlatıyor: “Bu bölgeler yangına alışık ve bağımlı ekosistemler. Kendi haline bırakırsanız 40-50 yıl içinde toplanırlar. Yanlış ekimle yanıcı bir ağaç türü dikebilirsiniz, bu daha çok yangına sebep olur. Ya da ekosisteme uygun olmayan bir tür istilacı olabilir, o bölgede yaşayan böcek ya da mikroorganizmaların habitatını bozarsınız.”
Akdeniz ekosistemlerini kendi haline bırakmaktan yana olan Bekar, Orman Genel Müdürlüğü direktiflerini izlemeyi öneriyor ve maksimum tohum desteği verilebileceğini söylüyor. Hacettepe Üniversitesi’nden Doç. Dr. Çağatay Tavşanoğlu da “Ağaç dikme seferberliği bir ekolojik felakettir” demişti.
İklim Politikası Araştırmacısı Gökçe Şencan, Kaliforniya’da bulunan Los Padres Ulusal Ormanı’nın, çıkan bir yangından bir yıl sonraki halini paylaştı ve alanın kendi haline bırakılması durumunda yeşermeye başladığını gösterdi. Şencan Teyit’e “Türkiye’de korku, yanan bölgelerin kesilip otel yapılması meselesi ve bu haksız da değil. Ama bu bölgeleri korursak şu an ölü gibi görünen bitkilerden bazıları dahil ormanın bitki örtüsü yavaş yavaş geri dönecek” dedi.
Bunun dışında Antalya’dan da bir örnek verebiliriz: Kumluca Erentepe Mahallesi’nde 2016 Haziran ayında çıkan yangın ve sonrası. Kumluca’da çıkan yangın beş mahalleye yayılmış ve en az bin hektarlık alan yanmıştı. Aşağıdaki fotoğraf güçlükle kontrol altına alınan yangının simgelerinden biri haline gelmişti.
Alanın bugünkü halini görmek için Google Earth üzerinden bir araştırma yapıyoruz. Bölgeyi tepeden kontrol ettiğimizde, ormanlık alanda yeşilliklerin tahrip olduğu görülebiliyor.
Ancak alana yaklaştığımızda bölgedeki ormanlık arazi yapısının toparlanmaya başladığını ve kendini yenilemeye başladığını da tespit edebiliyoruz. Bu görüntülerin Google Earth tarihi ise 2020 Aralık. Erentepe köyünün eski muhtarı Ali Göçer bölgeye Karaçam tohumu ekildiğini anlatıyor ve bölgenin kendini toplamaya başladığını, “yeşillendiğini” doğruluyor. Kumluca Erentepe doğru ağaçlandırmanın yapıldığı alanlardan biri.
Yangınla mücadelede tek belirleyici uçaklar mı?: Ekipman kadar önleyici müdahaleler de kritik
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, yangınlar için 4 bini aşkın personel çalıştığını açıkladı. Gazeteci Nevşin Mengü’nün 2 Ağustos 2021 tarihli yayınına katılan bir yangınzede ise “Devletimiz hangi birine yetişsin, sağolsun birkaç arkadaş bizim evi kurtarmışlar” demişti.
Antalya Kumluca yangınından sonra Türkiye Ormancılar Derneği’nin hazırladığı bir raporda, ormanlık alanda yangının çıkmasını önleyecek yöntemlere başvurulmadığı anlatılmış. Uzmanlar, yangının bölge ekosistemine uygun bir biçimde önleyici yangınlarla korunabileceğinin altını çiziyor. Yangın ekoloğu Prof. Tuncay Neyişçi’nin yorumu kritik: “Helikopter satın almak yeterli sanıyorlar, ancak yangınla mücadelede tek unsur ekipman değil.”
İlginizi çekebilir: Bazı Akdeniz ülkelerindeki yangın söndürme uçağı sayıları hakkındaki iddia
Bu nedenle kamudan yangınla mücadelenin hesabı sorulurken, bütüncül ve soğukkanlı bir yaklaşım gerekiyor. Doğru bir politikanın, ülkenin özgün ihtiyaçları ve aktüel tehditlere göre belirlenmiş; afet hazırlık planlarının da veriye dayalı, etkili, şeffaf ve uygulanabilir olmaları gerekiyor. Tartışmanın tekil bir müdahale aracı üzerinden yürütülmesi, bu bütünün gözden kaçırılmasına neden olabilir.
Nitekim Bekar da, “İnsanlar elimizde yeterince uçak ve helikopter olsa bu kadar yangın yaşamayacağımızı ve hemen söndürülebileceğini düşünüyor. Ancak söndürülmesi tamamen ekipmana bağlı olsaydı, yangın konusunda tecrübeli olan Kanada, Amerika gibi ülkelerde aylarca süren yangınlar olmazdı” diyor.
Ordu yangına hangi zamanlarda müdahale eder?: Mülki idarenin yardım talebinde bulunması gerek
Bazı bölgelerde yangınları kontrol altına almak zorlaşınca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) orman yangınlarına neden müdahale etmediği tartışması da gündeme geldi. Sahada jandarma var, ancak jandarma İçişleri Bakanlığı’na bağlı. Diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı, 2 Ağustos tarihinde Twitter hesabından yaptığı paylaşımda askerlerin Bodrum’daki devam eden yangın çalışmalarına destek olduğunu paylaştı. TSK’nın pek çok bölgede yangın söndürme ve tahliye çalışmalarına desteğinin sürdüğünü, 400’den fazla askerin, üç İHA, dört helikopter, iki çıkarma gemisi, 50’den fazla itfaiye, arazöz ve iş makinasıyla görev yaptığını belirtti.
Peki ordu hangi durumda afete müdahale eder? Mevzuata baktığımızda askeri birlik ve komutanlıkların seferberlik durumu olmadığı sürece vali ve kaymakamlıklardan gelecek talep doğrultusunda harekete geçeceği belirtiliyor. Afet, yangın, acil yardım yönetmeliklerine baktığımızda da afet durumlarında en yakın askeri birliklerden vali ve kaymakamların yardım talep edeceği belirtiliyor. Aynı şekilde Sivil Savunma Kanunu’nda da doğal afetler ve büyük yangınlarda yapılacak her türlü kurtarma ve yardım işlerine mahalli mülki amirlerce görülecek lüzum üzerine, bölgede bulunan sivil savunma teşkillerinin katılmasının mecbur olduğu belirtiliyor.
Görüştüğümüz Merkezi Strateji Enstitüsü Başkanı Oktay Bingöl de silahlı kuvvetlerin kendi yöresinde harekete geçmesi için mülki makamların yardım talebinde bulunması gerektiğini doğruladı. Bingöl, önceden Emniyet-Asayiş Yardımlaşma (EMASYA) protokolü olduğunu ve bu protokol çerçevesinde silahlı kuvvetlerin herhangi talep olmadan daha hızlı harekete geçtiğini de aktardı. EMASYA protokolü 2010 yılında yürürlükten kaldırıldı. Protokol olmadığı için mülki amir talep etmedikçe asker yangına müdahale edemiyor.
Öte yandan Oktay Bingöl, TSK’nın yangınlara müdahale kapasitesinin de, bedelli ve kısa süreli askerlik uygulamasından ötürü yıllar içinde azalmış olabileceğini söylüyor. Evvelden eğitimin parçası olarak birliklere yangına müdahale eğitimleri verildiğini belirten Bingöl'e göre, askeri teçhizatın yangınlarda kullanılması için teknik müdahale de gerekli.
Ormanların iklim değişikliğiyle mücadeledeki payı ne?: Isınma döngüsünü kırmak için ormanlara ihtiyacımız var
Ormanların işlevlerinden biri de, gezegeni soğutmaya destek olmaları. Ormanları kesilmesi ya da yapılaşmaya açılması bu işlevi de ortadan kaldırıyor ve havanın daha da kurumasına neden oluyor. Kurak mevsimlerin süresinin uzaması ağaçların da strese girmesine yol açıyor ve yangınların yayılması için ideal bir ortam oluşturuyor.
Aşırı kuraklıklarda ormanların büyük kısmı yanıyor; bu da o alanın karbon yutağı değil, aksine karbon kaynağı olmasına neden oluyor. Bilim insanlarına göre, Amazon ormanları 90’lı yıllara göre üç kat daha az karbon depoluyor. Ağaçların yok olması depoladıkları karbonu salmaları anlamına da geliyor. Buna geribesleme döngüsü deniyor. Uzmanlar ormanlık alanların geliştirilmesi ve korunmasıyla insanlığın bu döngüyü kırabileceğini belirtiyor.
Dahası, uzmanlara göre sadece ormanlar değil, batak, çayır gibi tüm doğal alanlar korunmalı. Toprak altındaki karbonu açığa çıkarmak yerine depolayan tarım yöntemlerinin uygulanması ve ağaçlarla bitkilerin karbonu absorbe etme işlevini yerine getirmelerine izin verilmesi de gerekiyor. Fosil yakıtların ısıtma geribesleme döngüsünü tetiklediğini dile getiren ilk isim George Woodwell bunu “Karbonu hayatın içinde depolayabiliriz” diye tarif ediyor.
Tekrar düşünelim: Türkiye’nin 35 ilinde devam eden yangınlar henüz sönmemişken varılan ve somut kanıtlara dayanmadan ulaşılan hızlı sonuçlara güvenebilir miyiz? İhmal, plansızlık, iklim krizi ya da saldırı olasılıklarından hangisi için daha çok delilimiz var?