Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, 4 Nisan 2023 tarihinde katıldığı bir televizyon programında Türkiye için “Avrupa ülkeleri içerisinde en az vergi yükü olan ülkeyiz totalde” iddiasında bulundu.
Doğru, ama... Doğru, ama...
Detaylar
Türkiye’nin Avrupa'da “en az vergi yükü olan ülke” olduğu iddiası

Türkiye’nin Avrupa'da “en az vergi yükü olan ülke” olduğu iddiası

Bulgular

“Vergi yükü” kavramını elde edilen vergi geliri olarak düşünürsek Avrupa’da gayrisafi yurtiçi hasılası içerisinde vergi gelirlerinin payının en az olduğu ülkelerden biri Türkiye. 2010’dan 2014’e kadar Avrupa’da son sırada yer alan Türkiye, 2015’ten bu yana ise İrlanda’dan sonra ikinci sırada. Böylesi bir yaklaşımla Nebati’nin açıklamasının doğru olduğu düşünülebilir ama “vergi yükünün azlığı” ibaresini daha geniş bir bağlam içerisinde değerlendirmek gerekiyor.

Gelir vergisi açısından Türkiye’nin konumu sıradışı değil. Avrupa’da da ülkeler Türkiye’deki gibi farklı gelir seviyeleri için farklı oranlardan söz eden mevzuatlara sahip. Türkiye’nin vatandaşına en az gelir vergisi yükleyen ülke olduğu söylenemez.

Avrupa’da ilgili mevzuatlarında oransal olarak Türkiye’dekinden daha az kurumlar vergisine sahip ülkeler var.

Türkiye’de vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payı hayli yüksek. Bu durum vergi adaletinin tahsis edilmesinin önünde önemli bir engel.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, 4 Nisan 2023 tarihinde katıldığı bir televizyon programında şu ifadeleri kullandı: “Kurumlar vergisi mükellefimiz bir milyona yakın. Kurumlar vergimizin neredeyse yüzde 50’sini bin mükelleften alıyoruz. Burada bizim doğru bir iş yapmamız lazım. Avrupa ülkeleri içerisinde en az vergi yükü olan ülkeyiz totalde ve dolaylı vergiler de yüksek. Bunun doğrudan vergilere dönüştürülmesi için iki önemli şey yapmamız lazım…”

Bakan Nebati, iddiasının hemen öncesinden kurumlar vergisine ilişkin bir ifadeye yer veriyor. Ancak dile getirdiği “en az vergi yükü” iddiasının kurumlara mı yoksa bireylere mi yönelik tam olarak belirtilmiyor. Benzer şekilde iddianın dolaylı vergiler mi yoksa doğrudan vergiler bazında mı ifade edildiğini tam kestiremiyor olsak da Nebati’nin “totalde” şeklinde bir ifadede bulunduğu anlaşılıyor.

Bu nedenle iddiayı kapsamlı bir şekilde ele almak için Türkiye’nin hem kurumlar vergisi hem de gelir vergisi verilerini Avrupa verileri ile karşılaştırmanın yanı sıra doğrudan ve dolaylı vergi yüküne dair incelemelerde bulunmak gerekiyor.

Türkiye’de kurumlar vergisi 2023 yılı itibariyle yüzde 20

Kurumlar vergisi, kurum kazançları üzerinden alınan doğrudan bir vergi türü ve Türkiye’de 1950 yılında yürürlüğe giren 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında toplanıyor. Yürürlüğe girdiği tarihten bu yana kurumlar vergisi oranı ise yıldan yıla bazı değişimlere uğramış

2023 yılı itibariyle ise kurumlar vergisi yüzde 20 bandında. Yapılan çalışmalar kurumlar vergisindeki düşüşün üretime olumla yansıyabildiği ancak da bu oranın yüzde 20 veya daha aşağı bir seviyede olması durumunda iktisadi eşitliği zedeleyen ve gelir adaletsizliğine neden olan bir atmosferin ortaya çıkabileceği yönünde. 

Bazı Avrupa ülkelerinde kurumlar vergisi yüzde 20’nin altında

OECD ülkeleri bazında bakıldığında 2023 yılında Avrupa’da en düşük kurumlar vergisi yüzde 8 ile İsviçre’de. İsviçre’yi yüzde 9 ile Macaristan, yüzde 12.5 ile İrlanda ve yüzde 15’le Litvanya takip ediyor.

Kurumlar vergisi Almanya’da yüzde 15.83, Lüksemburg’da ise yüzde 18.19. Onları yüzde 19 ile Çekya, Polonya ve Slovenya takip ediyor. Kısacası OECD ülkeleri arasında yer alan Avrupa ülkelerine baktığımızda en az dokuz ülkede kurum kazançları üzerinden alınan doğrudan bir vergi türü olan kurumlar vergisi Türkiye’dekinden oransal olarak daha az. Bu bağlamda kurumların üzerindeki vergi yükünün bu vergi türü özelinde Türkiye’de en az olduğu söylenemez.

Gelir vergisi oranı elde edilen gelire göre çeşitlilik gösteriyor

Gelir vergisi, bireylerin elde ettikleri gelir üzerinden alınan doğrudan bir vergi türü. Elde edilen gelire bağlı olarak değişen oranlarda alınan bir vergiden söz ediyoruz. Bu anlamda yıllar içerisindeki değişimden ziyade Türkiye’deki güncel duruma odaklanmak ve farklı vergi dilimlerini açıklığa kavuşturmak daha anlamlı olabilir.

Türkiye’de Ocak 2022’den bu yana asgari ücretlilerden gelir vergisi alınmıyor. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. maddesine göre güncel gelir vergisi oranları 30 Aralık 2022’de Resmi Gazete’de yayınlanan 323 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile şu şekilde belirtilmiş:

guncelvergipng

Kısacası elde edilen gelir arttıkça, bu gelirden alınan verginin de arttığı görülüyor. Türkiye bu açıdan yalnız değil. Birçok Avrupa ülkesinde de benzer bir yaklaşım söz konusu. Oranların farklılaştığı kırılım noktaları için belirtilen miktarların ülkeden ülkeye farklılaşıyor olması anlamlı bir karşılaştırmanın önüne geçiyor. Öte yandan 2021 yılı OECD verilerine baktığımızda farklı kırılım noktaları için belirtilen “marginal rate” oranları ışığında Türkiye’nin sıradışı bir konumu olmadığını anlıyoruz. 

Türkiye’deki asgari ücret örneğine benzer şekilde Avusturya, İsveç, Finlandiya gibi ülkelerde belirli bir gelire düzeyine çıkılmadan herhangi bir gelir vergisine tabi olunmadığını anlıyoruz. Türkiye’de gelir vergisi oranları yüzde 15 ila yüzde 40 arasında seyrederken örneğin Norveç’te yüzde 7,15’ten başlayıp yüzde 23,35’e değin çıkabiliyor. Bu noktada ülkeden ülkeye farklı mevzuatların izlenmekte olduğunu, Avrupa Birliği ülkeleri arasında da tekil bir yaklaşımın söz konusu olmadığını görüyoruz.

Nihayetinde elimizdeki veriler ışığında bireylerin elde ettikleri gelir üzerinden alınan doğrudan bir vergi türü olan gelir vergisinin Türkiye’de Avrupa ülkeleri içerisinde en az olduğunu ve bu bağlamda Türkiye’nin Avrupa’da bireylere en az vergi yükünün bindiği ülke olduğunu söylemek de yanıltıcı olur. 

Türkiye’de vergi adaleti ve dolaylı vergiler

Türkiye’de herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü. Bu durum Anayasanın 73’üncü maddesinde şu şekilde belirtilmiş

vergi odevi

Dolaylı ve doğrudan vergilerin dengeli dağılımı, vergi adaletini tahsis etmede oldukça kritik. Dolaysız olarak da bilinen doğrudan vergilerden ikisini yukarıda görmüştük: Kurumlar vergisi ile gelir vergisi. Bunlar vergi mükellefi kurum veya bireyin elde ettiği gelir üzerinden alınıyor. Veraset ve intikal vergisi, motorlu taşıtlar vergisi ve emlak vergisi gibi vergi türleri de doğrudan vergiler arasında düşünülebilir. 

Dolaylı vergiler ise verginin ürün ve hizmet fiyatlarına eklenmesi yoluyla tüketicilere yansıtılan vergiler olarak karşımıza çıkıyor. Kısaca harcamalardan alınan vergiler olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu vergilerin gelir vergisi gibi bireyin gelirine göre değişmesi gibi bir durum söz konusu değil. Kişinin mali gücünün dolaylı vergiler karşısında bir önemi yok. Araştırmalar dolaylı vergi payının yüksek olduğu ülkelerde vergi adaleti açısından bazı sorunların olduğunu ortaya koyuyor.

2022 yılında yayınlanan bir makalede OECD ülkelerinde vergi gelirlerinin dolaylı/doğrudan vergiler şeklinde dağılımına bakıldığında Türkiye’de dolaylı vergilerin toplam elde edilen vergi geliri içerisindeki ağırlığı bakımından Macaristan ve Slovenya’yı takip ettiği görülüyor. Türkiye’de dolaylı vergilerin elde edilen toplam vergi geliri içerisindeki payının doğrudan vergi gelirleri karşısında oldukça yüksek olması, vergi yükünün adil bir dağılım göstermediğini ortaya koyar nitelikte.

Bakan Nebati de bu analize konu olan iddiasını dile getirdiği demecinde ülkemizde dolaylı vergilerin yüksek olduğunu ifade etmiş ve ilgili televizyon yayını sırasında bunların doğrudan vergilere dönüştürülmesi için çeşitli öneriler dile getirmişti.

Nebati vergi gelirlerinin gayrisafi yurtiçi hasıladaki payından söz ediyor olabilir

Vergi yükü kavramı elde edilen vergi geliri ile ilişkilendiriliyor olabilir. Nitekim Türkiye’nin gerçekten de karşılaştırmalı olarak bakıldığında yıllık bazda elde ettiği vergi geliri, gayrisafi yurtiçi hasılası içerisinde hayli sınırlı.

Türkiye, 2020 yılı OECD verilerine göre Avrupa’da gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYH) içinde vergi gelirlerinin payının en az olduğu ikinci ülke. Türkiye’nin GSYH’sinin yüzde 23,9’u vergi gelirleri kaynaklıymış. Avrupa sonuncusu İrlanda’da ise bu oran 2020’de yüzde 19,9’muş. Benzer şekilde 2015’ten bu yana her yıl Türkiye, İrlanda’nın önünde, vergi gelirinin GSYH içerisindeki payı açısından Avrupa’da sondan ikinci. 2010’dan 2014’e değin ise ise Avrupa’da son sırada yer alıyormuş.

Yalnızca bu göstergedeki durumu izleyerek ekonominin durumu hakkında kapsamlı bir çıkarım yapmamız ise mümkün değil. Örneğin ekonomisi Türkiye’ye ve birçok Avrupa ülkesine nazaran oldukça güçlü olan İsviçre’de de ilgili metrik Türkiye’deki kadar olmasa da yıllar içerisinde bir hayli düşük. Avrupa dışına çıktığımızda Amerika Birleşik Devletleri’nde de vergi gelirlerinin toplam gayrisafi yurtiçi hasıla içerisindeki payının sınırlı olduğunu görüyoruz.

Çok basit bir biçimde ifade etmek gerekirse bir ülke vergi gelirlerine dayanmadan farklı kaynaklar vasıtasıyla gelir elde ediyor olabilir, bu durum ekonomisine olumlu yansıyor olabilir. Öte yandan bir ülkenin vergi toplama mekanizmalarında yaşanan aksaklıklar da ilgili ülkenin sınırlı vergi geliri toplamasıyla sonuçlanıyor olabilir. Özetle bu analize konu olan iddia bazında düşünürsek bir ülkedeki “vergi yükü”nün makro ölçekte azlığı mutlaka olumlu veya olumsuz bir duruma referans vermiyor olabilir.

Ülke ekonomisi hakkında çıkarımlarda bulunmak için ilgili göstergeyi daha geniş bir bağlam içerisinde farklı ekonomik göstergelerle bir arada değerlendirmek gerekiyor.