Covid-19 salgınına çare olacak aşı çalışmaları tüm dünyada devam ediyor. Türkiye de aşı çalışmalarını yürüten ülkeler arasında. Sosyal medyada Türkiye’nin 1940 yılında 40 çeşit aşı üretmesine rağmen 2020 yılında hiç aşı üretemediği iddia edildi. İddianın ilk paylaşımından birkaç gün sonra aynı cümle Prof. Dr. Mehmet Ceyhan'ın söylediği iddiasıyla yayıldı.
Türkiye 1940 yılında 40 çeşit değil, 20’ye yakın aşı üretiyordu. Günümüzde Türkiye, aşıda dışarıya bağımlı olsa da, bazı aşı üretim çalışmaları söz konusu. Dolayısıyla iddia tam olarak doğruyu yansıtmıyor.
Türkiye’de 1940’larda 20’ye yakın aşı üretiliyordu
Türkiye’de aşı üretimi ile ilgili yapılan ilk çalışmalar Osmanlı dönemine dayanıyor; Edirne’de çiçek hastalığından korunmak amacıyla variyolasyon yöntemiyle ilk aşı uygulamalarının tarihi 1700'lere uzanıyor. 1721 yılında İngiltere Büyükelçisinin eşi Lady Mary Montagu ülkesine yazdığı mektupla İstanbul’da çiçek hastalığına karşı “aşı denilen bir şey” yapıldığını bildirmiş. Bu mektubun aşı yapımına ilişkin ulaşılmış en eski belge olduğu söyleniyor. 1801 yılında Jenner metoduna göre çiçek aşısı uygulaması başladıktan üç yıl sonra ise Osmanlı’da aşı uygulamalarına başlanmış. Osmanlı’dan günümüze Türkiye’de aşı çalışmaları konusunu Teyit, detaylı olarak Salgın Var çalışmasıyla ele almıştı.
Cumhuriyet döneminde toplum sağlığını koruma çalışmaları için 1928 yılında kurulan Refik Saydam Hıfzısıhha Enstütüsü ile aşı üretimi, merkezi hale getirilmiş. O dönemlerde aşı ve serum üretimi kamusal bir görev ve sorumluluk olarak algılanıyordu. 1930 yılında 1539 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu çıkarılmış, aşı-serum üretimi ve dış alımının denetlenmesi kurallara bağlanmış. 1930-1940’lar Türkiye’de aşı ve serum üretiminin hızla arttığı yıllar. Bu dönemde Hıfzısıhha Enstitüsü ülkenin aşı ihtiyacını karşılıyordu. Aynı zamanda 1940 yılında kolera salgını nedeniyle Çin’e de aşı gönderilmiş.
Kurum 1940’lı yıllardan itibaren tifo, dizanteri, kolera, veba, meningokok, stafilokok, boğmaca, brusella, nezle, kuduz, verem, tetanos, difteri, kızıl, karma aşı, tifüs, çiçek, grip gibi birçok farklı tip aşının üretimini gerçekleştirdi (sayfa 19). Tüm Türkiye’nin aşı gereksinimini karşılayan kurum aynı zamanda çeşitli ülkelere aşı da ihraç ediyordu. Türkiye’de hastalıkların yok olması ile 1971’de tifüs, 1980’de çiçek aşısı üretimi durduruldu. Ayrıca kurum çağın teknolojilerine ayak uyduramayınca da 1996 yılında DBT aşısı, 1997 yılında ise BCG aşısının üretimini durdurdu. 90’ların sonlarına doğru, Hıfzıssıhha’nın ve dolayısıyla Türkiye’nin aşı üretim faaliyetleri durduruluyor. Aşı üretiminin sona ermesiyle de aşılar dışarıdan satın alınarak temin edilmeye başlanıyor.
Kaynak: TÜSEB
2000’li yıllarda aşı üretimine olan ilgi tekrar başlıyor. 2009 yılında beşli karma, difteri, boğmaca, tetanoz içlerinde çocuk felci ve hemofilus influenza aşıları ile birlikte (DaBT-IPV-Hib), 2011 yılında dörtlü karma (DaBT-IPV) aşılarının üç yıllık alımları yapılarak kademeli paketleme ve enjektöre dolum teknolojisi Türkiye’ye getirilmiş. 2010 yılında ise zatürre aşısının yine üç yıllık garantiyle paketleme, enjektöre dolum formülasyon teknolojisinin Türkiye’ye getirilmesi sağlanmış. 2015 yılında yedi yıllık alım garantisi ile tetanoz ve difteri aşılarının kademeli olarak antijen üretimine kadar yapılması planlanmış (Sayfa 19). 2019 yılında da Türkiye’de difteri ve tetanoz aşısı üretimi için çalışmaların başlatıldığı duyurulmuştu. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından ise halen akrep ve difteri serum üretimi yapılıyor. Hepatit A, hepatit B, suçiçeği aşısı gibi aşıların da üretimi Sağlık Bakanlığı tarafından hedefleniyor.
Günümüzde Türkiye aşıda dışa bağımlı
Türkiye’de zamanında birçok aşı üretilmiş olsa da şu an gelinen durumda aşıların büyük çoğunluğu ithal ediliyor. Türkiye’de bebek ve çocuklara difteri, boğmaca, tetanoz, verem, hepatit, kızamık ve çocuk felci aşıları yapılıyor. Aşıların yaklaşık yüzde 60’ı Sağlık Bakanlığı, yüzde 30’u ise özel sektörce ithal ediliyor; yüzde 10'u bağış olarak sağlanıyor. Türkiye, temel aşıları Bulgaristan, Hindistan, Danimarka ve Japonya’dan alıyor. Aşı gereksinimini karşılamak için Sağlık Bakanlığı her yıl yaklaşık olarak 13 milyon dolar ödüyor. Aşıların üretiminin Türkiye’de sağlanması için teşvik gerekiyor.
Kaynak: Türk Tabipleri Birliği
2013 yılında Hacettepe Üniversitesi ve Keymen ilaç işbirliği ile Türkiye’de aşı üretiminin yeniden başlatılması için çalışmalara başlanmış. Antijen üretiminden başlayarak sıfırdan aşı üretimi çalışmaları için Aşı Geliştirme Laboratuvarı'nın kurulması kararı alınmış. 2014 yılında ise Aşı Ar-Ge Laboratuvarı kurularak iki yıl sonunda antijen üretiminden başlayarak teknoloji transferi ile Türkiye’de ilk rekombinant Hepatit B aşısı üretilmiş. Türkiye’nin ilk aşı Ar-Ge Laboratuvarı ile Türkiye’nin aşılarda dışa bağımlılığının ortadan kaldırılması hedefleniyor. Enstitü ülkenin kendi aşısını üretmesi için çalışmalarına devam ediyor. Ayrıca tetadif aşısının Türkiye’de üretilmesi için antijen üretim tesisi ve aşı dolum tesisi kurulum çalışmaları 2018 yılı sonunda tamamlanmıştı.
Yeni bir aşı geliştirmek uzun araştırmalar gerektiriyor
Aşılar uzun üretim ve kontrol süreçlerine sahip karmaşık biyolojik ürünler. Sadece kalite kontrolü, tüm üretim sürecinin yüzde 70’ni kapsıyor. Uzun süreçlerin yanı sıra yeni bir aşı geliştirmek maliyetli de bir süreç.
Aşı geliştirirken ilk aşamayı laboratuvar aşamaları oluşturuyor. Bu aşamada olumlu sonuçlar elde edilmesi ve sonuçların tutarlı olması bekleniyor. Aşıların hayvan denemelerinin ardından da insanlarda test edilmeye başlanıyor. Aşının ruhsatlandırılması için üç fazda klinik denemelerden geçmesi gerekiyor. Birinci fazda onlarca kişilik gruplarda aşının erken güvenliği için denemeleri yapılıyor. Denemeden başarıyla geçmesi durumunda ikinci faz denemesinde aşının güvenliği, doz aralığı yüzlerce denek üzerinde yapılmaya devam ediyor. Faz üç denemesinde ise binlerce denekle, büyük ölçekli güvenlik ve etkililik çalışmaları yapılıyor. Bu deneyler uzun bekleme süreçlerini beraberinde getiriyor. Bununla birlikte sadece klinik testlerin tamamlanması milyonlarca dolara mal oluyor. Bu evrelerde ortaya çıkabilecek herhangi bir olumsuz sonuç çalışmalarda en başa dönülmesine neden olabiliyor. Aşı bütün aşamalardan geçerse tescil edilip, üretime geçilebiliyor.
Öte yandan aşı üretiminin dünyada yüzde 80’ini beş büyük ilaç şirketi sağlıyor. Çoğu aşı sadece bir veya iki tedarikçi tarafından karşılanıyor. Yeni bir aşı geliştirmek yüksek yatırım gerektirdiği için dünya genelinde bu kadar az tedarikçi bulunuyor.
Dolayısıyla aşı çalışmaları, laboratuvar ve deney aşamalarıyla, teknolojik imkanlarında dahilinde uzun süreler gerektiriyor. Daha önceki aşılar da uzun yıllar sonrasında geliştirilebilmiş. Örneğin, kuduz aşısının dört yılda, grip aşısının 14 yılda, çocuk felci aşısının 20 yılda geliştirildiği söyleniyor. Günümüzde bir aşının dağıtıma hazır hale gelmesi ise 12 ila 36 ay olarak değişiyor. Türkiye özellikle teknolojik imkanlar nedeniyle aşı üretiminde dışa bağımlı.
Türkiye’nin geliştirdiği lisanslı aşı yok
Aşı üretiminde kullanılan temel bilimler, bilgi birikimi kamu araştırmaları sayesinde geliştirilmiş. Geliştirilen yeni bir aşının lisans alabilmesi için yapılacak yatırımlar büyük paralar gerektiriyor. Dolayısıyla aşı araştırma ve geliştirme çalışmaları riskli, uzun ve maliyetli hale gelmiş durumda. Geliştirilen bir aşının ilk 20 yıllık patent hakkı ise Dünya Ticaret Örgütü’nün gündeme getirdiği TRIPS anlaşması ile sağlanıyor. Patent hakkı üretici firmaya üretim hakkını elinde tutma ya da lisans anlaşmasıyla başka firmaya satma olanağı veriyor.
Araştırma aşamasından uygulamaya dek aşı üretim süreci.
Öte yandan Türkiye’nin geliştirdiği lisanslı aşı bulunmuyor. Özellikle Refik Saydam Hıfzıssıhha Kurumu’nda aşı üretiminin durdurulduğu tarihten itibaren, Türkiye’de aşı üretimi de sınırlı sayıda, belli çalışmalarla yürütülüyor. Teknoloji transferi ile birlikte, var olan aşıların üretilmesi için çalışmalar yapılıyor. Açılan ihalelerde teknoloji transferi şartı bulunuyor; bunlar da yabancı firmalarla yapılan ortaklıklarla sağlanıyor.
Türkiye Covid-19 için aşı çalışmaları yürüten ülkeler arasında
Covid-19 salgınıyla mücadele etmek için dünyanın birçok yerinde aşı çalışmaları yapılıyor. DSÖ verilerine göre, dünya genelinde ondan fazla ülkede 167 aşı çalışması yürütülüyor. Bu aşı çalışmalarından birçoğu klinik aşamayı geçti ve insanlar üzerinde denenmeye başlandı. Aşı çalışmaları yürüten Rusya’dan da, koronavirüse karşı ilk aşının geliştirildiği haberi gelmişti. Yapılan açıklamada ‘Sputnik V’ isimli aşının gerekli kontrollerden geçtiği ve bağışıklık yarattığı söylenmişti. Ancak dünyada henüz onaylanmış bir Covid-19 aşısı bulunmuyor.
Türkiye’de de TÜBİTAK bünyesinde birçok projede Covid-19 aşısı üretim çalışmaları devam ediyor. Çalışmalarda SARS-CoV-2’nin genomu yeni nesil dizileme teknolojisi ile dizilerek gen haritası da çıkarılmıştı. Aşı ve ilaç üretmenin ilk adımı olan virüsün izolasyonu ise Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Viroloji AD ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Aykut Özkul ve ekibi ile Erciyes Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aykut Özdarendeli ve ekibi tarafından atılmıştı. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları ve Biyolojik Ürünler Dairesi Başkanlığı da yeni koronavirüsün izolasyonunu gerçekleştirmişti.
Covid-19'da aşı üretim aşamasındaki gelişmeleri 24 Nisan 2020 tarihinde hazırladığımız Covid-19 Postası'nda incelemiştik.
Covid-19 aşısı için Türkiye’de 13 aşı çalışması yürütülüyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 13 aşıdan üçünün hayvan çalışmalarının bittiğini, klinik öncesi çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. Dolayısıyla aşı çalışmalarında henüz klinik denemelere geçilmedi. Faz çalışmaları için bakanlıktan onay beklendiği açıklanmıştı. Türkiye aşı ve ilaç geliştirirken birçok malzemede yurt dışına bağımlı. Bu nedenle aşı çalışmaları sürecini bu durum etkiliyor. Türkiye Covid-19 aşı çalışmalarının Mart 2021’de sonuçlanması öngörülüyor.