Son günlerde Türkiye’nin farklı bölgelerinde devam eden onlarca yangınla birlikte gelen, 28 Temmuz 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Turizmi Teşvik Kanunu ile bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun tartışma konusu oldu.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy iddiayı “Bu düzenleme bugün değil, 1982 yılında çıkarılan kanun ile üç bakanlığın uhdesinde 39 yıldır var olan yetkinin, uzmanlığı gereği Bakanlığımızla sınırlandırılmasından ibarettir” diyerek yalanladı; ancak Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikle kanunun eski halini kıyasladığımızda iki önemli farklılık daha olduğunu görüyoruz.
Turizm merkezi statüsü Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek
İlki, kanundaki “turizm merkezleri” tanımında yapılan değişiklik. Eski kanunda “Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri içinde veya dışında, öncelikle geliştirilmesi öngörülen, yeri, mevkii ve sınırları bakanlığın önerisi ve bakanlar kurulu kararıyla tespit ve ilan edilen, turizm hareketleri ve faaliyetleri yönünden önem taşıyan yerleri veya bölümler” olarak tanımlanan kısım şu şekilde değiştirildi: “Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri dışında kalmakla birlikte, bu bölgelerin niteliğini taşıyan, turizm hareketleri ve faaliyetleri açısından öncelikle geliştirilmesinde kamu yararı bulunan orman vasıflı olanlar dâhil hazine taşınmazları ile tescili mümkün olan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerde yeri, mevkii ve sınırları Cumhurbaşkanı kararıyla tespit ve ilân edilen alanlar.”
Yani tasarruf yetkisinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda olacağı turizm merkezi niteliğindeki arazilerin tespit edilmesinde tek yetkili Cumhurbaşkanı olacak. Kültür ve turizm gelişme bölgeleri dışında olsa bile, ormanlar ve hazine arazileri dahil, devlet tasarrufu altındaki her türlü arazi kamu yararı bulunması koşuluyla turizm merkezi ilan edilebilecek. Bu durum idare hukukçuları ve muhalefet milletvekilleri tarafından orman ve kıyıların kontrolsüzce imara açılabilmesinin önünü açacağı endişesi ile eleştirildi.
Teyit kanun değişikliği hakkında çevre hukuku alanında çalışmalar yürüten avukat Ömer Aykul’a ulaştı. Aykul kanun değişikliği ile yangınlar ve yanan arazilerin akıbeti arasında doğrudan bir bağ kurmadan önce mevcut yasaların elverişsizliğine bakmak gerektiğini hatırlatıyor. Turizmi Teşvik Kanunu’nun yanı sıra Orman Kanunu, Kıyı Kanunu ve diğer mevzuatların doğal varlıkların aleyhine işletildiğini belirtiyor. Bu değişikliğin de doğal varlıkların korunması konusunda elverişsiz olan diğer düzenlemelere paralel olduğunu ekliyor.
Diğer önemli değişiklik ise bakanlığın yetkileri hakkında. Eski düzenlemeye göre Çevre ve Orman Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ya da Ulaştırma Bakanlığı gibi çeşitli bakanlıkların gerekli durumlarda görüşleri alınarak ancak karar yetkisi yine Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda olacak şekilde düzenlenmiş maddelerdeki değişiklikle beraber görüş zorunluluğu da ortadan kalktı. Yani milli parklar içinde konaklama tesisi kurma ve yat limanı tesislerinin ruhsatlandırma yetkisi ilgili bakanlıkların görüşüne başvurmaya gerek olmaksızın Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verildi.
Av. Ömer Aykul bu yetki devrini şöyle yorumluyor: “Bu tür bürokratik kısa yollar her alanda yaratılıyor, süreci hızlandırmak için süreleri azaltmak ve adımları eksiltmek demek yapılması gereken yasal incelemelerden ve denetimden vazgeçmek demek. Sürecin kısaltılması doğal varlıkların aleyhine.”
Tepki çeken bir diğer ek ise Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporları hakkında. Kanunun sekizinci maddesine gelen “Çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı veya çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir kararı verilen yatırımlar hakkında, yatırımın gerçekleşmesi için alınması gereken tüm izin, onay ve ruhsatlar, ilgili kurumlarca başkaca hiçbir işleme gerek kalmaksızın 15 gün içinde verilir” eki, ÇED raporu gerekliliğinin fiiilen kaldırılacağı endişelerine yol açıyor. Ancak Av. Ömer Aykul değişikliğin düşünüldüğü gibi ÇED raporu gerekliliğini ortadan kaldırmadığını belirtiyor ancak endişelerin toplumdaki genel güvensizlikten kaynaklandığını ve daha önce yaşananların bu endişeleri beslediğini düşündüğünü söylüyor.
Oylamaya katılmayan milletvekilleri değişikliği Twitter üzerinden eleştirdi
Değişikliğe tepki Murat Yetkin’in değişikliğe işaret ettiği yazısının ardından büyüdü. Eleştirenlerin arasında muhalefet üyeleri de vardı, ancak kanun teklifi için genel kurul oylamasına değişikliğe karşı çıkan partilerin milletvekillerinin red oyu vermemesi dikkat çekti. 18 Temmuz’da yapılan oylama tutanakları incelendiğinde CHP, HDP ve TİP’den birçok ismin katılmadığı, İYİ Parti’den birçok ismin de ‘kabul’ oyu verdiği görülüyor.
Ormanların korunması ve geliştirilmesini anayasanın 169. maddesi düzenliyor. Ormanların korunması ve genişletilmesi için kanun koyma yetkisi ve tedbir alma sorumluluğunu devlete veren maddeye göre, yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.
Daha önce yangın sebebiyle zarar gören ve korunacağı sözü verilen, ancak bugün bakıldığında çeşitli turizm işletmelerinin bulunduğu araziler sebebiyle 28 Temmuz’dan bu yana devam eden yangınlarda zarar gören ormanların akıbeti merak ediliyor. Av. Aykul ormanların 169. maddede korunduğunu ancak bu tür arazilere inşa edilen işletmelere dair dikkat edilmesi gereken asıl noktanın 168. madde olduğunu belirtiyor. Ormanların bu madde kapsamında işletmelere uzun yıllar için devredilebildiğini ve verilen sözlerin tutulmamasının sebebinin bu olduğunu belirtiyor.
İlginizi çekebilir: Fotoğrafların Muğla Güvercinlik'te yangın sonrası yapılaşmaya açılan yerleri gösterdiği iddiası
Turizmi Teşvik Kanunu’ndaki bu değişiklik ise, bu alanlardaki denetimi zorlaştıracağı için endişeyi büyütüyor.