İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, resmi Twitter hesabında “Milletimize doğru bilgi vermek görevimiz” ibareleriyle paylaştığı iddiaya göre, Türkiye’deki kadın cinayeti oranı, dünya ve Avrupa ortalamasının gerisinde. Dünya geneli, Avrupa ve Türkiye’de 1 milyon kişi başına düşen kadın cinayeti verilerinin yer aldığı iddia, Anadolu Ajansı, HaberTürk, Sputnik Türkiye, Hürriyet, Sabah, Independent Türkçe gibi haber sitelerinde de yer buldu.
Yapılan karşılaştırma birçok açıdan hatalı
Paylaşılan görselde kaynak olarak Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin 2018 yılı raporuna atıfta bulunulurken Türkiye verisi için milyonda 3,8 oranının 2016 yılından olduğu ifade edilmiş.
İnfografikte yer alan bu iki farklı ibare, Türkiye verisi ile dünya ve Avrupa verilerinin farklı kaynaklardan derlenmiş olabileceği sinyali veriyor. Durumun böyle olup olmadığını anlamak için Soylu’nun belirttiği BM raporunu arıyoruz.
İlgili istatistiklerin bir kısmı gerçekten de Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin hazırladığı bir rapordan geliyor. Rapor infografikte belirtildiği gibi 2018 değil, 2019 yılından. “2019 Küresel Cinayet Raporu” farklı temalarda altı ayrı kitapçık halinde yayınlanmış ve Soylu’nun paylaştığı dünya geneli ile Avrupa verileri “Gender-related killing of women and girls” (Kadınlar ve kız çocuklarının toplumsal cinsiyet temelli şiddet sonucu öldürülmesi) başlığını taşıyan beşinci kitapçıkta yer alıyor. Ancak belirtilen oranları Soylu’nunki gibi yorumlamak pek mümkün değil.
Kitapçıktaki oranlar kadın nüfus bazında
Soylu’nun bahsettiği veriler kitapçığın 10. sayfasında şu şekilde yer alıyor:
Soylu’nun “1 milyon kişi başına kadın cinayeti” olarak sunduğu milyonda 13 ve milyonda 7’lik istatistikler, raporda 100 binde 1,3 ve 100 binde 0,7 olarak belirtilmiş. Ancak çok önemli bir fark var. Oran kadın erkek tüm nüfusu baz almıyor. “Rates per 100 000 female population” denerek bu oranın kadın popülasyon baz alınarak elde edildiği belirtiliyor. Yani burada analize dahil edilen, toplumsal cinsiyet temelli şiddet sonucu öldürülen kadınların tüm kadın popülasyonu içindeki payı.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin 2019 Küresel Cinayet Raporu’nda “toplumsal cinsiyet temelli şiddet sonucu öldürülen kadınlar” tüm kadın cinayetlerinin (female homicide) alt kümesi. Kadınların ölümüyle sonuçlanan cinayet vakalarının tek nedeni elbette bu değil. Farklı nedenlerle de cinayetler işleniyor. Silahlı çatışmalar sırasında yaşamını yitiren kadınlar, farklı suç faaliyetleri sırasında öldürülenler de kavramsal olarak “female homicide” bağlamında düşünülebilir.
“Femicide” olarak adlandırılan “toplumsal cinsiyet temelli şiddet sonucu öldürülen kadınlar” kümesinin “tüm kadın cinayetleri”nin (female homicide) bir alt kümesi olduğu kitapçıktaki bu görselden de anlaşılabiliyor.
2017 verilerine dayalı çalışmada Türkiye’yle ilgili istatistik yok
Toplumsal cinsiyet temelli şiddet sonucu öldürülen kadınlara dair bulguların yer aldığı kitapçıkta özel olarak Türkiye verisi yer almıyor. Ancak kitapçıkta kıta verilerinin yanı sıra, dünya geneline ilişkin de bir verinin sunulması, ülke bazındaki verilerin Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin veri portalında bir yerlerde bulunma ihtimalini akla getiriyor.
Nitekim veri portalında Homicide (Cinayet) başlığı altında bir dizi grafik ve haritaya denk geliyoruz. Doğrudan “toplumsal cinsiyet temelli şiddet sonucu öldürülen kadınlar” başlığı yer almıyor olsa da “Intentional Homicide by Intimate Partner/Family Member” (Yakın partner veya aile üyesi tarafından kasıtlı işlenen cinayet) başlığına rastlıyoruz. Kitapçığın sekizinci sayfasında çalışmada “yakın partner veya aile üyesi tarafından kasıtlı işlenen cinayet” göstergesinin baz alındığı ifade edilmiş. Yani aradığımız başlık aslında bu. Öte yandan sayfada verisi yer alan onlarca ülke arasında Türkiye’nin bulunmadığını görüyoruz.
Bu durum ise aslında Soylu’nun 2017 yılı verisi kullanan bir kitapçıktaki oranlarla, Türkiye’nin başka bir kaynaktan gelen 2016 yılı verisini karşılaştırmış olduğunu gösteriyor. Esasında kitapçıkta buna dair bir uyarı yapılmış ve ulusal düzeyde yapılan farklı çalışmalardan elde edilen oranların bu çalışmadaki oranlarla karşılaştırılmaması gerektiği belirtilmiş.
Bu kitapçıkta toplumsal cinsiyet temelli şiddet sonucu öldürülen kadınlar ve kız çocuklarına ilişkin analiz kapsamında “yakın partner veya aile bağlantılı cinayet” göstergesi kullanılmıştır. Bu gösterge, toplumsal cinsiyet temelli kadın cinayetlerinin önemli bir kısmına denk gelir niteliktedir ve küresel ölçekte bir sonuca ulaşmak için bir araya getirilebilir. Sunulan veri, “femicide” olarak nitelendirilen durumu ele alan ve ulusal ölçekte toplanan diğer verilerle mukayese edilemez. Nitekim, veri toplama sırasında ülkeler bu kavrama ilişkin farklı yasal tanımlamalara başvurmaktadır. Öte yandan sunuldukları ülkelerde yakın partner veya aile bağlantılı cinayet verisinin, “femicide” kategorisinde değerlendirilen ölümlerin önemli bir kısmını karşılayacağı açıktır ve bu veriler ülke bazında “femicide” eğilimlerini analiz etmek için yeterlidir.
İlk bakışta Soylu’nun “kadın cinayeti”ni nasıl tanımladığını tam olarak gönderiden anlayamadığımız için, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin “tüm kadın cinayetleri”ni nitelendirmek için kullandığı “female homicide” kavramıyla ilgili verdiği verilere yakından bakmakta fayda var.
Dünya geneli ve Avrupa’da 100 bin kadından 2’si cinayet kurbanı
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin 2019 Küresel Cinayet Raporu’nun ikinci kitapçığı "Homicide: extent, patterns, trends and criminal justice response" (Cinayet: kapsam, örüntüler, eğilimler ve ceza yargılaması) başlığını taşıyor. Çalışma kapsamında cinayet dendiğinde
- Bir kişinin bir başka kişi tarafından öldürülmesinin,
- Kişide öldürme veya ciddi bir biçimde yaralama niyetinin bulunmasının,
- Eylemin yasadışı olmasının akla gelmesi gerektiği ifade edilmiş.
Kısacası raporda “tüm kadın cinayetleri” dendiğinde toplumsal cinsiyet odaklı “femicide” kapsamına giren ölümlerden daha geniş bir küme olan “female homicide” düşünülebilir.
Altıncı kitapçıkta yer alan bu görsel tüm kadın cinayetleri içinde “femicide”ın payına ilişkin bir içgörü sunuyor. (Tüm kadın cinayetleri - Yakın partneri veya aile üyesi tarafından öldürülen kadınlar ve kız çocukları - Toplumsal cinsiyet temelli şiddet sonucu öldürülen kadınlar ve kız çocukları - Aile üyesi tarafından öldürülen kadınlar ve kız çocukları - Yakın partneri tarafından öldürülen kadınlar)
Kitapçıkta 2017 yılında dünya genelinde farklı nedenlerle gerçekleşen 464 bin kasıtlı cinayet vakasının kaydedildiği, bunun 100 binde 6,1 oranına denk geldiği ifade edilmiş. Dünya genelinde kadınların ölümüyle sonuçlanan cinayetlere ilişkin istatistiğe yakından bakıldığında 100 bin kadından 2’sinin cinayete kurban gittiği anlaşılıyor. Benzer şekilde Avrupa genelinde de bu oranın 100 bin kadında 2 civarı olduğu görülüyor.
Türkiye özelindeki veriye ise kitapçıkta değil ama Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin veri portalında rastlıyoruz. “Victims of intentional homicide rate” (Kasıtlı cinayet kurbanlarına ilişkin oranlar) başlıklı sayfayı incelediğimizde Türkiye’de farklı nedenlerle cinayete kurban giden kadınların (female homicide) oranının 2017’de 100 bin kadında bir olduğu belirtilmiş. Bu durum dünya geneli ve Avrupa’ya kıyasla kadınların cinayete kurban gitme oranının Türkiye’de daha düşük olduğunu düşündürüyor. Öte yandan bir uyarıda bulunmak gerek:
Verinin kalitesi veriden yapılabilecek çıkarımları etkiler
Bir karşılaştırmanın anlamlı olabilmesi için karşılaştırılan birimlerden edinilen verinin kalite açısından birbirine yakın düzeyde olması gerek. Bir verinin kalitesini etkileyen birçok etmen olabilir. Nitekim Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi de hazırladığı kitapçıkta buna yönelik bir bölüme yer vermiş ve 15. sayfada ülkeler bazındaki verinin kalitesini
- karşılaştırılabilirlik,
- eksiksizlik,
- zamanlılık,
- iç tutarlılık ve dış tutarlılık gibi ilkeler doğrultusunda belirlenen bir skor dahilinde ele almış.
Buna göre 1990-2016 yılları arasındaki cinayet verileri göz önünde bulundurulduğunda Türkiye verisinin düşük kalitede olduğu tespitinde bulunulmuş. Öte yandan haritadan Avrupa verisinin birçok ülkede ya ortalama düzeyde ya da iyi olarak belirtildiğini görüyoruz. Bu, örneğin Norveç gibi cinayet verisinin iyi kalitede olduğu bir ülkedeki oranlarla Türkiye’deki cinayet oranlarını karşılaştırmanın pek de anlamlı olmayacağı manasına geliyor.
Peki Soylu’nun sunduğu Türkiye verisi ne anlama geliyor?
Soylu’nun gönderisinde yer alan Türkiye verisinin nasıl bir “kadın cinayeti” tanımı baz alınarak hazırlandığı gönderiden anlaşılmıyor. Peki Soylu “female homicide” gibi farklı nedenlerle öldürülen kadınlara dair bir istatistik mi sundu yoksa toplumsal cinsiyet temelli bir çeşit “femicide” verisi mi?
Buna dair bir ipucu yakalamak mümkün. Her ne kadar ne olduklarını söylememiş olsa da Soylu’nun sunduğu grafiğin üst kısmındaki sayıların bir anlamı olmalı.
Bu grafikte 2019 yılında 336 olan sayının 2020 yılında yüzde 21 düşerek 267’ye indiğini görüyoruz. İlgili verileri internette aradığımızda Milliyet’in 2 Ocak 2021 tarihli “Bakan Soylu: 2020 yılında kadın cinayetleri yüzde 21 düştü” başlıklı haberine ulaşılıyor ve rakamsal ifadelerin uyumlu olduğu görülüyor. Haberin detaylarını incelediğimizdeyse Soylu’nun “6284 sayılı kanun kapsamındaki kadın cinayetleri”ne vurgu yaptığını görüyor ve istatistikleri bu kapsamda paylaştığını anlıyoruz. 6284 sayılı kanun ise “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” olarak biliniyor.
Bu kanunun birinci maddesi, kanunun amacının “şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması” olduğunu belirtiyor. Bu da aslında Soylu’nun sunduğu Türkiye verisinin farklı cinayet nedenlerini de kapsar şekilde bir “female homicide” verisi olmadığını gösteriyor.
Verinin kapsamını net bir biçimde bilemiyor olsak da Birleşmiş Milletler’in “yakın partneri veya aile üyesi tarafından öldürülen kadınlar ve kız çocukları” göstergesine benzer bir “femicide” göstergesi dahilinde kadın cinayeti verisi verildiğini anlıyoruz. Ancak benzer kelimesinin altını çizmek gerek. Ulusal düzeyde toplanan verilerle BM çalışmasında yer alan verilerin karşılaştırılmaması gerektiği üzerinde zaten durmuştuk. Ancak ortada bundan daha büyük bir sorun var.
Soylu tüm nüfusu baz almış, BM verisi ise yalnızca kadınları
Soylu, Türkiye için sunduğu milyonda 3,8’lik verinin 2016 yılına ait olduğunu belirtiyor. Grafikte ise 2016 yılında 304 kadının öldürüldüğünü görüyoruz. Basit bir matematik işlemi yaparak 304’ü 1 milyonla çarpıp 3,8’e bölünce 80 milyonu buluyoruz. Yani Soylu, kadın erkek fark etmeksizin tüm nüfusu baz alarak milyonda 3,8 oranına ulaşmış. Oysa BM’nin raporundaki istatistikler sadece kadın nüfus baz alınarak elde edilmişti. Yani aslında hem yapılmaması gereken bir karşılaştırma yapılmış hem de karşılaştırılan analiz birimleri aynı değil.
TÜİK’e göre 2016 yılında Türkiye’nin yüzde 49,2’si kadındı. Kabaca bu oranı yüzde 50 olarak düşünelim ve Türkiye’de kadın nüfusunun 40 milyon olduğunu varsayalım. Böylesi bir durumda 40 milyon kadından 304’ünün öldürüldüğü bir ülkedeki oranın 1 milyonda 7,6 olduğu görülecektir. Yani aslında doğru analiz birimiyle karşılaştırma yapılsaydı Türkiye’deki oranın Avrupa için sunulan milyonda 7’lik orandan yüksek, dünya geneli için sunulan milyonda 13’lük orandansa düşük olduğu görülecekti.
Yanlışın kaynağı: Doğrulama yanlılığı ve veri okuryazarlığındaki eksiklik
Soylu’nun paylaştığı yanlış bilgi, bir çeşit doğrulama yanlılığı ile birlikte infografiği hazırlayanın veri okuryazarlığındaki eksikliklerden kaynaklanıyor. Doğrulama ya da teyit yanlılığı, basitçe mevcut inançlarımızı doğrulayan bilgilere inanma ve onlarla çelişen bilgileri reddetme eğilimine deniyor. Bu eğilim, veri okuryazarlığında hatalı yaklaşımlarla bir araya geldiğinde dezenformasyon kaçınılmaz oluyor. Karşılaştırılmaması gereken veriler karşılaştırılıyor, hatalı analiz birimleri mevcut inançlarımızı doğrulasınlar diye araçsallaştırılıyor.