Yeni Şafak yapımı videoda dile getirilen LGBTİ karşıtı iddialar

Yeni Şafak yapımı videoda dile getirilen LGBTİ karşıtı iddialar

Yanlış Yanlış

Bulgular

Science dergisindeki makale eşcinselliğin doğuştan olmadığını değil, cinsel yönelimlerin birçok farklı genden etkilendiğini söylüyor.

Araştırmada cinsel davranışların tamamen genetik ya da tamamen çevresel olmadığı ve birçok insan davranışı gibi çok katmanlı ve karmaşık olduğunun altı çiziliyor.

Makalenin yazarları bu araştırmanın bağlamdan koparılmaması gerektiğini söylemiş.

Amerikan Psikiyatri Derneği 1973 yılında, Dünya Sağlık Örgütü 1990 yılında eşcinselliği hastalıklar listesinden çıkardı.

Eşcinselliğin olağan olduğunu destekleyen çalışmaların metodolojileri ve kısıtlamaları bilimsel pratiklere uygun, bu çalışmalar hakem değerlendirmelerinden geçiyor, psikoloji ve psikiyatri ampirik veriler ve kanıtlarla ilerlemeye devam ediyor.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun amacı cinsiyetsiz bir toplum yaratmak değil.

LGBTİ+’lara yönelik projelerin Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu tarafından desteklenmesinin sebebi, LGBTİ+ haklarının fonun “cinsiyet eşitliğinin sağlanması” amaçlarının alanına girmesi.

Onarım terapisinin işe yaradığını gösteren herhangi bir bilimsel kanıt yok. Ancak zararlarına ilişkin çokça çalışma var. Amerikan Psikoloji Derneği meslektaşlarına bu tür uygulamalardan kaçınmalarını telkin ediyor.

Coventry Üniversitesi’nin meta analizine göre, onarım terapisinin cinsel yönelimi değiştirme vaadine ulaşılabildiğine yönelik güçlü bir kanıt yok

General Social Survey anketine göre kendini eşcinsel olarak tanımlayanların oranı yüzde 3. Farklı anketler farklı sonuçlara ulaştığından doğru oranı tahmin etmek mümkün değil.

ILGA’nın Rainbow Europe araştırmasına göre Türkiye LGBTİ+ hakları konusunda Avrupa’daki 49 ülke arasında 48. sırada. Araştırmalar, Türkiye’de her dört vatandaştan üçünün eşcinsel bir komşu istemediğini gösteriyor. Bu nedenle kırılgan bir grup olarak nitelenebilecek LGBTİ+, çatı terimle kuirler ve cinsel yönelim konusu, sık sık kent efsanelerinin, komplo teorilerinin ve yanlış bilginin hedefi haline geliyor. Yanlış bilgi de nefret söylemini derinleştiriyor. 

Cinsel Eğitim ve Araştırma Derneği (CETAD) üyesi psikiyatri uzmanı Dr. Seven Kaptan, kırılganlığı şöyle tanımlıyor:  

Toplumda herhangi bir yerde, herhangi bir zaman karşılaşabileceği ayrımcılık deneyimleri ya da bu deneyimleri bizzat yaşamasa da şahitliği, bazı grupları 'sinsi travma' dediğimiz bir durumun mağduru haline getiriyor. Travmaya maruz kalmak ya da kalma ihtimali insan ruh sağlığını olumsuz etkileyeceği için, kişiler toplumun çoğunluk kesimlerine kıyasla ruhsal açıdan daha kırılgan olabiliyor. Böyle bir düşmanlıkla karşıya karşıya kalmak, kaçınılmaz olarak insanı kırılganlaştırır, psikolojik dayanıklılığını sarsar ve ruhsal hasar verir.” 


Yeni Şafak 28 Haziran 2022 tarihinde “‘Eşcinsellik doğuştandır’ yalanı nasıl ortaya çıktı?” başlıklı bir
yazı ve yine aynı başlıklı bir video yayınladı. Yeni Şafak, ürolog, danışman, psikiyatrist gibi çeşitli uzmanlardan görüş alarak “eşcinselliğin doğuştan olmadığını, tedavi edilebileceğini ve eşcinsellik propagandasının gizli emelleri olduğunu” öne sürüyor; bunu da video araştırma ya da belgesel gibi bir formatta yaparak eşcinsellik karşıtı argümanları meşrulaştırmaya çalışıyor. Videoda dile getirilenler arasında Teyit metodolojisiyle doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir nitelikte olanlar mevcut.

İddia 1: "Eşcinsellik geninin olmayışı eşcinselliğin doğuştan olmadığı anlamına geliyor"

Videonun ilk dakikalarında, Science dergisinde yayınlanan, genetik faktörlerin eşcinsellik üzerindeki belirleyiciliğini inceleyen bir araştırmaya atıf var. Ancak 2019’da yayınlanan bu makale, videoda öne sürülen, “Eşcinsellik geni diye bir şey yok, dolayısıyla eşcinsellik doğuştan değil” çıkarımından çok daha karmaşık bulgular ve sonuçlar ortaya koyuyor.

Öncelikle çalışma, eşcinsellik geni diye bir şeyin olmadığını değil, cinsel davranışların bir yahut birkaç genden ziyade, birçok farklı gen sayesinde ve sosyokültürel etkilerle şekillendiğini ortaya koyuyor. 

477 bin 522 kişinin genomları üzerine yapılan bu çalışma, genom çapında ilişkilendirme çalışması (GWAS) olarak biliniyor ve belirli özelliklerin genomlarının tespit edilmesinde ve bu bulguların klinik değerlendirmeye dönüştürülmesinde kullanılıyor.

Araştırmanın sonucuna göre eşcinsellik çokgenli (poligenik) bir özellik. Boy, cilt rengi, göz rengi gibi özelliklerimiz, birden fazla genimiz tarafından etkilendiği için çok genli özelliklere örnek. Ancak çok genli özellikler çevresel faktörlerden de etkileniyor; örneğin genetik faktörlerin yanı sıra erken yaşlardaki beslenme alışkanlıklarımız boyumuzu etkiliyor. Bu sebeple araştırmada cinsel davranışların tamamen genetik ya da tamamen çevresel olmadığının, birçok insan davranışı gibi çok katmanlı ve karmaşık bir olgu olduğunun altı çiziliyor.

Makalede bu çalışmanın, eşcinselliğin doğuştan olmadığını kanıtladığına dair herhangi bir bilgi yok ve araştırmayı yürüten bilim insanlarından psikolog Michael Bailey, bu çalışmanın bağlamdan koparılmaması gerektiğini vurgulamış. Bailey, cinsel davranışların çevresel faktörlerle etkilenebiliyor olmasının, cinsel yönelimleri değiştirebileceğimiz anlamına gelmediğini de söylüyor.

Videodaki uzmanlar, eşcinselliğin doğuştan olmadığını kanıtlamak için bu çalışmaya hatalı bir şekilde atıfta bulunduktan sonra, video boyunca eşcinselliğin, ailesinden (erkekler için özellikle babasından) sevgi ve ilgi görmeyen kişilerde çıktığını ya da kişinin kendi cinsiyetinden örnek alabileceği biri olmadığı zaman geliştiğini tekrarlıyor.

Dr. Kaptan bu konuda şöyle söylüyor:

Cinsellik gibi daha komplike kavramlara dair tek bir geninin gösterilemiyor olması, cinsel yönelimin doğuştan gelen bir özellik olma ihtimalini dışlamaz. Eşcinselliğin neden ortaya çıktığını bilmiyoruz, ama neden ortaya çıkmadığına dair bildiğimiz en önemli şeylerden biri, yetiştirilme şekli ile ebeveyn tutum ve davranışları. Yıllarca bilim insanları eşcinsellerin aile özelliklerini araştırdılar. Bu konuya dair geniş örneklemli çalışmalar var. Ne kardeş özelliğinin, ne babanın baskıcı ve katı tutumlarının, ne örnek nesne olarak bir kişinin olup olmamasının cinsel yönelimi belirgin olarak etkilediğine dair bir kanıt gösterilmiştir. Böyle bir çoğunluk ortaya konmamıştır. Tek bir eşcinsel olmadığı gibi, tek bir eşcinsel ailesi de yoktur. Katı, uzak, mesafeli baba figürü Anadolu’da, büyükşehirlerde, Türkiye’yi de geçelim, dünyanın dört bir yanında, ataerkil aile sisteminin var olduğu her yerde bulunabilecek bir özelliktir. Böyle bir durumda bu ailelerin hepsinin çocuklarının eşcinsel olmasını beklerdik. Bu tür basit çıkarımlar, cinsel yönelimi ifade etmek için yeterli bir perspektif sunmaz ki doğruluğu kanıtlanamamıştır. Eşcinsellerde de heteroseksüellerdeki kadar aile çeşitliliği vardır. Freud dahi psikanaliz kuramını açıklarken eşcinselliğin psikopatoloji olduğunu söylememiştir, herhangi bir eşcinsele tedavi amaçlı psikanaliz uygulamayı reddetmiştir. Savlarımızı ortaya koyarken bilimsel kanıtlara dayanmak önemli. 

İddia 2: Eşcinsellik konusunda psikoloji ve psikiyatri bilimsel davranmıyor

Toplumun LGBTİ+ bireylere bakış açısının değişmesinde bilimin etkisi yadsınamaz. 1950’lere kadar, psikologların incelediği eşcinsel insanlar ya mahkumlardı ya da halihazırda ruh sağlığı sorunları olan kişilerdi. Bu da eşcinselliğin patolojik olabileceği düşüncesine yol açıyordu. Bu kabulün norm sayıldığı ABD’de eşcinseller üzerinde lobotomi, elektroşok, engelleme (kaçınma) terapisi gibi pratikler uygulanarak eşcinsellik “tedavi edilmeye” çalışılıyordu. Ancak Evelyn Hooker isimli bir psikiyatrın öncüsü olduğu araştırmalar ve deneyler dizisi, eşcinselliğin herhangi bir patolojik özellik göstermediğini ortaya koydu. 1973 yılında eşcinsellik Amerikan Psikiyatri Derneği’nin (APA) hastalıklar listesinden çıkarıldı

Günümüzden 32 yıl önce, 1990 yılında Dünya Sağlık Örgütü eşcinselliği hastalık listesinden çıkardı.

Videoda psikoloji ve psikiyatri camiasının, eşcinsellik konusunda bilimsel davranmaktan uzak, dogmatik disiplinler haline geldiği öne sürülüyor. Ancak bu alanlarda yapılan bilimsel çalışmalar, ampirik veriler ve kanıtlarla ilerliyor. Eşcinselliğin olağan olduğunu destekleyen çalışmaların metodolojileri ve kısıtlamaları bilimsel pratiklere uygun ve bu çalışmalar hakem değerlendirmelerinden geçiyor. Bu kararlar uzun erimli ve bilimsel açıklayıcılık açısından güçlü çalışmaların değerlendirilmesi sonucu olarak alınıyor; siyaseten değil.

bilimsellik iddiasi kanit piramidi 2

Örneğin heteroseksüel ebeveynler ile homoseksüel ebeveynlerin, çocuk üzerindeki etkisini inceleyen bir meta analize göre, homoseksüel ebeveynlere karşı önyargılar temelsiz. Yahut 10 yıl boyunca yayınlanan 10 akademik çalışmayı inceleyen daha yakın tarihli başka bir meta analize göre eşcinsel babaları olan çocuklar akademik olarak daha başarısız değiller.

Dr. Kaptan bu konuda şöyle söylüyor:  

Cinsellik, 19. yüzyılda tıbbın konusu oldu. O dönemde üremeye yönelik olmayan tüm davranışlar ruhsal dejenerasyon yapan hastalıklar olarak tanımlanıyordu. Mastürbasyon da bunlardan biriydi. Eşcinsellik de mastürbasyon gibi, üremeye yönelik olmayan davranışlar olarak hastalık sınıflamasında yer aldı. 1960’larda, tanı koyduğumuz, hastalıkları değerlendirdiğimiz bir takım ölçekler geliştirildi; bunlara psikometrik ölçekler deniyor. Örneğin 20 kişilik bir gruba depresyon ölçeği verdiğinizde, depresyonu olanlar ve olmayanlar aynı ölçeği kodlarlar ya da aynı sorulara cevap verirler. Sonuçları, bu testi görmemiş başka uzmanlara gösterdiğinizde depresyonu olan ile olmayanı ayırt edebilirler. Yani nesnel bir ölçektir. Ama benzer ölçekler o dönemde eşcinsel ve heteroseksüel erkek deneklere uygulandığında ve körlemesine uzmanlara gösterilerek hangisinin eşcinsel, hangisinin heteroseksüel olduğunu anlamaları istendiğinde kimse ayırt edemiyordu. O zaman da neye patoloji, neye hastalık diyeceğimiz soruları doğuyordu. Bilimsel çalışmalara baktığımızda, eşcinsellik değerlendirmeleri 1960’lardan itibaren bilimsel olmaya başladı ve bu değerlendirmeler sonucunda hastalık olmaktan çıktı. Sonrasında bu araştırmaları alaşağı eden bir tek çalışma bile yok. Eşcinsellerin ebeveyn olmaları, sağlıkları, kişilik bozukluklarıyla ilgili bir sürü bilimsel çalışma yapıldı. Epidemiyolojisiyle, nedenleriyle ilgili birçok araştırma yürütüldü. Bu çalışmaların tamamında, bir patolojik öge bulunmadığı gösterildi. Bu nedenle buna dogmatik demek, gerçeklikten epey uzak.

İddia 3: Eşcinsellik giderek yaygınlaşıyor

Videoda eşcinsel eğilimin 1989’dan 2016’ya erkeklerde yüzde 4’ten yüzde 8’e, kadınlarda ise yüzde 4’ten yüzde 15’e çıktığı söyleniyor. Kaynak olarak ise Jean M. Twenge’in iGen (iNesli) kitabı gösteriliyor.

iNesli kitap boyunca Monitoring the Future, Youth Risk Behavior Surveillance System ve American Freshman Survey gibi çeşitli anketlerin sonuçlarından faydalanarak bir derleme sunuyor. Twenge eşcinsellik konusunda ise General Social Survey anketlerinden faydalanmış. General Social Survey, ABD'de 18 yaş üstü 60 bin katılımcının yanıtladığı bir anket.

Ancak General Social Survey anketine göre bu oran eşcinsel olduğunu söyleyenleri değil, 18 yaşından beri en az bir kere eşcinsel ilişkiye girenleri ifade ediyor. Yani sadece buradaki verilere dayanarak eşcinselliğin yaygınlaştığı sonucuna varmak mümkün değil. Çünkü farklı çalışmalar farklı sonuçlara ulaşıyor. Örneğin bir Gallup araştırması, kendini LGBT olarak tanımlayanların oranının 2012-2017 arasında yüzde 3,5'ten yüzde 5,6'ya çıktığını söylerken, bir Ipsos araştırması 27 ülkede ve 19 bin kişiyle yaptığı bir ankette, kendini tamamen heteroseksüel olarak tanımlayanların oranının yüzde 80 olduğunu söylemiş. Dahası, 1940'lı yıllarda Alfred Kinsey yaptığı çalışmalarda eşcinselliğin oranını yüzde 10 olarak tahmin etmişti.

Eşcinselliğin de heteroseksüelliğin de salt cinsel ilişkiden ibaret olmadığını unutmamak gerek. Nitekim aynı anketin sonuçlarına göre kendini eşcinsel olarak tanımlayanların oranı yüzde 3.

iNesli kitabında da söylendiği üzere 2000’ler ve 2010’larda LGBTİ+’ların hak kazanmaya başlaması, görünürlüğün artması ve bazı ülkelerde eşcinsel evliliğin yasallaşması, cinsel yönelimin daha rahat kabullenilmesine olanak tanıyor olabilir. Ancak bu eşcinselliğin değil, eşcinsellerin kendilerini rahat ifade edebilecekleri alanların arttığı anlamına gelebilir. Eşcinselliğin gerçekten geçmiştekinden daha yaygın olup olmadığını belirleyebilecek güçte ve küresel düzeyde bir araştırma maalesef bulunmuyor.

İddia 4: Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun amacı cinsiyetsiz bir toplum yaratmak 

Videodaki bir başka sav ise nüfus kontrol yöntemi olarak LGBTİ+ propagandasının insanları cinsiyetsizleştirmek için kullanılması. Buna örnek olarak ise “LGBTİ+ ideolojisini teşvik eden” bir projenin Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından desteklenmesi örnek gösteriliyor. Ancak iddianın ima ettiği üzere UNFPA’nın amacı dünya nüfusunu kontrol altına almak değil; UNFPA cinsel sağlık ve üreme sağlığı kuruluşu olarak tanımlanıyor. Yani cinsiyetsizleştirmek ya da nüfusu kontrol altına almaktan ziyade, cinsel sağlığı koruma, çocuk yaştaki evlilikleri önleme, cinsiyet temelli şiddeti önleme, hamilelerin sağlığını koruma gibi alanları destekliyor. Resmi internet sitesine göre UNFPA şu alanlarda faaliyet gösteriyor

  • ​​Anne ve çocuk sağlığının teşvik edilmesi
  • Üreme sağlığı ve haklarının iyileştirilmesi
  • Gençlerin potansiyellerinin tamamını kullanabilecek şekilde güçlendirilmeleri
  • Cinsiyet eşitliğin sağlanması
  • Kadınlara yönelik şiddetle mücadele edilmesi
  • Kalkınma alanında veri toplanması, kullanımı ve paylaşımının geliştirilmesi

Bunlar arasındaki “cinsiyet eşitliğinin sağlanması” maddesine LGBTİ+ hakları da giriyor; çünkü LGBTİ+ sorunları toplumsal cinsiyet eşitliği sorunlarıyla kesişiyor. Ancak bu maddenin eşcinselliğin özendirilmesi ya da cinsiyetsizleştirme ile hiçbir ilgisi yok. 

İddia 5: Eşcinsellik onarım terapisiyle tedavi edilebilir

Videoda bir psikiyatr, eşcinsellikten “kurtulmak istediğine” karar veren kişileri tedavi ettiğini söylüyor. Hiçbir tedavinin yüzde 100 sonuç vermediğini vurgulayarak tedavinin işe yaradığının kanıtı olarak sonrasında evlenen ve teşekkür eden hastalarını örnek gösteriyor.

Coventry Üniversitesi’nin yürüttüğü, onarım terapisine yönelik 46 çalışmanın değerlendirildiği sistematik incelemeye göre, onarım terapisinin cinsel yönelimi değiştirme vaadine ulaşılabildiğine yönelik güçlü bir kanıt yok. Üstelik bu tür terapiler sık sık terapiye maruz kalanın kendine zarar vermesiyle ilişkilendiriliyor.

Onarım terapisinin etkinliğine dair ise PubMed gibi akademik makalelerin toplandığı internet sitelerinde ilgili kilit kelimelerle arama yapıldığında, tedavinin etkinliğini gösteren bir meta analize ulaşılamıyor.

Dr. Kaptan, onarım terapisinin işe yaradığını gösteren bilimsel kanıt olmadığını söyleyerek şöyle diyor:

“​​Bu tür dönüştürme tedavilerinin bir metodolojisi ortaya koyulmadığı gibi, etkinliğiyle ilgili de bilimsel yayın yok. Bilimde bir tedaviden bahsediyorsak hangi hasta grubuna, hangi tekniklerle, hangi örneklemle, ne kadar süre, nasıl bir uygulama yapıldığının anlatıldığı ve sonuçlarının değerlendirildiği bir çalışma sunmak gerek. Bir tedaviden bahsediyorsak bu yapılan çalışmanın İran’daki, Fransa’daki, Kanada’daki, Afganistan’daki, dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarımızla da tekrarlanabilir olması gerekir.  Şu ana kadar onarım terapisiyle ilgili yapılan herhangi bir bilimsel çalışma bulunmuyor. Onarım terapistlerinin uyguladığı, Robert Spitzer’in önderliğinde yapılan bir çalışma var. ABD’de 2001’de uygulanan bu çalışmada 1/3 oranında eşcinselliğin ortadan kalktığı, 1/3’ün herhangi bir cinselliğinin olmadığı, 1/3’ün cinselliğinin değişmediği gibi bir sonuç ortaya konmuş. Ama bu çalışmanın sonrasında yöntemle ilgili çok fazla bilimsel tartışma oldu ve geçerli sayılmaması gerektiği üzerine eleştiriler geldi. Çünkü uygulanan teknikler aynı değildi. A uzmanı başka bir teknik, B uzmanı başka bir teknik uyguluyordu, ortada net bir gözlem heyeti yoktu ve yalnızca elde olanlar toplanmıştı. En önemlisi de bu çalışmanın yaratıcılarından Spitzer, 2012’de bütün bilim camiasından ve eşcinsellerden özür diledi. Cinsel yönelimin değiştirilemeyeceğini, bu çalışmanın hatalı ve yanlış sonuçlara götürdüğünü söyledi. Bilimsel olan tek bir çalışma varsa da buydu ve onun da çalışmacısı özür diledi ve bilimsel olmadığını kendi de kabullendi. Amerikan Psikiyatri Derneği onarım terapisi gibi konuların araştırılması ile ilgili çalışma birimleri oluşturuyor. Yaptıkları çalışmalar sonucunda, cinsel yönelimin değiştirilebilir olmadığını ve böyle girişimlerin kişinin ruh sağlığında belirgin olumsuz sonuçlara yol açabileceğini söylediler. Bu nedenle APA, meslektaşlarına bu tür uygulamalardan kaçınmalarını telkin ediyor. Uygulamanın ruhsal hasara yol açabileceğini, kişiyi intihar teşebbüsüne kadar götürebilecek, depresyonun artmasından kaygı bozukluklarına pek çok ruhsal bozukluğa ve kişide örselenmeye neden olabileceğini söylüyor. Değiştiremeyeceğiniz bir şeyi değiştirme girişimlerinin sonuç vermemesi, benliği yok etme çabasıyla sonuçlanabilir, bu da özkıyım demektir. APA onarım terapisi uygulayanların, bu olası çabaların bu tür ruhsal sonuçlar yaratacağı konusunda danışanları uyarma yükümlülükleri olduğunu söyledi. Bir kişi herhangi bir perhize girebileceği gibi cinsel perhize de girebilir. Hayatı boyunca cinsellikten uzak durabilir. Kendisini başka bir cinsel yönelime sahipmiş gibi de gösterebilme yeteneğine sahiptir. Bir eşcinsel, heteroseksüel bir evlilik yapabilir. Bu, cinsel yönelimini değiştirdiği anlamına gelmez. Heteroseksüel evlilikte çocuk sahibi olabilir; eşcinsellerin üreme yeteneğinden yoksun olması zaten söz konusu değil. Sanıldığının aksine en büyük cinsel organımız beynimiz. İnsanlar zihninde istedikleri imajinasyonu kurup cinsel uyarılmayı sağladıktan sonra cinselliklerini performe edebilirler. Bu, yönelimlerinin değiştiği anlamına gelmez.


LGBTİ+ karşıtlığı komplo teorilerine benzerlik gösteriyor

Azınlık gruplar hakkındaki yayılan yanlış bilgilerin çok daha zarar verici olduğunu biliyoruz. Ancak konumuz yanlış bilgi olduğunda, yanlış bilginin psikolojisine değinmekte de fayda var. Akıl yürütme süreçlerimizdeki hatalara, mantıksal safsata ya da yanılgı ismi veriliyor

Örneğin, “İnsan bir memelidir / İnsan suda yaşayamaz / O halde memeliler suda yaşayamaz” önermesi nedensel safsataya bir örnek. İnsanların su altında yaşayamama sebebi memeli olması değil; zira su altında yaşayan balina ve yunus gibi memeliler mevcut.

Yeni Şafak videosunda söylenenlerden ele aldığımız “eşcinsellik geni diye bir şey yok, yani eşcinsellik doğuştan değil” önermesi birkaç safsata birden barındırıyor. Bunlardan ilki, yanlış ikilem safsatası. Bu safsata türüne göre, bir olay yalnızca iki kutupta var olabilir: Eşcinsellik ya doğuştandır ya da değildir. Oysaki referans verilen çalışmada da söylendiği üzere eşcinselliği etkileyen biyolojik sebepler olabileceği gibi sosyokültürel etkenler de cinsel yönelimler üzerinde etkili ve cinsellik iki kutupta açıklanamayacak kadar karmaşık. Bu savın düştüğü bir başka yanılgı ise “bir ya da birkaç örneğe göre genelleme yapmak” anlamına gelen aceleci genelleme safsatası. Science dergisindeki araştırmada, bulgular verildikten sonra bu konuya dair daha fazla çalışma yapılması gerektiği söylenmesine rağmen videoda bu çalışma “eşcinselliğin doğuştan olmadığının” kanıtı olarak kullanılıyor. 

Yeni Şafak’ın çalışması, bu makalenin elde ettiği sonuçları, tam da yazarlarının yorumlanmaması gerektiğini söylediği gibi yorumlamış. Halbuki bilim haberlerinin, bilimsel çalışmalarının kısıtlarını mutlaka dikkate alması gerekir.

Bir argümanı desteklemek için herhangi bir uzmanın görüşlerinden faydalanmaya ya da o görüşü amacı dışında kullanmaya, bilirkişiye başvurma safsatası ismi veriliyor. Videoda psikoloji ve psikiyatrinin bilimsel bir dal olmaktan çıktığını söyleyen kişi bir üroloji uzmanı. Yani kişi bir bilim uzmanı olsa da psikoloji ve psikiyatri alanında uzman değil.

Nüfus kontrol yöntemi olarak LGBTİ+ propagandasının insanları cinsiyetsizleştirmek için kullanılması ise komplo teorilerinin formülüne çokça benziyor. En sık rastladığımız komplo teorisi formüllerinden biri, “güçlü insanlar + entrika çevirerek + halka zarar veriyor ya da kâr elde ediyor” formülü. Aşağıdaki tablo, bilinen komplo teorilerinin LGBTİ+ karşıtı söylemlerle nasıl kesiştiğini göstermeye yardımcı olabilir.

lgbti kasitligi komplo teorileri tablo

Komplo teorilerinin çoğunlukla bilinmezlik ve korkudan beslenerek ortaya çıktığını biliyoruz. Yapıları gereği bu teorileri çürütmek ve teorileri inananları ikna etmek epey zahmetli ve zor bir uğraş. Komplo teorisi ve yanlış bilgi yayan tanıdıklarınızla konuşurken, bu görüşleri değiştirmek istiyorsanız konu ne olursa olsun, saldırganlıktan ziyade sakin bir üslupla yaklaşmak, düşüncelerinin sebebini anlamaya çalışmak önemli. Yanlış düşüncelerini yargılamadan, neden yanlış olduklarını açıklama yolunu seçmek daha çok yarıyor

Şahsi olarak da duygularınıza hitap eden herhangi bir bilgiyle karşılaştığınızda bir adım geri atıp nefes almayı ve karşılaştığınız şeyin gerçekten doğru olup olmadığını düşünmeyi unutmayın. Seçmece bilgilerle ve kanıtlarla desteklenen komplo teorilerine temkinli yaklaşmakta fayda var. Hele de bu bilgiler kırılgan bir grubu hedef alıyorsa… 

Güncelleme: 12/08/2022

Yeni Şafak'ın iddia videosunun incelendiği içerik ekip değerlendirmesi sonrası daha etraflı ve net biçimde aktarım sağlayabilmek için güncellendi. Güncellemeyle birlikte incelenen iddia sayısı beşe çıktı. İncelemenin "teyitpedia" kategorisi, yanlış sonuçlu "analiz" olarak değiştirildi.

Güncelleme: 12/08/2022

Yazının başlığı "Yeni Şafak yapımı videoda dile getirilen LGBTİ karşıtı iddialar" olarak değiştirildi.


Katkıda bulunanlar
  • Dr. Seven Kaptan