Çeşitli haber sitelerinde yer alan ve sosyal medyada yayılan haberlerde, üç yıl önce Kayseri Kültepe kazılarında bulunan küplerden çıkan yedi bin yıllık buğday veya arpa tohumları çıktığı ve bunların Marmaris veya Diyarbakır’da ekilerek çoğalttığı iddia edildi. İddiaya göre tohumlar bire 8 bin veriyor. İddia 2017’de tohumların Marmaris’te ekildiği şeklinde yayılsa da 2022’de Diyarbakır’da ekildiği şeklinde tekrar karşımıza çıkıyor.
Ziraat mühendisi ve gazeteci Faik Toy’un Twitter’daki açıklamasına göre bire 8 bin veren bir tohum olması mümkün değil ve bu rakamlar gerçek olamayacak kadar uçuk. Toy’un hesabına göre, tohumun bire 8 bin vermesi demek, dekarda 16 ton buğday anlamına geliyor. Guinnes’e göre ise dünya rekoru, dekarda bin 739 kilogram, yani iddia konusu olanlardan on kat az.
Gazete Duvar 2017’de, bu iddiaları yalanlayan bir haber yayınlamıştı. Haberde, Kültepe kazısı Başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu’nun şu sözlerine yer verildi:
Kültepe’de en eski yerleşim 4500 yıl öncesine ait
Kültepe, Kayseri’nin 20 kilometre kuzeydoğusunda, tarihi ve doğal anayolların birleştiği bir noktada yer alıyor.
İddia edildiği gibi buradaki yerleşimin 7 bin yıl öncesine dayandığı bilgisi doğru değil. Kazılar sonucunda, buradaki en eski yerleşimin Geç Katolik Çağ’a (M.Ö. 300-2500) ait olduğu, onu takip eden yerleşimlerin Eski Tunç Hitit, Frig, Hellenistik-Roma çağlarından olduğu tespit edilmiş. M.Ö. 2000’de, Kaniş Krallığı’nın merkezi ve Anadolu’daki Asur Ticaret Kolonileri sisteminin baş şehri konumunda.
Kazılarda bulunan tabletler ise en az 4 bin yıllık tarihi geçmiş hakkında bilgiler sunuyor. Kültepe arkeolojik kazıları 1948 yılında Prof. Dr. Tahsin Özgüç başkanlığında başlamış. Şimdi ise Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu başkanlığında sürdürülüyor.
Kültepe ören yeri
1948 raporu: Kömürleşmiş buğday bulundu
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Esma Öz’ün Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları Dergisi’nin 51. Sayısında yer alan “Kültepe Tabletlerinde Geçen hašlātum Kelimesi Üzerine Bir Değerlendirme” isimli makalesinde “Kültepe/Kaniš kazılarında, hemen her evde duvar diplerine sıralı bir şekilde yerleştirilmiş zahire küpleri içerisinde kömürleşmiş buğday taneleri ve arpa kabukları bulunmuş, evlerde tahıl ve tuz gibi besin maddelerini ezmek için kullanıldığı anlaşılan öğütme taşları ele geçmiştir” deniliyor. Makaledeki bu bilgiler için ise atıf yapılan en eski rapor “Türk Tarih Kurumu Tarafından Yapılan Kültepe Kazısı Raporu 1948”
Türk Tarih Kurumu’nun basılı hale getirdiği raporun ilgili kısmında küplerin içerisinde kömürleşmiş buğday tanelerinin olduğu belirtiliyor.
Türkiye’deki arkeolojik kazılarla ilgili gelişmeler, kazılarda bulunanlar kazı çalışmalarında yer alan ekip tarafından “Kazı Sonuçları Toplantıları”nda aktarılıyor. Ancak, son dönemlerde yazılan kazı raporlarında, Kültepe’de herhangi bir buğday ya da arpa tohumunun bulunmadığını görebiliyoruz.
Kazı Dairesi Başkanlığı: Böyle bir gelişme yok
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kazı Dairesi Başkanlığı uzmanları 2017’de Teyit’e yaptıkları açıklamada, son yıllardaki kazılarda buğday tanelerinin bulunması gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirterek, “Kazılarla ilgili raporlar her sene düzenlenen kazı sempozyumlarında anlatılır. Bunlar Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sitesinde de yayınlanıyor. Ayrıca bu tür önemli gelişmelerde kazı başkanı, Bakanlığı haberdar eder ve bu konular Bakanlığın bilgisi dahilinde kurumsal bir açıklama ile basına duyurulur, kamuoyuna açıklanır. Böyle bir gelişme olsaydı Bakanlığın, dolayısı ile bizlerin mutlaka haberi olurdu” ifadelerini kullandı.
Metin Öztürk: Bana Kayseri’den dediler
Haberlerde Marmaris’te 7 bin yıllık tohumları ektiği iddia edilen Metin Öztürk Teyit’e yaptığı açıklamada, “Bana bunu getirenler tohumları Kayseri’deki bir kazıdan, eski bir mezarlıktan aldıklarını söylediler. Yoksa ben Kayseri’ye gidip almadım tohumları. Tohumların nereden geldiği önemli değil. Benim derdim ülke ekonomisine biraz da olsa katlı sağlamak. O tohumların içinden başka bir buğday türü daha çıktı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ndeki hocalar şimdi o tohumları inceliyorlar” dedi.
İddiaların Gazete Duvar’da yayınlanan yazıyla yanlışlanmasının ardından, antik buğday tohumlarının aslında Sivas’ın Şarkışla köyünde bazı kişilerin izinsiz kazıları sırasında bulunduğuna dair iddialar öne sürülmüştü. Ancak izinsiz kazılarda bulunan buğdayların yaşının, bilimsel testler yapılmadan öğrenilmesi mümkün değil. Üstelik izinsiz kazı yapmanın, cezai yaptırımı var.
Prof. Dr. Ali Ergül de kazılarda bulunan buğday tanelerinin kömürleşmiş olduğunu, çimlenme oranının epey düşük olduğunu ve dünya çapında laboratuvar ortamında yürütülen çalışmalarda bile başarı oranının çok düşük olduğunu vurgulamış.
Faruk Bildirici 2017’de kaleme aldığı “Yedi bin yıllık buğday” başlıklı yazıda da tek bir kişinin sözüne dayanarak yapılan haberciliğin doğru olmadığını ve kişiden bağımsız, bilgilere şüpheyle yaklaşmak gerektiğini vurgulamıştı.
Teyit’e konuşan Faruk Bildirici bu konu hakkında şöyle söyledi: “Gazetecilerin haberleri hazırlarken şüpheciliği elden bırakmaması gerekir. Şüphelenmek de söylenen her sözün, öne sürülen her iddianın, belgenin en azından iki kaynaktan kontrol edilmesini sağlar. Çift kaynaktan kontrol edince ayakları yere basan, sağlam haberler ortaya çıkar. Ama maalesef Türkiye’de gazeteciliğin her aşamasında editoryal kontrol mekanizmaları çok zayıfladı. Muhabir, tek kaynaktan doğrulanmamış, kontrol edilmemiş haber geçse dahi editoryal süzgeçten geçirilmeden yayına verilebiliyor. Üstelik de özellikle yerel habercilikte böyle 7 bin yıllık buğday gibi uçuk kaçık haberlere daha sık rastlanıyor. Yerel düzeyde özellikle böyle asılsız, asparagas ‘başarı’ haberlerine çok rastlıyoruz. 7 bin yıllık buğday efsanesinin bunca yıl sonra yeniden doğması gazetecilik açısından üzüntü verici bir durum.”