Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adana’da yapılan gençlik buluşması sırasında tarihsel bir iddia ortaya attı: Buna göre Osmanlı, padişah II. Abdülhamit döneminde hiç toprak kaybetmemişti.
Erdoğan’ın hedefi, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in hemen öncesinde kullandığı “Yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat” sloganı idi. Bu slogan, istibdat döneminin son bulup II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan II. Meşrutiyet döneminde sıkça kullanılıyordu. (sf.230)
Erdoğan’ın iddiası medya kurumlarınca da haberleştirildi.
MSB belgelerinde toprak kaybedildiği geçiyor
34. Osmanlı padişahı II. Abdülhamit, 1876-1909 tarihleri arasında tahtta kaldı. Uluslararası kaynaklarda, II. Abdülhamit’in özgürleşmeden çok merkezi otoriteyi sağlamlaştırmaya dönük çabalarına değiniliyor; adı ümmetçi politikalarla anılıyor.
II. Abdülhamit’in saltanatı sırasında imparatorluk topraklarının önemli ölçüde korunduğu da anlatılanlardan; ancak bu hiç toprak kaybedilmediği anlamına gelmiyor. Hiçbir kaynakta böyle bir bilgi yer almıyor.
Sıradan bazı güvenilir ulusal ve uluslararası kaynaklara bakarak iddiayı inceleyebiliriz. Milli Savunma Bakanlığı tarafından 2004 yılında yayınlanan 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı Zaman Dizini isimli kitabın sunuş bölümünde, bu dönem kaybedilen topraklara vurgu yapılıyor:
“Bilindiği üzere 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Türk tarihi açısından çok olumsuz sonuçlara neden olmuştur. Osmanlı Devleti çok büyük toprak kaybına uğramış, büyük çaptaki iç göçler nedeniyle ülkenin siyasi, toplumsal ve iktisadi düzeninde sıkıntılar başlamıştır.”
1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı, II. Abdülhamit saltanatının ilk yıllarına denk geliyor.
Aynı savaşı Rus kaynakları üzerinden okuyan bir yüksek lisans tez çalışmasının sonuç bölümü de savaş sonucu imzalanan Ayastefanos Anlaşması’na değiniyor:
“Bu savaşın kaybedilmesi ile Osmanlının çöküşü hızlanmış, yenilen Osmanlı İmparatorluğu, 3 Mart 1878’de, Bulgaristan Prensliğinin kurulması, Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın bağımsız olması, Kars, Ardahan, Batum ve Doğubayazıt’ın Rusya’ya verilmesi gibi çok ağır şartları içinde barındıran Ayastefanos Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Osmanlının Balkanlardaki varlığının sona ermesi anlamına gelen bu antlaşma, Balkan coğrafyasının yeniden şekillenmesini sağlarken, Osmanlı için ise sonun başlangıcıdır denebilir.”
Türkiye Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’ne göre de Ayastefanos Anlaşması nedeniyle Osmanlı pek çok yerde hakimiyetini yitirmişti:
“Osmanlı Devleti Romanya, Karadağ ve Sırbistan’ın bağımsızlıklarını kabul edecekti. Karadağ Adriyatik denizine kadar uzanacak, Sırbistan Niş’i alacaktı. Romanya Besarabya’yı Rusya’ya verecek, karşılığında Dobruca kendisinde kalacaktı. Bulgaristan, Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk bir prenslik haline getirilecek ve sınırları Tuna’dan Ege denizine, Arnavutluk’tan Karadeniz’e kadar uzanacaktı. Bulgaristan prensi halk tarafından serbestçe seçilecek, Avrupa devletlerinin tasvibi ve Osmanlı Devleti’nin tasdiki ile tayin edilecekti. Ancak bu prens Avrupa devletlerinin hanedanlarına mensup bulunmayacaktı. Rusya ve Avusturya’nın kontrolünde olmak üzere Bosna ve Hersek’te, Rumeli’nin hıristiyanlarla meskun bölgelerinde ve Doğu Anadolu’da Ermeniler’in bulunduğu yerlerde ıslahat yapılacaktı. Girit’te 1868 nizamnamesi uygulanacak ve Osmanlı Devleti, savaş tazminatı olarak Rusya’ya 1.410.000.000 ruble verecekti. Ancak bu tazminatın büyük bir kısmına karşılık Rumeli’deki bazı yerler ile Kars, Ardahan, Batum ve Doğubayazıt’ı Rusya’ya bırakacaktı. Kalan 300.000.000 ruble ise para olarak ödenecekti. Rus askerleri, Bulgaristan hariç olmak üzere, antlaşmanın imzalanmasından üç ay sonra Rumeli’yi, altı ay sonra da Doğu Anadolu’yu boşaltacaktı.”
Anlaşmanın tam metnine de internetteki açık kaynaklar üzerinden de ulaşılabiliyor.
Osmanlı’nın Romanya, Karadağ, Sırbistan, Bulgaristan, Bosna Hersek, Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt’taki hakimiyetini kaybetmesine İngiltere başta olmak üzere başka ülkeler de muhalefet edince, anlaşmadaki 29 madde 1878’de Berlin Kongresi’nde yeniden ele alındı. Türk Tarih Kurumu kaynaklarına göre süreç sonunda 1881 yılında Teselya Yunanistan’a bırakıldı.
Uluslararası çalışmalar da II. Abdülhamit’in saltanatı sırasında toprak kaybı yaşandığını, Avrupalı devletlere verilen ayrıcalıkların iktidarın devamına yetmediğini, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından çıkarılan isyanla tahttan indirilip ömrünün geri kalanını ev hapsinde geçirdiğini anlatıyor.
1876-1909 yılları arasında tahtta kalan II. Abdülhamit döneminde kaybedilen toprakların değişimi, haritalarda da yer alıyor. Bu dönemde özellikle Doğu Rumeli’de toprak kayıpları olduğu görülüyor.
Bosna Hersek ve Kıbrıs kaybedilen topraklardan
2015 yılında Resmi Gazete’de yayınlanan bir yönetmelikle kurulan Yıldız Teknik Üniversitesi Sultan II. Abdülhamid Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin kayıtlarına göre de, padişahın tahta çıkışından bir yıl sonra, yani 1877’de çıkan Osmanlı-Rus savaşı sonunda 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Anlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki gerilemesi resmiyet kazandı, Bosna Hersek ve Kıbrıs kaybedildi.
Berlin Kongresi’nde Osmanlı Devleti’nin toprak kaybını engelleme çabalarına karşın büyük devletlerin ilgisiz kaldığı, nihayetinde 287 bin 510 kilometrekare toprak kaybedildiği anlatılıyor (sf. 20).
Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu da tartışmanın gündeme gelmesinden sonra sosyal medya hesaplarından Erdoğan’a yanıt verdi:
“... Abdülhamit döneminde 93 Osmanlı Rus Savaşı olmuş, Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmişler, bu savaşta Bulgaristan, Kars, Ardahan, Batum, Kıbrıs kaybedilmiş, Balkanlardan ve Kafkasya’dan, büyük göçler meydana gelmiştir. 1897’de Teselya, Girit elimizden çıkmıştır. Mısır, Sırbistan ise yine bu dönemde kaybedilmiştir.”
Ortaylı: “Toprak kaybedilmediği yönünde tez yoktur”
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı da katıldığı Teke Tek programında literatürde bu dönemde toprak kaybedilmediği yönünde bir tez olmadığını söyledi. Prof. Ortaylı’nın “Yakın tarihin gerçekleri” isimli kitabında da şu ifadeler yer alıyor: “Sultan Abdülhamid savaşlara girmezdi deniliyor ama onun zamanında da çok toprak kaybettik. Kıbrıs, Tunus gibi yerleri elden çıkardık ve hatta İran’a bile toprak verdik. Öyle bilindiği gibi bizim Iran ile sınırımız Kasr-ı Şirin ile falan çizilmedi.” (sf. 74)
Tarihçi Murat Bardakçı da II. Abdülhamit döneminde bugünkü Türkiye’nin iki katı kadar toprak kaybedildiğini belirtti.
Tunus 1881’de Osmanlı’dan Fransızların himayesine geçti
Kaybedilen yerlerden bazılarının kendi kaynaklarında, Osmanlı egemenliğinin bitişi ile ilgili tarihler de II. Abdülhamit devrine denk geliyor.
Örneğin 1574 yılında Osmanlı Devleti’ne bağlanan Tunus, 1881 yılında Fransızların himayesine geçti. Bu, ülkenin resmi tarih anlatısında da bu böyle.
Sırbistan kaynaklarında da 1878 yılında Sırbistan Prensliği’nin kurulduğu ve uluslararası alanda tanınırlık kazandığı anlatılıyor.
Bulgaristan ise 1876’da Osmanlı yönetimine karşı ayaklandı ve 1878 Berlin Anlaşması ile birlikte bir Bulgar Prensliği kurulmasıyla Osmanlı’dan ayrıldı.
Kars 1877’den 1918’e kadar Rus işgalinde kalmıştı. Bu dönemin Baltık kültürüne dair izleri de kentte hala izlenebilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı bazı mimari öğeleri de koruma altında tutuyor.
Kıbrıs da Türk Tarih Kurumu belgelerine göre 1878 yılında yönetimi İngilizlerin eline bırakılan bir ada.
Girit’e de İngilizlerin askeri müdahalesi 1897 yılında yapılmıştı.
Teyit Erdoğan’ın iddiasının kaynağı ya da kastı hakkında bilgi almak için Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Başkanlığı’na ulaştı. Ancak henüz yanıt alamadı.
II. Abdülhamit ile Erdoğan sık sık birbirine benzetiliyor. “Abdülhamit-Erdoğan” ismiyle iki lider üzerine karşılaştırma yapan internet sitelerinden biri, Boğaziçi Küresel isimli kurum tarafından kurulmuş. Bu kurum 2020’de yılında kamu yararına dernek statüsünü almış ve Erdoğan tarafından ziyaret edilmişti.
Tarihçiler Abdülhamid’in yönetimi döneminde Osmanlı Rus Savaşı (1876-78) ve Berlin Antlaşması, Ermeni meselesi (1894-97), Makedonya Meselesi (1903-1908) gibi üç ana krizle karşılaştığını, rejimin sonunun ise üçüncü krizle geldiği yorumunu yapıyor. (sf. 22) Ancak hükümdarın devrinde toprak kaybı yaşanmadığını söyleyen herhangi bir resmi ve güvenilir kaynağa erişilemiyor.
Malumatfuruş da konu hakkında bir yazı yayınlamıştı.