“Anamur Çevre Platformu” adlı Facebook sayfası tarafından paylaşılan ve teyit.org’a ihbar olarak gönderilen fotoğrafların hastalıklı çiftlik balıklarını gösterdiği iddia edildi. 10 Şubat 2019 tarihli paylaşım 732 beğeni aldı ve 3 bin kez paylaşıldı. İddia daha sonra “Bandırma Manşet” isimli haber sitesinde de yer aldı.
Fotoğrafların sahibi ile yapılan görüşme neticesinde fotoğraflardan bazılarının İzmir Havra Sokak’taki balık pazarında, bazılarının da İzmir Çiğli’deki bir markette, farklı zamanlarda çekildiği öğrenilen bu balık, halk arasında çipura olarak bilinen Sparus aurata türüne ait. Anormal görünümüyle dikkat çeken bu çipuralar hakkında yurtdışına satılamadığı için balık pazarında halka satıldığı, bu balıkların hastalıklı olduğu ve yenmemesi gerektiği iddia ediliyor.
Ancak balıkların hastalıklı olduğu iddiası gerçeği yansıtmıyor. Balıklarda görülen bu anormal görünümün nedeni omurga deformasyonu. Omurga deformasyonunun başlıca nedeni ise abiyotik etkenler. Bunlar; tanklarındaki stok yoğunluğu, tanklara verilen suyun debisinde yaşanabilecek ani değişiklikler ve bu durumun balıklarda şok yaratması. Ayrıca suyun tuzluluk/mineral oranı, yemlerdeki vitamin-lipid oranı ve genetik faktörler de diğer etkenler olarak sayılıyor.
Görüşlerine başvurduğumuz bilim insanlarından Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Deniz Çoban fotoğraflarda görülen bu deformasyonun nedeninin balıkların 12. ve 16. omurları arasında meydana gelen ve kifoz (kyphosis) olarak adlandırılan omurga eğriliği olduğunu belirtti.
Skolyozis (scoliosis): omurganın Z şeklinde bükülmesi
Lordozis (lordosis): omurganın V şeklinde bükülmesi
Uzmanlar ne diyor?
Prof. Dr. Deniz Çoban’a göre fotoğraflardaki balıkların omurga deformasyonunun sebebi yetiştirme tanklarındaki abiyotik etkenlerin (su sıcaklığı, havalandırma, su debisi vb.) ani değişimi ve bunun balıklar üzerinde yarattığı şok. Örneğin tanklardaki su debisinin fazla olması (mekanik şok) balıkların erken dönemde (larva evresi) hassas omurgalarında deformasyonlara yol açabiliyor. Aynı şekilde tanklardaki stok yoğunluğu da balıkların yemlenebilmek için daha hızlı yüzmesine ve bu esnada omurga hasarına sebep olabiliyor.
Teyit’e konuşan bir diğer bilim insanı Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Ercüment Genç fotoğrafların kifoz olarak adlandırılan omurga eğriliği vakalarını gösterdiğini ifade ediyor. Genç, balıkların erken dönemlerinde (larva ve yavru aşamada) genellikle yeterince yem alamadıkları durumlarda omurga eğrilikleri görülebileceğini de belirtiyor. Diğer bir ihtimal olarak genetik faktörleri dile getiren Genç, yetiştiriciliği yapılan balıkların ebeveynlerinin kuluçkahanelerde uzun süre anaç olarak kullanılabileceğini, bu durumda akrabalık oranı artışının istenmeyen genetik anomalileri şekillendirebileceğini söylüyor. Bununla birlikte söz konusu bu deformasyonlarda;
- herhangi bir ağır metalin etkisinin söz konusu olamayacağını,
- yetiştiricilikte kullanılan yemlerin balıklar ve dolayısıyla da onları tüketen insanlar için zarar vermeyecek nitelikte olduğunu,
- fotoğraflardaki balıkların GDO’lu besinlerden kaynaklanan bir anomali geliştirebileceklerine dair bilimsel bir verinin mevcut olmadığını,
- kamuoyunun sağlığını riske atacak hormon uygulamalarının yapılmadığını,
- balığın yetiştiricilikten geldiği sürece güvenle tüketilebilecek en başarılı besin kaynağı olduğunu,
- işletmelerin balık hasadı sonrası anomali gösteren (omurga eğriliği) balıkları ayırıp muhtemelen daha ucuza ya yem hammaddesi ya da fileto çıkartılmak üzere elden çıkardıklarını, bu görüntüdeki balıkların insan sağlığı açısından risk oluşturabileceğine dair bir bilginin mevcut olduğunu söylemenin bu koşullarda mümkün olmadığını da sözlerine ekliyor.
Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Yetiştiriciliği Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Ali Yıldırım Korkut ise Teyit’e balıklardaki deformasyonların su koşullarına, besin değerlerindeki eksikliklere, hava kesesi oluşumu sırasındaki aksamalara ya da genetik faktörlere bağlı olduğunu belirterek şu açıklamalarda bulundu:
“Üretilen balıkların sayısı milyonlarla ifade edilmekte olup, deforme balıkların oranı üretim içinde genelde yaklaşık %1-2 civarında kalmaktadır. Bu balıklar diğer balıklarla birlikte ayırt edilmelerinin zorluğu dikkate alındığında yetiştiricilik ortamlarında kalabilir ve birlikte beslenirler. Hasat edildiklerinde bunlar da ortaya çıkar.
Et kalitesi olarak diğer balıklardan hiçbir farkı yoktur. Farklı olarak bir hastalık taşımazlar. Tüketilmeleri konusunda insanlar için herhangi bir sağlık sorunu oluşturmazlar. Bu balıklarda ağır metal ya da parazit olma olasılığı yoktur (yetiştirildikleri ortamlarda kalma süreleri diğer bireylerden farklı değildir). Yani tüm yetiştiricilik balıkları gibi rahatlıkla tüketilebilir.”
Konunun gündeme gelmesinin bu tip balıkları ilk kez gören kişilerin tartışmalarına bağlı olabileceğini söyleyen Yıldırım, yetiştiriciliğin bu tartışmaların merkezinde olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti:
“Bilindiği gibi yetiştiriciliği yapılan tüm aklınıza gelen canlılar (büyükbaş, küçükbaş, kanatlı, balık ve diğerleri) için uygulanan besleme yöntemlerinin de aynı olduğunu, benzer protokollerin izlendiğini unutmamak gerekmektedir. Bunların dışında tüm canlılar için kullanılan yem hammaddeleri, balıkların korunması amaçlı olarak kullanılan ilaç ve uygulamaları kesinlikle ilgili Bakanlıkların ve AB uygulamaları izni ve kabul edilebilir değerler içinde olmaktadır. Yani öyle kafaya göre şunu bunu kullanalım yok. Dolayısıyla giden bu balıkların farklı uluslararası akredite olmuş laboratuvar sonuçlarına göre gönderildiği, herhangi bir yanlış uygulamanın çok büyük zararlara yol açacağı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Kısaca her aşaması, her alanı ve tüm kullanılan maddeler kontrol edilmekte olup, belirlenen kurallar dışında davranılması mümkün değildir.”
Her üç bilim insanının görüşlerindeki ve yapılan bilimsel araştırmalardaki ortak nokta balıkların görünümündeki bu anormalliğin omurga deformasyonu olduğu, bu deformasyonların sebebinin tankların fiziksel özelliklerinden ya da beslenme diyetindeki yetersizlikten kaynaklanabileceği şeklinde. Bu balıkların iddia edildiği gibi zehirli, hasta ya da bayat olmalarının söz konusu olamayacağını belirten bilim insanları yine de tüm endişelerin giderilmesi adına balıklardan alınacak numunelerin analize gönderilebileceğini belirttiler.
Bilimsel araştırmalar da omurga deformasyonunu benzer koşullara bağlıyor
Kültür koşullarında yetiştirilen deniz levreği üzerine yapılan bir araştırmaya göre balıklardaki kifozis, skolyozis ve lordozis gibi omurga bozukluklarının en belirgin nedenleri canlının larval dönemini geçirdiği yetiştirme ortamının fiziksel özellikleri (tanklara giren suyun aşırı debisi, havalandırma eksikliği, kapalı devre gürültüsü) ya da düşük vitamin/mineral içerikli yemler.
2016 yılında Ege Journal of Fisheries and Aquatic Sciences dergisinde yayımlanan “Kültür koşullarında yetiştirilen Avrupa deniz levreklerinde (Dicentrarchus labrax) iskelet deformasyonları” adlı makalede kemik ve kıkırdak yapıda meydana gelen deformasyonların tespiti için 836 levrek larvası incelenmiş; bunların içerisinde de 270 adet deforme larva ve bu larvalarda toplam 1256 adet deformasyon tespit edilmiş. Bu çalışmada iskelet deformasyonu oranı yüzde 32 olarak belirlenmiş ve makaleye göre deniz balığı kuluçkahanelerinde yetiştiriciliği yapılan türe göre yüzde 15 ile yüzde 50 arasındaki sıklıklarla deformasyonlar ortaya çıkmakta. Bunların yüzde 30-60’ı omurga üzerinde meydana gelmektedir.
Bir diğer araştırmaya göre ise bu tür deformasyonların nedenleri arasında öne çıkan en önemli faktörler tank ortamındaki suyun sıcaklığı, tuzluluğu ile yemlerdeki düşük vitamin-lipid düzeyleri. Örneğin on dokuz (gün) yaş üzeri yavrularda yüksek Vitamin A diyetleri yüzde 45 oranında hava kesesi ve baş deformasyonlarına neden olurken, 20-34 (gün) yaş arasındaki yavrularda yüzde 80 iskelet deformasyonuna yol açtığı belirtilmiş. Vitamin D’nin ise yavru diyetlerindeki miktarının düşük olması, TRPV6 gen ekspresyonunun azalmasına neden olarak yavruların kalsiyum alımını düşürmekte. Bu da ossifikasyon (kemikleşme) ve mineralizasyon (mineralleşme) mekanizmasını etkileyerek deformasyonlara neden olmakta.
2017’de yayımlanan başka bir araştırmaya göre lordozis, kifozis, skolyozis ya da omurgaya ilişkin diğer sakatlıklar konu ile ilgili çalışma yapan araştırmacılar tarafından genetik faktörlerle ilişkilendiriliyor. Bu araştırmalardan biri kapsamında yapılan çalışmada balıklar arasındaki akrabalık ilişkisinin omurga deformasyonlarıyla yakından ilişkili olduğu belirtiliyor.
Kültür ortamında yetiştirilen çipuraların omurga deformasyonları üzerine yapılan bir başka çalışmada yemlerdeki (rotiferler) Vitamin A düzeylerinin çipuraların vücut şeklini etkilediği, skolyoz veya kifoz görülme sıklığını artırdığı belirtiliyor.
Başka bir çalışmaya göre de tanklardaki stok yoğunluğu deformasyon oranını arttırıyor. Buna göre her bir tankta maksimum 16 yavru/litre olacak şekilde stok yoğunluğunu düşürmek ve tank hacmini büyütmek deformasyonların azalmasına neden oluyor.
Omurga deformasyonlarından lordoz ve kifozun birlikte görüldüğü bir örnek vaka
Konak İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü iddiadaki balıkların satıldığı yerde inceleme yaptı
Konu ile ilgili olarak Konak İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünden bir yetkili ile görüşen teyit.org, Müdürlüğe konuyla ilgili herhangi bir şikayet gelmediğini ancak kendilerinin yine de bölgeye gidip inceleme yaptıklarını öğrendi. Söz konusu balıkların satıldığı standa giden yetkililer resmi olarak herhangi bir hukuksuzlukla karşılaşmadıklarını, balıkların temin edildiği çiftliğin tüm izinlerinin tam olduğunu belirttiler. Balıkların toplanıp imha edilmesi gibi bir durumun da söz konusu olmadığı, inceleme sonucunda yetkililerin konu ile ilgili bir rapor hazırlayıp üst makamlara ilettiği öğrenildi. Buna göre Tarım ve Ormancılık Bakanlığının ilerleyen günlerde bir açıklama yaparak kamuoyunu bilgilendireceği söylendi.
Kültür balığı ne demek?
Kültür balığı doğadan avlanma yoluyla elde edilmeyen, bunun yerine kısaca kontrollü şartlar altında üretilen ve yetiştirilen balık demek. Anaç balıklardan yumurtaların sağılmasıyla başlayan süreç kuluçkahane ve adaptasyon tesislerinde devam ediyor. Buralarda ilk 4 ayını geçiren 3-4 gr ağırlığındaki balıklar bu süre sonunda deniz içindeki ağ kafeslere konarak burada 15-19 ay besleniyor. Bu süre sonunda da balıkların 300-500 gr ağırlığındaki pazar boyuna ulaşması hedefleniyor. Özellikle çipura yetiştiriciliği hakkında detaylı bilgiye şuradan ulaşılabilir.
Balıkların yetiştirilme süreçleri göz önüne alındığında omurga deformasyonlarının ortaya çıktığı erken dönemin (larva evresi) kuluçkahane ve adaptasyon tanklarında tamamlandığı anlaşılıyor. Balıkların en hassas olduğu bu dönemde ekonomik kaybı en aza indirmek için tanklara giren suyun sıcaklık, tuzluluk, kirlilik, debi vs. gibi tüm parametrelerinin dikkatli bir biçimde kontrol edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla parazitler, ağır metaller, zararlı kimyasallar, bayat ve kalitesiz yemler gibi verimi düşürerek ekonomik kayba neden olacak her etmen özellikle elimine edilmek zorunda.
Hürriyet Gazetesi’nden Serkan Ocak’ın balık çiftlikleri ile ilgili yaptığı haberde Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk şu açıklamayı yapmış:
"Balık çiftliklerinin insana zararı yoktur”. “Çevreye zararı ise her işte olduğu kadar vardır. Örneğin çiftlikler 30 metre derinlikte ve kıyıdan 1000 metre uzakta kurulmakta. Amaç deniz çevresine olabilecek zararı en aza indirmek. Diğer yandan düzenli olarak izleme çalışmaları yapılmaktadır.
Yemlerin içine katıldığı söylenen antibiyotik tamamen şehir efsanesidir. Bugün tükettiğimiz her gıdada mutlaka kimyasal bulunur. Balık yemleri balık kalitesini belirler. Bu nedenle yemler de yüksek protein içerir. Sığ sularda akıntısız bölgelerde konulan veya kurulan çiftlikler denizi kirletir. Biyoçeşitliliği olumsuz etkiler. Suda bulanıklığa neden olur.”
2 Eylül 2017 tarihinde yayımlanan haberde Serkan Ocak İzmir’e bağlı Karaburun ilçesinde bir balık çiftliğini ziyaret ediyor. Kendisi de ağ kafesler içine dalış yaparak alanı inceleyen Ocak, haberinde pek çok uzmanın görüşüne de yer vermiş.
Kanunlar, denetimler, cezalar
Türkiye Cumhuriyeti’nde su ürünleri yetiştiriciliğine ilişkin tüm hususlar 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Su Ürünleri Yetiştiriciliği Yönetmeliğinde belirlenmiş durumda. Bir balık yetiştirme tesisi kurmak için ön izin, çevresel etki değerlendirme, proje onayı, su ve su alanları kiralama süreci aşamalarından sonra yetiştiricilik belgesi almak gerekiyor (Yönetmeliğin 7, 8 ve 9. maddeleri). Tesislerdeki su kalite parametreleri ise Su Ürünleri Yetiştiriciliği Yönetmeliğine İlişkin Uygulama Esaslarında belirtiliyor. Projeler faaliyete geçmeden önce ve geçtikten sonraki her yıl ağ kafeslerin bulunduğu bölgelerde Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğine göre su analizlerinin yapılması gerekiyor. Ayrıca balık çiftliklerinin hassas alan niteliğindeki kapalı koy ve körfezlerde kurulması yasak. Tesislerin denetiminden ise Tarım ve Orman İl Müdürlükleri sorumlu.
Türkiye’de ve dünyada kültür balıkçılığı
Federation of European Aquaculture Producers (Avrupa Su Ürünleri Üreticileri Federasyonu)’ın 2008-2016 üretim raporuna göre Avrupa’da kültür balıkçılığında Norveç’ten sonra Türkiye geliyor. 2016 yılı itibariyle Türkiye’de en çok üretimi yapılan balıklar sırasıyla gökkuşağı alabalığı, deniz levreği ve çipura.
Sonuç olarak uluslararası çalışmalar ve bu konuda çalışmış bilim insanlarının görüşleri göz önüne alındığında balıklarda görülen omurga deformasyonlarının herhangi bir hastalıktan, ağır metallerden, parazitlerden, hormon uygulamalarından ya da GDO’lu yemlerden kaynaklanmadığı, deformasyonların başlıca sebeplerinin tank koşulları (stok yoğunluğu, su debisi gibi mekanik faktörler) olduğu söylenebilir. Bunlara su sıcaklığı, tuzluluk, yemlerdeki vitamin düzeyleri ve genetik faktörler de eklenebilir. Fakat deformasyona uğramış balıkların tüketilmemesi gerektiğine dair bir bilgiye rastlanmamakla birlikte görünüş itibariyle satın alınmaması yetiştirici için ekonomik kayıp anlamına geliyor.