Bir Fransız TV kanalında yayınlanan mini belgeselden alınan kesit, Erdoğan’a övgüler içerdiği ve Fransa cumhurbaşkanı Macron’un bu sebeple Erdoğan’dan çekindiği iddiasıyla yayıldı.
Kırpılarak paylaşılan videoda Erdoğan övülmüyor
YekVücut isimli bir platform tarafından, Türkiye’nin gücünü anlattığı iddiasıyla paylaşılan Fransızca videonun kesilen kısmının Türkçe altyazısı şu şekildeydi:
Türkiye tutkusununun yanında Erdoğan’ın bir de dünya vizyonu var. Şimdi ondan bahsedeceğiz. Bu dünya vizyonunun ilk aracı Türk diplomasi ağı. Erdoğan sayesinde Türkiye 239 elçilik ve konsolosluk ile dünyada beşinci sırada.
Erdoğan’ın Türkiye’si BM’de de oldukça aktif görev alıyor; G-20, İslam İşbirliği Teşkilatı ve 1952’de üye olduğu NATO’ya katkı sağlıyor, bu sayede Müslüman asker rolünü üstleniyor.
Türk gücünü ihraç etmek için ikinci araç ise işadamları. Söylediğimiz gibi çok etkili iş adamları tarım ve endüstri ürünlerini Orta Doğu, Rusya, ‘turan’ dediğimiz Türk Cumhuriyetleri, Kafkasya ve hatta Afrika’ya ihraç ediyor.
Türkiye hatta Sudan’ın Kızıl Deniz’e bakan liman adası Sevakin’i 99 yıllığına kiralıyor. Türkiye’nin Afrika ile ticaret hacmi 15 yılda 3’e katlanarak 20 milyon avroya ulaştı.
Anahtar kelimelerle bir Google araması yaptığımızda videonun orijinaline ulaşıyoruz. Görüntüler, Arte TV isimli bir Fransız-Alman ortak kanalının “Le Dessous des Cartes” isimli programından alınmış. Programda jeopolitik konularda mini-belgesel yayınları yapılıyor ve bölüm konuları güncel olaylara göre belirleniyor. 1992’den beri yayında olan programda dünyanın her coğrafyasındaki siyasi gelişmeler ele alınıyor. Videonun alındığı seri kapsamında pek çok ülke hakkında video var, Türkiye’ye özel bir ilgi söz konusu değil.
İddiada sunulan video, Le Dessous des Cartes’ın Ağustos 2019’da yayınlanan bir bölümünden alınmış. Kırpılarak sunulan mini belgeselin orijinali 12 dakika uzunluğunda ve Türkçe altyazıyla sunulan kısa videonun çevirisinde bazı çarpıtmalar yer alıyor. Mini belgeselde, uzun yıllardır iktidarda olan Erdoğan’ın iç ve dış politikadaki stratejisi anlatılıyor. AK Parti'nin genel seçimleri kazandığı 2002 yılından bu yana ülkede yaşanan gelişmeler anlatıldıktan sonra, Türkiye’nin dış politikada yer aldığı görevler ve üstlendiği rol aktarılıyor. Videoda objektif veriler dışında bir övgü yer almıyor.
Videonun altyazısını incelediğimizde, Fransızca orijinal videonun 2.23. saniyesinde kullanılan ‘ambition’ kelimesinin, Türkçeye ‘tutku’ olarak çevrildiğini ve anlamının çarpıtıldığını görüyoruz. Belgeselin başında, 1.10. saniyede “Erdoğan’ın kurduğu Türkiye’yi ve onu hangi stratejilerle ve güç hırslarıyla kurduğunu anlamaya çalışacağız” deniyor. Yani ‘ambition’ kelimesi ‘tutku’ gibi olumlu anlamda değil, ‘hırs’ anlamında kullanılıyor.
Videonun Türkçe altyazısında 2.53. saniyede “Türkiye, 1952’de üye olduğu NATO’ya katkı sağlıyor, bu sayede Müslüman asker rolünü üstleniyor” cümlesi yer alıyor, ancak bu cümle de eksik çevrilmiş. Orijinal metinde “Türkiye, 1952 yılından bu yana üyesi olduğu, Müslüman ordusu rolünü abartarak oynadığı NATO’da da yer alıyor” deniyor. Orijinal metinde “Erdoğan sayesinde” gibi bir kalıp da kullanılmamış, 2.32. saniyede “Erdoğan döneminde” denerek objektif bir değerlendirme yapılmış.
Eksik ve yanlış çevrilen bölümler var
3.02. saniyede Türkiye’nin ihracatından bahsedilen bölümde ise “çok etkili iş adamları” tamlaması kullanılmıyor. Bu kısımda, girişimcilerin ihracatta “yüksek bir performans sergiledikleri” belirtiliyor.
3.20. saniyede Afrika politikasından bahsedilen kısımda ise “Afrika kıtasında, Türkiye bilhassa, Somali ve Sudan gibi batıya kırgın Müslüman ülkelere konuşlanıyor” cümlesi Türkçe altyazıya eklenmemiş. Türkiye’nin ihracatlarının anlatıldığı bu bölümden sonra ise ülkenin enerji ihtiyacının ithalatla karşılandığı ifade ediliyor fakat video bu cümleden hemen önce kesilmiş.
Sonuç olarak kırpılarak sunulan kısımda Erdoğan övülmüyor, aksine “Erdoğan’ın güç hırsının” vurgulandığı bu kısımda objektif değerlendirmelerin yanında bazı eleştirilerin bulunduğunu söylemek mümkün.
Mini belgeselde ülkenin Erdoğan döneminde kalkındığı ve pek çok gelişme yaşandığının belirtildiği doğru. Bunu, videoda Türkiye’nin iç ve dış politikadaki faaliyetleri aktarıldıktan sonra kullanılan “Recep Tayyip Erdoğan’ın 20. yüzyılın çekişmeleri ile zayıflayan Türkiye’yi, Avrupa ve Asya arasında köprü durumuna getirme hırsı ile ulusal, bölgesel ve küresel açıdan nasıl güçlü kıldığını gördük” cümlesinden anlayabiliriz. Ancak yayının övgü ya da Türkiye’nin gücünü aktarma amacı taşıdığı söylenemez. Nitekim belgesel 11. dakikada, son yıllarda “Türkiye’de basının susturulduğu, orduda, hukuk sisteminde ve idari sistemde temizlik yapıldığı” ve muhalif kesimin giderek güçlendiği ifadeleriyle noktalanıyor. 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’un el değiştirmesinin de bunun bir göstergesi olduğu da vurgulanıyor. Ayrıca videonun sonunda, 11. dakika 45. saniyede, “2019 Mart ayından itibaren ekonomik açıdan gerileme söz konusu” deniyor.
Mini belgeselin tam çevirisi ise şu şekilde:
Le Dessous des Cartes adlı yayınımızın bu yeni bölümünde bizimle olduğunuz için teşekkür ederiz. Size, Türkiye’nin, yani Avrupa’nın, Slav aleminin ve doğunun kesiştiği yer olan ülkenin “Usta”sından yani Recep Tayyip Erdoğan’dan bahsedeceğiz.
Bildiğiniz gibi Erdoğan ülkeyi 15 yıldan beridir, siyasi partisi AKP ve kabaca söyleyecek olursak tüm iktidar gücünü kendisine tanıyan bir anayasayla birlikte yönetiyor.
Bununla birlikte, 2019 Haziran ayında, İstanbullular her şeye muktedir başkana karşı büyük bir hamlede bulundu ve yeni belediye başkanları olarak Ekrem İmamoğlu’nu, yani muhalefet partisinin adayını seçti. O zamana dek Türkiye’de hiçbir belediye seçimi, bu derece büyük bir ulusal duruş olarak önemsenmemişti.
Biz bu programda, son yıllarda Başkan Erdoğan’ın kurduğu Türkiye’yi, onu hangi stratejilerle ve güç hırslarıyla kurduğunu anlamaya çalışacağız.
O halde gelin biraz seçim sosyolojisine değinelim. 2002 yılında, Erdoğan, genel seçimleri kazanmak için, “Anadolu kaplanları” adı verilen kitleden, yani ülkenin orta kesimindeki şehirlerde yer alan küçük dinamik işletmelerden güç aldı. Kara Türkiye olarak adlandırılan İslami ve muhafazakâr şehirler; yani Ankara, Kayseri, Konya, Gaziantep ve Erzurum. Bu şehirlerin karşısında, beyaz Türkiye, yani batılaşmış, ancak “kötü yola düşmüş” olarak kabul edilen şehirler bulunuyor… Bu şehirler, 1996 yılından bu yana Avrupa ile bir Gümrük Birliği anlaşmasının tarafı durumunda.
Türkiye, Erdoğan ile birlikte, gayri safi yurtiçi hasılasını 10 yılda üçe katladı. Üniversite ve hastane sayısını artırdı, karayollarını yeniledi ve kentleşmeyi geliştirdi. Bu gelişmenin vitrini de elbette 17 milyon nüfusu ile İstanbul… Belediye başkanıyken Erdoğan, boğaza üçüncü köprü inşaatını gerçekleştirmişti. Ayrıca devasa bir cami ve yeni bir havalimanı inşa ettirdi.
Partisi olan AKP oy sayısını artırmaya devam etti; hatta ülke nüfusunun yüzde 18’ini teşkil eden Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde dahi...
Ne var ki, Erdoğan’ın hırsları Türkiye’nin sınırlarının dışında bir dünya görüşüne dayanıyor. Şimdi bundan bahsedeceğiz…
Bu hırsın ilk aracı, diplomatik ağ… Türkiye, Erdoğan’ın yönetimi altında, 239 elçilik ve konsolosluk ile kurduğu diplomatik ağ dünyada beşinci sırada yer alıyor. Erdoğan’ın Türkiye’si ayrıca BM’de de aktif olarak yer alıyor, G20’de, İslami Dayanışma Organizasyonu’nda da… Ve 1952 yılından bu yana üyesi olduğu, Müslüman ordusu rolünü abartarak oynadığı NATO’da da bulunuyor.
Türk gücünü ihraç etmek için kullandığı ikinci araç ise girişimciler. Bu girişimciler, Ortadoğu’ya, Rusya’ya, turan olarak adlandırılan Türk kökenli Orta Asya devletlerine, Kafkaslara ve Avrupa’ya ve hatta Afrika’ya dek zirai ve sanayi ürünlerin satışında yüksek bir performans sergiliyorlar. Afrika kıtasında, Türkiye bilhassa, Somali ve Sudan gibi batıya kırgın olan Müslüman ülkelere konuşlanıyor. Hatta Kızıldeniz’deki Sudaki limanını 99 yıllığına kiralamış durumda.
15 yıl içinde, Afrika ile olan alışveriş üç katına çıkarak, 20 milyar euroya ulaştı.
Buna karşın Türkiye hammadde ve enerji ithalatında bulunuyor. Yani kendisinde bulunmayan gaz ve petrol.
Üçüncü araç ise turizm. 2014 yılında ülkeyi 35 milyon, 2018 yılında 45 milyon turist ziyaret etti. Ulusal havayolu Türk Havayolları ise bu güç stratejisinin bir parçasını teşkil ediyor.
Diplomatik güç, ticari güç… Ama aynı zamanda da Türk kültür modelinin yayılması. Dini ideoloji ile hareket eden İslamcı AKP, Balkanlar’da, mesela burada Tiran’da, Afrika’da Cibuti’de, hatta Rohingya halkını savunduğu Asya’da imamlar yetiştiriyor, birçok camiyi finanse ediyor. Tabi televizyon dizilerinin başarısını da unutmamak gerek… Türkiye, dünyada televizyon dizisi ihraç eden ikinci ülke durumunda. Amerika’dan hemen sonra…
Bu güç stratejisi teorisi, stratejiyi “Yeni Osmanlılar” olarak adlandıran Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından hazırlanmıştı. Bu nedenle biraz eskilere gitmek istedik…
I. Dünya Savaşı’ndan önce, burada gördüğünüz Osmanlı İmparatorluğu üç kıtaya hükmediyor, çok sayıda etnik kökene ve dini inanışa ev sahipliği ediyordu. 1920 yılında, Sevr Anlaşması ile parçalara bölünmüştü. Zamanın büyük lideri Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet için bu anlaşma adeta bir travmadır.
Erdoğan ve bakanı Davutoğlu bilhassa bu Sevr sendromundan kurtulmak istiyorlar. Askeri güçten ziyade, ekonomik güçlerini artırmaya ve komşularıyla ilişkilerini geliştirmeye yöneliyorlar. Ülkenin Asya ve Avrupa arasındaki, bölgeler arası ve hatta dünyasal açıdan merkezi pozisyonunda ısrar ediyorlar. Bu dış politika bilhassa eski Osmanlı topraklarını, yani Kuzey Afrika’yı, Ortadoğu’yu, Balkanları, Orta Asya’yı, hatta Türk ırkının köklerinin bulunduğu Moğolistan’ı, hatta siyah Afrika’yı ve Latin Amerika’yı hedef alıyor.
Özetleyecek olursak, Erdoğan’ın, Türkiye’yi geçmişin yükünden kurtarmayı başardığını, mağrur duruşunu geri kazandırdığını gördük. Sonrasında, 2015 yılında, yani Suriye krizi sırasında, Erdoğan’ın dış politikası ordunun gücünü daha çok dikkate alan, başka bir boyut kazandı. Bilhassa da 2016’daki darbe girişimini takiben ordu tasfiye edildi.
Erdoğan, partisi AKP’nin bölgedeki İslami siyasi partilerle olan yakınlığından faydalanarak, bu durumu bir etki aracı olarak kullandı. 2011 yılındaki Arap Baharı sırasında, Türkiye İslami demokrasi modeli olarak görüldü. AKP partisi Tunus’ta Nahda Hareketi Partisini ve Mısır’da Müslüman Kardeşleri destekliyor.
Amerika’nın Ortadoğu’dan çekilmesi, ardından Suriye krizi ile, Türkiye, vaktiyle Osmanlı olan bu bölgelerdeki girişimlerini hızlandırdı.
Ankara hükümeti, Suriye’de, krizin başından itibaren Esad karşıtlarını destekledi. Ancak aralarında yalnızca 900 kilometre bulunması işi karmaşıklaştırıyordu. 4 milyon Suriyeli mülteci Türkiye’ye gelirken, binlerce cihatçı IŞİD’i ve El Nusra cephesini desteklemek üzere harekete geçti. Bilhassa da 2015 ila 2017 yılları arasında, ülke, PKK’ya atfedilen İslami terör örgütü eylemleri dalgası ile çalkalandı.
Kürt bölgesinin hemen burnunun dibindeki büyümesinden son derece endişe duyan Erdoğan, 2016 ila 2018 yılları arasında, Suriye ve Irak’ta, Kürtlere karşı üç askeri operasyon düzenledi.
Siyasi açıdan ise çark ederek, Esad’ın birinci sıradaki destekçisi olan Rusya ile tokalaştı. Netice olarak, Astana Zirvesi’nde, İran ile birlikte büyüklerin masasında yer adı.
Müslüman Kardeşler’in yanında yer alması, Katar ile olan yakınlaşmasını da açıklıyor. Ankara Hükümeti, 2016 yılında Katar’da bir askeri üs kurdu. Bu da Müslüman Kardeşlerin bir numaralı düşmanları olan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mareşal Sisi’nin Mısır’ı ile olan gerginliğin biraz daha artmasına neden oldu.
2018 sonbaharında, Suudi gazeteci Kaşıkçı’nın İstanbul Konsolosluğunda öldürülmesi olayında, Erdoğan Riyad’a adeta meydan okudu.
Diğer tarafta, 1990’lı yıllarda büyük askeri müttefiki olan İsrail ile olan ilişkilerde bozulma kaydedildi. Erdoğan Filistin’i desteklediğini ifade etmekten kaçınmadı.
İran’a gelince, bilhassa ticari menfaatler söz konusuydu: Türkiye, Obama hükümetinden, İran’a yönelik ambargo için geniş çaplı bir muafiyet elde ettiğinden, gaz ithalatı ve doğu sınırında çeşitli ticaret faaliyetleri yürüttü.
Kafkaslarda ise, Türkiye, ilişkilerini dondurduğu ve sınırının kapalı olduğu Ermenistan karşısında Azerbaycan’ı destekliyor. Erdoğan, Ermeni soykırımı sözüne dahi tahammül gösteremiyor.
Ancak Türkiye’nin bu yeni müttefik stratejisi, batı ile, bilhassa da Avrupa ile ilişkilerinin zayıflamasına neden oldu. Erdoğan, Avrupa Birliği müzakerelerini 2005 yılında başlatmıştı. Ankara, 1987 yılından bu yana aday durumunda. Ancak 2006 yılında, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ın bölünmesini kabul etmemesi nedeniyle görüşmelerini durdurdu. Gerilim, Akdeniz’de, Kıbrıs adasının Türklerin bulunduğu tarafında büyük bir gaz kaynağının tespit edilmesi ile yeniden başladı.
Ankara hükümeti, aynı şekilde Avrupalıların, 2013 yılında İstanbul Gezi direnişinin bastırılmasına, 2016 yılındaki darbe girişimini takiben yürütülen temizlik operasyonlarına ve nihayetinde Kürt halkı ile olan ihtilafına yönelik söylemlerinden de hoşlanmıyor.
Ancak özünde, Avrupa Birliği de Türkiye de hidrokarbon kanalları, mülteci akımı kontrolü, ticaret ve doğrudan yatırım ile birbirlerine bağlı olduklarını biliyorlar. Avrupa’da, Türk kökenli 6 ila 7 milyon insanın bulunduğunu da unutmamak gerekiyor. Erdoğan ve AKP, Avrupa Birliği’nin en kalabalık yabancı topluluğunu teşkil eden Türklerin de gönlünü kazanmış durumda.
Şimdi ABD ile olan ilişkilerine bakalım… Soğuk Savaş sırasında Türkiye’nin büyük müttefiki olan Washington ile de ilişkiler gergin. NATO üsleri Amerika için hayati önem taşımaya devam ediyor. Ancak Ankara hükümeti, 2003 yılında, bu üslerin Irak savaşında kullanılmalarını yasakladı.
Ayrıca Erdoğan, Obama’nın Suriyeli Kürtlere IŞİD ile mücadelelerinde verdiği desteği engelledi. Erdoğan ayrıca 2016 yılındaki darbe girişiminin arkasında olduğu düşünülen Fethullah Gülen’in Amerika tarafından iade edilmemesine ateş püskürüyor.
Trump yönetimindeki Amerika karşısında, Ankara, adeta hakaret edermişçesine, Rus yapımı S400 hava savunma sistemi satın aldı. NATO’nun zayıflamasından kuşkusuz keyif duyan Putin, 2016 darbe girişiminden bu yana Türkiye’ye tam destek veriyor. Türkiye ve Rusya, kendilerini Suriye’de temel önem arz eden iki aracı, hatta Asya ve Avrupa arasında köprü olarak görüyorlar.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 20. yüzyılın çekişmeleri ile zayıflayan Türkiye’yi, Avrupa ve Asya arasında köprü durumuna getirme hırsı ile ulusal, bölgesel ve küresel açıdan nasıl güçlü kıldığını gördük. Ama ne pahasına? Bugün Türk başkanın çok sayıda muhalifi olduğunu, basının susturulduğunu, orduda, hukuk sisteminde ve idari sistemde temizlik yapıldığını biliyoruz. Yine de muhalifler seslerini giderek daha fazla duyurmaya başlıyorlar. Hatta son seçimlerde muhalif partilerin oylarında artış görüldü. Bilhassa da bahsettiğimiz gibi, 2019 Haziran ayındaki İstanbul belediye seçimlerinde.
2019 Mart ayından itibaren ekonomik açıdan gerileme söz konusu.
Bu program Tallandier yayınevinden çıkan, “100 soruda Türkiye” adlı çalışmanın yazarı olan, IFRI enstitüsü araştırmacılarından, Dorothée Schmid’in katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
Le Dessous des Cartes’ın bu bölümünün sonuna geldik. Hafta aynı saatte aynı yerde buluşalım. Uzmanlarımıza internet adresinden ulaşabileceğinizi de unutmayın.
Yakında görüşmek üzere.*
Ne olmuştu?
Türkiye'nin Ağustos ayında Doğu Akdeniz'de Oruç Reis gemisi ile hidrokarbon arama faaliyetlerine başlaması Fransa ve Türkiye arasındaki diplomatik gerilimi artırdı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 10 Eylül’de “Avrupa Birliği (AB) üyesi Güney Avrupa Ülkeleri Zirvesi (Med7)” öncesinde yaptığı açıklamada, “Türkiye provokasyonları artırıyor ve bu büyük ülkeye yakışmıyor. Türk halkı büyük bir halk ve başka şeyler hak ediyor. Biz Avrupalılar Türk halkına değil Erdoğan hükûmetine karşı açık ve sert olmalıyız” ifadelerini kullanmıştı.
Recep Tayyip Erdoğan'ın Macron'un sözlerine yanıtı ise “İsim olarak anmak istemiyorum ama mecburum anmaya, çünkü o şahsımla çok uğraşıyor. Nedir o? Diyor ki ‘Türk milletiyle değil ama bizim Erdoğan'la sıkıntımız var.’ Sayın Macron, senin şahsımla daha çok sıkıntın olacak.” olmuştu.
Teyit daha önce benzer şekilde bağlamından koparılan iki iddiayı daha incelemişti.
İlginizi çekebilir: Le Monde Erdoğan’ı emperyalizme karşı savaştığı için öven cümleler yayınlamadı
İlginizi çekebilir: Anadolu Ajansı’nın mizahi bir Fransız dergisinin haberini gerçek sandığı iddiası
*Fransızca video metninin çevirisi Inova Tercüme Bürosu tarafından yapılmıştır.