Depremlerin önceden tahmin edilebileceği iddiası

Depremlerin önceden tahmin edilebileceği iddiası

Yanlış Yanlış
YANILTICI
YÖNÜ

Bulgular

Tektonik tabakaların hareketi sonucu meydana gelen depremleri yer, zaman ve büyüklük bakımından tahmin edebilmenin bilimsel bir yolu yok.

Çok yönlü ve sistemli modern deprem tahminine yönelik çalışmalar 1960’lardan bu yana devam ediyor, ancak üzerinde uzlaşılan bir yöntem söz konusu değil.

Uzmanlar gezegen dizilimi, karıncaların hareketi ya da benzeri yöntemlerle depremleri bilmenin bilimsel olarak mümkün olmadığını vurguluyor.

Bu içerik 1 yıldan daha eski tarihlidir.

AKUT ve Teyit işbirliğinde hazırlanan bu analizin ortaya çıkışında her iki kurumun da karşılaştığı yanlış bilgi ya da sorulardan yararlanılmıştır.

Yakın geçmişteki deneyimler ve beklenen depremlerin yarattığı tedirginlik depremleri önceden bilebilmeyi daha da çekici kılıyor. Depremlerin önceden tahmin edilebileceği iddiası bu sebeple popülaritesini daima koruyor. İddiayla ilgili sosyal medyada yüzlerce paylaşım ve onlarca kahin bulmak mümkün. Hatta bazı sosyal medya paylaşımlarına göre isterseniz siz de bir kahin olabilirsiniz.

deprem tahmini iddia paylasimi

Teyit daha önce de depremlerin tahmin edildiği iddiasını temel alan birçok analiz yayınladı. Her biri ya bir uzmanın çarpıtılan açıklamalarından ya da uzman olmayan kişilerin, bilimsel olmayan tekniklere dayanarak ortaya attıkları tahminlerden ibaretti. Ancak her deprem yeni kahinler yaratmaya devam ediyor. 

İlginizi çekebilir: Deprem tahmincileri korkulardan beslenerek fayda sağlıyor

Tahminden söz edebilmek için büyüklük, konum ve zaman bilgisine ihtiyaç var

Dünyadaki tektonik tabakaların hareketi sonucu meydana gelen depremler hakkında isabetli bir tahminden bahsedebilmek için üç detaya ihtiyacımız var: Depremin tarihi ve saati, depremin tam yeri ve büyüklüğü. Yani “18 Ekim 2020 saat 16:34'te Marmara Denizi'nin kuzeyinde 7,8 büyüklüğünde bir deprem meydana gelecek” denmediği sürece başarılı bir tahminden bahsetmek mümkün değil. Bilim insanları bu üç veriyi de sağlayan bir tahmin yapılmasının bilimsel olarak mümkün olmadığı görüşünde. 

Sosyal medyada karşımıza çıkan tahminlere dikkat ettiğimizde, sözleri çarpıtılan uzman açıklamalarını bir kenara koyarsak, bu bilgilerden en az birinin göz ardı edildiğini ya da epey genel ve çok sayıda tahminde bulunulduğunu görebiliriz. Depremleri tahmin ettiğini belirten kişilerin iddialarını geçmişe dönük olarak incelemek bize tahminlerin isabeti açısından fikir verebilir. Tutmayan onlarca tahminin görmezden gelindiği, ancak isabetli bir tahminin kişiyi ünlü yapmaya yettiği vakalara sıkça rastlıyoruz. 

Bilim insanları tahmin değil olasılık hesabı yapıyor

Tahmin daha kısa vadeli bir olayı öngörmeyi açıklıyor. Olasılık hesabı ise dünyada olan depremler, lokasyonları ve sıklıkları üstüne kurulu istatistiki bir yöntem. 

Uzmanların yaptıkları uzun dönem olasılık hesapları, kısa ve net zaman aralıklarına yönelik tahminleri değil, uzun ve daha muğlak zaman aralıklarına yönelik istatistiki analizleri temel alıyor. Bu tür tahminlerle depremin spesifik yer ve saatini bilinmese de belirtilen zaman aralığında beklenen deprem genellikle yaşanıyor. Uzmanlar bu olasılık hesapları ile ortaya konulan zaman diliminin depreme karşı alınabilecek önlemler için çok kıymetli olduğunu hatırlatıyor. 

Alanında uzman kişilerin açıklamalarının genelde “Önümüzdeki 10 yıl içinde Kuzey Anadolu fay hattında 7 veya üzerindeki bir büyüklükte bir depremin meydana gelme ihtimali yüzde 80” formatında olduğunu hatırlamak önemli. Bu hesaplar, fay hatlarındaki enerji birikimlerini, bu enerjinin tarihsel olarak ne sıklıkta boşaldığını yani depremlerin ne sıklıkta meydana geldiğini ve deprem büyüklüğüne yönelik uzun dönem istatistikleri dikkate alıyor. 

Deprem tahmine yönelik bilimsel çalışmalar sürüyor

Çok yönlü ve sistemli çalışmalar gerektiren araştırmalar 1960’lara kadar gidiyor. İlk çalışmalar Japonya, Rusya ve ABD gibi deprem riskiyle yaşayan gelir seviyesi yüksek ülkelerde yapılmış. Bazı çalışmalarda radon gazında yaşanan anomaliteler, atmosfer ve iyonosferdeki değişimlerin depremlerin işaretçisi olabileceği fikri bir süredir gündemde. Diğer yandan makine öğrenme teknolojisini kullanarak depremi önceden tahmin etme yolunda yürütülen çalışmalar da mevcut

Deprem uyarı sistemleri birkaç saniye kazandırıyor

Japonya, Meksika, Tayvan gibi ülkelerde kullanılan, depremden kısa bir süre önce uyarı vererek zararı en aza indirmeye çalışan sistemler mevcut. Bir deprem sırasında oluşan sismik dalgalar farklı hızlarda hareket ettiklerinden deprem kayıt istasyonlarına da belirli sıralarda ulaşıyor. Yer sarsıntısı öncesi gelen P (primary) dalgası, ardından da sarsıntı hissettiğimiz S dalgası gelir. P ve S dalgalarının bir istasyona varış zaman farkı, depremin odağından uzaklaştıkça da artar. Erken uyarı sistemlerinin çalışma prensibi de bu iki varış zamanı arasındaki farka dayanır

Teyit’in görüştüğü Gazi Üniversitesi Deprem Mühendisliği Uygulama Araştırma Merkezi’nden Doç. Dr. Bülent Özmen de, gezegen dizilimi, karıncaların hareketi ya da benzeri yöntemlerle depremleri bilmenin bilimsel olarak mümkün olmadığını vurguluyor.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası’na göre deterministik deprem kestirimleri yapmak yerine, güvenilir veri ve yöntemler kullanarak, belirsizlikleri iyi tanımlayarak olasılığa dayalı deprem tahminleri yapmak lazım. Bu deprem risklerinin azaltılması açısından, daha geçerli ve yararlı bir yaklaşım. Ki gerçekçi yaklaşımlar, depremlerin önceden bilinemeyeceğini söylüyor

Kısaca depremleri önceden bilebilmenin henüz bir yolu yok. Depremleri çeşitli yöntemlerle tahmin ettiğini söyleyen kişilerin argümanları, bilimsellikten yoksun. Uzmanlar tahminlerin yarattığı güvensizlik ortamının gerçek önlemlere odaklanmayı engellediği, halkın can ve mal güvenliğini ilgilendiren böyle bir konu spekülatif açıklamalardan kaçınılması ve kamusal bilinçle hareket edilmesi gerektiği görüşünde.