Aşılarda kullanılacak antijenleri patent sınırlamaları mı belirliyor?

Aşılarda kullanılacak antijenleri patent sınırlamaları mı belirliyor?

Yanlış Yanlış
YANILTICI
YÖNÜ

Bulgular

Küresel şirketlerin patent alamaması genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalarla aşı üretmelerine neden olmuyor.

Aşıda kullanılacak antijenlerin tipini belirlemekte patent bir etken değil.

Bu içerik 3 yıldan daha eski tarihlidir.

Soner Yalçın’ın da kitabında yer alan ve aşı karşıtları tarafından tekrar edilen hatalı yargılardan biri de küresel şirketlerin doğal bakteri ve virüslerin patentini alamayacakları için genetiği değiştirilmiş mikroplar ile aşı hazırlaması.

patent_iddia_metin

Üretilen mikroorganizmaların patenti alınabiliyor

Küresel şirketler doğal bakteri ve virüslerin patentini alamıyor, bu doğru. Orijinal formunda, doğada zaten var olan mikroorganizmalar patentlenemiyor. Çünkü mikroorganizmalar doğada, doğanın bir parçası olarak bulunuyorlar, keşifleri bir buluş olarak değerlendirilmiyor. Her ülkenin farklı bir patent kanunu var. ABD’de patentler USPTO tarafından, Avrupa’da Avrupa Patent Ofisi tarafından veriliyor. Avrupa Patent Ofisi’nde yer alan bilgilerde de, keşfin patent kapsamında olmadığı görülüyor. Avustralya Patent Ofisi ve İsveç Patent Ofisi de aynı görüşte. Ancak bu kural, laboratuvar ortamında üretilebilen ya da geliştirilebilen mikroorganizmalar için geçerli değil. Gelişmiş pek çok ülkede, insan eliyle üretilmiş ya da geliştirilmiş mikroorganizmalar ile biyolojik materyaller patentlenebilir durumda. Bakteriler, virüsler, mantarlar, tek hücreli algler gibi örnekleri mevcut.

epo_patent

Diyelim ki doğal bir mikroorganizmanın antibiyotik etkisi gösterebildiği bir buluş gerçekleşti; böyle bir durumda istisnai olarak mikroorganizma, buluşun bir parçası olarak patentlenebilir. Yani doğal bir mikroorganizmanın da içinde bulunduğu, farklı bileşenler de içeren bir buluş gerçekleşiyorsa, bu patentlenebiliyor. 

Zaten Avrupa Patent Sözleşmesi’ne göre bir buluşun patentinin alınabilmesi için, üç şartı yerine getirmesi gerekiyor: Buluşun yeni olması, yaratıcı bir adım içermesi ve endüstriyel uygulama kapasitesine sahip olması. 

Her aşı genetiği değiştirilmiş mikroplarla hazırlanmıyor 

Nitekim, şirketler ya da kişiler, bir aşının patenti için başvurduğunda, aşıda yer alan birçok şey için, yani aslında bir mikrop değil, ortaya çıkan formül için başvuruyor. Kimsenin zaten var olan bir virüs ya da bakterinin patentini almak gibi bir gayesi yok. Aşı, belirli bir hastalığa karşı vücudun bağışıklık kurmasına yardımcı olan farklı bileşenler içeriyor. Hastalıklara neden olabilecek az miktarda zayıf veya ölü mikrop (antijen) bu bileşenlerden yalnız biri. Aşıların içeriğinde, antijenlerin yanı sıra, koruyucu maddeler, stabilizatörler, adjuvantlar (yardımcı maddeler) ve kalıntılar bir arada bulunuyor. Aşılar içerdiği mikrobun durumuna göre dört başlıkta inceleniyor: Canlı, ölü, subunit ve toksoid aşılar. Canlı aşılar, adından anlaşılacağı üzere aşının içerisindeki mikroorganizmaların canlı olduğu, ancak zararsız hale getirildiği aşılar. Suçiçeği, verem, kızamık, kızamıkçık gibi aşılar bu grupta. Suçiçeği aşısının Edward Jenner tarafından 1796’da bulunduğu düşünüldüğünde, Jenner’ın virüs patenti alamadığı için genetiği değiştirilmiş bir organizmayla patent aldığını söylemek garip olur. 

Bir diğer aşı tipi ölü aşılar. Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürülmüş, ancak vücudu uyararak “antikor” denen koruyucu maddelerin yapılmasını sağlayacak özellikleri korunuyor. Boğmaca aşısı da buna örnek.

Gelelim genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalara. Subunit aşılar içinde yer alan rekombinant aşılar, DNA teknolojisi kullanılarak genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalarla üretiliyor. Bu aşılar, hastalığa sebep olan mikroorganizmanın, yalnız bir parçasını içeriyor. Rekombinant aşılar, koruyucu yanıt oluşturmayan, farklı antijenik moleküller içermediği için bağışıklık sistemi tepkinin sadece koruyucu nitelikli saf antijenlere yönlendirilmesini sağlıyor. Bu tip aşı içeriğinin temel avantajı, bağışıklığı baskılayıcı veya zararlı yan etkiler oluşturan bileşenlerden arınmış olması. En önemli örnekleri arasında ise hepatit B ve grip aşısı yer alıyor. Biyoteknoloji geliştikçe, daha kolay erişilebilir, ısıya dayanıklı ve uygulaması kolay alternatiflerin ortaya çıkacağı düşünülüyor. 

recombinant_asi

Canlı, ölü, toksoid ve rekombinant aşı tipleri

Sonuç olarak küresel şirketlerin doğal bakteri ve virüslerin patentini alamaması, genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalarla aşı üretmelerine neden olmuyor. Aşıda kullanılacak antijenlerin tipini belirlemekte, patent bir erten değil. Yalçın birbiriyle ilgisiz iki değişkeni zoraki ilişkilendirmiş.